
“Öğrenmekten Başka Bir Mutluluk Duyumsamıyorum.”
“Nasıl ki, binanın yapılmasına yardım eden bir işçi bütün planını bilmiyorsa ya da her zaman elinin altında bulunduramıyorsa; bir insanın da, yaşamının tek tek günlerini ve saatlerini geçirirken, yaşamının akışına ve karakterinin tümüne ilişkin durumu aynıdır. Bu yaşam ne denli önemli, planlı ve kişiye özgü ise, bunun küçültülmüş planın ara sıra insanın gözünün önünde bulunması da o denli gerekli ve yararlıdır. “Kendini Bilmek” te küçük bir başlangıç yapmıştır, yani başlıca, genel olarak ve her şeyden önce her şeyi değiştirmek istediğini yani mutluluk için neyin önemli olduğunu ve ondan sonra neyin ikinci, üçüncü sırayı aldığını biliyordur; ayrıca bir bütün olarak mesleğinin, rolünün dünyayla ilişkisinin ne olduğunu biliyordur.”
Merhaba
Aristoteles (Nikomakhosh Etik, l, 8) insan yaşamının mülklerini üç sınıfa ayırmıştı dışsal olanlar, ruha ait olanlar ve bedene ait olanlar. Bu ayırma üzerinde şimdilik durmayıp üç sayısını koruyarak, ölümlülerin yazgılarındaki farkların üç temel belirlenime dayandırılabileceğini söylüyorum. Bunlar:
l. Bir kimsenin ne olduğu: Yani en geniş anlamda kişiliği. Buna göre, bir kimsenin sağlık, güç-kuvvet, güzellik, mizaç, ahlaki karakter, zekâ ve yetişme tarzı bu madde altında toplanabilir.
2. Bir kimsenin neye sahip olduğu: Yani her anlamda mal ve mülkü.
3. Bir kimsenin neyi temsil ettiği: Bu izlenimden, bilindiği gibi, o kimsenin başkalarının düşüncesinde ne olduğu, yani aslında onun başkalarınca nasıl tasarlandığı anlaşılır. Buna göre, bu temsil başkalarının onun hakkındaki görüşünden oluşur ve saygınlık, rütbe ve şan olarak ayrılır.
İlk madde altında incelenecekler bizzat doğanın insanlar arasında oluşturduğu farklılıklardır; buradan hemen, bu farklılıkların insanların mutluluğu ya da mutsuzlugu üzerindeki etkisinin, izleyen maddelerde verilmiş olan farklılıkların yol açtıklarından çok daha önemli ve çok daha derine işlediği sonucu çıkarılabilir. Tüm sınıfsal ya da kökensel üstünlükler, hatta asalet, zenginlik vb.; sahici kişisel üstünlükler karşısında, büyük bir zihin ya da büyük bir yürek karşısında, gerçek krallar karşısındaki rol icabı krallar gibidirler. Daha Epikuros’un ilk öğrencisi Metrodoros, bu konuda bir bölüm yazmıştır: “Mutluluğun içimizdeki nedeni, nesnelerden oluşan nedenden daha büyük olduğu için”. Ve elbette insanın esenliği için, varoluşunun tüm biçimi için esas olan, açıkça kendi içinde ne bulunduğu ya da ne olup bittiğidir. İlkin duyularının, istemesinin ve düşüncesinin bir sonucu olan, onun hoşnutluğu ya da hoşnutsuzluğu doğrudan doğruya burada yer alır; dışarıda yer alan her şeyin bu konuda ancak dolaylı bir etkisi vardır. Bu yüzden aynı dışsal olaylar ya da koşullar, herkesi bütünüyle başka başka etkilerler ve herkes aynı ortamda yine de başka bir dünyada yaşar. Çünkü ancak kendi tasarımlarıyla, duygularıyla ve istenç devinimleriyle doğrudan bir ilişki içimdedir; dışsal olaylar ancak içsel olayların izin verdiği ölçüde o kişiyi etkilerler. Herkesin içinde yaşadığı dünya, öncelikle kendi kendisini kavrayışına bağlıdır, bu yüzden kafaların farklılığına göre yönlenir; Bu farklılığa göre yoksul, dar sığ ya da zengin, ilginç ve anlam dolu olabilir. Örneğin biri, yaşamında karşısına ilginç olaylar çıkan bir başkasını bu yüzden kıskanırsa, onu daha çok, bu olaylara onun betimleyişi içinde sahip oldukları önemi kazandırmış olan kavrayış yetisinden ötürü kıskanmalıdır; Çünkü akıllı bir kafada böyle ilginç bir biçimde görülen aynı olay, sığ bir kafanın sıradanlığıyla kavrandığında, sadece günlük yaşamın yavan bir sahnesi olacaktır. Bu durum Goethe’nin ve Byron’ın temellerinde açıkça gerçek olayların yattığı gibi şiirlerinden en üst düzeyde görülmektedir; Budala bir okur bu güzel olay yüzünden, son derece sıradan bir olayı böyle büyük ve güzel bir şeye dönüştürme yeteneğinde olan, güçlü düşlemi kıskanmak yerine şairin kendisini kıskanabilir ancak.
Her gerçekliğin, yani doldurulmuş her şimdiki anın özne ve nesne olmak üzere iki yarıdan oluşmasıdır; bu ikisi oksijen ve hidrojenin suda birleşmeleri gibi zorunlu ve sıkı bir bağ içinde olsalar da. Bu yüzden bütünüyle aynı nesnel yarının değişik öznel yarılarının olması durumunda ve hemen hemen tersi durumunda da, o anki gerçeklik bütünüyle başka başkadır; Ya da daha düz konuşmak gerekirse, herkes tıpkı kendi derisinin içinde olduğu gibi, kendi bilincinin içimdedir ve dolaysız olarak ancak kendi bilincinin içinde Yaşar; Bu yüzden dışarıdan pek de yardım edilemez ona. Ama bu farklılıklar yalnızca dış görünüştedir; iç dünyada böyle bir görünüşün çekirdeğinde, herkeste aynı şey yatar; eza ve cefa içinde yoksul bir komedyen. Yaşamda da böyledir. Rütbe ve zenginlik farklılıkları herkese oynayacağı rolü gösterirler; ama bunlara asla içsel mutluluk ve hoşnutluk farklılıkları karşılık düşmez; burada da herkesin içinde aynı zavallı saf adam vardır; ama elbette malzemesi herkeste farklı olan ama biçimi, yani asıl özü gereği herkeste hemen hemen aynı olan eza ve cefa içinde; derece farklılıkları bulunsa da, bunlar asla rütbeye ve zenginliğe; yani role göre ortaya çıkmazlar. Çünkü insan için var olan ve olup biten her şey, her zaman dolaysızca onun bilincinde vardır ve orada olup biter; bu yüzden önce önemli olan, açıkça bilincin niteliğidir ve çoğu durumda, içinde ortaya çıkan biçimlerden çok, bu niteliğin kendisi söz konusudur. Şimdiki zamanın ve gerçekliğin nesnel yarısı yazgının elindedir ve onun tarafından değiştirilebilir: Öznel yarı ise biz kendimizizdir; dolayısıyla bu yarı esas olarak değiştirilemez.
Mutluluğumuz ve zevkimiz açısından, öznel olanın nesnel olandan kıyaslanamayacak ölçüde daha özsel olduğu, açlığın bütün yemekleri güzel göstermesinden ve ihtiyarları da gençleri de aynı ölçüde etkilemesinden dâhilerin ve azizlerin yaşamına dek, her yerde kanıtlanır. Özellikle sağlık tüm öteki dışsal mülkler karşısında öylesine ağır basar ki, herhalde sağlıklı bir dilenci hasta bir kraldan daha mutludur. Eksiksiz bir sağlıktan ve kusursuz bir bedenden kaynaklanan sakin ve neşeli bir mizaç; duru, canlı, nüfuz edici ve doğru kavrayan bir zekâ; ılımlı, yumuşak bir istenç ve bunlara uygun olarak, iyi bir vicdan: bunlar, yerini hiçbir rütbenin ya da zenginliğin dolduramayacağı üstünlüklerdir. Çünkü bir kimse kendisi için neyse, yalnız başınayken ona eşlik eden ve başka birisinin ona veremeyeceği ve ondan alamayacağı şey neyse, açıkça bu, onun sahip olabileceği şeyden ya da başkalarının gözünde olabileceği şeyden daha önemlidir. İç dünyası zengin insan tamamen yalnızken, kendi düşünceleriyle ve hayalleriyle eşsiz bir eğlence bulur.
Goethe’nin genel olarak söylediği gibi, her olayda, herkesin sonunda kendi sınırlarına çekileceği doğrudur; tıpkı Oliver Goldsmith’in söylediği gibi:
Her yerde sadece kendimize emanet olduğumuzdan
Oliver Goldsmith
Mutluluğumuzu da kendimiz yapar ya da buluruz.
Yaşam Bilgeliği, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatmak için.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın