Çocuğu olmayacak mutsuz bir insan, mutsuzluğunun içinde korkunç bir şekilde sıkışıp kalmıştır.
— Franz Kafka
Merhaba
“Homo Sapiensi” homo sapiens yapan, onu diğer cinslerinden ayıran yani onu “bilen insan”, “düşünebilen insan” yapan olgulardan söz edildiğinde, eğitim göz ardı edilemeyecek bir değer olarak muhatabının karşısında durmaktadır. Öte yandan, modern çağın bir gerekliliği olarak insan, bilme ve düşünebilme özelliklerine, sorgulama isteğini de eklemiştir. 20. ve 21. yüzyıllarda yaşanan gelişmelerle birlikte doğan ve ardı arkası kesilmeyen, dünya tarihinin o zamana kadar nadiren görmüş olduğu gelişmelerle birlikte insanın sorgulama isteği zirveye ulaşmıştır. Detayıyla incelendiği zaman, insanın sorgulama isteğinin tarihte hiçbir zaman, söz konusu bu iki yüzyıldaki seviyeye ulaşmamış olduğu görülmektedir. Bu isteğin en büyük sebebi yaşanan olağandışı gelişmelerdir.
Sorgulayan insanın günümüzde sorguladığı hususların başında eğitim olgusu gelmektedir. Çünkü bilinmektedir ki, bir toplumun edindiği tecrübelerin ve oluşturduğu kurumların tamamı eğitim ile bağlantılıdır. Diğer bir taraftan, “üstinsan” olarak tanımlanan insana ulaşma arzusu ve bunun yanında temiz bir dünyaya duyulan özlem ve istek de yine aynı şekilde eğitim ile bağlantılıdır. Bu yolda kendisini, ailesini, çevresini, ait olduğu toplumu, yaşadığı ülkeyi, bağlantılı olduğu toplulukları ve dünyayı değiştirmek isteyen sorgulayan insan, işe eğitimi sorgulamakla başlamıştır.
Eğitim üzerine sorgulanan konulara bakıldığında ilk olarak eğitimin veriliş şekli amacı görülmektedir. Eğitimin sadece verilmiş olması değil, nasıl verildiği önemlidir. Eğitim bir bireyi her zaman iyi noktaya ulaştırmaz. Bazen eğitim almamış bir birey eğitim almış bir bireye göre daha ileride olabilir. Bu sadece belirli insani, ahlaki konularda değil, teknik ve somut konularda da böyledir, Tarihte bunun örneklerine rastlamak mümkündür; Ek olarak, eğitim aygıtı üzerinden bir birey amaçlanan her noktaya getirilebilir. Bu yüzden eğitim insan yetiştirme alanında büyük önem arz etmektedir ve yine bu yüzden, eğitime sıklıkla müdahale edilmektedir. Eğitime karşı yapılan bu müdahalelerin çeşitleri eğitimi, “ak” veya “kara” kılmaktadır. “Ak” bir eğitimle birey olması gereken, uygun noktalara, “kara” bir eğitimle ise olmaması gereken, uygun olmayan noktalara getirilmektedir. Bireyleri bir nevi zehirleme olarak görülen bu eğitim şekli, içerisinde fiziksel ve psikolojik baskı-şiddet barındırmaktadır. Uygulanan fiziksel baskı, şiddet, istismar sonucunda birey bir açıdan imha edilir. Başvurulan psikolojik savaşın sonunda ise birey, kendisi için uygun görülen kalıplara oturtulmakta ve otoritelerin amaçladığı gibi, kendisinden istenenleri itaatkar bir şekilde yerine getirmektedir. İçerisinde baskı, korku, şiddet, işkence barındıran ve “kara eğitim” veya “kara pedagoji” olarak adlandırılan bu eğitim şeklinin sıklıkla kullanıldığı ülkelere bakıldığında, genel itibariyle buralarda diktatoryalar veya baskıcı rejimlerin hüküm sürdüğü görülmektedir. Bu konuda Doğu Almanya, Rusya, Çin, Kuzey Kore gibi ülkeler nitelikli örnekler sunmaktadırlar. Bu tür ülkelerde bireyler, şiddete başvurularak amaçlanan yöne doğru henüz erken yaşlarda eğitilmeye başlamaktadır. Ayrıca, demokratik geçinen bazı ülkelerin de kritik dönemeçlerde bu tür metotlara başvurdukları gözlemlenmektedir.
Uzun bir sürecin ardından birey yetişkinlik döneminde, tam da otoritelerin uygun gördüğü bir kalıpta veya “çürümüş” bir zihinle hayatına devam etmektedir.
Bu çalışmada kara eğitim- kara pedagoji daha çok Doğu Almanya örneğinde irdelenmiştir. Bilindiği gibi, Doğu Almanya’da eğitim konusu, genel itibariyle demokratik bir zemine ulaşmamıştır. Sosyalist, dinsiz, bedenen güçlü ve en önemlisi de otoritelere karşı İtaatkar bir nesil yetiştirme yolunda eğitime sayısız müdahalelerde bulunulmuş ve “eğitim” adı altında bir nesil devlet politikaları yolunda yok olma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Şefkatten, sevgiden genel itibariyle mahrum bırakılan bireyler, hatta bu duyguların izlerini taşıyan bireylerin “zayıf’ olarak nitelendirildiği bireylere ‘Demokratik” Alman Cumhuriyeti’nde sıklıkla rastlanmaktadır. Kurulduğu andan itibaren, özellikle de Berlin Duvarı ile birlikte adını daima gerek fiziksel gerekse psikolojik baskıyla, korkuyla, şiddetle, işkenceyle duyurmuş olan Doğu Almanya, kara eğitim-kara pedagoji açısından bakıldığında büyük bir hazine niteliği taşımaktadır,
Bu çalışmada, var olan sosyolojik ve pedagojik bir kuram incelenmiştir. Gerek psikolojik, gerekse fiziksel baskı ve şiddetle şekillenen bir neslin yaşadıkları irdelenmiştir. Bunun, sonucunda kaybolan bireylerin psikolojik durumu sorgulanmış ve topluma yansıması incelenmiştir.
İnsanlık, kadim tarihi boyunca eğitmiş, eğitilmiştir. Bu eğitme ve eğitilme süreçlerinde kendisine yöntemler belirlemiş ve bu yöntemler aracılığıyla eğitim aygıtını sistematik bir zemine oturtmaya çalışmıştır. Bu yolda bazı dönemlerde eğitimi eğitim olmaktan çıkarmış, içerisine baskı, şiddet, işkence unsurlarını dahil etmiştir.
Psikolojik ve fiziksel baskı, korku, şiddet ve işkence barındıran kara eğitim, çağdaşlıktan uzak kalmış birçok toplumun başvurduğu bir eğitim metodudur. Bir toplum bu çağ dışı metoda başvurduğu için mi geri kalır, yoksa geri kaldığı için mi bu metoda başvurur? Sovyet güdümündeki Doğu Almanya kendi belirlediği kalıpta bireyler yetiştirmek uğruna psikolojik ve fiziksel hiçbir müdahaleden geri durmamıştır.
Bireyleri zehirleyen, onları ait oldukları toplumdan ve benliklerinden koparan ‘Kara Eğitim’in Doğu Almanya örneğinde incelendiği bu çalışma sarsıcı iddialarla örülüdür.
Eğitim sistemleri genellikle bireyleri belirli kalıplara sokmaya çalışırken, öz-eleştiri ve sorgulama kültürü, bu pedagojik yapılar içinde nasıl gelişebilir?
Kitap, baskıcı ve otoriter eğitim anlayışlarını inceliyor; ancak aynı zamanda bireyin bu sistemin dışına çıkma yollarını da ele alabilir. Örneğin:
- Eğitimde Direnç Mekanizmaları: Birey, dayatılan eğitim anlayışlarına karşı nasıl bilinç geliştirebilir?
- Alternatif Pedagoji Modelleri: Kara eğitime karşılık, özgürlükçü ve bireyi güçlendiren eğitim yaklaşımları neler olabilir?
- Bilinçli Okur ve Öğrenci Olmak: Genç bireyler, eğitim sistemlerinin kendileri üzerindeki etkisini nasıl fark edebilir ve alternatif yollar oluşturabilir?
Kara Eğitim-Kara Pedagoji, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Kara Eğitim-Kara Pedagoji, Emre Bekir Güven’in ele aldığı önemli bir kavramdır. Günümüzde bu konu, eğitim sistemlerinin bireyler üzerindeki etkisini ve otoriter yaklaşımların eğitimde nasıl şekillendiğini anlamak açısından büyük bir öneme sahiptir.
Kara pedagoji, özellikle baskıcı, korku temelli ve otoriteye dayalı eğitim yöntemlerini ifade eder. Güven’in çalışmaları, bu tür eğitim sistemlerinin bireylerin psikolojisi ve toplumsal yapılar üzerindeki etkilerini inceler. Örneğin, Tanrısız Gençlik romanında kara eğitimin nasıl uygulandığını ve bireylerin nasıl şekillendirildiğini ele almıştır.
Günümüzde, eğitim sistemleri daha özgürlükçü ve bireyin gelişimini destekleyici bir yapıya evrilmeye çalışsa da, bazı otoriter yaklaşımlar hâlâ varlığını sürdürüyor. Kara pedagoji kavramı, eğitimde kullanılan yöntemlerin sorgulanmasını ve bireyin özgür düşünceye yönlendirilmesini teşvik eden bir perspektif sunuyor.
Emre Bekir Güven Hayatı ve Kariyeri
Emre Bekir Güven, akademik kariyerini Siirt Üniversitesi‘nde sürdüren bir öğretim üyesidir. Fen Edebiyat Fakültesi’nde Mütercim-Tercümanlık Bölümü‘nde görev yapmaktadır ve özellikle İngilizce Mütercim ve Tercümanlık Anabilim Dalı‘nda çalışmalar yürütmektedir.
Akademik yayınları arasında postmodern roman, edebiyat ve dil çalışmaları üzerine makaleler bulunmaktadır. Ayrıca Franz Kafka, Alman Aydınlanma Edebiyatı ve Nazi Edebiyatı gibi konular üzerine araştırmalar yapmıştır. Eğitim ve edebiyat ilişkisini ele alan çalışmalarıyla dikkat çeken Güven, Tanrısız Gençlik Romanında Kara Eğitim gibi konular üzerine de yazılar kaleme almıştır.
Eserleri:
“Oyun Dürtüsü”, edebiyat ve film disiplinlerini bir araya getirerek, Juli Zeh’in “Oyun Dürtüsü” adlı romanı ile Gregor Schnitzler’in aynı adla uyarladığı filmi medyalararası bir yaklaşımla inceliyor. Kitap, insanın oyun dürtüsünün sadece çocuklukla sınırlı olmadığını, yetişkinlerin de hayatın birçok alanında bu dürtüyü nasıl kullandığını ele alıyor.
“Kara Eğitim-Kara Pedagoji” ise, eğitim sistemlerinin tarih boyunca nasıl şekillendiğini ve bazı toplumlarda baskıcı, korku temelli yöntemlerin nasıl uygulandığını inceliyor. Kitap, özellikle Doğu Almanya’daki eğitim sistemini örnek göstererek, bireylerin psikolojik ve fiziksel baskılarla nasıl yönlendirildiğini tartışıyor
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın