“Bazı insanların karmaları, onları öncelikle yüksek zihinsel yeteneklerini geliştirebilmelerini sağlamaya-dolayısıyla bu yaşam süresi içinde astral alemin ötesine geçmeye- yöneltmiştir.”

— Charles Leadbeater

Merhaba

Yüksek zihinsel yeteneklerimi geliştirebilmek için adım adım yolumda ilerlerken teozofinin renkli dünyasıyla karşılaştım. Teozoflar da bu dünyanın masal kahramanı gibidirler… Bu kahramanlardan biri olan Charles Leadbeater’ı Yüksek Bilinç “Monat adlı eseriyle tanıdım. Charles Leadbeater eserinde şöyle diyordu:

“Gerçekten bilenler, ruhun kurtuluşunu mesele etmezler. Hakiki insanın kurtuluşa ihtiyacı yoktur. Onun tek dileği daha aşağı düzlemlerde bulunan varlığının onu anlaması ve ona uygun bir suret olmasıdır. Çünkü o kendi başına zaten tanrısaldır ve tüm ihtiyacı, olası tüm dünyalarda ve düzeylerde kendini gerçekleştirmesidir; öyle ki Tanrısal Kudret tam bir potansiyelle hepsinde ve olası tüm düzeylerde tezahür edebilsin ve böylece Tanrı her şeyde olsun.”

Ünlü teozofist Alfred Percy Sinney’in “Occult Worl” kitabıyla birlikte “Blavatsky evreni” ya da teozofi dünyasını keşfediyor. Ve böylece, hayatı boyunca çalışıp, üzerinde kalem oynatacağı Karma, reenkarnasyon, ezoterik Hristiyanlık, Himalaya Üstatları, psişik yeteneklerin geliştirilmesi, düşünce formları, rüyalar ya da vejetaryenlik gibi konularla da tanışmış oluyor.

Leadbeater Tipik Bir Otodidakt

Müzik, matematik, fizik, astronomi ve ornitolojiyle ilgileniyor. 1883 yılında Teozofi Derneği‘ne girdikten sonra, Blavatsky‘nin “veliaht prensesi” Annie Besant ile birlikte 60 kadar elementin atomik yapısı üstünde çalışmalar yapıyor. Neon elementinin bir izotopunu buluyorlar ve çalışma sonuçlarını 1908 yılında, The Theosophist dergisinde ilan ediyorlar. Aynı yıl Besant‘la birlikte, bu çalışmalarının bir derlemesi olan Occult Chemistry (Okült Kimya) kitabını da yayınlıyorlar.

Leadbeater’a göre Krishnamurti, “beklenen Dünya Öğretmeni”

‘Teozofi Derneği’nin Hindistan’daki merkezi Adyar’da bulunduğu günlerde, 14 yaşında küçük bir çocuk, zekâ ve yetenekleriyle Leadbeater’ın oldukça ilgisini çeker. Daha sonra Annie Besant’ın evlat edineceği bu çocuğun adı Jiddu Krishnamurti’dir. Leadbeater’a göre Krishnamurti, beklenen Dünya Öğretmeni, Maitreya Buddha ya da mesihin ta kendisidir! Teozofi Derneği’nin kanatları altında, sözde gelecekteki bu spiritüel misyonu için yetiştirilen Krishnamurti, ileriki yıllarda tüm bu Dünya Öğretmeni iddialarını reddetmiş; bağımsız bir düşünür olarak kişisel kariyerine devam etmiştir.

Astral Alem

Çoğunlukla tamamen bilinçsiz bir şekilde olsa da insan, hayatının tamamını geniş ve yoğun nüfuslu görünmeyen bir dünyanın tam ortasında geçirir. Uyku ya da trans sırasında, ısrarcı fiziksel duyular bir süre için hükümsüz kaldığında, bu diğer dünya bir dereceye kadar ona açıktır ve bazen oradan, gördüğü ve duyduğu şeylerin az ya da çok belirsiz anılarıyla birlikte geri döner. İnsanların ölüm dediği değişimde, fiziksel bedenini tamamen bir kenara bıraktığı zaman geçtiği yer, bu görünmeyen dünyadır ve orada, bildiğimiz dünyasal varoluşa ait enkarnasyonları arasına giren uzun yüzyıllar boyunca yaşar. Bu uzun dönemlerin daha büyük kısmı, bu kılavuzların altıncı cildinde anlatılan cennet dünyasında geçer; ama şimdi ele alacağımız konu, bu görünmeyen dünyanın alt kısmıdır, insanın ölümden hemen sonra girdiği durumdur.

“Yunanların Hades’i ya da alt dünyası, ortaçağ simyacıları tarafından astral âlemi olarak adlandırılan Hristiyanlığın arafı ya da ara âlemidir.”

Bu kılavuzun amacı

Teosofik literatürde dağınık bir şekilde yer alan bu ilginç bölgeye ilişkin bilgileri toplamak, düzenlemek ve ayrıca elde ettiğimiz yeni verilerin ışığında bir takım örnekler vererek bu husustaki bilgimizi biraz daha takviye etmektir. Bu tür eklemelerin sadece birkaç araştırmacının çalışmalarının sonuçları olduğu ve bu nedenle hiçbir şekilde mutlak olarak alınmadığı, onlara sadece değerlerine uygun bir önem verildiği akıldan çıkarılmamalıdır.

“Öte yandan bunu yaparken elimizden geldiğince ihtiyatlı hareket ettik ve eski ya da yeni olsun bütün olguları, aramızdaki en az iki bağımsız ve eğitimli araştırmacının şahitlikleriyle doğrulanmadığı sürece bu kitaba dahil etmedik. Bu nedenle, astral âleme dair bu anlatımların, eksiksiz kabul edilemese de, mümkün olduğu kadar güvenilir bulunabileceğini ummaktayız.”

“Bu astral âlemi tasvir etmek için gerekli olan ilk nokta, onun mutlak gerçekliğidir. Tabii ki bu kelimeyi kullanırken, Tek ve Tezahür Etmemiş olan dışında her şeyin gerçek dışı olduğu şeklindeki metafiziksel bakış açısından konuşuyor değilim. Bu kelimeyi kendi basit, günlük anlamında kullanıyorum ve bununla demek istediğim, astral âlemdeki nesnelerin ve oranın sakinlerinin, tıpkı kendi bedenlerimiz, mobilyalarımız, evlerimiz veya anıtlarımız gibi aynı şekilde gerçek olduklarıdır. Onlar, varlıklarını fiziksel düzlemdeki nesnelerden daha çok sürdürmeyeceklerdir, ama yine de var oldukları müddetçe, bizim görüş açımızdan gerçektirler bunlar sırf insanların çoğu henüz farkında değiller veya mevcudiyetlerini ancak belli belirsiz algılıyorlar diye görmezden gelemeyeceğimiz gerçeklerdir. Hiç kimse Güneş sistemimizde mükemmel bir şekilde kesin âlemler olduğu; bunların her birinin farklı yoğunluk derecelerinde kendi maddelerine sahip oldukları ve bu âlemlerin bir kısmının, bu çalışmada uzmanlaşmış kişiler tarafından, tıpkı yabancı bir ülkeye gider gibi ziyaret edilip gözlemlenebileceği; ve bu âlemlerde sürekli olarak çalışanların gözlemlerinin karşılaştırılmasıyla, bunların mevcudiyetine ve yapısına dair kanıtların, en azından Grönland ya da Spitzbergen’in mevcudiyetine dair kanıtlara sahip olduğumuz kadar tatmin edici bir şekilde elde edilebileceği gerçeğinin entelektüel bir kavrayışına sahip olana dek, Bilgelik-Din öğretilerinin açık bir kavrayışına ulaşamaz.”

“Üstelik, tıpkı onu bekleyen zorlukları göze almayı seçen ve bunu yapmak için elinde gerekli araçları olan birinin Grönland ya da Spitzbergenle gidip her şeyi kendi gözleriyle görebilmesi gibi; zaruri olan yaşam deneyimini edinerek kendisini yetkin hale getirme zahmetine girmeyi seçen herhangi bir insan da, zamanla sözünü ettiğimiz bu daha yüksek âlemleri kendi gözleriyle görebilir. Genellikle bu âlemlere verilen isimler, maddîlik dereceleri açısından, yani daha yoğundan daha seyrek olana doğru bir sıralama yapılarak, fiziksel, astral, mental ya da devaşanik, budik ve nirvaniktir. Bu sondan daha yüksek olan diğer iki tane daha vardır, ama mevcut anlayışımızın çok üzerinde olduklarından bunları şu an için bir kenara bırakabiliriz. Bu âlemlerin her birinin maddesinin, kendi altındaki âlemin maddesinden, çok daha büyük ölçekte olmak üzere buharın katı maddeden olduğu gibi farklı olduğunu anlamak gerekir; aslında, katı, sıvı ve gaz olarak adlandırdığımız madde halleri, bu tek fiziksel aleme olan maddenin yalnızca en düşük üç alt-bölümüdür. Astral bölge, doğanın aşina olduğu fiziksel dünyanın hemen üstünde (veya içinde) yer alır. Burası genellikle illüzyonlar alanı olarak adlandırılmıştır aslında kendi içinde fiziksel dünyadan daha fazla illüzyonel değildir, ama eğitimsiz göz tarafından edinilen izlenimlerin aşırı güvenilmezliğinden dolayı böyle olduğu düşünülür. Bu, esas olarak, astral dünyanın iki önemli özelliği bakımından göz önüne alınmalıdır.”

“İlk olarak, sakinlerinin birçoğu formlarını müthiş bir çabuklukla değiştirme konusunda muhteşem bir güce ve aynı zamanda etkilemek istedikleri kişiler üzerinde neredeyse sınırsız bir cazibe elde etme yeteneğine sahiptir. İkinci olarak, bu âlemdeki görüş, fiziksel görüşten çok daha farklı ve çok daha genişlemiş bir yetenektir. ”

“Bir cisim, aynı anda tüm açılarından görülür, katı bir maddenin iç kısmı, dış kısmı kadar açık bir şekilde görülebilir; bu nedenle bu yeni dünyaya gelen deneyimsiz bir ziyaretçinin, gerçekte ne gördüğünü anlamada büyük zorluklar çekeceği ve gördüğü şeyi sıradan konuşmanın yetersiz lisanına tercüme etmekte ise daha da büyük bir çıkmaza girebileceği aşikârdır. Yaşanabilecek böyle muhtemel bir hataya iyi bir örnek, kişinin astral ışıkta gördüğü herhangi bir sayıyı sıklıkla tersine çevirmesidir, bu yüzden mesela 139’u 931 olarak okuyabilir vs.”

“Yetenekli bir Üstat tarafından eğitilen bir okültizm öğrencisi için ise böyle bir hata, eğer aşırı acelecilik ya da dikkatsizlik söz konusu değilse mümkün değildir, çünkü böyle bir öğrenci, doğru görme sanatında uzun ve çeşitli eğitimlerden geçmiş olmak zorundadır, belki de kendisinden ileri düzeyde olan öğrenciler yanılsamanın tüm olası biçimlerini tekrar tekrar onun önüne getirip “Ne görüyorsun?” diye sormuşlardır. Yanıtlarındaki tüm hatalar daha sonra düzeltilmiş ve nedenleri açıklanmıştır, ta ki bu acemi fiziksel yaşamda mümkün olan her şeyi aşan astral alemin fenomenleri ile ilgili bir kesinlik ve güven kazanana kadar. Ancak aceminin sadece doğru bir şekilde görmeyi değil, doğru gördüğü şeyin anısını bir alemden diğerine doğru şekilde tercüme etmeyi de öğrenmesi gerekir; ve ona bu hususta yardımcı olması için, bilincini fiziksel alemden astral veya devaşanik aleme ve sonra tekrar geriye kopmadan taşımak için de eğitilir; zira bu başarılana dek, çeşitli alemler üzerinde bilinçli olduğu dönemleri birbirinden ayıran boşluklar sırasında, hatırlamalarının kısmen kaybolabilmesi veya bozulabilmesi ihtimali her zaman vardır.” — Charles Leadbeater

Bazı insanların karmaları, onları öncelikle yüksek zihinsel yeteneklerini geliştirebilmelerini sağlamaya-dolayısıyla bu yaşam süresi içinde astral alemin ötesine geçmeye- yöneltmiştir. Ama çoğumuz için sıçramalar ve sınırlamalarla gerçekleştirilen bu tarzdaki ilerlemeler, geçmişteki kendi hatalarımız veya budalalıklarımız tarafından yasaklanmıştır; ümit edebileceğimiz tek şey adım adım, yavaş yavaş yolumuzda ilerlemektir ve bu astral alem, daha yoğun olan dünyamızın hemen yanında yer aldığından, genellikle eski süper-fiziksel bedenlerimizin gerçekleştiği alem ile bağlantılıdır.

Sözü edilen âlemde tam olarak görebilen herkes, gözleri buna henüz açılmamış olanlara oranla canlı bir tasvirini vermeye çalışmanın, gün ‘batımında gökyüzünde oluşan nefis renk tonlarını kör bir insana anlatmaya çalışmak gibi olduğunu kabul eder —bu tasvir ne kadar ayrıntılı ve özenli olursa olsun, dinleyenin zihninde oluşacak düşüncenin, gerçeğin yeterli bir temsili olacağının bir garantisi yoktur.

Genel Manzara

O halde, her şeyden önce, astral âlemin her biri, kendisine karşılık gelen maddesellik derecesine ve maddenin buna karşılık gelen koşullarına sahip olan yedi alt-bölümden meydana geldiği anlaşılmalıdır. Her ne kadar fiziksel dilin yoksulluğu bizi, bu alt-âlemlerden daha yüksek ve daha alçak olanlar şeklinde söz etmeye zorlasa da, onları -bir kitap dolabının birbiri üstüne gelen rafları ya da bir soğanın katmanlar halindeki kabuğu gibi- uzayda ayrı ayrı bölgeler halinde (ya da bunların sadece alt-bölümlerini oluşturduğu daha büyük âlemler olarak) düşünme hatasına düşmememiz gerekiyor. Her bir âlemin ya da alt-âlemin maddesi, kendi altındaki âlemin ya da alt-âlemin maddesinin içine nüfuz etmiş durumdadır öyle ki, burada dünyanın yüzeyinde hepsi de aynı mekânda birlikte var olmaktadır, ancak daha yüksek madde çeşitlerinin, daha düşük çeşitlere göre fiziksel dünyanın daha ötelerine uzandığı doğrudur. Yani bir âlemden veya alt-âlemden diğerine yükselen bir insandan söz ederken, onu uzayda zorunlu olarak ilerlediğini kesinlikle düşünmüyoruz, daha ziyade bilincini bir seviyeden diğerine aktarmaktadır —yavaş yavaş belirli bir madde düzeninin titreşimlerine yanıt vermemeye, daha yüksek ve daha rafine bir düzenin titreşimlerine ise cevap vermeye başlamaktadır; böylece manzaraları ve sakinleri ile bir dünya onun görüşünden yavaş yavaş kaybolur gibi görünürken, onun yerine daha yüksek niteliklere sahip başka bir dünya doğacaktır.

En yüksek ve en düşük maddeler bakımından “aşağıya doğru sıralama”

Bu altbölümleri en yüksek ve en düşük maddeler bakımından aşağıya doğru sıraladığımızda, doğal olarak üç sınıfa ayrıldıkları:

  1. 1, 2 ve 3. bölümlerin böyle bir sınıf,
  2. 4, 5, ve 6’nın da diğer bir sınıf oluşturduğunu,
  3. Yedinci ve en alt seviyenin ise tek halde kaldığını görüyoruz.

Bu sınıflardan birinin maddesiyle diğerininki arasındaki fark, katı ile sıvı arasındaki fark ile orantılı olurken, bir sınıfın alt-bölümlerindeki maddeler arasındaki fark, iki tür katı madde, sözgelimi çelik ve kum arasındaki fark gibidir.

İlk Üç Madde

  • Astral âlemin 4, 5 ve 6. bölümlerinin arka plânında, içinde yaşadığımız fiziki dünyanın ve onun tüm bilinen ayrıntılarının bulunduğunu söyleyebiliriz.
  • Altıncı bölümdeki yaşam, bu dünyadaki sıradan yaşamımıza çok benzer, sadece fiziksel beden ve onun zorunlulukları söz konusu değildir artık; beşinci ve dördüncü bölümler boyunca yükselirken yaşam giderek daha az ve daha az maddî hale gelir ve daha alt seviyedeki dünyamızdan ve onun ilgi alanlarından giderek daha fazla geri çekilir.

O zaman bu alt düşük bölümlerin manzarası, bildiğimiz haliyle yeryüzününki gibidir; ama aynı zamanda çok daha fazlasıdır; çünkü bu farklı bakış açısından bakıldığında, astral duyuların da yardımıyla, tamamen fiziksel olan nesneler bile çok farklı bir görünüm arz ederler. Daha önce de belirtildiği gibi bunlar, gözleri tamamen açılmış olanlar tarafından, alışılageldiği gibi tek bir açıdan değil, aynı anda her yönden görülebilmektedir -kendi içinde yeterince kafa karıştırıcı bir fikir; bir de buna katı bir cismin iç kısmındaki her partikülün, dışarıdakiler tarafından tam ve net bir şekilde görülebildiğini de eklersek, böylesi koşullar altında en bilindik nesnelerin bile, ilk başta tamamen yabancı şeyler gibi algılanacağını anlarız. Ancak biraz düşününce, böyle bir görüşün fiziksel algıya göre gerçek algılamaya çok daha yakın olduğunu kavramak zor olmayacaktır.

Örneğin astral âlemde bakıldığında cam bir kübün yanlarının hepsi, gerçekte oldukları gibi eşit görünürken, fiziksel âlemde perspektifte daha uzaktaki yanı perspektif içinde görüyoruz -yani, daha olan yakın taraftan daha küçük görünüyor, ki bu tam bir yanılsamadır. İşte astral görünün bazen dördüncü boyut görüşü olarak adlandırılmasının sebebi bu özelliğidir -çok yerinde ve etkileyici bir ifade. Ancak bu olası hata kaynaklarına ek olarak mesele, bu daha yüksek görünün, hâlâ tamamen fiziksel olsa da sıradan koşullar altında görünmez olan madde formlarını da algılaması olgusuyla daha da karmaşıklaşmaktadır. Örneğin atmosferi oluşturan partiküller, yaşamı olan her şeyden her zaman yayılan tüm farklı emülasyonlar ve ayrıca daha da ince bir fiziksel madde düzeninin dört derecesi böyledir ve daha tanımlayıcı bir ad bulunamadığı için bunların hepsi de eterik olarak adlandırılmalıdır. Bu ikinci sınıf, kendi başlarına bir sistem oluşturur ve diğer tüm fiziksel maddelere serbestçe nüfuz eder; bunların titreşimlerinin ve çeşitli yüksek kuvvetlerin onları etkileme biçimlerinin incelenmesi, böyle bir inceleme için gerekli yeteneğe sahip olan herhangi bir bilim adamı için son derece ilginç bir çalışma alanı oluşturur. Hayal gücümüz şu ana dek söylenmiş olan her şeyi tam olarak kavramış olsa bile, henüz sorunun karmaşıklığının yarısını bile anlamış değiliz, zira tüm bu yeni fiziksel madde formlarının yanı sıra astral maddenin sayısız ve daha kafa karıştırıcı alt-bölümleri ile de uğraşmamız gerekmekte. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, her maddî cismin, hatta her partikülün kendi astral karşılığı vardır; ve bu, kendi başına basit cisim değildir, genellikle çeşitli astral maddelerden oluşan aşırı derecede karmaşık bir yapıdır. Buna ek olarak, her canlı varlık, genellikle aura olarak adlandırılan kendi atmosferiyle çevrilidir ve insanlarda sadece bu aura biçimleri bile çok enteresan bir çalışma dalını oluşturur. Oldukça karmaşık bir yapıya sahip oval bir ışıklı sis kütlesi olarak görülür ve şekli yüzünden bazen aurik yumurta olarak adlandırılır.

Madam Blavatsky’nin “İnsanın yedi İlkesi”

Teosofi okuyucuları, öğrencinin bu daha gelişmiş görüyü elde etmeye başladığı, gelişiminin ilk aşamasında bile, büyük kurucumuz Madam Blavatsky’nin “insanın yedi ilkesi” konusundaki öğretileri yoluyla bize ulaştırdığı bilgilerin doğruluğunu doğrudan gözlemleyebileceğini duymaktan memnun olacaklardır.

“Bu noktaya ulaşan öğrenci artık diğer insanları sadece dış görünüşleri ile görmez; fiziksel bedenle neredeyse eşit bir genişliğe ulaşan eterik çifti görmektedir artık; emilirken ve vücudun her tarafında pembe ışık içinde dolaşırken, nihayet değişmiş biçimi ile sağlıklı kişiden yayılırken, evrensel yaşam-sıvısı da artık tamamen görünür haldedir. Belki de, en parlak ve en kolay görülebilen, daha rafine edilmiş bir maddeye -astral maddeye- ait olsa da canlı ve sürekli değişen renk yanıp sönmeleriyle, insanın zihnini an be an dolduran farklı arzuları ifade eden auradır. Bu, gerçek astral bedendir.”

Onun ardında ve daha ince bir madde derecesinden -devaşanik âlemin form-seviyelerinden- oluşan mental beden veya daha düşük zihnin aurası yer alır ve bunun renkleri, kişi hayatını yaşarken sadece küçük derecelerde değişiklik geçirerek söz konusu şahsın düşünce eğilimlerini ve kişiliğinin yapısını gösterir; öte yandan daha yüksek benliğin aracı olan kozal bedenin yaşayan ışığı, tamamen gelişmiş olmasa bile yine de daha yüksek ve sonsuzca daha güzeldir ve bu ışık, gerçek benliğin doğumdan doğuma geçişleri içindeki gelişim aşamasını gösterir. Ancak bunları görebilmek için öğrencinin, bunların ait oldukları seviyelere dair görüsünü geliştirmiş olması gerekir. Reenkarne olmuş benlik, formsuz seviyelerde gerçek evi olan âlem üzerinde kaldığı sürece, içinde yaşadığı araç, kozal bedendir, fakat form seviyelerine indiğinde, üzerlerinde çalışabilmek için, kendisini onların maddeleri ile giydirir; ve bu şekilde kendisine çekmiş olduğu madde, onun devaşanik veya zihin bedenini temin eder. Benzer şekilde, astral âleme inerken astral veya arzu-bedenini yine onun maddesinden yapar, tabii bu arada diğer bütün bedenleri hâlâ muhafaza eder ve bütün âlemler içinde en düşük olana doğru inmeye devam ettikçe, fiziksel beden, aurik yumurtanın tam ortasında biçimlenir ve böylece insanın tamamını içerir.

Bir insanın karması ne kadar karışık olursa olsun, bu konuda uzman olanlar, kendisine tam olarak uygun bir vücudu biçimlendirecek olan kalıbı ortaya koyabilirler.

Astral Alemin Sakinleri

Fazla ayrıntılı olmasa da resmimizin arka planını çizdikten sonra, gelin şimdi de boşlukları kapatmaya ve astral âlemin sakinlerini tanımlamaya çalışalım. Bu varlıkların muazzam çeşitliliği onları düzenleme ve tasnif etme işini çok zorlaştırıyor. Belki de en uygun yöntem onları üç büyük sınıfa, insanlar, insan-olmayanlar ve yapaylar şeklindeki bölümlere ayırmak olacak.

İnsanlar

Astral âlemin insan sakinleri doğal olarak iki gruba, yaşayanlara ve ölülere, ya da daha doğru bir şekilde ifade edersek hâlâ fiziksel bedenleri olanlarla olmayanlara ayrılır.

  1. Yaşayanlar: Fiziksel yaşam sırasında kendilerini astral âlemde tezahür ettiren insanlar da dört sınıfa ayrılabilir:
    • 1. Ustalar Ve Öğrencileri
    • 2.Bir Ustanın Rehberliği Altında Olmayan Ama Psişik Olarak Gelişmiş Kişi
    • 4.Sıradan Kişi
    • 4.Kara Büyücü Ve Öğrencisi
  2. Ölüler: Öncelikle şunu belirtelim ki bu “ölü” kelimesinin ta kendisini tamamen saçma bir kullanıma sahiptir, zira bu başlık altında sınıflandırılan varlıkların- çoğu zaman daha da fazla; dolayısıyla bu terimin sadece, bir süre için fiziksel bir bedene bağlı olmayan varlıklar olarak anlaşılması gerekir. Bu varlıklar aşağıdaki gibi dokuz ana sınıfa ayrılabilirler.
    • 1.Nirmanakaya
    • 2.Reenkarnasyonu bekleyen öğrenci
    • 3.Ölümden Sonra Sıradan Kişi
    • 4.Gölge
    • 5.Kabuk
    • 6.Yaşamsal Kabuk
    • 7.İntihar ve ani ölüm kurbanı
    • 8.Vampir ve Kurtadam
    • 9. Karabüyücü veya öğrencisi

İnsan Olmayanlar

Doğanın yeryüzündeki düzenlemelerinin çoğunun ve bizi en çok etkileyenlerin, bizim rahatlığımıza veya hatta nihai avantajımıza göre özel olarak tasarlanmamış oldukları ilk bakışta bile oldukça açık bir şekilde görülebilir. İnsan ırkının, en azından kendi çocukluğunda, bu dünyanın ve içerdiği her şeyin yalnızca kendi kullanımı ve yararı için var olduğunu hayal etmesi, muhtemelen kaçınılmazdı; ama kuşkusuz bu zamana kadar bu çocukça sanrıdan artık kendimizi kurtarmış olmamız ve uygun pozisyonumuzu ve ona bağlı olan görevlerimizi buna göre tanımlayıp gerçekleştirmemiz gerekmekte.

İnsan-olmayan varlıkların sınıflandırılması için en uygun yöntem belki de onları dört sınıfa ayırmak olacak.

  1. Kendi evrimimize ait olan Elenental Öz
  2. Hayvanların Astral Bedenleri
  3. Her Türden Doğa-Ruhları
  4. Devalar

Yapay Olanlar

Astral varlıkların bu en büyük sınıfı, aynı zamanda insan için en önemli olanıdır. Tamamen insanın kendi yaratımı olduğu için, insan bu sınıfla en yakın karmik bağlarla bağlantılıdır ve bu varlıkların insan üzerindeki tesiri doğrudan ve süreklidir. Bu, tıpkı insan düşüncesinin farklılıklar arz edişi gibi kendi aralarında farklılıklar gösteren, yarı-zeki varlıkların meydana getirdiği tam olgunlaşmamış ve çok geniş bir kütledir ve bunları sınıflandırmak ya da düzenlemek mümkün değildir. Faydalı olabilecek tek sınıflamayı, insanların büyük çoğunluğu tarafından bilinçsizce meydana getirilen yapay elementaller ile majisyenler tarafından yaratılanlar arasındaki kesin niyet farkı teşkil eder; hiçbir şekilde elemental olmayan çok az sayıdaki yapay varlığı ise üçüncü bir sınıfa dahil edebiliriz.

  1. Bilinçsiz şekilde oluşturulan elementaller
  2. Bilinçli şekilde oluşturulan elementaller
  3. Yapay İnsanlar

Astral Alem, Genel Manzarası, Sakinleri ve Fenomenleri, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Leadbeater, Teozofinin ağır diline karşılık oldukça yalın, sistemli ve basit anlatımlarla Astral Dünya’nın kapılarını açmakta ve şu konulara değinmektedir: aura, eterik çift, astral ışık, astral alemin sakinleri, elementaller, elementerler, perili mekanlar, durugörü, önceden görü, ruh fotoğrafları, levitasyon ve daha birçok paranormal fenomen.

Charles Leadbeater

Ünlü teozofist Sinnet’in Occult World kitabıyla birlikte Teozofi dünyasını keşfeden Charles Leadbeater, hayatı boyunca çalışıp, üzerinde kalem oynatacağı karma, reenkarnasyon, ezoterizm, Himalaya Üstatları, psişik yeteneklerin geliştirilmesi, düşünce formları, rüyalar ya da vejetaryenlik gibi konularla da tanışmış olur.

Teozofi Derneği:

1883 yılında Teozofi Derneği’ne girdikten sonra topluluğun yöneticisi Annie Besant ile birlikte uzun bir süre okült kimya alanında ve düşünce formları üzerinde çalışmalar yürütür. Çalışmalarda Leadbeater’in medyumluk yeteneği öne çıkmaktadır.

Charles Leadbeater Öne Çıkan Eserleri:

Uzun hayatının ardında onlarca önemli eser bırakan Leadbeater, Krishnamutri’yi de keşfeden kişidir.

  • Yüksek Bilinç: (Higher Consciousness) Zihinsel ve ruhsal gelişimin aşamalarını açıklar. Düşünce formları, karma, reenkarnasyon ve psişik yeteneklerin gelişimi üzerine yoğunlaşır. Himalaya Üstatları ve ezoterik öğretilerle bağlantı kurar.
  • Görünmez Koruyucular: (Invisible Helpers) Astral düzlemde yardım eden varlıkları anlatır. Özellikle uyku sırasında veya ölüm anında insanlara yardım eden ruhsal varlıkların işlevini açıklar. Psişik gözlemlerle desteklenmiş bir anlatıdır
  • Ölümden Sonra Yaşam: (Life After Death) Ölüm sonrası bilinç durumlarını, astral ve zihinsel düzlemleri tanımlar. Reenkarnasyon süreci, ruhsal bedenin geçişleri ve ruhsal evrim üzerine bilgiler sunar. Teozofik öğretilerle ölümün bir son değil, dönüşüm olduğunu vurgular.
  • Astral Alem: (The Astral Plane) Astral düzlemin yapısını, sakinlerini ve fenomenlerini detaylı biçimde açıklar. Rüyalar, durugörü, psişik varlıklar ve enerji alanları üzerine gözlemler içerir. Bu düzlemdeki deneyimler, ruhsal gelişimin bir parçası olarak sunulur.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin