Varlık olmak bakımından varlığı ve ona mahiyeti -özü gereği- ait olan ana nitelikleri inceleyen bir bilim vardır. Bu bilim özel bilimler diye adlandırılan bilimlerin hiçbirinin aynı değildir. Çünkü bu diğer bilimlerden hiçbiri genel olarak varlığı, varlık olmak bakımından ele almaz. Tersine onlar, örneğin matematik bilimlerin yaptıkları gibi, varlığın belli bir parçasını ayırarak sadece bu parçanın ana niteliklerini incelerler… Şimdi biz ilk ilkeler ve en yüce nedenleri araştırdığımıza göre bu ilkeler ve nedenlerin doğası gereği kendisine ait olacakları bir şeyin zorunlu olarak varolması gerektiği açıktır.

— Aristo, Metafizik

Merhaba

Bahar tüm coşkusuyla gelirken; doğa yeşerdi ve tohumlar çiçeklendi. Nisan ayında her birimiz içinde tatlı bir “bayram” telaşı başladı. Bayram sevdiklerimize, ailemize, dostlarımıza kavuşturdu. Daha nicelerini hep birlikte sevgiyle yaşamak dileğiyle.

Bayram ertesi, ilaç raporumun yenilenmesi için İzmir, 9 Eylül Hastanesi Tıbbi Onkoloji bölümünde Prof. Dr. Aziz Karaoğlu’nu ziyaret ettim.

Varolanın içinde hiç kayboldunuz mu? Hastane bahçesinde kafamın içinde dönen M. Heidegger söylemleriyle kahve terapisi eşliğinde gökyüzüne baktım. Samimiyet buhranından bahseden ve samimiyet ve ironiyi birbirine katık ederek bir süre olup bitenleri seyrettikten sonra buna yüreği dayanmayarak, bu dünyadan geçip gitmiş Oğuz Atay’ı hatırlayarak söylediklerini ve söyleyemedikleriyle derinleştim. Yer ve Gök ‘nasılsa öyle yerli yerinde durmakta’ ve altında, insanın o saf ve samimi özünü tüketip bitiren ‘hayat’ öngörülemez, kestirilemez kıvrımlarıyla akıp gitmektedir, bunun karşısında insan için huzur ve sükûn bulunabilecek bir sığınak yoktur. Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse Marcel için metafizik bir gizem bir muamma alanıdır.

Semaya yükselen ağaç dallarının altında varolanın içinde kayboldum… Çalan telefonun sesiyle tekrar hayata döndüm. Telin ucunda bir süredir kanser tedavisi gören dostumun güzel sesi vardı. Keyifli, enerji dolu sohbetin ardından kapanış cümlesini duyan kişi yanıma hızla oturup “3 Cisim Problemi’nin Çin versiyonunu seyretmelisiniz” dedi.

3 Cisim Problemi, David Benioff, D. B. Weiss ve Alexander Woo tarafından yaratılan ve Liu Cixin’in Hugo Ödüllü Çin romanı 3 Cisim Porblemi’ne dayanan bir Amerikan bilim kurgu televizyon dizisidir. 2023 yapımı Çin televizyon dizisinden sonra ikinci canlı aksiyon uyarlamasıdır. Prömiyeri 21 Mart 2024’te Netflix’te yapıldı. Ye Wenjie, Çin Kültür Devrimi sırasında babasının vahşice öldürüldüğünü gören bir astrofizikçidir. Daha sonra, bilimsel geçmişi nedeniyle ordu tarafından askere alınır ve Çin’in uzak bir bölgesindeki gizli bir radar üssüne gönderilir. Onun 1960’larda verdiği kader kararı, uzay ve zamanın ötesinde yankılanarak günümüzde bir grup bilim insanına ulaşır ve onları insanlığın en büyük tehdidiyle yüzleşmeye zorlar.

Fizik kanunlarıyla birlikte dizide yer alan konular üzerine soru cevaplarla aydınlanma anları yaşadım. Ultrason çekimi için radyoloji bölümüne gitme zamanı geldiğinde doğru zaman ve yerdeki karşılaşma için teşekkür ettim. Akışta kalarak hastane koridorunda kalabalığa karıştım…

Metafizik Nedir? adlı eser üç değerli düşünürün metinlerini içeriyor. Henri Bergson, Metafiziğe Giriş, Gabriel Marcel, Ontolojik Muamma, Rene Guenon, Metafizik Nedir?

İnsanın kendisinin ve yapıp etmelerinin karşı karşıya bırakıldığı hayatı çevreleyen şartlar, hususiyle zaman karşısında tutunamazlığı insanın kendisini bu dünyada bulduğu zamandan beri onun en ciddi problemlerinden biridir. “Bu görünür dünyanın, yaratılmış bir büyü, görme sanısına ve rüyaya benzeyen, kendi başına cevheri olmayan sürekli değişen ve istikrarsız bir görüntü, insan bilincini çevreleyen bir peçe olduğunu, var ya da yok demenin kendisi için hem doğru hem yanlış olduğunu kavradıktan sonra” —şüphesiz bundan öncesi için sınırsız yol mevcuttur, nitekim bunun böyle olduğunu görmekteyiz-— insanın takınabileceği iki tavır vardır. O ya bir agnostik olacak ve neticede muhtemelen her şeyin anlamsızlığına hükmedecek yahut da bu görünür dünyanın ötesine geçmenin mümkün olup olmadığını araştıracak başardığı takdirde —tarihi varyasyonu bakımından değil kelimenin köken anlamında— bir Gnostik olacaktır. İnsan, tarihi boyunca bu geçişin mümküniyetini çeşitli vasıtalarla ve çeşitli mecralarda sınamıştır, bu vasıtalardan birisi de bilgidir fakat alelade bilgi değil, metafizik bilgi.

Yakın zamanlarda ülkemizin önde gelen felsefe hocalarının kendi aralarında yaptıkları bir felsefe sohbetine dışarıdan katılan birisinin “Felsefe insanın kökeni, bu dünyadaki varlık sebebi ve akıbeti hakkında bir cevap vermeyecekse…” diye sürdürdüğü sorusunu daha tamamlamadan içlerinden biri, “artık felsefe bunlarla ilgilenmiyor, bunlar eski felsefenin bir kolu durumundaki metafiziğin spekülasyonlarının konusudur” deyip kesmişti— Felsefe pozitif bilimlerin verileri üzerine oturmalıydı.

Bilinen felsefe tarihi içerisinde tümeller ve onların ontolojik mütekabiliyetleri, isimler ve onların varlık siferlerindeki tezahürleri noktasında teessüs etmiş olan skolastik geleneğin, gittikçe yozlaşan yozlaştıkça daralan insan zihinlerinin bu geleneği kucaklayıp kavramada sergilediği acziyet, belki aşırı ünsiyet ve dolayısıyla meselenin esasına yabancılaşma, belki de ilgilerin o döneme dek toplanmış olduğu odaktan bundan böyle bambaşka bir cihete yönelmesi, daha da önemlisi belki de pozitif bilimlerin verilerine dayanan yeni güneş merkezli kozmoloji teorilerinin kadim dünya merkezli kozmoloji öğretilerini alt üst etmesi gibi düşünce tarihinin kendi başına temel problematiklerinden birini teşkil edecek denli çok değişik sebeplerle sürdürülememesi neticesinde atılan sloganları hatırlayalım: “Boş sözcük analizlerine paydos! Şeylerin kendisini sorgulamalıyız! Sözcüklerimize anlam ve akla uygun haklılık sağlayacak deneyime, tecrübeye dönelim. “

Gerçekten de felsefe bundan böyle müsbet bilimler karşısında konumunu tayin etmekte büyük güçlüklerle karşılaşmış, bu zamana kadar sair bilimler nezdinde işgal ettiği merkezi konumu muhafaza edememiştir. Öyle ki, Alman felsefesinin en önemli simalarından biri, Immanuel Kant, metafiziğin bir bilim olduğunu ispatlamak üzere çekildiği inzivadan neticede, metafiziğin bir bilim olmadığı hükmüyle çıkacaktır.

“Tüm saf akıl felsefesinin en büyük ve belki de tek yararı nefyedici/selbi olmasıdır. Dolayısıyla o bilgiyi geliştiren bir araç değil, sadece onu sınırlayıcı bir disiplindir.” (Kant, Saf Aklın Tenkidi)

Fakat felsefe metafizikten vazgeçse, idealarının bir kısmını pozitif bilimin alanlarına havale etse bile asli ve ezeli mesele çözülmüş olmuyordu: ‘görünür dünyanın, yaratılmış bir büyü, görme sanısına ve rüyaya benzeyen, kendi başına cevheri olmayan sürekli değişen ve istikrarsız bir görüntü, insan bilincini çevreleyen bir peçe olduğu’ dolayısıyla bu dünyanın şartları ve sınırları dahilinde elde edilmiş-bilginin de aynı illetlerle muallel olduğu meselesi durduğu yerde duruyordu. Nitekim bu kendisini, Meister Echardt, Jacop Böhme vasıtasıyla bir başka Alman filozofunda Hegel’de ‘tarihsellik ‘şeklinde dışa vuracaktır.

Bir başka filozof, hayatını felsefenin kesin bir bilim hüviyetine kavuşturulmasına vakfetmiş yirminci yüzyıl felsefesinin önde gelen simalarından biri, Edmund Husserl da aynı endişeyi hissetmiş olmalı ki “fenomenolojik redüksiyon”, “Generalthcsis’in parentez içerisine alınmasından”, aksi halde “fenomenler” alanında kalınacağından —bu arada Heisenberg’in gelip dayadığı nokta da meselenin bir diğer veçhesiyle ilgili bahsi ‘diğerdir— “özlere” ulaşılamayacağından dem vuruyordu. Ancak yine de umutsuz gibidir:

“…biz artık bekleyemeyiz bir tavır takınmalıyız, gerçeklik —içinde bizim de anlamımız olması zorunlu olan ve bizim için anlamlı olan hayat gerçekliği — karşısındaki tavrımızda ortaya çıkan uyumsuzluğu, bilimsel olmasa da, akıllıca olan bir “dünya ve hayat görüşü” içinde dengelemek için çaba göstermeliyiz.”

“O halde, nasıl herkesin olabildiğince ve çok yönlü bir kişilik kazanmaya çabalaması gerektiği ortadadır. Hayatın bütün temel yönlerinde, hayatın tavır takınılması mümkün bütün temel biçimlerinde, her yönde, olabildiğince ‘deneyimli’ ve ‘bilge’ olmak bu yüzden olabildiğince ‘bilgeliği seven’ bir kişi olmak gerektiği açıktır.”

Demek oluyor ki, daha genel, daha kuşatıcı ve kucaklayıcı bir bilgi türüne olan ihtiyaç herhalde kendisini hissettirmektedir. Bu kitap, bu ihtiyaç ve bu ihtiyacın giderilmesinin mümkün ve muhtemel yol ve usulleri hakkında, ilk bakışta yanyana getirilmesi mümkün gibi görünmeyen üç ismin metafizik üzerine yazılarından oluşmaktadır.

Bergson, metafiziğin ön şartı mahiyetindeki karşıtların bilgisinin ötesinde bir başka türünün ve bir başka bilgi alanının mevcut olduğunun farkındadır. Metafiziğin alanı ebedi, değişmez ve külli ilkelerinin alanıdır. Bilginin elde edilmesi insanın kendini aşmasını dolayısıyla çaba ve cehdi gerektirir. Bu bilgi alelade bilgiden farklıdır ve bilgi konusu olan şey ile aynileşmeyi icab eder.

Rene Guenon, şayet her fert kendi içinde tüm bir varlıksa ve Leibniz’in monadları gibi kapalı bir sistem teşkil ediyorsa metafiziğe yol bulmaya imkan yoktur. Çaresiz bir şekilde kendi üzerine kapanmış şu insan (cet âtre), kendisinin âit bulunduğu varlık (existence) planından olmayan bir şeyi bilmek için hiçbir vâsıtaya sahip olamayacaktır. Fakat durum böyle değildir. Gerçekte fert hakiki varlığın ancak geçici ve arîzî tezâhürünü temsil etmektedir. Bu fert, aynı varlığın diğer mertebelerinin nâmütenahi çokluğu arasında ancak hususi mertebeden (âtat) ibarettir.

Gabriel Marcel, insanlar günlük hayatın her geçen gün daha da karmaşıklaşan akışı içinde yüklendikleri fonksiyonlarla yek diğerleriyle ikame edilebilir bireyler haline geldikçe, hayatın içi de bu ölçüde boşalmaktadır.

Kitap bu haliyle metafiziğin hem yirminci yüzyıl felsefesinde ne şekilde anlaşıldığına, temelde ihtiyaç ve saik aynı olmakla birlikte yeni zamanlarda büründüğü muhtelif şekillerle —bilhassa filozofik sistemlerle— aynı olup olmadığına ve bunun sebeplerine, hem de metafiziğin sarih ve vazıh kavramlarının nasıl muğlaklaştırıldığına, geleneksel olarak ona atfedilen alandan koparılıp mahiyeti ve sebeb-i vücudu ile telif edilemeyecek alanlara (sezgi, muamma, oluş, akış vs.) nasıl sürüklendiğine, nihayet gerçek anlamda metafiziğin ne olması ve ne şekilde anlaşılması gerektiğine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla söz konusu metinler bu kitaba belli bir perspektif çerçevesinde dahil edilmiştir.
(…)

Her türlü engele ve maniaya rağmen bin bir türlü renge ve şekle bürünerek, sonsuz veludiyet ve zenginlik içinde hayat, sevmemek, kapılıp gitmemek elimizden gelmeksizin akıp giderken bu akış karşısında biçare insanoğlunun yegane asli ve temel ihtiyacı kurtuluş veya dini bir terminoloji içinde söylemek gerekirse, ‘felah’ (el fevzül azîm) ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç bütün insanlık tarihi boyunca değişik şekillere ve kalıplara bürünerek muhtelif mecralarda akagelmiştir. Yukarıda da değinildiği üzere bu ihtiyaç şayet bilgi yahut tefekkür/müşahede (contemplation) vasıtasıyla giderilecekse her şeyden önce görünür dünyanın, ‘yaratılmış bir büyü, bir yanılsamadan başka bir şey olmadığının’ anlaşılmasını ve bu vasfa sahip yönün aşılmasını tazammun eder.

Felsefe ancak ve ancak beşeri şartları aşma çabası olabilir…

Metafizik Nedir? okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin