“Ah, Vida da orada,” dedi. Daha sonra, kadının annesi bana, Vida’nın Bayan B.’nin kız kardeşi olduğunu, hamile kadının ciddi hastalığından dolayı, kız kardeşinin hastalığını ve ölümünü ondan sakladıklarını anlattı… “

— Sir William Barrett

Merhaba,

İstanbul Haziran 2006 hastane odası. Babam ölüm döşeğinde. Üzüntü içinde onun üzerine eğilmiş, yakışıklı yüzündeki canlılık ifade eden çizgilerin öte alemin gölgeleri içinde yavaş yavaş silindiğini izliyordum. İçindeki ışık kaynağından artık sadece solgun ve titrek ışıklar sızıyordu. Az sonra bu ışıklar daha da soluklaşıp her an sönebilirdi. Ve böylece, babamın az önceki canlılığına tanıklık eden her şey, az önce parlayan bu gözler, sesler çıkaran, konuşan bu ağız, az önce hareket eden bu kollar, bu bacaklar, her şey, ama her şey donuklaşıp, sessizliğe bürünüp hareketsizleşebilirdi. Hangi insan bu gizemin yanıtını merak etmemiştir? Bu gizem hepimizi ilgilendirmektedir. Önemli olan, o anda her şeyin bitip bitmediğini, ölümün hiçlikteki kaygı verici bir hareketsizlikten başka bir şey olup olmadığını veyahut da aksine, başka bir duygular alemine geçiş anlamına gelip gelmediğini bilmektir. Yaprak yeşili gözlerini açan babam birden hareketlendi; vecd kabilinde bir vizyon ihsan edilmiş gibi ölmüş aile bireyleri ve yakın dostlarıyla konuşuyordu.

Ertesi gün babamı kaybettik… O günden sonra “Ölüm” ve “Ölmekte Olanların Vizyonları”yla ilgili onlarca bilgi edindim. Böyle vakalar bir ülkeyle ya da bir ulusla sınırlı değildir; okuduğum kitaplarda tüm dünyada bu vakaların yaygın olduğunu öğrendim. Ölüm durmadan karşımıza çıkarılan soru işaretidir, sayısız soruların ilkidir; bu nedenle de çağların en başta gelen uğraşısı ve karamsarlık kaynağı ve de bir sürü felsefe sisteminin amacı olmuştur.

Bizi harekete geçiren bir tek neden vardır; “Gerçek saygısı ve gerçek sevgisi”… Bir zekanın aydınlanmasına, yalpalayan ve elem içinde kıvranan bir ruhun kendine gelmesine yardımcı olan Leon Denis, “Ebedi Olan Ruhtur” der. Kendini Tanıma, imkanı sunan bu değerli geliştiricinin kitaplarını okumak “bilinmeyene” kapı açacaktır. Leon Denis, okura şu sözlerle seslenir:

Çağımız koyu karanlık ve boşluk içinde debelenmekte, ıstıraplarına çare aramakta, ama bulamamaktadır. Madde alanında çok büyük gelişmeler kaydedilmiştir, fakat uygarlığın yığdığı zenginliklerin ortasında hala daha yokluk ve yoksulluk yüzünden ölenler vardır. İnsanoğlu ne daha mutludur, ne de daha iyidir bugün…

İnsanı Birleştiren Bilgiyi Yayma (Bilyay) Vakfının bir kuruluşu olan Ruh ve Madde Yayıncılık ve Sağlık Hizmetleri A.Ş.ye ait olan bir kitap daha. Ötealeme Geçerken Gördüklerimiz, baskıya bitmemiş bir halde gönderilmiştir. Giriş bölümünde yazarın, sadece incelikle işlediği tartışmanın taslağını yaptığı görülecektir ve bu taslak bile tam değildir. Buna rağmen editör hem giriş hem de vakaların tartışmasına dokunulmamış halde bırakmayı tercih etmektedir, böylece yazarın düşüncesinin, başka biri tarafından yapılacak bir incelemeden çok daha doğru olarak nakledileceğine inanmaktadır. Taslak bitirilmemiştir çünkü atıfta bulunulan kitaplardaki bazı pasajlar ve kısmen Profesör Bozzano’nun yakınlarda (1923’te) basılan kitabı Phenomenes Psychiques au Moment de la Mort’taki bazı pasajları yazar tarafından üzerinde durmak amacıyla işaretlenmiştir. Bozzano’nun kitabı İtalyancadan Fransızcaya C. De Vesme tarafından 1923 yılında tercüme edilmiştir.

Sir William Barrett özellikle, Bozzano’nun, söz konusu fenomen eğer ölmekte olan kişinin düşüncelerinin sevdiklerine yönelmesiyle meydana gelmekteyse, vizyonların uzun zaman önce bu dünyadan ayrılmış kişileri olduğu kadar, yaşayan kişileri de temsil etmesi beklenebilecekken, ölmekte olan kişilerin hala yaşayan arkadaşların vizyonunu gördüklerine dair hiçbir kaydın ele geçmemiş olduğu yönündeki gözlemi ile ilgilenmiştir.

Hiç şüphesiz, gezici durugörü adı verilen vakalar söz konusudur (4. bölüme bakınız). Ölmekte olan kişiler, bir trans ve şuursuzluk döneminden sonra, uzakta yaşayan akrabalarını gördüklerini söylemişlerdir ve bazı vakalarda ise ölmekte olan kişi ile uzaktaki akrabasının karşılıklı vizyon gördüğü olmuş ve sıklıkla, söz konusu kişilerin gerçekten ortaya çıktığı sanılmıştır. Fakat bunun çok farklı bir fenomen tipi olduğu açıktır. Yazarın arkadaşları ile tartıştığı bir diğer nokta ise Society for Psychical Research (Psişik Araştırmalar Cemiyeti) tarafından toplanan yaşayanların fantomları vakalarında, imgesi vizyona yansıtılan kişi genellikle düşünen taraftır, düşünülen değil. Bu benzetmede, ölmekte olan bir kişi zaten ölmüş olan birinin fantomunu gördüğünde, fenomene yol açan şeyin ölmüş kişinin düşüncesi olduğu düşünülür; böylece, onun öldükten sonra hayatta kaldığı gösterilmiş olur. Yazar, küçük çocukların ölümleri sırasında hiç de nadir olmayan bir özellikten çok etkilenmiştir; görünen vizyonun tarifi ile çocukların dinsel eğitimlerinden kaynaklanan fikirler birbirinden farklı görünmektedir. Yazar, bu şartlarda, halüsinasyon yalnızca bir hayal ürünü olarak açıklanamayacağına karar vermiştir. Barrett, vakaları gruplandırırken ilk sırayı, ölmekte olan alıcının öldüğünü bilmediği kişiden aldığı vizyonlara ayırmıştır. Yakın zamanlardaki ve çarpıcı bir deneyim 2. Bölümdeki ilk hikaye olan Bayan B.’ninkidir.

Sir William Barrett, söz konusu ölümün odadaki herhangi biri tarafından bilinmesi durumunda vakayı açıklamak için telepatinin öne sürülebileceğini fark etmiştir ama böyle bir açıklamanın, bu bölümdeki vakalar için öne sürülemeyeceğine emindir çünkü bu örneklerde, alıcı ve orada bulunanlar söz konusu ölümden eşit derecede habersizdirler. Yazar konuya dikkate değer bir zaman ve düşünce ayırmıştır ve vakaların gruplandırılmasını, yayından önce, olabildiğince tam ve örnekleyici hale getirmeye çalışmıştır. Ancak, aktif çalışmanın tam ortasındayken, düşüncelerinin çoğu zaman onu götürmüş olduğu “şu az bilinir ülkeye” aniden ölmesi hiç beklenmiyordu.

Sir William Barrett, ölümden sonraki yaşam hakkında tüm hayatları boyunca şüpheci olan kişilere bile tam son anda, yaşamdan sonra da bir yaşam olduğuna dair bir kanıt verildiğini kanıtlamaya çok hevesliydi. Bundan dolayı Barrett, ruhun ölümden sonra yaşadığına inanan kişiler tarafından veya özel psişik güçleri olan kişiler tarafından görülen vizyonları örnekleyen malzemeleri seçmekle yetinmeyip, bir sonraki hayata inanmayan kişiler tarafından görülen vizyonları da seçmiştir. (3. bölüm sonunda vakalara bakınız.)

Ölmekte Olanların Vizyonları hakkında meşhur Avrupalı fizyolog profesör Richet şöyle yazar:

Bu tür olgular çok önemlidir. Bunlar, kriptestezi hipotezine kıyasla, ruhçu teori tarafından iyi açıklanabilirler. Ölüm sonrası yaşamı kanıtlamak için delil olarak gösterilen bütün olgular arasında bunlar bana (materyalist görüş açısından) çok rahatsız edici gelmektedir. Bundan dolayı, onlardan bahsederken titiz davranmayı bir görev olarak görmekteyim.

Çok iyi bilindiği gibi, Profesör Richet ruhun mevcudiyetine veya ölüm sonrası yaşama inanmaz ve ruhsal bir dünyaya dair psişik araştırmalar tarafından sağlanan kanıtları, kendi kriptestezi teorisi ile, yani şeylerin veya varlıkların algılanmasının şimdilik bilim tarafından bilinmeyen ve bazı duyu organları ile yapıldığını açıklamaktadır. Bu herkesin sahip olduğu bir meleke değildir ama bence bazı belirli bireylerde varlığı saptanmıştır. Bu hassas kişiler her ülkede vardır; erkek veya kadın, yaşlı veya genç, zengin Veya fakir, eğitimli veya cahildirler. Bu durugörü melekesi -normal görme duyusu ile görülemeyen kişilerin veya eşyaların bu vizyonu- hassas kişi şuurlu iken de meydana gelebilir ama trans halindeyken daha sık gözlenmiştir, özellikle de derin ipnoz veya eskiden söylendiği gibi “mesmerik trans” ile teşvik edildiyse.

Daha eski mesmerciler, uzaktaki şeylerin algılanması için “lusidite (berraklık)” veya “gezici durugörü” kelimesini kullanmaktadırlar. Bununla birlikte, “durugörü” terimi belirsizdir çünkü artık

  1. Hassas kişiden uzakta olan, yeraltı suları gibi gizli maddi nesnelerin algılanması,
  2. Hassas kişilerin ölmüş kimselerin hayaletleri gibi maddi olmayan nesneleri algılaması, gibi iki farklı anlamda kullanılmaktadır.

Myers ise bu karışıklıktan sakınmak için maddi nesnelerin algılanmasında durugörü yerine “telestezi” terimini önerdi. Telesteziyi bilinen duyu kanallarından bağımsız olarak, nesnelerin veya koşulların hissedilmesi veya algılanması olarak tanımlar ve ayrıca, bu yolla edinilen bilginin kaynağının da herhangi bir telepatik iletişimden bağımsız olmasını kasteder. Böylece, telestezi terimi ölülerin hayaletine veya ölmekte olanların vizyonlarına uygulanabilirdi, halbuki Richet, gizli maddi şeylerin vizyonunda olduğu gibi bunların ikisini de “kriptestezi” kelimesi altına alırdı ve bu kelime, şu tanıdık durugörü ile aynı çağrışıma sahip görünmektedir ve bundan dolayı aynı belirsizliğe sahiptir.

Durugörü için başka terimler de teklif edilmiştir; Amerika’da Bay Henry Holt “telopsis” kelimesini kullanır ve Dr. Heysinger “telekognosis“i kullanır ama bu terimler ölmekte olan kişilerin hayaletlerine ve vizyonlarına kolayca uygulanamaz çünkü bunlar, hassas kişinin uzağında değil, yakınında görünmektedir.

Bayan Cobbe Peak in Darien adlı kitabında Ölmekte Olan Kişinin Vizyonları konusunda bazı ilginç şeyler söylemektedir. Şöyle belirtiyor:

Ölmekte Olan kişi sessizce yatmaktadır; aniden, tam ölmek üzereyken yukarı bakar -bazen yatakta doğrulur- ve bir şaşkınlık ifadesiyle boşluğa bakar, bazen aniden neşelenir ve bazen hayret ve huşu duygusu içinde kalır. Eğer ölmekte olan kişi beklenmedik ama çok şaşırmasına ve neşelenmesine sebep olan bir vizyon görürse, bu olguyu o kişinin yüzünden daha iyi ifade eden bir şey yoktur. Bu fenomen meydana geldiği anda, aslında ölüm meydana gelmektedir ve bilinmeyen bir sahneye bakarken gözlerin feri söner.

Ölmekte Olanların Vizyonları konusuyla ilgili olarak Bay Myers, “Yaşayanların Fantomları” kitabında bazı ilginç hikayeler aktarır. Ona göre, böyle bir oluşum muhtemelen sıkça meydana gelmelidir ama geriye nadiren bir kayıt bırakabilir. Çünkü genelde insan bilgisinden tamamen kaybolan iki taraflı bir hikayenin yalnızca tek yanı söz konusudur: ölmekte olan bir adamın normal ötesi algılamasından bahsediyorum; bir veda ziyareti yapıyormuş gibi göründüğü kişiler tarafından deneyimlenen herhangi bir ses veya vizyonun kaydı yoktur.

Oysa ölmüş olanların vizyonlarının, ölmekte olan kişinin başucundaki arkadaşları tarafından da paylaşıldığı bazı kaydedilmiş vakalar vardır. Bu vakalar sonraki bir bölümde veriliyor.

Normal ötesi fenomenin kanıtlarının değerini göz önünde tutarken, kanıtların birikerek çoğalan karakterinin önemi dikkate alınmalıdır. Birbiri ile hiç iletişimi olmayan şahitlerin benzer deneyimler yaşamış olmaları bir bütün olarak onun değerini göstermektedir; tek bir vaka, tıpkı tek bir dalın kolayca kırılabilmesi gibi, şüpheli ve onaylanmamış olabilse bile bir çalı çırpı demetini kırmak o kadar kolay olmayabilir.

Bu noktada, piskopos Whately, “Rhetoric” adlı eserinin 1. Bölümünde, olaylara tanıklığın değeri hakkında bazı dikkate değer sözler söylemektedir, Şöyle ifade ediyor:

Birçok kişinin tanıklığının (önceden planlamaksızın) denkleştiği açıktır ve bu aynı anda oluştan doğan olabilirlik, her birinin ayrı ayrı doğru olmasından değil de böyle bir denkleşmenin şans eseri oluşmasının imkansızlığına dayanmaktadır. Her bir vakadaki her bir tanığın güvenilmez olduğu ve gerçeği anlatmadığı varsayılsa bile hepsinin birden ayrı sahteciliği düzenlemek konusunda fikir birliği yapmış olma ihtimali milyonda bir olurdu.

Birmingham’da kilise görevlisi olan saygıdeğer J. S. Pollock yaklaşık elli yıl önce, “Ölmüş ve Gitmiş” gibi tuhaf bir başlıkla, normal ötesi fenomenlerin bir koleksiyonunu yayınlamıştı. Çeşitli kaynaklardan beş yüz vaka nakledilmesine rağmen herhangi bir vakanın araştırılması için hiçbir girişimde bulunulmadığından kitap, bir bütün olarak çok az bir kanıtsal değere sahiptir.

Burada Society for Psychical Research‘ün “Psişik Araştırmalar Derneği” kuruluşundan kısa bir süre sonra, 1885’te Proceedings’te yayınlanan, Bayan Henry Sidgwick tarafından yazılmış bazı sözleri nakledebilirim (sayfa 69):

Bu makalenin hitap ettiği kişilerin bir çoğu, muhtemelen bazı Hristiyan mezheplerine dahildirler ve tartıştığımız veya desteklemek için böylesi fenomenlere ihtiyaç duyduğumuz şu ruhun ölümden sonra devam eden varoluşu konusu elbette ki onlar için yeni bir teori değildir. Ama çok azı benimle aynı fikirde olmakta zorluk çekecektir:

  1. Ölülerden, burada ve şimdi vizyon (iletişim) alma olasılığı, ruhun ölümsüzlüğünün gerekli bir sonucu olmazdı.
  2. Ayırt edilebilir türde, yani düşüncelerimiz ve duygularımız açısından objektif diyebileceğim bir iletişim, bunu kurmayı arzulayan tüm ölen kişiler için mümkünse, bunun normalde olduğundan daha sık meydana gelebileceğini farz edebiliriz.
  3. Bu iletişim olasılığı, bilinen fiziksel bilimin olgularından herhangi biriyle çelişmese de bu olgulardan herhangi biri tarafından desteklenmez veya önerilmez. Oysa ölmüş kişilerin varlıklarının devam ettiğine ne kadar kuvvetle inansak da onların, yaşayanların zihni üzerindeki etkisi varsayımını, böyle bir etki üretmeye yeterli olduğu bilinen aktüel sebep sanki varmışçasına gönderme yapamayız. Buna -fiziksel araştırmanın herhangi bir dalı gibi- yeni bir etkendeki hipoteze muamele ettiğimiz gibi muamele etmeliyiz çünkü bunu açıklamak için elimizdeki fenomen dışında onun varlığına dair bir delile sahip değiliz. Eğer böyle olursa, zannediyorum ki diğer açıklama türleri başarısız görüldüğünde böyle bir hipotezi son çare olarak sunarsak, bilimsel metodun tesis edilmiş bir kuralım ihlal etmiş oluruz.

Tam olarak hangi imkansızlık noktasında bu diğer açıklamaların başarısızlığı kesin görülebilir; bunu tanımlamada kendimi oldukça aciz hissediyorum. Ama muhtemelen şunu söyleyebilirim ki bence, tek başına ele alındığında o tek bir olayın kendi ile varılamayacak bir noktadır bu. Eğer elimizde tek bir hayalet vakası olsaydı, diğer bütün muhtemel açıklamalara tercih edeceğim bir hayalet etkeni hipotezini kabul etmem çok zor olacaktı. Bundan dolayı, ölülerin fantomlarının varlığı, güçlü tanıklıkların anlattığı ve böyle yeni bir etkenin faaliyetini kanıtlar gözüken hikayeleri dikkate almadan bütün muhtemel sebeplerin süzgecinden geçirerek bu tanıklıkların değerini tespit ederken reddettiğimiz çok sayıda imkansız vakanın birikmesiyle saptanabilir.

Diğer taraftan, her bilimsel topluluk Sir John Herschel‘in Natural Philosophy‘sinde (sayfa 127) söylediği gibi, bir bilimsel düstura sahip olmalıdır, “mükemmel gözlemci… mevcut teorilere göre olmaması gereken oluşumlarda gözlerini açık tutacaktır çünkü bunlar yeni keşiflere götüren ipuçları olarak hizmet görürler.”

Maalesef Goethe’nin Eckerman ile yaptığı sohbetlerden birinde belirttiği gibi “bilimlerde… eğer bir kimse yeni bir şey ilerletirse… insanlar bütün güçleri ile ona direnirler, yeni görüşten araştırılacak bir şey değilmiş gibi hor görerek bahsederler ve böylece, yeni hakikat yolunda gidinceye kadar uzun bir süre beklenebilir!

Florence E. Barrett, hastane görevlisi Dr. Philips’ten bir acil çağrı almıştı, bir hasta doğum sancıları çekiyordu ve ciddi bir kalp rahatsızlığı vardı. Leydi Barrett derhal yola çıktı ve anne ölmek üzere olmasına rağmen, çocuk güvenle doğurtuldu, Leydi Barrett diğer hastaları kontrol ettikten sonra, Bayan Be’nin koğuşuna geri geldi. Aşağıda okuyacağınız sohbet olaydan kısa bir süre sonra kaleme alındı. Leydi Barrett anlatıyor:

Koğuşa girdiğimde Bayan B. ellerini bana doğru uzattı ve şöyle dedi: “Yaptıklarınız için teşekkür ederim, teşekkür ederim -bebeği tutarak şöyle dedi: “Beni bırakma, uzağa gitme, tamam mı? ” Ve birkaç dakika sonra cerrah bazı ölçümler yaparken, kadın odanın açık tarafına bakarak uzandı, orası parlakça aydınlatılmıştı ve şöyle dedi: “Karartmayın, öyle kararıyor ki daha karanlık ve daha karanlık. Kocasına ve annesine gelmeleri için haber gönderildi. Aniden bütün simasını aydınlatan bir gülümsemeyle odanın bir kısmına hevesle bakmaya başladı. “Ne kadar güzel, ne kadar güzel!” dedi. Sordum; “Güzel olan ne?” Yavaş ve yoğun bir tonla, “Gördüklerim, ” dedi. “Ne görüyorsun?” ” çok güzel parlaklık, harika varlıklar. ” Onun vizyonuna yoğun biçimde odaklanışını aktardığı gerçeklik duygusunu tarif etmek çok zor. Sonra -bir an için dikkatini bir yere daha yoğun olarak odakladığında- neşe dolu bir çığlıkla haykırdı: “Ah, bu babam! Oh, geliyor olduğum için çok memnun; öyle memnun ki, Eğer W. (kocası) de gelebilseydi mükemmel olurdu. Bebeği, annesi görsün diye odaya getirilmişti. Kadın bebeğe ilgi ile baktı ve sonra şöyle dedi: “Sizce, bebeğin iyiliği için kalmalı mıyım?” Sonra tekrar vizyona doğru dönerek şöyle dedi: “Yapamam, kalamam; benim gördüğümü görebilseydiniz, kalamayacağımı anlardınız. ” Ama odaya giren kocasına baktı ve şöyle dedi: “Bebeği, onu sevmeyecek birine götürmeyeceksin, değil mi?” Sonra, “Güzel parlaklığı görmeme izin ver, ” diyerek onu yana doğru hafifçe itti.

Kısa süre sonra odadan ayrıldım ve yerimi, yatağın yanında bekleyen görevli hemşire aldı. Kadın bir saat daha yaşadı ve anlaşılan o ki hem parlakformları hem de başucunda ona şefkat gösterenleri görmeye son ana dek devam etti; görevli hemşire ile birlikte, erken doğan bebeğinin evde bakılacak kadar güçlenene dek hastanede tutulması kararlaştırdı.

Olay sırasında orada olan Dr. Phillips yukarıdaki notları okuduktan sonra, Leydi Barrett‘in hikayesine tamamen katıldığını söyleyen bir not yazdı. Bununla birlikte, en önemli kanıt, aşağıdaki yazıyı gönderen Miriam Castle görevli hemşireydi:

Bayan B ‘nin  ölümünden kısa süre önce, kadının kocası ve annesi ile birlikte odadaydım. Kocası yatağa eğilmiş onunla konuşurken adamı kenara iterek “Onu saklama, o çok güzel,” dedi. (Bu Leydi Barrett’in bahsettiği vaka değil, sonradan meydana gelen benzer türde bir vakadır.) Ardından, Bayan B. bana doğru dönerek -yatağın öbür tarafındaydım- üç hafta önceki ölümünden ona bahsedilmemiş olan kız kardeşine atfen, “Ah, Vida da orada,” dedi. Daha sonra, kadının annesi bana, Vida’nın Bayan B.’nin kız kardeşi olduğunu, hamile kadının ciddi hastalığından dolayı, kız kardeşinin hastalığını ve ölümünü ondan sakladıklarını anlattı.

Ölmekte olan Bayan B. tarafından görülen vizyonun, onun normal görme duyusundan kaynaklanmadığı açıktır, aksi takdirde o suretler odadaki diğer kişiler tarafından da görülürdü; bundan dolayı, görüntüler ne bazı nesnelere bağlıydı ne de bazı illüzyonlara. Bu demek oluyor ki odada görülebilir, gerçekten mevcut bir nesnenin -örneğin, kapıya asılı bir geceliğin kadın zannedilmesi gibi- yanlış yorumlanması gibi bir illüzyonu önerecek bir şey yoktur ama kadın hem ölmüş babasını hem de kız kardeşini tanımıştır, hem de kız kardeşinin ölümünden haberi yokken.

Daha muhtemel bir açıklama, bunun bir halüsinasyon olmasıdır, bu ise “görüş sahasında hiçbir nesnel karşılığı olmayan duyusal bir algılama” demektir. O zaman soru, bu olayın sadece -onunla örtüşen hiçbir şeyin söz konusu olmadığı- yanıltıcı bir halüsinasyon mu yoksa -normal görme duyusu tarafından görülebilen gerçek bir olayla örtüşen- doğrulanabilir halüsinasyon mu olduğudur. Bu, karşılık gelen hiçbir gerçekliğin söz konusu olmadığı bir sanrıyla karıştırılmamalıdır.

Novitas Tv youtube kanalında akşam saat 10.00’da . Ölüm ve Ötesi, Erhan Kolbaşı aracılığıyla ulaştırılacak mesajları almak üzere seyre dalıyorum. Derinlikten çıkardığım bilgileri paylaşmak üzere…

Ötealeme Geçerken Gördüklerimiz, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. 1873’ten 1910’a dek Dublin Kraliyet Bilim Üniversitesinde fizik profesörlüğü yapmıştır ve kaydadeğer bir psişik araştırmacıdır. Amerikan ve İngiltere Psişik Araştırmalar Cemiyetlerinin ilk kurucularındandır. Mesmerik trans çalışmaları, Barrett’ın ruhçuluktaki fiziksel fenomenlere olan ilgisini artırdı. İlk araştırmalarına 1874’te başladı. İki yıl sonra İngiltere Bilimi İlerletme Birliğine Zihnin Anormal Şartları ile İlgili Bazı Fenomenler” başlıklı bir makale yazdı. Biyoloji Komitesi bu makaleyi kabul etmezken Antropoloji alt birimi tarafından Alfred Russell Wallace’ın oyu ile kabul edildi. Makale, telepatiyi kanıtladığını düşünen profesörün deneylerini içeriyordu; telepatik iletişim metodunun bir tür sinirsel etkiyle açıklanabileceğini düşünürken (levitasyon, yangın testi vb.) fiziksel fenomenle ilgili olanlarını halisünasyon olarak görme eğilimindeydi. Ama kendisi, gün ışığında darbe seslerine şahit olduğunu beyan etmiştir, bu şartlar, hileyi imkansız kılıyordu. Sonunda, mesmerizm ve spiritüalizm için bir komite atanmasını sağladı. Sir William Crookes, Dr Alfred Russell Wallace, Lord Rayleigh ve Lane Fox harekete katıldı. 1882 Ocak ayında, Barrett, İngiltere Ruhçular Birliğinin ofisinde bir konferans düzenledi. Bu konferansta Psişik Araştırmalar Cemiyeti doğdu. 1885’te bir Amerika ziyaretin de Amerikan Psişik Araştırmalar Cemiyetinin kuruluşuna da hız kazandırdı. Barrett’ın fiziksel fenomenler için savunduğu halüsinasyon teorisi kısa sürede bir kenara itilmişti. Kişisel arkadaşları arasından medyomlar buldu ve gün ışığında deneyler yürütmeye başladı. Bayan Florie Clark ve Lauderler, onu önceki teorisinin hatalı olduğuna ikna etmişlerdir. Ötealeme Geçerken Gördüklerimiz kitabını tamamlayamadan 1925 yılında vefat etti.

Sir William Barrett bu kitabı, ebe olan eşinin bir gece eve geldiğinde, doğum esnasında iç kanamadan ölen bir kadın hakkında anlattıklarından yola çıkarak yazmaya başlamıştır. Doris ölmeden hemen önce doğrulmuş ve çok güzel bir manzara gördüğünü ve babasının, öbür tarafa geçmek için ona eşlik etmeye geldiğini söylemiştir. Barrett için en etkileyicisi, Doris’in kız kardeşi Vida’nın da babasıyla gelmiş olmasıdır. Vida, sadece üç hafta önce ölmüştür. Doris çok ağır hasta olduğundan, sevgili kardeşi Vida’nın ölümü, kendisinden gizlenmiştir. Bu hikaye Barrett’i o kadar etkilemiştir ki ötealeme geçerken gördüklerimiz hakkında sistematik çalışmalara başlamıştır. Ölen kişinin zihninin, genellikle açık ve mantıklı oluşuna dair yapılan ilk bilimsel çalışma Barrett’a aittir. Ayrıca ölen kişilerin ailelerinin ve hastane personelinin de aynı görüntüleri paylaştıklarına dair vakalar bildirmiştir.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin