Hayatta en çok sevmeniz gereken kişi kendinizsiniz…
– Buda
Merhaba,
Sıcak bir yaz akşamıydı. İzmir sokaklarında geçen uzun bir günün ardından, arkadaşımla birlikte evine döndük. Üzerimize sinen tuzlu deniz kokusu, saatlerce süren sohbetin tatlı yorgunluğuyla birleşmişti. Kahvelerimizi aldık, koltuklara yayıldık. Konuşmalarımızın arasında, gözüm sehpanın üzerindeki kitaba takıldı.
“Tanrının Yaşam Kılavuzu” yazıyordu kapağında. Parmaklarım istemsizce kitabın köşesine dokundu. Sanki beni çağırıyordu.
Arkadaşıma döndüm ve gülümseyerek, “Bu kitabı okumalıyım” dedim. Kitabın araladığım satırlarında ise şöyle yazıyordu:
“Doğru düşünce ve eylemler, mutlaka güzel duygular, iyi hissedişler, yoluyla; kendisine o aynadan bakıp yüzünü hikmete, bilgeliğe doğru çeviren her insan, “ruhsal aydınlanmayı” yaşayabilir.” – Ünal Ersözlü
Aydınlanma merdivenini tırmananlar için kitabın adının neden Tanrı’nın Yaşam Kılavuzu olduğu anlaşılacaktır… “Bu kitap”, diyor Ersözlü, “Benim anlayabildiğim ve anlamaya çalıştığım, sonsuz aradığım, yolunda ilerlemek istediğim, yollarına düştüğüm Tanrı’nın ve O’nun kutsal hakikatinin; deneyimlerin sunduğu bir yaşam kılavuzu.” Okuduğum satırların ardından bir an düşündüm ve ekledim: “Ya şimdi bu kitap benim olmalı, ya da hemen gidip kendime almalıyım.”
Hale, hafifçe gülümsedi. Birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra, gözlerime bakarak, “Senin olsun” dedi.
O an, kitabın içindeki sözler sanki bana fısıldıyordu. Hiçbir şey bilmediğini bilen için kitap hatırlatıcıydı. Belki de tevafuken, o an karşıma çıkması bir çağrıydı. “Bir hatırlayan olmak” için belki de aradığım cevaplar tam da bu sayfalardaydı. Arkadaşımın gülümseyerek verdiği yanıt, kitabın artık benimle olmasını sağladı. Şimdi elimde, sayfalarını çevirdikçe yolculuğumun yeni bir kapısı aralanıyordu.
Ünal Ersözlü‘nün araştırıp edindiğim ilk kitabı Dört Gün Buda Üç Gün Zorba, satırlarında ise şöyle yazıyordu:
“Çoğumuz insanın özünün, bazen akıl ile anlamlandırılamayan, sonsuz kozmik kutsallığın bir parçası olduğunu unuttuk. İnsanın kutsal olduğunu unuttuk.” – Ünal Ersözlü
Aslında biliyorduk ama yüzyıllar içinde bu kutsallığı bir unutuluşa terk ettik…
Modern insan, zaten hiç hatırlamıyor. Tam bir hatırlama fukarası…
Çinli bilge Lao Tzu’nun deyişiyle : “Bilenler konuşmuyor. Konuşanlar bilmiyor.”
Dünya yeni bir yer değil. Eski Ahit‘te yazıldığı gibi: “Güneşin altında yeni bir şey yok.” Bir an önce. Hatırlayalım. Kendi özümüzü. Kendimizi. Hatırlayalım ve manamızla buluşalım.
Modern insanın ömrü, bazen uzun, bazen çok kısa bir uyku. Bu uykudan, ömrünüzün herhangi bir diliminde uyanmak ise kazanılmış hakkınız. Üstelik size bağışlanan hakkınız.
Sevginin Açık Sırrı
Sanki sorumlusu kendimiz değilmişiz gibi içimizdeki fırtınalar bir türlü dinmiyor. Dindiremiyoruz. Arzu ettiğimiz hep huzur. Ama yaptıklarımız hep huzur kaçırıcı.
Aradığımızla yaptıklarımız birbirine uyumsuz…
Dostoyevski’nin alacakaranlıktaki roman kahramanları gibi, bizleri kemiren çok ağır bir mutsuzluğun, ruhsuzluğun kölesi oluruz. Bir türlü çözemediğimiz, mutsuzluğun kölesi.
Bir ruhsal sanayi dalı gelişti… Bu sanayide hakiki olanı, sahiciyi ayırabilmek için insanların hakikat dağına çıkan farklı yolardan birinde ilerlemiş, yol almış, yola dokunmuş olmaları, artık doğal tercih.
“Bu doğallık hakiki olanın, hep bir çekirdeğin içinde sırlanmış olmasında yatıyor.”
Şurası gerçek ki, hayatla ilgili tüm soruların temelinde yatan tüm yanıtların karşılığında, sevgi gerçeği var. Hayatın sorularının, hiçbir hakiki yanıtına, asla sevgi kavramına yaslanmadan ulaşamayız.
“İnsanın tüm karamsarlıkları karşısında, zafer sadece sevgiye sarılmakla gelir.”
Filozof John Locke‘un yıllar önce dediği gibi, doğumdan sonra insanın zihni bir “Tabula Rasa”, yani boş bir levha, belki bembeyaz bir sayfa. Bu boş levhaya da bembeyaz, Tanrı’nın bıraktığı en büyük armağan “sevgi” tohumu.
- Acaba bu durum sevgiyi her an, tüm insanların arasında yaşanılır, yaşanabilir kılıyor mu?
- Acaba sevgi, rastlantıya bağlı olarak, sadece talihli insanların başına gelen bir şey mi?
- Sevgi unutulmasaydı; insanlar özünde sahip oldukları sevgiye, bu kadar yabancılaşmasaydılar, Tanrı’nın armağanını aynı Tanrı gibi koşulsuz kucaklayabilseydiler, bunca kötülük insanın insana bunca zulmü, savaşlar, adaletsizlik, düşmanlıklar olur muydu?
➤Peki neden böyle? Çünkü insan, kendini uyanık sandığı bir vadide, bilinç denizinin üzerinde, aslında çok derin bir uykuda. İnsan doğumunda sonra ilerleyen yıllarda kendini, gerçek bilginin kapılarının kapatıldığı bir dünyada bulur. Bir yanda eşitsizlikler, diğer yanda kötülükler.
Sonunda geçici çareyi, rahatlama yöntemini, uyumakta bulur. Yani tam anlamıyla, yaşamın her anında ayakta bir uykuya yatmakta… Yaşam bazen bir düş gibi. Bu uyku durumu, asırlar önce Montaigne tarafından Denemeler’de tarif edilmiş.
“Yaşamı bir düşe benzetenlerin sandıklarından çok daha fazla hakları var galiba. Düşte ruhumuzun sürdüğü yaşam, gördüğü iş, kullandığı güç uyanık durumumuzdakinden hiç de aşağı kalmıyor…
Devamında Montaigne, düş ile uyanıklık arasındaki farkın geceyle gündüz kadar değil, daha çok karanlıkla gölge arasındaki fark gibi olduğunu söyler. Ona göre, uykuda da uyanıkken de aslında bir tür karanlık içindeyiz; sadece tonları değişiyor. Bu yüzden, uyanıkken gördüğümüz hayallerin, düşlerden daha gerçek olduğunu varsaymak bile yanıltıcı olabilir.
Bu düşünce, gerçeklik algımızın ne kadar kırılgan olduğunu ve insan zihninin hem uykuda hem uyanıkken ne kadar kolay yanılsamalara kapıldığını sorguluyor. Montaigne’in bu satırları, rüya ile gerçeklik arasındaki sınırların ne kadar geçirgen olduğunu düşündürüyor insana.
➤Bütün yasaların temelini oluşturan insan sevgisinin içi boşaltılmıştır. Sevgi ıssızlaşmıştır.
İnsan, sevginin düzen kurucu kuvvet olduğunu unuttuğunda, yalnızca duygusal değil, etik ve toplumsal bir çöküş başlar. Sevginin içi boşaldığında, onun yerine korku, çıkar ve denetim geçer. Böyle bir dünyada yasa vardır ama adalet yoktur; düzen vardır ama huzur yoktur.
Söylenecek çok şey var elbette. Ama bazen, kelimelerden değil, aralarda kalan boşluklardan duyulur hakikat. Şimdi sadece hatırlamak yeter.
Dört Gün Buda Üç Gün Zorba, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Dört Gün Buda Üç Gün Zorba, Buda’nın dinginliği ile Alexis Zorba’nın coşkusunu bir araya getirerek, insanın içsel yolculuğunda dengeyi nasıl bulabileceğini anlatıyor. Ersözlü, farklı filozofların ve bilgelerin öğretilerinden yola çıkarak, mutluluğun peşinde koşanlara rehberlik ediyor.
Temel Konular:
- Buda’nın öğretisi: İç huzur, dinginlik ve farkındalık.
- Zorba’nın yaşam felsefesi: Hayatı tutkuyla yaşamak, anı değerlendirmek.
- İçsel denge: Doğu ve Batı düşünce sistemlerinin birleşimi.

Tanrının Yaşam Kılavuzu (2019)
“İnsanın, kendisine kavuşmak için sürdürdüğü yolculuk, tıpkı bu yolculukta soracağı sorular gibi, hiç bitmeyecek.”
Tevafuk eseri mi, bilinmez; ama ruh çağırınca kapak açılır…
“Dünyanın bütün kadim ve spiritüel gelenekleri, inanç coğrafyasının tüm adımları; yolcuların, yolun ve yolculuğun amacı, üstü örtülü dev perdenin altında, Tanrısal olana insanın kalbini açmak için.” – Ünal Ersözlü
Bu nedenle hakikat arayışında tüm sorulara verilecek yanıtlar, yüzbinlerce yıldır kalbimizde gizli. Gündelik dertlerimizi aşmanın, ferahlamanın, huzurun, bereketin, zenginliğin, aşkın, aşkınlığın yolu da yine kalbimizde…
Yanlış Yaşam Doğru Yaşanamaz
Gerçekten de “yanlış yaşam”, siz ne yaparsanız yapın, doğru yaşanamıyor. Aynı zamanda bu aforizma, yanlış yaşamların tümü için geçerli. Hiçbir yanlış yaşam doğru yaşanamıyor.
Filozof, Minima Moralia‘da “Hakikatin yalan, yalanın da hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi” diyordu. Sanki, günümüz yalan dünyasına muhteşem bir fener tutarak, doğruların, giderek mükemmel örgütlenmiş yalanlar karşısındaki çaresizliğine değiniyordu:
“Ancak mutlak yalan doğruyu söyleyebilir bugün. Doğruyla yalanın ayrım yapmayı neredeyse imkansızlaştıracak ölçüde birbirine geçmesi ve en basit bilgi parçasına tutunmanın bile bir Sisyphos emeği gerektirmesi, savaş alanında yenik düşen ilkenin mantıksal örgütlenme alanında zafere ulaştığının işaretidir. Yalanların uzun bacakları vardır: Kendi zamanlarının önünde giderler.”
Adorno “Gözünüzdeki kıymık en iyi büyüteçtir,” derken, bizlere, olaylara her açıdan bakmamızı öğütlüyordu. Yani kıymığı gözümüze batırmaktan korkmamız gerektiğini.
Ayrıca Adorno için doğru yaşam, sadece bireylerin doğru yaşamı ile sınırlı değildi, yeni Auschwitz’ler yaşanmaması için, toplumların doğru yaşam kurgusu da önemliydi. Adorno, doğru yaşamın ahlak felsefesini kurguluyordu.
Adorno’nun bu özlemi hala geçerliliğini koruyor.
Hala hem bireysel yaşamlarımızda çoğumuz yanlış yaşayarak doğruyu ararken; toplumsal olarak da, yanlış bir yaşamla doğruları üretme peşindeyiz. “İnsanların korkmadan farklı olabilecekleri bir toplum” anlayışı ise henüz yaşama geçmiş değil.
Filozof Arthur Schopenhauer’un onlarca yıl önce dediği gibi, insanın her zaman bir başka insan karşısında “Haklı Çıkma Sanatı“nı uygulayan kafası pek değişmedi:
“… Eğer insanlar saf akıldan ibaret olsalardı sürekli her konuda hemfikir olurlardı. Fikirlerin çatışması aklın işleyişinden veya mantık kurallarından değil sonradan edinilmiş bilgilerden kaynaklanıyor. Yani bireysel farklılıklar ve deneysel olarak kazanılanlardan. Diyalektik dediğimiz şey bu bireysel farklılıklardan doğan verileri ‘ötekin’ ne tamamen objektifmiş gibi göstermekten ibarettir. Çünkü insan, kendi tabiatında bulunan bir özellikten dolayı fikir farklılıkları görünce ötekinin ‘hatasını’ düzeltmek ister. Kendi fikirlerinin yanlış olabileceğini düşünmez.”
Araştırmacı yazar, sinemacı, Fransız Marksist Filozof Guy Deborn “Gösteri Toplumu” adlı eserinde şöyle yazar:
“… Seyirci ne kadar çok seyrederse o kadar az yaşar. Herkese dayatılan o görüntülerde benliğini ne kadar ararsa kendi varoluşunu ve kendi arzularını o kadar az anlar […] Gösteri toplumunda, kurtuluş vaatleri de gösterinin bir parçasına dönüşür, sahteleşir. Tüm dünya aynı gösterinin sahnesidir artık; hepimiz aynı gösterinin oyuncusu ve seyircisi oluruz.”
Adorno’nun “Yanlış Yaşam Doğru Yaşanamaz” aforizmasıyla “insanın kutsallığını” ve özünde kutsal olan insanın kendisini nasılda kendinden kopararak nerelere çektiğini hepimiz hatırladık.
➤Doğru yaşam öğretisinin nasıl hayata geçirebileceği üzerine düşünmeliyiz. Meraklı ve uyarıcı olmalıyız. Dayanışmalıyız. Eski hayatın ya da geride kalmış hayatlarımızın, hepimizde doğal birer travma olarak bıraktığı, hepimizde bir şekilde varlığını sürdüren nevrotik eğilimlere veda etme zamanı çoktan geldi, geçiyor bile.
Kalbin Sesi
Kalbimizin sesini dinlemeyi öğrenmek gelişim ve değişim yolunda en önemli adımdır. Alman spiritüalist, yazar, şair, meditasyon hocası Safi Nidiaye, “Kalbin Sesi” (Gizemlerin En Büyüğüne Açılan Kapı) adlı eserinde bunu pek güzel vurgular:
“Kalp, insan bedeninin sahip olduğu sıradan bir ‘organ’ değildir; kalp, insanın özüdür ve müthiş bir gizeme sahiptir. Bu gizem aslında kendi derinliğinde öylesine sonsuz ve öylesine güzeldir ki, sözcüklere dökmek neredeyse imkansızdır; ancak sezgiyle algılanabilir. Hiçbir dil, kalbin dili kadar kolay değildir; hiçbir sözcük kalbin gizeminin esası olan güzelliği tanımlayamaz.”
Tanrının Yaşam Kılavuzu , okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Bu kitap, insanın kadim yolculuğunu, kuantum ve tevafuk kavramlarıyla ilişkilendirerek, kader ve yaşam arasındaki bağı sorguluyor. Ersözlü, eski bilgelik öğretilerini modern bilimle harmanlayarak, okuyuculara farklı bir perspektif sunuyor.
Temel Konular:
- Kader ve özgür irade: İnsan seçimlerinin evrensel etkisi.
- Kuantum fiziği ve tasavvuf: Evrenin düzeni ve tevafuk kavramı.
- Ölüm farkındalığı: İnsan yaşamının anlamı ve ölümle yüzleşme.

Yeryüzü Misafiri (2020)
“Benim varoluşum yokluğumdadır.”
“Tanrı’nın Yaşam Kılavuzu” kitabıyla bizi gölgemiz gibi takip eden kaderimizle ilişkimizi güzelleştirmeye davet eden Ünal Ersözlü, bu kez yeryüzünde bir misafir olan insanı kendine dönmeye çağırıyor. Şeyh Galip’in “Kendine İyi bak çünkü alemin özüsün sen” sözleriyle açılan “Yeryüzü Misafiri“, alemin özü olan insanın kendini bilmekle neler yapabileceğine dair bir kitap.
İnsan bir “yeryüzü misafiri”.
Bunu mutlaka hatırlamalı; manasızlık kendiciğimizi yitirmektir çünkü. Gezegenimiz ev sahibi, esrarlı bir eşikte okuruz elbette hep, bize armağan edilen “kainat kitabı”nı.
“İnsan bir yeryüzü misafiri” derken, Ersözlü hem bireysel hem de kolektif sorumluluğa işaret ediyor: Bu geçici konuklukta, kalbimizin hakikatine ne kadar sadığız? Doğayla, evrenle ve kendimizle nasıl bir ilişki kuruyoruz?
“Manasızlık kendiciğimizi yitirmektir…” Bu ifade ise ruhsal unutkanlığın ne denli derin bir boşluk olduğunu gösteriyor. Kendi iç anlamına ulaşamayan insan, evrendeki varlığını da yitirir gibi…
“Kâinat kitabı” metaforu ise yazının bütün dokusuna çok güzel oturuyor. Bu metaforla hem doğa hem zaman hem de kalp birer sayfa gibi açılıyor okuyana.
Montaigne de, hayata Şeyh Galip gibi bakmış galiba. Çünkü inatla, insanın tüm hallerini aramış kendinde. Ve yine kendinden yola çıkıp, kendini anlattığı, kendisinin aynasında da insanlı anlattığı bir kitap yazmayı, tamamen hayatının manası haline getirmiş.
Bu nedenle her insanın yaşamının bazı dönemlerinde, Montaigne’nin bu güzelim denemeler bahçesinde, sevgiyle, özenle, dolaşmasında yarar var.
Kelebek Bahçesinden Kalbe
Ben de Montaigne gibi tüm hallerimi yazdım hikâyelerime. Kendimden yola çıktım, kendimi anlattım, belki de en çok kendime… Bir kitap dolusu yazı birikti zamanla. Kimisi kalbimde kaldı, kimisi Kelebek Bahçesi’nde buldu yerini. Sevgiyle, özenle dokunduğum bu satırları fark edenler oldu. Bu güzelim bahçeleri geçip gitmeyin. Sevgiyle, özenle, içtenlikle dokunulmuş satırlarda gezinmenin kalbe iyi gelen bir yanı var.
Yeryüzü Misafiri, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Bu kitap, hayatın geçiciliği ve insanın dünyadaki yolculuğu üzerine derinlemesine bir sorgulama sunuyor. Ersözlü, filozofların, sufilerin ve bilgelerin anlatılarından ilham alarak, insanın kendini keşfetme sürecine ışık tutuyor.
Temel Konular:
- İnsan ve zaman: Hayatın geçiciliği ve anın kıymeti.
- Kendini bilmek: İnsan ruhunun derinliklerine yolculuk.
- Aşk, sanat ve felsefe: Hayatı anlamlandıran unsurlar.

50 Maddede Doğu Felsefesi (2021)
“Doğu’nun hikmeti, hissetmek, sezmek, bilmek, anlamak, aklın ötesi üzerinedir.”
Doğu felsefesi, ne kıyısı görünen bir deniz ne de haritalarla çevrelenmiş bir kara parçasıdır. Sonsuz ve derin bir okyanus gibidir. Bu kitabın yazarı dahil, hepimizin bilinmezlik duygusuyla, bu gizemli okyanusta yüzebilmesi; kararlı çabayı, düşünmeyi, bilgilenmeyi, sezmeyi, hissetmeyi, bazı temel kavramlarla ise daha yakından tanışmayı gerektiriyor. Bu kitap böyle yaklaşıldığında, öğrenme yolunda hep öğrenci olan bir felsefe-sever yazarın, Doğu Felsefesine mütevazı yaklaşımını içerebilir ancak.
Bu kitap, nihai bir son söz değil; birlikte yüzmeye cesaret edenlerin seyrine katılmış bir parça izdir sadece. Lao Tzu’nun susarak öğrettiklerini, Buda’nın iç sessizlikle ulaştığı hakikati, Konfüçyüs’ün ölçülü sadeliğini… İşte bu kitap da o sese dâhil oluyor usulca.
50 Maddede Doğu Felsefesi, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Bu kitap, Doğu felsefesinin temel kavramlarını ve bilgelik öğretilerini 50 maddede özetleyerek, okuyuculara geniş bir perspektif sunuyor. Hinduizm, Budizm, Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi öğretileri ele alıyor10.
Temel Konular:
- Hint felsefesi: Karma, Samsara, Mokşa.
- Çin felsefesi: Konfüçyüs ve Taoizm.
- Ezoterik Mısır felsefesi: Antik bilgelik ve tek tanrı fikri.
Ünal Ersözlü’nün eserleri, felsefi derinlik, insan ruhunun yolculuğu ve bilgelik arayışı açısından oldukça değerli. İşte bu kitapları okumanın neden önemli olduğuna dair bazı noktalar:
- İçsel Yolculuk ve Kendini Keşfetme Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba, insanın içsel dengesi üzerine düşündüren bir eser. Buda’nın dinginliği ile Zorba’nın tutkusu arasında bir denge kurarak, yaşamın anlamını sorguluyor.
- Evrensel Bilgelik ve İnanç Sistemleri Tanrının Yaşam Kılavuzu, kadim bilgelik öğretileri ile modern bilim arasında köprü kurarak, insanın varoluşunu sorgulamasına yardımcı oluyor. Kuantum fiziği ve tasavvuf gibi konularla, evrenin işleyişine dair yeni bakış açıları sunuyor.
- Hayatın Geçiciliği ve İnsanlık Üzerine Derin Düşünceler Yeryüzü Misafiri, insanın dünyadaki yolculuğunu ve hayatın geçiciliğini ele alıyor. Sufi öğretileri ve felsefi yaklaşımlar ile insanın kendini keşfetme sürecine ışık tutuyor.
- Doğu Felsefesinin Temel Kavramları 50 Maddede Doğu Felsefesi, Hinduizm, Budizm, Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi öğretileri ele alarak, Doğu’nun bilgelik anlayışını sade ve anlaşılır bir şekilde sunuyor.
Bu kitaplar, kendini keşfetmek, hayatın anlamını sorgulamak ve felsefi bakış açısını genişletmek isteyenler için mükemmel birer rehber.
Ünal Ersözlü Hayatı ve Kariyeri
Ünal Ersözlü, 21 Eylül 1959’da Ankara’da doğmuş Türk şair, yazar ve gazetecidir. Eğitimini Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde tamamladıktan sonra gazetecilik kariyerine adım atmıştır.
Kariyeri ve Çalışmaları
- Gazetecilik: Yeni Gündem, Yeni Asır, Sabah gibi gazetelerde muhabirlik, yazı işleri yöneticiliği ve köşe yazarlığı yapmıştır.
- Televizyon: Kanal Ege, İzmir TV ve Kanal-E’de editörlük, program ve ana haber sunuculuğu görevlerini üstlenmiştir.
- Yayıncılık: İzmir Kent Kitaplığı’nın kuruculuğunu yapmış, İzmir Kent Kültürü Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini üstlenmiştir.
- Şiir ve Edebiyat: 1990’da Akademi Şiir Başarı Ödülü, 1998’de Behçet Aysan Şiir Ödülü, 2011’de Yunus Nadi Şiir Ödülü kazanmıştır.
Eserleri
Şiir Kitapları
- 1987 – Hasan Hüseyin Şiirde Arabeskin Öncüsü müdür?
- 1987 – Şiirde Toplumculuk Ayırımı
- 1990 – Okyanusların Not Defterinden
- 1997 – Gidiyorum, Adım Unutuluş Olsun Diye
- 2003 – Aşk-ı Hakiki Şiirler (1998-2003)
- 2007 – Gençliğin Dün Gecesi
- 2011 – Kapıyı Çalıyorum
- 2014 – Sarmaşık
Ersözlü’nün şiir, deneme ve felsefi içerikli kitapları bulunmaktadır. En bilinen eserleri arasında:
Deneme ve Diğer Kitaplar
- 1998 – Zaman, Ayna ve Bıçak
- 2005 – Hazar’dan Çanakkale’ye: Çanakkale Savaşları Fotoğraf Albümü
- 2017 – Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba
- 2019- Tanrının Yaşam Kılavuzu
- 2020– Yeryüzü Misafiri
- 2021– 50 Maddede Doğu Felsefesi
Ersözlü’nün eserleri, şiirden denemeye geniş bir yelpazeye yayılıyor. Özellikle “Kapıyı Çalıyorum” adlı kitabı, Yunus Nadi Şiir Ödülü kazanmış önemli eserlerinden biri.
Ersözlü’nün eserleri, felsefi derinlik, insan ruhunun yolculuğu ve bilgelik arayışı açısından oldukça değerli.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın