Torino Atı, Film

“Dünyanın sonu hakkında bir film yapmak ve sonra film çekmeyi bırakmak istiyorum.” Pek çok bakımdan Tarr’ın son filmi tüm çalışmaların en radikalidir ve bu rastlantısal değildir.(…) Öykü Alman filozof Friedrich Nietzsche ile ilgili biyografik gerçekten yola çıkar. 1889’da Nietzsche İtalya’nın Torino kentinde bir caddede bir atın boynuna sarılmış ağlar hâlde bulunmuştu. Bu onun zihinsel çöküşüydü, bir daha hiç iyileşmedi. Krasznahorki’nin makalesinin ilk paragrafı bu öyküyü atın sürücü tarafından vahşice kırbaçlandığı ve Nietzsche’nin korurcasına ona sarıldığı haliyle yeniden kurar. Paragrafın son cümlesi şudur: “Ata ne olduğunu bilmiyoruz.” Bu paragrafı başlangıç noktası yapan film senaryosu ata ne olduğunun öyküsünü anlatır.”

Andras Balint Kovacs

Merhaba

2011 Macar felsefi drama filmi. Tarr ve onun sık işbirlikçisi László Krasznahorkai tarafından birlikte yazıldı.

Yapıtları ve yaklaşımıyla çağdaş bağımsız sinemacıları etkileyen Bela Tarr’ın on yıl aradan sonra çektiği bu ilk film, Alman düşünür Friedrich Nietzsche’nin 1889’da Torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. Bu mücadelesi Nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, çaresi bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. Ancak filmin kahramanı, çiftçi sahibine ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır.

İyinin ve kötünün ötesinde bir film…

Torino’da 1889’da hayatının dönüm noktasına yürüdüğünü bilmeyen Nietzsche, şehri dolaşırken bir faytoncunun atını kırbaçladığını görür… At o kadar yorgundur ki kırbaç darbelerine tepki veremez halde yere çökmüştür… Nietzsche, koşarak atın yanına gider, boynuna sarılır, ağlayarak ata bir şeyler söyler, bilincini yitirir ve bayılır… Bayılmadan önce ata “Anne, senden özür dilerim” veya “Anne, ben bir aptalım” dediği rivayet edilir… Bu olaydan sonra tam on yıl kimseyle konuşmaz ,dengesiz davranışları artar, akıl hastanesine yatırılır ama asla eskisi gibi olamaz… Dostoyevski benzer bir olayı Suç ve Ceza’da Raskolnikov’un uykularını kaçıran en büyük kabusu olarak bir çocuğun çaresizliğiyle anlatır… Raskolnikov küçük bir çocuktur… Bir arabacı yorgun yürüyemeyecek halde ki atını; hiç acımadan, çekemeyeceği kadar insanla dolu arabayı çekmesi için kırbaçlar ve yanındakiler de onunla birlikte ellerine geçen her şeyle ata vururlar… Küçük bir çocuk olan Raskolnikov ata sarılır, ağlar yardım ister ama kimse ona yardım etmez… En sonunda arabacı herkesin gözü önünde atı vahşice öldürür… Yaptığından kendisi ve onunla birlikte olanlar büyük keyif alırlar… Milan Kundera Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabında Nietzsche’nin olayını şöyle değerlendirir… “Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığıyla özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı (iyice derinlere gömülmüş gözlerden uzak sınavı) onun merhametine bırakılmış olanlara davranışlarında gizlidir: Hayvanlara…Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır.O kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.” Nietzsche ve Dostoyevski, insanların anlam veremedikleri merhametsizliği karşısında çaresiz kalıp, insanlardan uzak durmayı tercih etmişler.. Goethe bu çaresizliği şöyle tanımlar: Dünya Hassas Kalpler İçin Bir Cehennemdir.!

İyi seyirler.

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: