Her şeyden önce düşüncelerimizi denetlemek, disipline sokmak, onlara kesin bir yön, soylu ve değerli bir hedef göstermek gerekmektedir…
— Leon Denis
Merhaba
Bu çalışmanın İlk bölümünü oluşturan varlığın incelenmesi konusu, bizde gizil güç halinde mevcut bulunan güçlere ve enerjilere özgü bir ağ (şebekeyi) fark etmemizi mümkün kılmıştır. Sonsuz sınırsız gelişimi sırasında geleceğimizin tamamının tohum halinde, yine bizde mevcut bulunduğunu göstermiştir. Mutluluğun nedenleri uzayın belirli mekanlarında değil fakat içimizde, yani ruhumuzun gizemli derinliklerinde bulunmaktadırlar.
Bu, bütün büyük öğretilerin onayladığı bir hakikattir: “Cennet içimizdedir,” demiştir İsa.
Aynı düşünce Veda’larda şu tarzda dile getirilmiştir: “Sen içinde tanımadığın yüce bir dost taşıyorsun!“
Bu konuda Pers bilgeliği de geri kalmamakta ve aynı düşünceyi şu ifade ile onaylamaktadır: “İçi mal ile dolu dükkanlanların ortasında yaşıyorsunuz ama açlıktan, eşikte can veriyorsunuz.” (Sufi Firdevs)
Bütün büyük öğretiler bu nokta üzerinde anlaşmaya varmış durumdadırlar: Geleceğe ait mutluluk kaynağımız güçlerimizin, yeteneklerimizin ve erdemlerimizin -çatlamış yumurtadan çıkarcasına- belirişlerine zemin eden iç hayatımızda yer tutmaktadır.
Varlığımızın derinliklerine büyük bir dikkatle bakalım anlama yeteneğimizi (müdrike) dışımızdaki şeylere kapatalım, bu şekilde davranarak psişik (ruhsal) duyularımızı karanlığa ve sessizliğe alıştıralım. İşte, o andan itibaren içimizde beklenmedik ışıklar ile birlikte güçlü ve teselli verici seslere de tanık olmaya başlayıveririz. Ama onların anlatmak istediklerini anlayacak, paha biçilmez hazineler içeren o barınakları derinlemesine inceleyecek niteliğe sahip pek az insan vardır. Hayatımızı hep abuk sabuk şeylerin peşinde sürüklenerek geçiririz; hayat yolunda kendimiz hakkında, yani hakkıyla değerlendirdiğimiz takdirde bize sayısı belirsiz zevkler sunacak olan psişik zenginliklerimiz hakkında hiçbir şey bilmeden yürür dururuz.
Her insan ruhunda iki adet eylem ve ifade merkezi daha doğrusu iki adet eylem ve ifade küresi mevcuttur: Diğerine kıyasla dalışta bulunanı, tutkularıyla, yetersizlikleriyle, devingenliğiyle ve yeteneksizliğiyle birlikte kişiliği, yani ben’i açığa vurmaktadır. Hal ve gidişimizi düzenlediği sürece bu duruma İçine bol miktarda yıkım ve acı saçılmış olan geri düzeyli hayat adı verilmektedir.
İçsel, derin, değişmez ve şaşmaz, diye anılanı ise aynı anda hem şuurun merkezi hem ruhsal hayatın kaynağı ve hem de Tanrı’nın bizdeki mabedidir. Bu eylem merkezi, diğerine sadece tepilerini (impulsions) bize yöneltiği, bunun sonucu olarak gizli güçlerimizin su yüzüne çıktığı ve ruhumuz kendini olanca görkemiyle ve güzelliğiyle belli ettiği anda egemen olmaktadır. İsa’nın ifadesiyle: “İçimizdeki Baba” ile, yani her aşkın ocağı, her türlü yüce eylemin ilkesi demek olan Baba ile uyuşum içine işte, bu merkezin yardımıyla gireriz.
- Bu içsel güçleri nasıl harekete geçireceğiz ve onları yüce bir ülküye doğru nasıl yönlendireceğiz?
İrademizle elbette! Bu temel yeteneğin sürekli şekilde ve direşkenlikle kullanımı bize doğamızı değiştirme, bütün engelleri yenme, maddeye, hastalığa ve ölüme egemen olma olanağı sunacaktır.
Düşüncelerimizi belirli bir hedefe irademiz vasıtasıyla yöneltiriz. Çoğu insanın düşünceleri durmadan dalgalanır. Onların sürekli değişkenliği, sonsuz çeşitliliği yüksek düzeyli tesirlere ulaşma şansını çok azaltmaktadır. Kişinin yoğunlaşmayı, yani ben‘ini kutsal düşünce ile uyum haline getirmeyi bilmesi gerekir. İnsan ruhunun Kutsal Ruh tarafından döllenmesi olayı, Kutsal Ruhun insan ruhunu sarıp sarmalaması, onun içine işlemesi, onu görkemli hizmetleri gerçekleştirebilecek niteliklerle donatması ve onu, göz kamaştırıcı harikalarını şu anda yarım yamalak sezinleyebildiği öte alem hayatına hazırlaması şeklinde cereyan etmektedir. Yüce Ruhlar birbirini görmekte ve birbirinin düşüncelerini işitmektedirler. Onların düşünceleri içe işleyen uyum bilim öğeleridir, bizimkiler ise genellikle uyumsuzluk ve karmaşa sergileridir. Öyleyse irademizi kullanmayı ve onun yardımıyla da düşüncelerimizi, titreşimleri evreni dolduran ve dünyaları beşiklerinde ninnilerle büyüten her yüce ve evrensel uyumla birleştirelim.
Şu halde kendimize güçlü bir irade yaratmayı öğrenelim…
Kişinin şu sözleri kendi kendisine söyleyebilmesi ne kadar teselli edici ve güzel bir şeydir: Özgür bir zeka ve özgür bir iradeyim ben; çağlar içerisinde kendi kendimi yetiştirdim, farkına varmadan; daha sonra kişiliğimi ve özgürlüğümü oluşturdum, tasarlayarak ve şu anda bendeki büyüklüğün de farkındayım, güçlülüğün de… Sırtımı onlara dayayacağım, bir şüphe yüzünden bir an bile eğrilmelerine göz yummayacağım, onlar vasıtasıyla ve de Tanrı’nın ve evrenlerdeki kardeşlerimin yardımlarıyla bütün zorlukların üstesinden geleceğim, bendeki kötülüğü yeneceğim, beni düşük nitelikli şeylere zincirleyen her tutkudan yakamı kurtarıp mutlu dünyalara doğru kanat açacağım.
Önüme serilmiş olan yolu apaçık bir şekilde görüyor ve onu izlemeye çağrıldığımı biliyorum; o, enginliklerin içinde uzanıp gidiyor, onun sonu da yok. Ama bu sonsuz yolda bana yardım edecek pek güvenilir bir rehberim var: Ona var olanların hepsini yöneten hayat-tekamül-sevgi yasasını anlama gücü, denir. Kendimi tanımayı, kendime ve Tanrı’ya inanmayı öğrendim. Her türlü gelişimin anahtarı elimde. Ayaklarımın altındaki bu uçsuz bucaksız yolda yücelme ve daha yukarılara yükselme irademi, Tanrı kızı diye adlandırılan zekamın da yardımıyla, sürekli şekilde devrede tutacağım ve de bütün manevi zenginlikleri kendime çekeceğim ve Kozmos’un bütün harikalarına katılacağım.
İradem Şöyle Haykırıyor:
İleri, daima ileri; daima daha fazla bilgi, daha fazla hayat, daha fazla kutsal hayat ! Ve onun vasıtasıyla, sayısı belirsiz hayat ortamlarını fethedeceğim, kendime daha iyi, daha parlak ve daha sevecen bir kişilik hazırlayacağım. Bilgiden yoksun, kendi değerinin ve günün farkında olmayan geri varlık konumundan ebediyen sıyrıldım; kendimi bağımsız ve şuurunun farkında bir insan olarak ifade ediyorum ve de elimi bütün kardeşlerime şu sözleri heceleyerek uzatıyorum:
Ağır uykunuzdan uyanınız, sizi sarıp sarmalamakta olan maddesel örtünüzü yırtıp atınız. Kendinizi tanımayı, sizde bulunan güçlerin farkına varmayı ve onları kullanmayı, öğreniniz.
Ruh, Mutlak’ın bir türümüdür, bir parçacığıdır. Onun hayatlarının amacı, kendisinde var olan tanrısallığın gitgide artan bir anlamda tecelli etmesini (açığa vurma) sağlamak, onun etki alanını geliştirme işlemini sürdürmektir, ki bu işlem, duyuları ve gizil güç halindeki enerjileri yardımıyla içinde ve dışında gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Bu sonuca bilgilenme veya meditasyon, inceleme veya tinsel (moral) idman gibi, değişik yöntemlerle ulaşabilmektedir. En iyi yöntem bu uygulama şekillerinin hepsini birden kullanmak ve bunları birbiriyle tamamlamaktır.
Benlik yüzeyinin altında, yani arzular, umutlar ve korkular tarafından coşturulan yüzeyin altında, tahtına Bilgeliğin ve Aklın ilkesi konumundaki sesiz ve sakin Şuurun kurulmuş olduğu ana sunak yer almaktadır; ki bundan insanların, ancak çoğu belli belirsiz tepiler veya tanımlanamaz ve hayal meyal görülür türden yansımalar diye söz etmektedirler.
Mutluluğun ve olgunluğun bütün gizemi bu iki planın veya psişik ocakların bizdeki ifadelerinde, bizdeki ergiyip kaynaşma olgularında yatmaktadır. Bütün üzüntülerimizin, bütün manevi mutsuzluklarımızın nedeni de onların karşıtlıklarında, uyuşmazlıklarındadır.
William James bunu şu terimlerle dile getirmektedir;
“Şuurlu Benlik, daha büyük bir başka Benlik ile birlikte bir bütün oluşturur. Şuurlu benliğin uzantıları duygu ve akıl evreninin çok ötelerine yayılır. Bildiğim kadarıyla ideale yönelik eğilimlerimizin kökeni şu çok öteler dediğimiz mekanlardadır; biz oralara, görünen evrene saldığımıza kıyasla daha derinlemesine kök salmış durumdayızdır.”
Demek ki şuur W.James‘in de belirttiği gibi, kişiliğin sürüp giden ve bireyliğin, her türlü dönüşümü sırasında bile bozulmaya uğramayan sürekli ve betimlenemez nitelikli merkezidir. Şuur, sadece algılama yeteneği demek değil, ayrıca yaşama, iş görme, düşünme ve isteme duygusudur da.
Altınçağ İçinde Türkiye’nin Büyük Rolü
Aşağıdaki tebligatta bugünlerimizin nasıl niçin böyle olacağı ne güzel açıklanmıştır. Şu halde insana yaraşır niteliklerle donatmayı kendilerine vazife edinmiş dostların bunu çok iyi anlamaları ve çalışmalarında çok iyi uygulamaları şarttır. (Ç,N Sadıklar Planı, Celse 13; 23.10.1970, Sıra:22) Altınçağ içinde Türkiye’nin Büyük Rolü:
“Ülkeniz, bugün içinde bulunduğu şartların çok daha ağırlarıyla karşılaşacaktır. Buna müstahaktır. İki bakımdan müstahaktır: Birincisi: Kendilerine, yani size Ruhsal Mekanizma’nın sunmuş olduğu pek çok değişik olanaklar, çoklukla heba edilmiş ve kısmen de batıl hale getirilmiştir.”
- Otomatizmayı benimsemiş ve şartlı olarak yaşamayı kabul etmişsinizdir.
- İdraksizliği benimsemiş ve şartlı olarak yaşamayı kabul etmişsinizdir.
- Rüyetsizliği benimsemiş ve şartlı olarak yaşamayı kabul etmişsinizdir. Bu bakımdan sizin içinde bulunduğunuz seviyenin üzerinde bir plana (seviyeye) intikal etmeniz için:
- Bütün ağırlıklarınızın terki zorunlu olmuştur.
- Bütün karanlık şuurunuzun aydınlığa kavuşması zorunlu olmuştur.
- Küflenmiş ve köhne hale gelmiş bilgi ve düşüncelerinizin tadili zorunlu olmuştur.
- Ve nihayet, bir türlü kullanma olanağı bulamadığınız vicdan ölçülerinizin ortaya çıkması zorunlu olmuştur. Bu zorunluluk, ülkenizin bu devre içerisinde oynayacağı rol ile ilgilidir.” (Vazife ve Türkiye, Bilim Araştırma Merkezi, S:24-25, Birinci baskı, Nisan 1980).
Türk Ulusunun Evrensel Vazifesi
Yukarıda söz konusu edilmiş olan hatalar giderildiğinde Türk ulusunun Evrensel Vazifesi de, yani Uluslararası Bilgelik Rehberliği Vazifesi de ilk günkü gibi yürümeye tekrar başlayacaktır. (Ç. N.)
“Türk Ulusu içerisine birçok yüzyıllardır çok sayıda uzaylı insan enkarne edilmiştir. Onlar çeşitli unvan ve kimliklerde bu ulusun tarihsel gelişim süreci içerisinde vazife görmüşlerdir. Büyük Kozmik Öğretmen Şahsiyet Atatürk ile Türk Ulusu yüzyıllardır yetiştirilişinin amacı olan fonksiyonunun icrasına başlatılmıştı. Türk Ulusu çok çile ve kahır çekmiştir. Bunların sonucu olarak elbette, Alemlerin Rabbi Allah’ın İlahi Faaliyeti’nin öncü neferliğini yapmaya hak kazanmıştır. Bu hak ettiğinin faaliyetine başlamadan önce, hiç kuşkusuz, halen ülkemize şu veya bu türlü tasallut ve tasarruf eden karanlık ve anti sosyal her türlü çetelerden ülkemiz arındırılacaktır. Ve Türkiye’nin bu görkemli fonksiyonunda kendisine ve tüm dünya halk ve uluslarına Yüksek Rehberler liderlik edeceklerdir. Onlar, günü ve sırası geldiklerinde, tüm kudret ve bilgelikleriyle başa geçirilecekler ve böylece yeryüzündeki ülkelerde su başları, karanlık ve cüce devlerin işgallerinden de kurtarılmış olacaktır. Yüksek Rehberlerin, ilk örneğini Türkiye’de gösterecekleri apaydınlık göksel yönetim, tüm kitleleri bir barış, kardeşlik, dostluk gelişim ve yükseltme amacına yönelik; liyakat ve hak esasları üzerine ve sömürünün zerresine bile olanak vermeyen bir düzen oluşturarak pekiştirecektir. Birçok Uzaylı Büyük Üstat varlık, halen Türkiye’de bulunmakta ve onların bir bölümü de Türkiye’de oluşacak olan Kıyamet Fonksiyonu’nun gerçekleştirilmesi için Türk Ulusunu bu olguya içten içe hazırlamaktadırlar. Onların bazıları fonksiyonlarını icra etmişler, bir kısmının fonksiyonlarının sonuçları yakında açığa çıkacak ve bir kısmı da halen fonksiyonlarını icra etmektedirler.” Sirius Misyonu: Bildirge, Bilim Araştırma Merkezi, Birinci baskı, Nisan 1979
Ruh Ve Madde Yayınları aracılığıyla basılan eser Ergün Arıkdal önsözüyle okuruyla buluşuyor. Kendilerini saygıyla anarken miras olarak bıraktıkları her eser için “Kendini Bilen” üstatlara teşekkür ederim…
Ruhun Güçleri, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlata amaçlı. Ruhun Güçleri (Fransızca özgün adıyla Le Pouvoir de l’Esprit), Leon Denis’in spiritüalizm felsefesini derinlemesine işlediği ve ruhun evrimsel yolculuğunu anlattığı başyapıtlarından biridir. Günümüzde bu eserin önemi, hem bireysel ruhsal gelişim arayışına hem de kolektif bilinçteki dönüşüm ihtiyacına verdiği yanıtlarla öne çıkar.
İşte eserin günümüz için taşıdığı bazı temel değerler:
- Ruhun Evrimi ve Tekâmül Anlayışı: Denis, ruhun sürekli gelişen bir varlık olduğunu savunur. Bu görüş, modern psikolojiyle de örtüşen bir şekilde, bireyin yaşadığı acıların ve sınavların aslında ruhsal olgunlaşma sürecinin bir parçası olduğunu vurgular. Bu, günümüzde sıkça karşılaşılan “anlam arayışı”na güçlü bir yanıt sunar.
- Reenkarnasyonun Aydınlatıcı Rolü: Kitap, ruhun birden fazla yaşamda bedenlenerek deneyim kazandığını savunur. Bu bakış açısı, kader, adalet ve yaşamın amacı gibi sorulara daha bütüncül bir açıklama getirir. Özellikle “neden ben?” sorusunu soran bireyler için umut verici bir perspektif sunar.
- İçsel Güçlerin Keşfi: Denis, her insanın içinde uyuyan ruhsal güçlerin olduğunu ve bu güçlerin meditasyon, murakabe, dua ve içsel disiplinle uyandırılabileceğini savunur. Bu yönüyle eser, modern kişisel gelişim literatürünün öncüllerinden sayılabilir.
- Evrensel Ahlak ve İlahi Adalet: Kitapta, evrensel bir ahlak yasasının varlığına ve her ruhun bu yasaya göre geliştiğine inanılır. Bu anlayış, günümüz dünyasında etik krizler ve adaletsizlikler karşısında bir içsel pusula işlevi görebilir.
- Spiritüel Dayanıklılık ve Umut: Denis’in dili hem edebi hem de motive edicidir. Hayatın zorluklarını ruhsal tekâmülün bir parçası olarak görmek, bireyde dayanıklılık ve umut duygusunu güçlendirir.
Kısacası, Ruhun Güçleri, yalnızca bir felsefi metin değil; aynı zamanda içsel dönüşüm için bir rehber, ruhsal uyanış için bir çağrıdır.
Leon Denis Hayatı ve Kariyeri : Spiritüel Felsefenin Sessiz Rehberi
Léon Denis, 1 Ocak 1846’da Fransa’nın Foug kentinde doğdu. Mütevazı bir ailede büyüyen Denis, genç yaşlardan itibaren felsefe ve ruhsal öğretilere ilgi duydu. Ancak onun yolculuğu, yalnızca akademik bir araştırma süreci değil, aynı zamanda insanın ruhsal gelişimine ışık tutan derin bir keşif oldu.
Henüz 18 yaşındayken Allan Kardec’in “Ruhlar Kitabı” ile tanışması, onun düşünce dünyasında büyük bir dönüşüm yarattı. Bu eser, Denis’in spiritüalizme olan ilgisini pekiştirdi ve onu, Kardec’in öğretilerini daha geniş kitlelere ulaştırmaya yönlendirdi.
Denis, yalnızca bir araştırmacı değil, aynı zamanda spiritüalizmin ahlaki ve felsefi yönlerini derinleştiren bir düşünür olarak öne çıktı. Avrupa’da birçok konferans verdi, ruhun ölümsüzlüğü ve insanın evrensel yasalarla olan bağlantısını ele alan eserler kaleme aldı.
Özellikle “Gerçek Varlık Ruhtur”, “Ruhun Güçleri” ve “Kader Sorunu” gibi kitapları, onun felsefi derinliğini ve spiritüel bakış açısını yansıtan önemli eserlerdir. Denis, spiritüalizmi yalnızca bir inanç sistemi olarak değil, insanın kendini keşfetme süreci olarak ele aldı.
12 Mart 1927’de hayata veda eden Léon Denis, ardında yalnızca yazılı eserler değil, insanın ruhsal yolculuğuna rehberlik eden bir düşünce mirası bıraktı. Onun öğretileri, günümüzde hâlâ kişisel gelişim, bilinçli farkındalık ve ruhsal keşif konularında ilham vermeye devam ediyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın