“Fakat ruh ebediyen bu karanlık yerküreye bağlı kalmamakta; gerekli nitelikleri edindiği takdirde onu terk etmekte ve daha aydınlık dünyalara kanat açmaktadır. Uzayın orasına burasına serpiştirilmiş kürelere ve güneşlere uğramakta, oraları iskan etmiş bulunan insanlık alemlerinde kendisine bir yuva edinmektedir. Bu yeni ortamlar da tekamül ederek manevi zenginliğini ve bilgisini artırmaktadır. Sayısız ölümler ve doğumlar, inişler ve çıkışlar yardımıyla tekrar doğuş olgusundan kurtulunca göksel yaşamın, yani varlıkların ve nesnelerin yönetimine ve de İlahi Plan’ın uygulanmasına iştirak ederek ve katkıda bulunarak yaşayacağı o görkemli yaşamın tadını çıkarmaktadır…”
— Leon Denis, Ebedi Olan Ruhtur S38
Merhaba
“Ben gizli bir hazine idim. Zatıma irfan duygusu taşınmasını istedim. Halkı bunun için yarattım.” Bu söz, özellikle insanın yaratılış gayesi, Allah’ı tanıma arzusu ve marifetullah (Allah’ı bilme) kavramlarıyla ilişkilendirilir. Tasavvufî metinlerde, Allah’ın yaratılışın ardındaki hikmeti açıklamak için kullanılır.
Mealindeki kutsî hadiste bildirilen amaç için yaratılıp evrenin en aşağı derecesine, yani yoğun maddeden oluşmuş bölümlerine sevk edilmiş ve böylece oralarda madde ile temasa geçirilmiş olan ruh, insan biçimli kaba maddeden oluşma bedenine kavuşunca, ne yazık ki o visal günlerini, yani aslî vatanda göz kamaştırıcı güzellikler ve nimetler içinde geçirdiği o güzelim günleri ve de orada verdiği sözü çabucak unutuvermiş. Aslî vatana dönüş yolu üzerine sınav gereği olarak ve hayrı için özellikle serpiştirilmiş dikenleri andırır zorluklara ve sıkıntılara katlanmayı; maddenin sunduğu kandırıcı nimetlerini bir yana itip manevî nimetlerin peşine düşmeyi, onlara gönül vermeyi bir türlü başaramamıştır. Kısacası, maddeye egemen olması gerekirken onun esiri olmuştur. Bu da onu hedefine götüren yolun karanlıklara gömülmesine yol açmıştır.
Fakat Rahman, yani varlığın yardım kaynağı ona acımış; bu nedenle de aslî vatana dönüş yolunu aydınlatır diye nice seçkin Varlığını bu süflî âleme göndermiştir. Bu yüce Varlıklar gelip, büyük özveri örnekleri sergileyerek Bilgelik, Erdem ve Aşk fenerleriyle yolu aydınlatmışlar ve görevlerini tamamlayıp aslî görevlerinin başına dönmüşlerdir.
Fakat 13 asırlık bir aradan sonra insanoğlu, kendi zekâsıyla ve öz çabalarıyla gerçekleştirdiği maddî ve entelektüel türden görkemli ilerlemelere rağmen, yeryüzünde doğmuş son Güneş’in ışınlarından da yararlanmasını bilemediği için, tekrar sıkıntıya düşmüştür. Çeşitli fikir akımlarının çalkantıları ve üstün teknolojinin patırtıları arasında kaydettiği Psişik gelişme pek cılız kalmış, kendisinin ne veya kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, hayatının gerçek amacının ne olduğunu apaçık bilemez hâle gelmiştir.
Bu kez ise, Ruhsal gelişmesini hızlandırmak üzere, görünmeyen evrenin, görünmeyen Varlıkları koşmuşlardır yardımına.
Ebedi Olan Ruhtur, kitabı insanın yakın ve uzak geleceğine ışık tutmaya çalışarak insanoğluna “KENDİNİ TANIMA” imkânını sunma amacı gütmektedir. Eserde, inancı bilimsellikle bağdaştırma çabası egemendir.
Beş Safha: Varlığın Manası
Her bölüm, insanın kendi varlığını yeniden duyması için bir eşik. İnançtan sınamaya, görünmeyenden öte âleme; ve sonunda doğru yola… Bu beş safha, yalnızca okunan değil—yaşanan bir yolculuğun haritası.
- Bölüm İnançlar ve İnkarlar: Gizli Doktirin Dinler, Hint, Mısır, Eski Yunan, Galya, Hristiyanlık, Materyalizm ve Pozivitizm, Manevi Bunalım
- Büyük Sorunlar: Evren ve Tanrı, Ölümsüz Ruh, Hayatların Çoğulluğu, Hayatın Amacı, Sınavlar ve Ölüm, İtirazlar
- Görünmeyen Evren: Doğa ve Bilim, Madde ve Güç- Nesnelerin Tek Prensibi, Akışkan Maddeler- Manyetizim, Spirit Fenomenler, Bilimsel Kanıtlar, Fransa’da Spiritimiz, Perisperi veya Akışkan Beden, Medyomlar, Ruhsal ve Perispiritial Tekamül, Felsefi ve Moral Sonuçlar, Spiritizm ve Bilim, Spiritizm’in Tehlikeleri, Şarlatanlık ve Satılmışlık, Psikolojik İncelemelerin Yararı
- Öte Alem: İnsan-Psişik Varlık, Son Saat, Yargılama, İrade ve Akışkanlar, Uzayda Yaşam, Dolaşkanlık, Üstün Hayat, Geri Düzeyli Varlıklar, Cehennem ve Şeytanlar, İnsanın Mutsuz Varlıklar Üzerindeki Etkinliği, Adalet-Dayanışma-Sorumluluk, Cüz’i İrade ve İlahi Yardım, Tekrar Bedenlenme
- Doğru Yol: Psişik Yaşam, Vazife, İman-Umut-Teselli, Kendini Beğenmişlik-Zenginlik ve Fakirlik, Bencillik, Yardımseverlik, Sabır ve İyilik, Aşk, Tevekkül, Dua, Çalışma-Kanaatkarlık ve Kendini Tutma, Okuma, Eğitim, Toplumsal Sorunlar, Spiritüel Yasa
Ama bir sürü sorun dikilmektedir karşımızda Geniş dünya tiyatrosunun her köşesinde hep ıstırap saltanat sürmekte; her bucağında daima yoksulluk ve mutsuzluğun üvendiresi, insanoğlunun el ele vererek ve halka oluşturarak oynadığı durmak bilmeyen oyunu, korkunç yaşam-ölüm dansım durmadan dürtüklemekte ve daha da hızlandırmaktadır. Bilmediği bir âleme götüren yola kendini atmış olan varlığın kaygı dolu çığlıkları her taraftan yükselmektedir. Yaşam ona ancak sonu gelmez bir savaşım gibi görünmektedir; şan, şöhret, servet, güzellik, yetenek… hep bir günlük saltanat için. Bir gün ölüm gelmekte, göz kamaştırıcı bu çiçeklerin tümünü biçip geçmekte ve geriye sadece pörsümüş saplar bırakmaktadır. Ölüm, durmadan karşımıza çıkarılan soru işaretidir, sayısız soruların ilkidir; bu nedenle de çağların en başta gelen uğraşışı ve karamsarlık kaynağı ve de bir sürü felsefe sisteminin amacı olmuştur.
Tüm düşünme çabalarına rağmen, karanlık ve anlaşılmazlık hâlâ daha üzerimizdeki etkisini sürdürmektedir. Çağımız koyu karanlıklar ve boşluk içinde debelenmekte. ıstıraplarına çareler aramakta, ama bulamamaktadır Madde alanında çok büyük gelişmeler kaydedilmiştir, fakat uygarlığın yığdığı zenginliklerin ortasında hâlâ daha yokluk ve yoksulluk yüzünden ölenler vardır. İnsanoğlu ne daha mutludur, ne de daha iyidir bugün. Yorucu çalışmaları sırasında, artık hiçbir yüce düşünce (ideal), kaderiyle ilgili bir kavram ona destek olamamaktadır. Ahlakındaki gerilemeler, tutum ve davranışlarındaki aşırılıklar ve de isyanları hep buradan kaynaklanmaktadır. Geçmişteki iman sönmüş yerini şüpheciliğe ve maddeciliğe bırakmıştır; bu iki unsurun üflemeleriyle de hırs, iştah ve arzu ateşi büyümüş ve azmıştır. Böylece de toplumsal çalkantıların tehdidi altına girmişizdir.
Maddeciliğin doruğa ulaştığı ve hiçlik fikrinin her yere yayıldığı bir anda, olgulara dayalı bilim, bir yeni inanç belirmiştir. İşte bu inanç, bugün düşünme düzenine dayanaklık etmekte ve ona nihayet sonsuz evrim ve ebedi adalet yasaları konusundaki bilgiyi sunmaktadır. Geçmiş uygarlıkların ruhu sayılan doktirinler, daha gelişmiş bir görünüm altında tekrar ortaya çıkmakta ve uzun zaman hor görülmüş, fakat bazı bilginlerce en sonunda önemi anlaşılmış olan bir sürü fenomen, bilim adamları için simdi ispatlanacak ve gerçekliği gösterebilecek konular haline gelmiştir.
Böylece görüş açısı genişlemiş, umulmadık ortamlardaki yaşam formları gün ışığına çıkmıştır. İnsanın gönlünde geleceğe ilişkin daha sağlam, daha aydınlık bir inanç ile birlikte bir görev ve benzerlerine karşı gerçek bir bağlılık duygusunu da uyandırmak üzere gerçekleştirilmiş olan bu araştırma, çalışma ve buluşlardan bir dünya ve yaşam görüşü, bir üstün yasalar bilgisi ve de bir evrensel adalet ve evrensel düzen olumlaması ortaya çıkmaktadır.
Kendilerini tanımadan yaşamaktan bıkmış bulunan, çok yüzeysel nitelikli maddeci bir uygarlığın verdikleriyle tatmin olamayan ve daha yüce anlamlı bir doğal düzen özlemi içinde çırpınan insanlara sunmak üzere bu kitapta farklı bir biçimde özetlemek zorunda kalınmıştır. Sizler için kaleme alınmış bu kitap elbette ki ilmin tamamını sunmayacaktır size- zaten insan beyninin bunu başarması imkansızdır- ama sizi ışığa bir adım daha yaklaştırabilecektir. Leon Denis şöyle der:
“Bizi harekete geçiren bir tek neden vardır; Gerçek saygısı, gerçek sevgisi. Bir tek tutku coşturmaktadır bizi, Yıpranmış eskimiş kılıfımız kara toprağa kavuşunca; ölümsüz ruhumuzun şöyle seslenebilme arzusu: Bir ıstırabın dinmesine, gerçeğin peşinde koşan bir zekanın aydınlanmasına, yalpalayan ve elem içinde kıvranan bir ruhun kendine gelmesine yardım edebilmişsek, bu ölümlü dünyadaki yaşamımız boşa geçmemiş demektir.”
Fırtınalarda, en acımasız hayat sınavlarında, uçurumların kenarlarında olduğu gibi zindanların dibinde de daima ve daima bir İlahi Yasa’nın üzerimize kanat germekte, eylemlerimizi yönlendirmekte olduğunuz; mücadelelerimizin, acılarımızın ve göz yaşlarımızın ödülü olarak bize övünç ve mutluluk lütfettiğini bilerek ve yüzümüz göklere dönük olarak hayat sürmek şüphesiz hoş, güzel ve teselli verici bir şeydir. İyilik yolunun yolcusu olan bir insanın kudreti bu düşüncede yatmaktadır.
Anlaşılıyor ki, güçsüz veya güçlü, bilgisiz veya bilgili de olsa, içimizde muhakkak bir ruh yaşamaktadır ve onun için bir hizmetkardan, bir araçtan başka bir şey olmayan şu bedeni yönetmektedir. Bu ruh özgür ve gelişebilir özelliklidir, dolayısıyla da sorumludur. Dilediği şekilde kendini geliştirebilir, değiştirebilir ve doğru yola yöneltebilir. Bazı kimselerde bulanık, bazı kimselerde pırıl pırıl olan ruhların yolunu bir ideal aydınlatmaktadır. Yürüdüğü yolda desteğini soylu bir heyecandan, yani gerçek aşkından, adalet aşkından, insanlık muhabbetinden alan ruha ne mutlu!
Ruhun sınırsız ihtiyaçları zorunlu olarak sınırsız bir hayatı gerektirmektedir. Mineralden bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana kadar tüm yaratıkları sanki bir zincir, çok yukarılara doğru uzanan bir zincir bağlıyor gibidir. Bu bağlama işi muhakkak ki iki anlamda cereyan ediyordur: Maddi bağ ve spiritüel bağ. Tekamülün bu iki şekli birbirlerine paralel olarak ve dayanışma içinde yürümektedir, zira hayat, ruhun bir tezahüründe başka bir şey değildir.
Karakter farklılıkları, yetenek çeşitliliklerini psişik nitelik oransızlıklarını, sözün kısası, dikkati çeken tüm eşitsizlikleri ancak hayatların çoğulluğu olgusu açıklayabilmektedir. Bu yasa dikkate alınmadığı takdirde, neden bazı insanların yetenek sahibi oldukları, soylu duygular ve yüce özlemler taşıdıkları; bazılarının da aksine neden budalalık, bayağı ihtiraslar ve kaba içgüdüler içinde çabaladıkları sorusu boş yere sorulup durulmaktadır.
Zihinsel güçleri veya erdemleri bakımından sivrilmiş olan varlıklar daha fazla yaşamış, daha fazla çalışmış, daha geniş deneyim ve yetenekler edinmişlerdir. Ruhların tekamülü sadece çalışmalarına ve hayat kavgası sırasında harcadıkları enerji düzeyine bağlı bulunmaktadır.
Kısacası varlık kendisinde bulunan güçleri kademeli olarak gelişmesi yoluyla kendi kendini yaratmaktadır. Özgürlük ve bunun sonucu olarak da sorumluluk daima varlığın ileriliğiyle oranlı bulunmaktadır. Şu halde önemli olan, artık, maddi doyumların peşinde koşmak değil, fakat canla başla tekamül etmeye çalışmaktadır. En yüce amaç yetkinliktir; o noktaya ulaştıran yol da tekamüldür. Bu yol çok uzundur ve adım adım katedilir.
Fakat ruh ebediyen bu karanlık yerküreye bağlı kalmamakta; gerekli nitelikleri edindiği takdirde onu terk etmekte ve daha aydınlık dünyalara kanat açmaktadır. Uzayın orasına burasına serpiştirilmiş kürelere ve güneşlere uğramakta, oraları iskan etmiş bulunan insanlık alemlerinde kendisine bir yuva edinmektedir. Bu yeni ortamlar da tekamül ederek manevi zenginliğini ve bilgisini artırmaktadır. Sayısız ölümler ve doğumlar, inişler ve çıkışlar yardımıyla tekrar doğuş olgusundan kurtulunca göksel yaşamın, yani varlıkların ve nesnelerin yönetimine ve de İlahi Plan’ın uygulanmasına iştirak ederek ve katkıda bulunarak yaşayacağı o görkemli yaşamın tadını çıkarmaktadır…
Psişe’nin yani insan ruhunun gizemi budur. Ruh özüne nakşedilmiş bulunan kader yasasını da beraberinde taşımaktadır. İçinden yükselen hoş veya haşin sesler büyük yasanın sadık tercümanlarıdır ve bu seslerin gürlüğü tekamül yolunda katettikleri mesafeyle doğru orantılıdır. Evren, yücelikleri hak etmek için ruhun mücadele verdiği bir arenadır. Ruh bu yücelikleri çabalarıyla, özveriyle ve ıstıraplarıyla hak etmektedir. Fizik türen olsun, psişik türden olsun, ıstırap tekamülün kaçınılmaz öğelerinden biridir. İlerleme ve gelişmenin etkili bir aracıdır. Istırap bize kendimizi daha iyi tanımayı, ihtiraslarımıza egemen olmayı ve başkalarını daha çok sevmeyi öğretmektedir. Yolu üzerinde varlığın aradığı şey bilgi ve sevgidir. Bilgi arttıkça sevgi de artmakta ve varlık yücelmektedir…
Ruh, tekrar doğmadan önce aldığı kararlara ilişkin sezgi ve duyguyu daima muhafaza etmekte; hayatları boyunca emek sarf etmek ve de ıstırap çekerek kusurlarını gidermektedir.
Yerküremizin bir başka yöresindeki insanlara, yine o insanların sahip olduğu değerler yardımıyla hitap eden bu kitap, konuyu işleyişi yönünden dilimize Ruh ve Madde Yayınları tarafından çevrilmiştir. Düşünme düzeninize olumlu katkıda bulunması dileğiyle.
Ebedi Olan Ruhtur, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Léon Denis’in “Ebedi Olan Ruhtur” adlı eseri, insanın ruhsal doğasını, ölüm sonrası yaşamı ve varoluşun anlamını derinlemesine ele alan önemli bir felsefi metindir. Günümüz açısından değerlendirildiğinde, bu eser modern bireyin kimlik ve anlam arayışına ışık tutan bir rehber niteliğindedir.
Denis, ruhun ölümsüzlüğünü ve evrensel yasalarla olan bağlantısını vurgulayarak, insanın yalnızca fiziksel bir varlık olmadığını, aynı zamanda ruhsal bir gelişim sürecinde olduğunu ifade eder. Bu bakış açısı, günümüzde kişisel gelişim, bilinçli farkındalık ve spiritüel arayış konularında giderek daha fazla ilgi gören bir perspektif sunmaktadır.
Ayrıca, eser ölüm ötesi yaşam ve ruhun tekamülü gibi konuları ele alarak, bireyin yaşamına daha geniş bir anlam kazandırmasına yardımcı olabilir. Özellikle bilinçli farkındalık ve ruhsal gelişim üzerine yapılan çağdaş çalışmalarla paralellik gösteren bu fikirler, günümüz insanının içsel yolculuğuna rehberlik edebilir
Leon Denis Hayatı ve Kariyeri : Spiritüel Felsefenin Sessiz Rehberi
Léon Denis, 1 Ocak 1846’da Fransa’nın Foug kentinde doğdu. Mütevazı bir ailede büyüyen Denis, genç yaşlardan itibaren felsefe ve ruhsal öğretilere ilgi duydu. Ancak onun yolculuğu, yalnızca akademik bir araştırma süreci değil, aynı zamanda insanın ruhsal gelişimine ışık tutan derin bir keşif oldu.
Henüz 18 yaşındayken Allan Kardec’in “Ruhlar Kitabı” ile tanışması, onun düşünce dünyasında büyük bir dönüşüm yarattı. Bu eser, Denis’in spiritüalizme olan ilgisini pekiştirdi ve onu, Kardec’in öğretilerini daha geniş kitlelere ulaştırmaya yönlendirdi.
Denis, yalnızca bir araştırmacı değil, aynı zamanda spiritüalizmin ahlaki ve felsefi yönlerini derinleştiren bir düşünür olarak öne çıktı. Avrupa’da birçok konferans verdi, ruhun ölümsüzlüğü ve insanın evrensel yasalarla olan bağlantısını ele alan eserler kaleme aldı.
Özellikle “Gerçek Varlık Ruhtur”, “Ruhun Güçleri” ve “Kader Sorunu” gibi kitapları, onun felsefi derinliğini ve spiritüel bakış açısını yansıtan önemli eserlerdir. Denis, spiritüalizmi yalnızca bir inanç sistemi olarak değil, insanın kendini keşfetme süreci olarak ele aldı.
12 Mart 1927’de hayata veda eden Léon Denis, ardında yalnızca yazılı eserler değil, insanın ruhsal yolculuğuna rehberlik eden bir düşünce mirası bıraktı. Onun öğretileri, günümüzde hâlâ kişisel gelişim, bilinçli farkındalık ve ruhsal keşif konularında ilham vermeye devam ediyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın