Çünkü Tanrı yeryüzü, bizim gücümüzü bize göstermek için iner. Biz onun düşünün bir parçasıyız ve o, bu düşün mutlu olmasını ister. Bununla birlikte, ta içimizde bir yerde, Tanrı’nın bizi mutlu kılmak için yarattığını bilirsek, bizi üzüntüye ve bozguna götüren her şeyin kendi hatamız olduğunu da kabullenmemiz gerekir. İşte bu yüzden, sonunda Tanrı’yı hep öldürürüz. İster çarmıhta , ister ateşte, ister sürgünde, ister yüreğimizin içinde olsun, öldürürüz onu.
-Paulo Coelho
Merhaba
Paulo Coelho’nun Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım adlı romanı, aşk, inanç ve kişisel dönüşüm gibi evrensel temaları işleyen, içsel yolculukla örülmüş bir anlatıdır.
Roman, çocukluk aşkını yıllar sonra tekrar bulan Pilar isimli genç bir kadının hikâyesini anlatır. Pilar ve adı verilmeyen sevgilisi, ruhsal anlamda bambaşka yönlere savrulmuşlardır: Pilar, hayatın yükleri altında ezilen sıradan bir kadına dönüşmüş; sevgilisi ise Katolik Kilisesi’ne bağlı bir ruhani öğretmen olmuştur. Yıllar sonra yeniden buluştuklarında, bu karşılaşma onları hem aşk hem de inanç düzleminde sınavlarla dolu bir içsel yolculuğa sürükler. Bu süreçte ikisi de aşkın yalnızca dünyevi bir bağ değil, Tanrı’ya ulaşmanın yollarından biri olduğunu fark eder.
Tanrının, yaşadığın her güne mucize tohumlarını ne yaptın?
Günümüzün en çok okunan yazarlarından biri olan Paulo Coelho, bu romanında Tanrı’nın kadın yüzünü keşfediyor.
İnsan tehlikeye atılmayı bilmeli, diyordu. Yaşamın mucizenin ancak, beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde gerçekten anlıyoruz.
“Tanrı, güneşi her gün yeniden doğdurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize. Oysa, biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bugünün düne benzediği gibi, yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz. Ama dikkatini yaşamakta olduğu güne veren kişi, o büyülü anın varlığını keşfediyor. O büyülü an belki de sabah anahtarı kilide soktuğumuz dakikada, akşam yemeğini izleyen suskunluk sırasında, bize birbirinin benzeri gibi gelen bin bir şeyde gizli. Ama öyle bir an var ve işte o anda yıldızlar tüm güçleriyle içimize doluyor ve bizi mucizeler gerçekleştirmeye hazır hale getiriyor. Mutluluk kimi zaman bir kutsamadır- ama çoğu zaman bir fetihtir. Günün o büyülü anı, değişmemize yardım ediyor, bizi düşlerimizin peşinde koşmak için yola koyulmaya itiyor. Acı çekeceğiz, zor zamanlar yaşayacağız, ne var ki bunlar geçici, iz bırakmayan dönemler olacaktır. Ve daha sonra geriye dönüp gururla ve inançla bakacağız.”
“Kendini tehlikeye atmaktan korkan kişiye ne yazık! Çünkü o kişi belki de hiç düş kırıklığına uğramayacak ve peşinden koşacak bir düşü olanlar kadar acı çekmeyecek. Ama dönüp de arkaya baktığında (çünkü her zaman, sonunda dönüp arkamıza bakarız), yüreğinden şu sözcüklerin döküldüğünü duyacak: “Tanrının, yaşadığın her güne mucize tohumlarını ne yaptın? Yaradanın sana bağışladığı yemekleri ne yaptın? Hepsini bir çukura gömdün, çünkü onları yitirmekten korkuyordun. İşte, şimdi elinde kalan: Yaşamını yitirmiş olmanın kesinliği.”
“Bu sözleri duyan kişiye ne yazık! Mucizelere o anda inanacak, ama varlığını büyülü anları geçip gitmiş olacak.”
Paulo Coelho’nun Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım adlı romanında geçen bu etkileyici sözler, insanın yaşamla kurduğu ilişkiye ve Tanrı’nın her güne serptiği mucize tohumlarına dair derin bir sorgulama sunar. Coelho, her günün bize verilen yeni bir fırsat, bir “büyülü an” olduğunu hatırlatarak, insanın farkındalıkla yaşamadığı her anın aslında ruhsal bir kayıp olduğuna dikkat çeker. Günümüz dünyasında insanlar çoğu zaman rutinler içinde sıkışmış, güvenli bölgelerine çekilmiş halde yaşarken, yazar bu sözleriyle bize cesaretin, değişimin ve düşlerin peşinden gitmenin kutsallığını hatırlatıyor. Çünkü yaşam, yalnızca hayatta kalmak değil; yaşamak, hissetmek ve Tanrı’nın içimizde ektiği ışığı ortaya çıkarabilmektir. Coelho’ya göre asıl trajedi başarısızlık değil, hiç denememek ve içimizdeki mucizeyi toprağa gömmektir.
Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım, çok farklı bir tutkuyu anlatıyor. Okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Modern çağda, insanlar sıklıkla aşkı yüzeysel, inancı ise dogmatik biçimde yaşarken Coelho’nun bu romanı, kalbin ve ruhun birlikte uyanışına dair sade ama güçlü bir çağrıdır. Aşkı, yalnızca sahip olmak değil, anlamak; inancı ise sadece inanmak değil, yaşamak olarak sunar.
“Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım“, yalnızca bir aşk hikâyesi değil; kendini, Tanrı’yı ve hayatın anlamını arayanların kitabıdır. Coelho, bu romanda ruhun diliyle konuşur
Paulo Coelho Hayatı ve Kariyeri
Paulo Coelho, 24 Ağustos 1947’de Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde dünyaya geldi. Genç yaşta yazarlığa olan ilgisi ortaya çıksa da, ailesi onun bu isteğini bir hayal olarak gördü. Coelho, sıradan bir yaşamın dışına çıkma cesareti gösterdiği için henüz 17 yaşındayken üç kez akıl hastanesine yatırıldı. Ancak hayata sığmayan ruhu, zincirleri kırarak kendine özgü bir yol çizecekti.
Gençliğinde müzikle ilgilendi, şarkı sözleri yazdı, politik sebeplerle hapis yattı, işkence gördü, Avrupa’yı dolaştı, inanç sistemlerini sorguladı. Ama asıl dönüşümünü 1986’da, İspanya’daki ünlü hac yolu olan Santiago de Compostela’yı yürüdüğünde yaşadı. Bu yolculuk, ona sadece fiziksel değil, ruhsal bir yön de kazandırdı. Ve ardından yazdığı Simyacı, onu dünya edebiyatının en çok okunan yazarları arasına taşıdı.
Coelho’nun eserleri sade ama derinliklidir. O, okuyucusuna büyük felsefeleri ağır kelimelerle değil, yalın cümlelerle anlatır. Kitaplarında aşkı, inancı, kişisel dönüşümü ve evrenin işaretlerini işler. Brida, Veronika Ölmek İstiyor, Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım, Zahir gibi romanları, milyonlarca insanın iç dünyasında yankı bulmuştur.
Bugün Paulo Coelho, yalnızca bir yazar değil, milyonların yol arkadaşıdır. Hayatın sıradan anlarında bile kutsal olanı bulmamızı öğütler. Kimi zaman bir çobanın düşlerinde, kimi zaman bir kadının gözyaşlarında, bazen de yitirilmiş bir inancın izinde yürütür okurunu. Yazdıkları, sadece okunmaz — hissedilir.
Çünkü Coelho’ya göre hayatın anlamı, yürekten geçen bir işarette gizlidir. Ve onu duyabilmek için sadece bir şeye ihtiyacımız vardır: Cesaret.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgi’yle okuyunuz…



Yorum bırakın