Psikiyatrinin, daha insani bir şekilde yaşanması için, sadece şiire değil, felsefeye ihtiyacı vardır; felsefenin de şiire ihtiyacı vardır…
— Lakin Smith
Merhaba
Ruhun Yalnızlığı, ünlü İtalyan psikiyatr Eugenio Borgna’nın yalnızlık, melankoli, içsel acı ve insan ruhunun kırılgan doğasına dair düşünsel bir incelemesidir. Kitap, yalnızlığı bir “semptom” ya da “kaçılması gereken durum” olarak değil, insan olmanın özüne dair varoluşsal bir deneyim olarak ele alır.
Borgna’nın amacı yalnızlığı tedavi etmek değil, onu anlamaya çalışmak ve ruhsal acının taşıdığı felsefi ve insani boyutları açığa çıkarmaktır.
Yazarın Yaklaşımı: Klinik Psikiyatriyi Aşan Bir Duruş
Eugenio Borgna, klasik psikiyatri anlayışını sorgular. Ona göre psikiyatri yalnızca semptomlara, tanılara ve klasifikasyonlara odaklanmamalıdır. Bunun yerine insanın yaşantılarını, duygularını ve içsel hikâyesini merkeze almalıdır. Borgna’nın psikiyatrisi, fenomenoloji, edebiyat, felsefe ve şefkat ile iç içe geçmiştir.
“Yalnızlık, bir eksiklik değil, bazen bir olgunlaşma biçimidir.”
Bu yaklaşım, hem hasta–doktor ilişkisinde hem de bireyin kendilik yolculuğunda duygulara ve anlamlara yer açar.
Edebi ve Felsefi Katmanlar
Borgna, kitabında sadece tıbbi değil, aynı zamanda edebi ve felsefi bir dille yazar. Sıklıkla şu isimlere başvurur:
- Rainer Maria Rilke (özellikle “Duino Ağıtları”)
- Simone Weil, Emily Dickinson, Virginia Woolf
- Nietzsche, Pascal, Heidegger
Bu referanslar, yalnızlığı anlamanın bir klinik mesele değil, insanlık durumuna dair bir sorgulama olduğunu gösterir.
Yalnızlık: Bir Hastalık mı, Bir Hakikat mi?
Kitap boyunca Borgna üç temel yalnızlık biçimini ayırır:
- Yıkıcı/Yalıtıcı Yalnızlık: İzolasyon, depresyon, ruhsal çöküntüyle ilişkilidir.
- Yaratıcı Yalnızlık: Düşünce, sanat, felsefe ve içsel derinleşmenin alanıdır.
- Sessiz Yalnızlık: Ruhun kendiyle baş başa kaldığı, anlam ve tevekkül geliştirdiği bir duraktır.
Bu yalnızlık türlerinin tümü, insanın kim olduğunu anlamasında rol oynar. Borgna yalnızlığı, çileci değil; bilinçli bir yaşantı olarak yeniden değerlendirir.
Eugenio Borgna şöyle yazıyor:
Bu kitapta, günlük hayatta yitirilen ve sık sık da, yanılsamalardan ve sadece görünüşlerden, kayan yıldızlardan beslenen amaç arayışlarının, dünyeviliğin yutuverdiği yalnızlığın varoluş biçimlerine, dillerine doğru yol almaktayım ve bu yolda, öncelikle, içsel yalnızlık, ruhun yalnızlığı, yaratıcı yalnızlık ile acılı yalnızlık, olumsuz yalnızlık, tecrit-yalnızlığını ayırt etmeyi arzu etmekteyim. Bunlar, yalnızlığın, birbirinden çok farklı iki resmidir; bununla birlikte, hayatta, iç içe geçmeleri pek tabii ki mümkündür. Tefekkür ve meditasyon, huzur ve umut yüklü ihtiyaçların izinden doğan içsel yalnızlıkta, yaşanmışlığın az ya da çok derinliğine ve köktenliğine bağlı duygulanım farklılıkları belirir sadece. Acılı yalnızlıkta, tecrit-yalnızlığında ise, hastalıktan, bedensel acıdan, yoksunluktan, ideallerin yerle bir olmasından, insan ilişkilerinin ortadan kaybolmasından kaynaklanan göstergeler ve dünyadan, insanların dünyasından ve nesneler dünyasından, amaç ve arzular arayıp belirleme niyetinden istemli bir kopuş seçilir; bunda, kendinden-başkasının kaderine yönelik kayıtsızlık, özensizlik ve ilgisizlik damgası taşıyan, sadece bireysel olan amaç ve arzular mevcuttur.
Bu yol boyunca, ayrıca, bedensel ve ruhsal acıdan, fiziksel acıdan ve ıstırabın verdiği acıdan dolayı bozulan yaşam biçimlerinde ve şartlarında ortaya çıkan yalnızlık deneyimlerinin neler olduğunu, çeşitli anlamsal temelleri ışığında çözümlenerek betimleniyor.
Felsefi düşünce ile şiirsel yaratıcılık, düşünme ile şiir yazma arasındaki ilişki, dili baş döndürücü bir karmaşıklık barındırmakla birlikte, özgün hermeneutik yönleri açısından okunması ve incelenmesi ihmale gelmemesi Heidegger’ın bir kitabında ustalıkla ortaya konmuştur. Filozof şöyle yazmaktadır:
“Düşünmek ile şiir yaratmanın ortak kökeni o kadar yakın görünmektedir ki, bazı düşünürler kendi düşüncelerini şiirsel öğeyle ifade ederler ve bazı şairler, sadece, düşünürlerin özgün düşünme şekillerine yakın olduklarından dolayı şairdirler. Batı felsefesinin son filozofu, Friedrich Nietzche, Böyle Buyurdu Zerdüşt’teki “şair” e istinaden seve seve “filozof-şair” olarak adlandırılmaktadır.”
Nietzche’den Hölderlin’e , filozof -şairden şair-filozofa; Heiderger sözünü şöyle sürdürmektedir.
“Öte yandan, biliyoruz ki şair Hölderlin, derin düşünmesinin kapsamlığını, sahip olduğu potansiyeli ve de ziyadesiyle sezdiklerini, felsefeyle olan eşsiz yakınlığına borçludur- böylesi bir yakınlığın , Yunan şairleri Pindarus ve Sophokles haricinde, eşi benzeri yoktur, kaldı ki Hölderlin bu iki şairle bir diyalog içindedir.”
Heidegger, Niezche’ye ve Hölderlin’ e, onların hayranlık uyandıran şiirsel düşüncesine atıfta bulunarak, bir kez daha şunları söylemektedir:
“Nietzche düşünürün bir şekilde şair olduğunu, Hölderlin de şairin bir şekilde düşünür olduğunu söylemekle bir yerde haklıdır, şiir yaratmak ile düşünmek birbiriyle eşsiz ve harika bir şekilde bağıntılı- hatta belki de birleşiktir.”
Ruhun Yalnızlığı, köklü yalnızlık deneyiminin hayatımızda ortaya çıkışının iki temel biçimi, içsel yalnızlık, yaratıcı yalnızlık ile acılı yalnızlık, tecrit-yalnızlığı ve bunların günlük hayatta, acıda, korkuda, yitirdiğimiz, mutluluklarda, mistik hayat deneyimlerimizde ve şiirsel, psişik acı, hastalık, yaşama ve ölme deneyimlerinde birbirine nasıl bağlanıp ayrıştığını ele alıyor.
Yalnızlık, Eugenio Borgna’nın dediği gibi: “Hayatımızın yok edilemeyecek bir koşuludur. “
“Günümüzdeki anlayışın mutluluk kaynağı olarak kabul ettiği şeyler her fırsatta, her durumda ve her yolla istenmekte ve aranmakta; bazı ilaçlar, bazı antidepresanlar da, çoğu zaman işe yaramaz birer havai fişek olmaktan öteye gidemeyen, zafer haline getirilmiş bir mutluluğu ulaşmanın aracı ve yolu olarak kullanılmaktadır. Bunu da, mutsuzluk ve depresyona yol açan sonsuz hayal kırıklıkları ve tatminsizlikler izlemektedir; bunun nedeni de, anlamlı, derin, büyük mutluluklar gibi, uçup kaçıcı, ancak bir sabah süren, ardında sadece küller bırakan, görünüşten ibaret, küçük mutlulukların da olmasıdır.”
Psikolojik Derinlik ve İnsana Saygı
Borgna’nın yalnızlık tanımı, bir sübjektif yaşantı olarak ele alındığı için, her bireyin hikâyesine özgüdür. Dolayısıyla yalnızlık, her zaman aynı biçimde hissedilmez. Bazıları için yaratıcı, bazıları için yıkıcı olabilir. Borgna bu farkları anlamak için empatiyi, susmayı, dinlemeyi ve sabretmeyi önerir.
“Yalnızlık, bizi kendimizle karşı karşıya getiren bir aynadır.”
Ruhun Yalnızlığı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Modern psikiyatrinin soğuk, bilimsel ve insana mesafeli, yabancılaştırıcı duruşuna karşı her zaman eleştirel bir tavır koyduğu pek çok kitabı bulunan İtalyan psikiyatr ve akademisyen Eugenio Borgna’nın ilk kez Türkçede bir kitabı yayımlanıyor: Ruhun Yalnızlığı.
Kitaplarında, hakikatin insanın içinde olduğunu söyleyen Augustinus düşüncesine dayanan Borgna, psikiyatrinin inceleme odağının hastalık değil, hasta kişinin yaşantı içerikleri olması gerektiğini vurguluyor.
Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?
Bugünün dijital ve hiper-bağlantılı dünyasında, insanlar görünüşte hep “birlikte” ama içsel olarak daha yalnız. Borgna’nın kitabı, bu modern yalnızlığın nedenlerini anlamak ve ondan kaçmak yerine onu dönüştürmenin yollarını düşünmek için eşsiz bir rehberdir.
- Psikolojik farkındalık arayanlar,
- Ruhsal derinleşme isteyenler,
- Varoluşsal yalnızlığı anlamlandırmak isteyenler için büyük bir kaynak niteliğindedir.
Ruhun Yalnızlığı, sadece bir psikiyatristin değil, bir insanbilimcinin, bir düşünürün kaleminden çıkmış, duyarlılığı yüksek bir metindir. Yalnızlık, acı, içsel kırılganlık gibi temaları estetik ve bilimsel bir bakışla işler. Eugenio Borgna, çağdaş psikiyatrinin sınırlarını aşarak, okura kendini ve başkalarını daha derinlikli anlamanın kapılarını aralar.
Eugenio Borgna Hayatı ve Kariyeri
Eugenio Borgna, 1930 doğumlu İtalyan psikiyatrist ve düşünür olup, modern psikiyatriye insancıl ve felsefi bir yaklaşım getirmesiyle tanınır. Novara Üniversitesi’nde uzun yıllar profesörlük yapmış, ruhun derinliklerine odaklanarak yalnızlık, melankoli ve içsel acı gibi temaları eserlerinde işlemiştir. Borgna, psikiyatrinin sadece hastalıkları değil, bireyin yaşantılarını, duygularını ve varoluşsal deneyimlerini anlaması gerektiğini savunur. Onun çalışmaları, psikiyatride empati ve şefkatin önemini vurgulayarak, insan ruhunun kırılganlığını ve karmaşıklığını anlamaya yönelik önemli katkılar sunmuştur.
Eugenio Borgna’nın öne çıkan eserleri şunlardır:
- Ruhun Yalnızlığı (La solitudine dell’anima)
- İçsel Acının Anatomisi (L’anatomia del dolore interiore)
- Varoluşsal Psikiyatri (Psichiatria esistenziale)
- Duygusal Zeka ve İnsan Ruhuna Yolculuk (çeşitli makale ve denemeler)
- Melankoli ve Yaratıcı Yalnızlık Üzerine Yazılar
Borgna’nın eserleri genellikle psikiyatri ile felsefe, edebiyat ve sanat arasındaki köprüyü kurar; ruhun derinliklerini, yalnızlığı, acıyı ve insan deneyiminin karmaşıklığını anlamaya odaklanır.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgi’yle okuyunuz…



Yorum bırakın