“Doğru bir okuma biçimi edinmiş, dolayısıyla okuduklarının anlamlarını kendi başına sökebilen ve kendi yazdıklarını bütün yazınsal öğeleri soyutlayarak çözümleyebilen, eleştirebilen yazar adayı, aynı zamanda okumayla yoğun ve sürekli bir ilişki içinde yaşamayı başarabilirse, yazmayı da er geç başarır…“
—Semih Gümüş
Merhaba
Öykü, şiir ya da roman yazmak, sözgelimi otuz yıl öncekinden daha çekici bugün. Daha çok sayıda genç, edebiyatın içinde kendine bir yer bulmak, yazmak istiyor ve bunu gitgide daha nitelikli biçimde yapmaya çalışıyor. Bu arada bütün sorun, nasıl yazılacağı. Genç yazar, yazdıklarının nasıl olduğunu merak ediyor ve bunun karşılığı iyi mi, kötü mü değil yalnızca, bunun çok ötesini arıyor o.
Kendisi karar veremiyor daha; bunu yapabilseydi, soruyu başkasına değil, kendisine soracaktı elbette. Asıl amaç iç eleştiri gücüne sahip olmak, o olduğunda da, yazdıkları bambaşka görünecektir, bambaşka olmuştur da. Değil mi ki yazınsal bir metnin nasıl olması gerektiğini görmeye başlamıştır, yazdıklarının niteliği de bu arada kendiliğinden yükselmiştir. İşte o iç eleştiri gücüne, başkalarının düşüncelerine gerek kalmadan kendi yazdıklarını değerlendirecek düzeyde eleştirel donanıma sahip olana dek, yazdıklarının tamamlanması olanaksızdır.
Peki bu aşamada başkalarından ne öğrenilir? Sözgelimi yaratıcı yazarlık çalışmalarından? Yeni yazar adayı, çeşitli nedenlerle usta bildiği, kendisinden daha deneyimli gördüğü kişilere ya da kurumlara başvurur. Elbette başvuracaktır. Gelgelelim, kişilerle kurulan ilişkilerin bir sakıncası var. Düşüncelerine başvurduğunuz bir kişi olduğuna göre, onun öznel yorumları ve yargılarıyla belirlenmiş bir yola girmeye gönül indirmişsiniz demektir. O yolda kendi anlayışınızı ve yazarlık kimliğinizi kuşanabilirsiniz belki, ama bu zorluğun üstesinden gelemezseniz başvurduğunuz kişinin yolundan çıkmanız olanaksızlaşır.
Nedir bunun sakıncası?
Bu sakıncayı Semih Gümüş şu sözlerle açıklar:
“Bir başka kişiye başvurmuş olsaydınız, belki bambaşka bir yol önerilecekti size ve böylece kime başvurmuşsanız, kendi seçimlerinizin dışında, o kişinin ustalığı yanı sıra öznelliğiyle de belirlenen bir yola girmiş, kendinizin değil de başkalarının edebiyat anlayışının, beğenisinin gölgesine sığınmış olacaksınız.”
Yaratıcı yazarlık çalışması
Yaratıcı yazarlık çalışmasını, bir grubun parçası olarak, kolektif biçimde yürütmek, sözünü ettiğim sakıncayı önemli ölçüde giderebilir. Yazar adayının bir değil, birçok kişinin düşünceleri içinden geçerek bir yol bulması, hiç kuşku yok ki daha nesnel seçimler yapmasını sağlar. Demek ki kolektif çalışma olanağı, bire bir ilişkilerden daha geniş, esnek, dolayısıyla daha olması gerektiği gibi çalışma fırsatları sunar.
Seçtiğiniz konu yeterince size ait mi, yoksa başkalarının da hemen aklına gelip yazdıklarını mı yineliyorsunuz; kullandığınız sözcükler konuşma dilinin kısıtları içinde mi kalmış, yoksa her sözcüğü ölçüp biçerek mi kullanıyorsunuz; yaratmaya çalıştığınız kişi gereksiz konuşup duruyor mu, yoksa konuşma cümleleri onun kişiliğine göndermeler yapacak tutumlulukta mı; yalın bir dille yazdığınızda bile farklı anlamları yoğunlaştırıyor musunuz, yoksa söylenecek her sözü yayarak dümdüz anlatmayı mı seçtiniz; diliniz kendinize yakın gördüğünüz yazarların ve kitapların etkisinde mi, yoksa kendine özgü olmaya başladı mı…
Yaratıcı yazarlık çalışmaları, bu arada herkesin kendi başına edindiği ve olasılıkla çoğu yanlış olan alışkanlıkların yerine, daha doğru alışkanlıkların konmasını da sağlayabilir. Önemli bir kazanımdır bu.
Yaratıcı yazarlık çalışmalarında motoru ateşleyen bu ilk deneyler sonunda doğru yolun önünü açmaya başlar, yeter ki yürürken kararlılık gösterilsin.
Sonra?
Sonra her şey kitaplardan öğrenilir… Kitaplar, yaratıcı yazarlık çalışmalarında öğrenileceklerle karşılaştırılamayacak kadar zengin bilgi depoları değil midir? Yazılanların bir bölümü gerçek hayattan alınıyorsa, öbür bölümü de gene başkalarınca gerçek hayatlardan süzülmüş kitaplardan çıkar. Demek ki kitaplardan yararlanmak için onları doğru okumak gerekir. Doğru bir okuma biçimi edinmekse, yaratıcı yazarlık çalışmalarının başlıca iki yüzünden birini anlatır.
Doğru okuma edinmiş, dolayısıyla okuduklarının anlamlarını kendi başına dökebilen ve kendi yazdıklarını bütün yazınsal öğeleri soyutlayarak çözümleyebilen, eleştirebilen yazar adayı, aynı zamanda okumayla yoğun ve sürekli bir ilişki içinde yaşamayı başarabilirse, yazmayı da er geç başarır.
Yazar Olabilir miyim?, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Semih Gümüş’ün “Yazar Olabilir Miyim?” adlı eseri, yalnızca yazarlığa heves edenler için değil, okumayı, yazıyı ve edebiyatı ciddiye alan herkes için önemli bir başvuru kaynağıdır. Günümüzde bu kitap, özellikle genç ve yeni yazar adayları için yol gösterici bir işlev görmeye devam ediyor.
eserin günümüz İçin önemi Nedir?
Yazarlığın Öğrenilebilir Bir Süreç Olduğunu Gösterir: Geleneksel olarak “yazarlık doğuştan gelen bir yetenek” olarak görülür. Semih Gümüş ise bu algıyı sorgular ve yazarlığın büyük ölçüde bir öğrenme, deneme ve geliştirme süreci olduğunu savunur. Bu yaklaşım, özellikle günümüzde yaratıcı yazarlık atölyelerinin, online edebiyat platformlarının ve yazma gruplarının çoğalmasıyla daha da anlamlı hale gelmiştir.
Edebiyatla Kurulan Derin İlişkiyi Geliştirir: Gümüş, sadece yazmayı değil, iyi okumanın önemini de vurgular. Yazmak isteyen herkesin aynı zamanda tutkulu birer okur olması gerektiğini hatırlatır. Bugünün hızlı tüketilen, yüzeysel içeriklerle dolu dijital çağında bu uyarı çok kıymetlidir.
Yazarlık Hayaline Somut Adımlar Kazandırır: Yazmak isteyen birçok insan neyi, nasıl yapması gerektiğini bilemediği için yola koyulamaz. “Yazar Olabilir Miyim?”, bu konuda yalın, yönlendirici ve pratik bir çerçeve sunar. Kurgu kurmanın temelleri, karakter yaratımı, dilin kullanımı gibi temel sorulara sade ama etkili cevaplar verir.
Yazarlığı Romantize Etmeden Anlatır: Semih Gümüş, yazarlığı ne yüceltir ne küçümser. Yazmanın zahmetli, emek isteyen, ama aynı zamanda çok doyurucu bir uğraş olduğunu anlatır. Bu dürüstlük, özellikle sosyal medya çağında “yazar” olmanın dış görünüşüne odaklanan anlayışlara karşı çok değerlidir.
Yeni Kuşaklar İçin Cesaret Verici Bir Eserdir: Eserdeki en güçlü yönlerden biri de yazma hayali olan ama kendine güvenemeyen insanlara verdiği mesajdır:
“Eğer istiyorsan ve çalışırsan, yazar olabilirsin.”
Bu yaklaşım, bireyin potansiyeline inanan modern eğitim ve kişisel gelişim anlayışıyla da örtüşür.
Yazmak İsteyene Gerçekçi Bir Yol Haritası
Semih Gümüş’ün Yazar Olabilir Miyim?, edebiyatla yolculuğa çıkmak isteyenler için sade ama derinlikli bir kılavuzdur. Kitap, hayal ile gerçek, yetenek ile çalışma, ilham ile emek arasındaki dengeyi kurmak isteyen herkes için zamanını aşan bir kaynak niteliğindedir.
Semih Gümüş Hayatı ve Kariyeri
Semih Gümüş, 3 Mart 1956 tarihinde Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Henüz 1980’li yılların başında edebiyat dünyasına adım atan Gümüş, kısa sürede öykü ve roman eleştirisinde derinlemesine yorumları ve özgün bakış açısıyla dikkat çekti.
1981 yılında Yazko Edebiyat dergisinde yayımladığı ilk yazısıyla başlayan yazarlık yolculuğu, onu Türkiye’nin önde gelen edebiyat eleştirmenlerinden biri haline getirdi. 1981-1985 yılları arasında Yarın dergisinin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. 1990’da Adam Yayınları’na editör olarak katıldı; 1995-2005 yılları arasında ise Adam Öykü dergisini yayıma hazırladı.
2006 yılında kurduğu Notos Edebiyat Dergisi ile hem genç yazarlara alan açtı hem de edebiyat eleştirisinde güncel, çağdaş ve yönlendirici bir mecra oluşturdu. Hâlen Notos’un genel yayın yönetmenliğini yürütmektedir.
Edebiyat Anlayışı: Semih Gümüş’ün eleştirmen kimliği, onun yalnızca kitapları değerlendiren biri değil, aynı zamanda edebiyatın ne olması gerektiği üzerine düşünen bir entelektüel olduğunu ortaya koyar. Onun için yazarlık; doğuştan gelen bir yetenek değil, çalışılarak geliştirilebilecek bir disiplindir. Bu düşünceyi merkeze alan Yazar Olabilir Miyim? adlı kitabı, özellikle genç yazar adaylarına yol gösterici bir başucu eseridir.
Ödül: 1997 yılında yayımladığı Başkaldırı ve Roman adlı eseriyle Cevdet Kudret Edebiyat Eleştirisi Ödülü’ne layık görüldü.
İstanbul’da yaşamını sürdüren Semih Gümüş, yazın hayatına kuramsal yazılarla, edebiyat seminerleriyle ve kitaplarıyla devam etmektedir. Eleştiri alanındaki katkılarının yanı sıra yaratıcı yazarlık konusundaki çalışmalarıyla da edebiyat dünyasına yön vermeye devam ediyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın