İnsan, kaynağından emin olmadığı her şeyden kuşku duymalıdır..
— Descartes
Merhaba
Descartes, hakikate ulaşmak için sağlam temeller üzerinde durmanın gerekliliğini böyle özetler. Ona göre, kesin bilgiye varmanın yolu, sahip olunan bilgilerin doğruluğunu sorgulamaktan ve şüphe etmekten geçer. Bu temel prensip, onun felsefi yönteminin ve modern düşüncenin yapıtaşıdır.
Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi adlı eserinde şöyle söyler:
Descartes, modern felsefenin kurucusu sayılır. çok yüksek felsefi bir yeteneği olan, yeni fizik ve gökbilime dayanan ilk kişi odur. Birçok skolastik yanı bulunmasına rağmen Descartes, kendinden önce gelenlerin kurduğu temelleri benimsememiş, yeniden ve eksiksiz bir felsefe yapısı kurmaya çalışmıştır. Descartes’ın yapıtlarında Platon’dan beri hiçbir filozofta bulunmayan bir tazelik vardır. Descartes, bir öğretmen olarak değil, bir araştırmacı ve bulduğunu aktarmaya meraklı bir kişi olarak kalem kullanmıştır. Üslubu rahat ve iddiasızdır. Öğrencilere değil, zeki insanlara seslenir. Doğrusu, modern felsefe için, öncüsünün bu kadar hayranlık verici edebi bir üsluba sahip olması büyük bir talihtir.
Russell’ın bu tespiti, Descartes’ın felsefesinde yer alan özgün yaklaşımı anlamak için bize sağlam bir zemin sunuyor. ‘Felsefenin İlkeleri’ adlı bu eserde, Descartes bilgiye ulaşma sürecini sistematik bir şekilde sorguluyor ve kuşkuyu bilimsel düşüncenin temel aracı olarak konumlandırıyor.
Bertrand Russell’ın da vurguladığı gibi, Descartes’ın düşünceleri modern felsefenin temel taşlarını oluşturur. Şimdi, onun bilgiye ve hakikate ulaşma çabasını sistematik şekilde ortaya koyduğu başyapıtı ‘Felsefenin İlkeleri’ne daha yakından bakalım.
Bilginin kaynağının akıl olduğunu savunan ve modern rasyonalizmine formunu kazandıran Descartes’in felsefe tasavvurunun temel kaynağı niteliğindeki çalışması Felsefenin İlkeleri ( Principia Philosophiae (Latince), 1644)dir.
Descartes, Felsefenin İlkeleri‘ni iki bölüme ayırır :
- İnsan Bilgisinin İlkeleri: Bu bölümde Descartes, bilginin temelini ve sınırlarını sorgular. Bilginin kesinliği için tüm varsayımlardan şüphe duymayı ve sağlam temeller üzerinde yeniden inşa etmeyi önerir. İnsan aklının kapasitesini ve doğru düşünme yöntemlerini tartışır. Özellikle, hakikate ulaşmak için sistematik kuşkuyu bir araç olarak kullanmanın önemine vurgu yapar.
- Özdeksel Şeylerin : Bu kısımda ise varlık, Tanrı ve ruh gibi temel metafizik kavramların ilkeleri ele alınır. Descartes burada “düşünüyorum, öyleyse varım” ilkesinden hareketle, hem kendi varlığının hem de Tanrı’nın varlığının kesinliğini savunur. Aynı zamanda, fiziksel dünyanın ve zihnin doğasını inceleyerek, gerçeklik anlayışımızı temellendirir.
Descartes, bilgide kesinlik arayışını sistemli bir biçimde işlediği bu kitabında, “hakikat”e ulaşmak isteyen birisinin yapması gereken ilk işin hayatında bir kez de olsa sahip olduğu bütün bilgilerin kaynağı olan her şeyden kuşku duyması olduğunu belirtmektedir.
Bu yargının devamında haklı olarak bunca yanlışın ve kuşkulu bilginin nedeninin ne olabileceğini soran Descartes‘a göre bunca yanlışın nedeni insan aklı olamaz. Çünkü “Sağduyu [akıl] dünyanın en iyi paylaştırılmış şeyidir.” Yanlışın nedeni akıl değilse, nedir? Doğru bilgi edinmeyi sağlayacak yöntemin bulunmamasıdır. Çünkü sağlam zihne sahip olmak yeterli değildir; asıl olan onu iyi kullanmaktır. Öyleyse insanlara yetilerini başarıyla kullanmalarına olanak tanıyacak, yol gösterecek ve doğru bilgiye ulaşmak için izleyecekleri adımları, ilkeleri ve kuralları belirten bir yönteme gereksinim vardır. Descartes bu amaçla kendi döneminde yöntem görevi görecek ne gibi disiplinler bulunduğunu araştırmaya koyulur.
Descartes, gerekliliğini vurguladığı yöntemin niteliğini ise şöyle belirtir:
Benim yöntemle kastettiğim şey, itinayla gözlemledikleri takdirde yanlışın doğru olarak varsayılmasının önüne geçecek ve aklın, gücünü boş yere harcamaksızın, bilgisini kademe kademe artırarak ulaşabilme yetisinde olduğu her şeye doğru bilgi düzeyinde yükselmesini sağlayacak kesin ve basit kurallardır.
Öyleyse yöntem aklın işlemlerini doğru olarak kullanmasını sağlayacak kurallardan oluşmalıdır. Descartes yöntemini dayandırdığı dört kural geliştirmiştir.
Descartes’ın Düşünce Yöntemini Oluşturan Dört Kural
- Bütünleyicilik Kuralı: Hiçbir şeyi atlamadan, her durumu dikkatle ve kapsamlı olarak gözden geçirmek; böylece bir şeyin unutulması veya ihmal edilmesinin önüne geçmek gerekir.
- Açıklık ve Belirlilik Kuralı: Bir şeyi doğru kabul etmek için, onu açık ve seçik bir şekilde anlamak gerekir. Yani kesin şüphe götürmez kanıtları olmayan hiçbir düşünce kesin bilgi olarak kabul edilmemelidir.
- Analiz Kuralı: Karışık ve zor problemlerin çözümlerini kolay parçalara ayırmak gerekir. Böylece, sorunlar daha küçük ve anlaşılır parçalar halinde ele alınabilir.
- Sentez Kuralı: Problemin daha basit unsurlarından başlayarak, basamaktan basamağa bütünlüğü oluşturacak şekilde ilerlemek gerekir. En basitten en karmaşığa doğru sistematik bir düşünme yolu izlenmelidir.
Bu dört kural, Descartes’ın kesin bilgiye ulaşmak için sistematik ve disiplinli düşünme yönteminin temelini oluşturur. Onun için yöntem sadece bilgi toplamak değil, aynı zamanda aklın düzenli ve doğru kullanılması demektir.
Descartes, Tanrı’nın var olduğunun kesinliği ile dış dünyanın da var olması gerektiği sonucuna ulaşır. Çünkü Tanrı, mükemmel bir varlıktır ve kusurlu yanıtlara izin vermez
Günümüz Bakış Açısıyla “Felsefenin İlkeleri“
Descartes’ın eserinde öne çıkan “kuşku” ve “bilgiye metodik yaklaşım” kavramları, 21. yüzyıl dünyasında hâlâ son derece geçerli ve yol göstericidir.
Neden?
- Bilgi çağında, bilgi bombardımanı altında yaşamamız, hangi bilgilerin doğru, hangi bilgilerin yanıltıcı olduğunu ayırt etmeyi zorlaştırıyor. Descartes’ın kuşku yöntemi, bize bir filtreden geçirme aracı sunuyor: “Kaynağından emin olmadığımız hiçbir şeyi doğru kabul etmemek.”
- Günümüz bilim ve teknoloji dünyasında, “doğrulanabilirlik” ve “kanıt temelli düşünce” esas. Descartes’ın sağduyuya ve sistematik akla verdiği önem, bilimsel yöntemin temel taşlarını oluşturuyor.
- “Bilginin basamaklı artışı” fikri, karmaşık problemlere çözümler üretirken, adım adım ilerlemenin ve sağlam temeller üzerinde yükselmenin gerekliliğini hatırlatıyor.
- Tanrı’nın varlığı ve metafizik tartışmaları günümüzde farklı yorumlarla ele alınsa da, Descartes’ın bu konudaki yaklaşımı, “mutlak gerçeklik arayışı” açısından önemli bir felsefi mihenk taşı olmaya devam ediyor.
Felsefenin İlkeleri sadece tarihsel bir eser değil; bilgiye yaklaşımımızı sorgulatan, metodolojik düşünmeyi teşvik eden, modern akıl yürütmenin temellerini atan zamansız bir kılavuzdur.
Felsefenin İlkeleri, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Descartes’ın “Felsefenin İlkeleri”, sadece felsefe tarihi için değil; bugün bilgi çağında doğruyu yanlıştan ayırt etme çabamızda da hâlâ yol gösterici bir başvuru kaynağıdır. Modern bilimsel düşüncenin temel taşlarını atan bu eser, bize aklı doğru kullanmanın önemini ve sağlam bilgiye ulaşmanın metodunu sunar.
Descartes Hayatı ve Kariyeri
René Descartes (1596–1650), modern felsefenin kurucu figürlerinden biri olarak kabul edilir. Fransa’da doğan Descartes, Jesuit eğitimi aldıktan sonra hukuk eğitimi görmüş, ardından bilim ve matematikle ilgilenmeye başlamıştır. Ancak onu özel kılan, felsefi çalışmalarında “kesin bilgiye ulaşma” idealine duyduğu sarsılmaz inançtır.
Descartes, özellikle şüphecilik yöntemi ile tanınır. Ünlü “Cogito, ergo sum” — “Düşünüyorum, öyleyse varım” ifadesi, bu yöntemin sonucudur. Bilginin ancak her şeyden şüphe ederek temellendirilebileceğini öne sürer. Bu noktada, geleneksel otoritelere (özellikle Aristotelesçi skolastik düşünceye ve Kilise dogmalarına) karşı bir tavır takınır.
Onun felsefesinin temelini oluşturan unsurlar şunlardır:
- Rasyonalizm: Bilginin kaynağı deney değil, akıldır. Tabiat ışığı da bu bağlamda aklın saf ışığıdır.
- Metodik Şüphe: Her şeyden şüphe edilerek en sağlam bilgiye ulaşılabilir.
- Dualizm: Zihin ve beden, birbirinden ayrı iki özdür. Bu görüş, zihin-fizik etkileşimi tartışmalarında önemli bir kırılma yaratmıştır.
Descartes, bilim ve felsefeyi birleştirme çabası içinde, geometri ve matematikte de önemli katkılar sunmuştur. Kartezyen koordinat sistemi bugün hâlâ onun mirasıdır. Felsefede olduğu kadar, analitik geometri ve modern fiziğin şekillenmesinde de büyük etkisi olmuştur.
Hayatının son dönemini Hollanda’da geçirmiştir. Düşüncelerinin serbestçe ifade edilebildiği bu ortam, onun için üretken bir felsefi iklim sağlamıştır. Ancak İsveç Kraliçesi Christina’nın daveti üzerine gittiği Stockholm’de soğuk hava koşulları nedeniyle hastalanmış ve 1650 yılında hayatını kaybetmiştir.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın