İnsan beynindeki bilgi içeriğini Bit olarak ifade edecek olursak, nöronlar arası bağlantı toplamıyla Bit sayısının birbirine eşit olduğunu söyleyebiliriz. Bu da yaklaşık yüz trilyon, 10¹⁶ Bittir. Eğer bu bilgi yazıya dökülecek olsa, yirmi milyon cilt kitabı doldurur ki bu da dünyadaki en büyük kitaplıklardaki kitap sayısı kadardır…
—Carl Sagan
Merhaba
“… su, kalsiyum ve organik moleküllerin toplamı olan bir varlığım. Siz de öylesiniz, yalnız adınız başka. Ama hepsi bu kadar mı?”
Carl Sagan, insanın öğrenme merakını giderme, evreni keşfetme çabasının da ötesinde bir misyon taşıdığının bilincinde… İnsan soyunun sürdürülmesinin, uygarlığımızın korunup geliştirilmesinin en önemli koşulu olan “evrensel barış”ın da savunucusu Carl Sagan.
1975’te “İnsanlığın Refah ve Huzuruna Büyük Katkıda Bulunmuş Kişi” ve 1978’de Pulitzer Edebiyat ödüllerini alan Carl Sagan’ın tüm insanlığa mesajı şudur:
Kozmos’un Keşfi, Kendi Kendimizi Keşif Yolculuğudur
Bizi Kozmos‘un enginliklerinde kaçınamayacağımız bir hedef beklemekte. Dünya-dışı akıllı varlıkların bulunduğuna ilişkin henüz açık belirtiler yok. Bu, bizimkine benzer uygarlıklar acaba hiç durmamacasına kendi kendilerini yok mu ediyorlar, diye bir soru getiriyor aklımıza. Yerküremize uzaydan baktığımızda, ulusal sınır diye bir şey göremiyoruz. Uzaydan gezegenimizin incecik mavi bir hilal, sonra da yıldızlar kenti arasında bir ışık noktası olarak göründüğünü izleyince; etnik, dinsel ya da ulusal şovenist davranışların sürdürülmesi akıl almaz bir duruma dönüşüyor…
Hayatın hiçbir zaman başlama olanağı bulunmadığı dünyalar var. Kozmik felaketlerin yakıp yıktığı dünyalar da var. Biz talihliyiz, hayattayız, güçlüyüz. Uygarlığımızın ve türümüzün refahı elimizde olan bir şey. Eğer yerküre Varlığımızı sürdürmede karar veren bizler olamazsak kim olabilir?…
Bilimin temelinde, düştüğü yanılgıyı düzeltme öğesi yatar…
Kozmos, Evrenin ve Yaşamın Sırları adlı eser on üç bölümden oluşuyor:
- Kozmik Okyanusun Kıyıları
- Kozmik Arayışta Tek Ses
- Dünyaların Uyumu
- Cennet ve Cehennem
- Kırmızı Bir Gezegene İlişkin Hülyalı Düşünceler
- Gezginci Öyküleri
- Gecenin Belkemiği
- Zaman ve Mekan İçinde Yolculuklar
- Yıldızların Yaşam Süreleri
- Sonsuzluğun İpucu
- Anıların Israrı
- Gök Kıtası Ansiklopedisi
- Yerküremizin Adına Söz Hakkına Sahip
Seneca, Doğa Araştırmaları 7. Kitap, 1. yüzyıl şöyle yazar:
Çağlar boyunca girişilecek sabırlı ve dikkatli çalışmalar, bugün için sır perdesinin arkasında kalan birçok şeyi aydınlığa kavuşturacaktır. İnsan, evrenin sırlarını araştırmak için yaşamının tümünü bile harcasa, yine de böylesine engin bir sorun karşısında yeterli olamaz. Bu nedenle bilgiler, ancak çağlar aşıldıkça insanoğlunun önüne serilecektir. Bir zaman gelecek, o günün insanları kendilerince bilinen şeylerin daha önceleri bilinmeyişine şaşacaklar… Birçok buluşun ortaya çıkışı, bizlerin anısının çoktan silinip gittiği dönemlere rastlayacaktır. Her çağın insanına, araştırılmak üzere sorular gizlemesini beceremeyen bir evren, çekici olmaktan uzak, tekdüze bir yaşam ortamı oluştururdu.
Bugün bizler için apaçık olan gerçekler, eski zamanlarda evrenin akıl sır ermeyen olguları arasındaydı. Günlük yaşamdaki en basit bir olay bile evrenin sırlarıyla ilişkili olarak yorumlanıyordu. Bu konuya bir örnek olarak, Asurluların MÖ 1000 yıllarında, diş ağrısına neden olduğu sanılan bir kurt için düzdükleri tılsımlı dizeleri gösterebiliriz. Bu dizeler evrenin başlangıcını araştırmakla başlayıp diş ağrısı için bir tedavi yöntemi salık vermekle son bulur.
Atalarımız, içinde yaşadıkları dünyanın sırlarını öğrenmeye can attıkları halde, bunun yöntemini keşfedememişlerdi. Anu’lar, Şamaş’lar gibi tanrıların egemen güçler oluşturdukları küçücük, garip ve aciz bir dünya varsayımıyla yaşıyorlardı. Böyle bir dünyada, insanoğlu önemli olmasına önemli, ama başlıca rolü üstlenmekten uzak bir yaşam sürüyordu. Doğayla insan sıkı bir bağlantı içindeydi. Diş ağrısının mayalanmış arpa suyuyla tedavisi, en derin evrensel gizleri içeriyordu.
Günümüzdeyse evreni anlamamızı sağlayan seçkin, güçlü ve adı “bilim” olan bir yöntem bulduk. Bilim, varlığı öylesine eskilere uzanan ve öylesine engin bir evrenin gizlerini önümüze serdi ki, bunun karşısında insanoğluna ilişkin sorunlar bile neredeyse önemini yitirdi. Böylece Kozmos, günlük yaşamımızla ilgisi bulunmayan uzak, soyut bir kavram gibi göründü. Ne var ki, bilim giderek evrenin insanı coşkuya boğan bir görkemi bulunduğunu ve aklın bu giz perdesini aralamaya yetebileceğini ortaya koymakla kalmamış, insanoğlunun gerçekten evrenin bir parçası olduğunu, ondan kaynaklanarak yine onda son bulduğunu göstermiştir. En temelinden en önemsizine dek insana ilişkin tüm olguları, evrene ve onun kökenlerine bağlayabiliriz. Bu kitap işte böyle bir kozmik perspektifin keşfini amaçlamaktadır.
1976 yılının yazı ve sonbaharında, yaklaşık yüz kadar bilimadamı arkadaşımla birlikte, Mars gezegeninin keşfine gönderilen Viking uzay aracı projesinin hazırlanmasında görev aldım. İnsanlık tarihinde ilk kez başka bir gezegenin yüzeyine iki uzay aracı indirmiştik. Kitabın beşinci bölümünde ayrıntılı biçimde anlatılacağı üzere, aldığımız sonuçlar gerçekten göz kamaştırıcıydı ve bunun tarihsel anlamı tüm açıklığıyla ortadaydı. Buna karşın, dünya kamuoyu bu büyük olaydan hemen hemen habersiz bırakılıyordu. Basın bu konuya pek ilgi göstermedi, televizyonsa olayı adeta görmezlikten geldi. Mars gezegeninde hayat olup olmadığı sorusuna kesin bir yanıtın alınamayacağı anlaşılınca, insanların ilgisi daha da azaldı. Yanıtların kesinkes olmayıp her iki yana da çekilebilmesine, hoşgörü gösterilmiyordu. Mars gezegenindeki gök renginin, önceleri yanlış olarak bildirildiği gibi, mavi değil de pembemsi bir sarı renkte olduğu belirlenince, bu konuda haber toplayan muhabirlerin düş kırıklığıyla karşılaştık. Mars gezegeninin bu bakımdan da üzerinde yaşadığımız yerküremize benzemesini arzuluyorlardı. Bu gezegenin yerküremize az benzediği oranda kamuoyunun ilgisinin azalacağı kanısındaydılar. Oysa Mars yüzeyinin insanın heyecandan soluğunu kesecek kadar ilginç görünümleri var.
Yaşamın, dünyamızın ve Kozmos’un oluşumunun sırrı, başka gezegenlerde insanüstü akıllı canlıların bulunması olasılığı gibi birbiriyle ilişkili birçok bilimsel sorunun yanıtlarını aramak üzere uzayın keşfine çıkılmasına genellikle ilgi duyulduğu inancındayım. Bu ilginin çok güçlü iletişim aracı olan televizyon aracılığıyla harekete geçirilebileceğini düşündüğümden, Viking Verileri Analizi ve Planlama Müdürü B. Gentry Lee ile birlikte bir televizyon dizisi yapmayı kararlaştırdık. Astronomiyi konu edinen bu televizyon dizisinde insan öğesinin geniş bir yer alması, insanoğlunun aklına olduğu kadar yüreğine de hitap edilmesi gerekiyordu. Çekimi üç yıl süren ve adı “Kozmos Projesi” olan bu dizinin hazırlanması için yazarlar, rejisörler ve prodüktörlerle işbirliği yaptık, Kozmos dizisinin 140 milyon kişi tarafından televizyonda izleneceği hesaplandı. Bu hesaba göre, yeryüzündeki insan nüfusunun ancak yüzde 3’ü bu diziye ilgi gösterebilirdi. Ne var ki, bizler, Dünya’nın oluşumu ve yapısına ilişkin en derin bilimsel sorunların, çok büyük bir çoğunluğun ilgisini ve öğrenme açlığını kamçıladığı kanısındayız. Sıradan insanın sanıldığından çok daha bilgi peşinde koştuğuna inanıyoruz. Çağımızın, uygarlığın ve belki de insan türünün geleceği açısından bir yol kavşağında bulunmaktayız. Sapacağımız yol hangisi olursa olsun; alın yazımız kaçınılmaz bir biçimde bilime bağlıdır. Var olmak, hayatta kalabilmek için bilim vazgeçilemeyecek kadar temel bir gereksinimdir. Üstelik bilim, insanoğluna haz verir; evrimin yasaları öğrenmenin, anlamanın insanoğluna haz vermesini sağlayacak biçimde düzenlenmiştir. Çünkü hayatta kalabilmek daha çok öğrenebilenlerin, anlayanların harcı olacaktır. Kozmos televizyon dizisiyle Kozmos adını taşıyan bu kitabın, bilime ilişkin bazı düşüncelerin, yöntemlerin ve bilimsel hazzın iletilmesinde yararlı bir girişim olduğu inancındayız.
Kitapla televizyon dizisi el ele bir gelişim içinde oluştular. Aslında biri ötekinin temelini oluşturdu. Ama yine de kitaplarla televizyon dizilerinin birbirinden ayrı yaklaşımları ve özellikleri vardır. Kitabın en önemli özelliklerinden biri, okura, anlaşılması dikkat isteyen konulara yeniden eğilme fırsatı vermesidir. Televizyonda böyle bir fırsat henüz yeni doğmaktadır video teypler sayesinde. Bir yazarın kitapta bir konuyu derinlemesine ve ayrıntılı olarak ele alması, televizyondaki elli sekiz dakika ve otuz saniye gibi bir zaman giyotini korkusu bulunmadığından, daha kolaydır. Televizyon dizisindeki bölümlerin kitabın bölümleriyle eş konularda başlayıp bitirilmesine özen gösterilmiştir. Birinin verdiği hazzı ötekinin tamamlaması da mümkündür.
Kitapta bazı konular tarih sırasına göre ele alınmamıştır. Örneğin, Johannes Kepler’in anlatıldığı üçüncü bölümden çok sonraki yedinci bölümde Eski Yunan bilginlerinin düşünceleri ele alınıyor. Öyle sanıyorum ki, Yunan bilginlerinin fikirlerine, hangi konuları gözden kaçırmış olduklarını saptadıktan sonra eğilmek daha uygun olur.
Bilim, insanoğlunun yaşamındaki öteki çabalarından ayrı bir uğraş olarak ele alınamayacağından, sosyal, siyasal, dini ve felsefi birçok soruna bazen kuşbakışı bir göz atılarak, bazen de doğrudan içine girilerek yer verildi. Bu nedenle, yeri geldiği ve gerektiğince, hem televizyon dizisinde, hem kitapta sosyal sorunlara da değindim.
Bilimin temelinde, düştüğü yanılgıyı düzeltme öğesi yatar. Yeni deney sonuçları ve yeni düşünceler, sürekli olarak eskiden giz olan şeyleri çözümlemektedir. Örneğin, dokuzuncu bölümde, adı “nötrin” olan görülmesi zor zerreciklerden pek azının Güneş’ten kaynaklandığı sanılıyor bugün. Bu konuyu açıklayıcı varsayım niteliğindeki görüşler sıralanacaktır ileriki bölümlerde. Onuncu bölümdeyse yerküremizden çok uzaklarda galaksilerin (gökadaların) geri çekilip büzülmezlerini önlemeye yetecek kadar maddenin evrende bulunup bulunmadığı; evrenin başlangıcının saptanamayacak kadar eski olup olmadığı ve başlangıcı yoksa, yaratılmış da olamayacağı gibi çok merak ettiğimiz konulara gireceğiz.
Carl Sagan, Kozmos adlı eserinde yerkürenin ve uzayın yanı sıra insanlık tarihini de ele alıyor. Yazar, astronomiyle ilgili buluşları kronolojik sırasıyla ele alırken bir yandan ülkelerin tarihî gelişimlerini de inceliyor. Dünya haricî gezegenlerde hayat olup olmadığından balinaların yaşamına, İkinci Dünya Savaşı’ndan Vikinglere kadar pek çok konuyu sade ve yalın bir dille anlatarak keyifli bir okuma deneyimi sunuyor. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi birden fazla bilim dalının bir arada işlendiği eser, sosyolojik araştırmalarıyla da benzerlerinden ayrılıyor. Sagan, evrenin büyüklüğü ve sınırsızlığı göz önünde bulundurulduğunda dünya dışı başka varlıklara da ev sahipliği yapabileceğine dikkat çekiyor. Bu kitabı okuduğunuzda insanın evrende bir toz zerreciği kadar küçük olduğunu fark edebilirsiniz. Gezegenlerin ve insanlık tarihinin gizemlerini anlamanızı sağlayacak Kozmos, size sınırsız hayal gücünün kapılarını açabilir. e-Kitap olarak edinebileceğiniz Kozmos, elinizden düşüremeyeceğiniz ve tekrar tekrar okumak isteyeceğiniz baş ucu kitaplarınızdan biri hâline gelebilir.
Kozmos, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Carl Sagan’ın “Kozmos: Evrenin ve Yaşamın Sırları” adlı eseri, bilim dünyasında devrim niteliğinde kabul edilen ve günümüzde hâlâ büyük bir etkiye sahip olan bir başyapıttır. İşte bu kitabın günümüz için taşıdığı bazı önemli noktalar:
Bilimsel Düşünceyi Yaygınlaştırması: Sagan, bilimsel bilgiyi herkesin anlayabileceği şekilde sunarak, bilimin yalnızca akademik çevrelerle sınırlı kalmaması gerektiğini göstermiştir.
Evrenin Gizemlerini Açıklaması: Kitap, evrenin yapısını, doğa yasalarını ve insanlığın uzaydaki yerini anlatırken, bilimsel keşiflerin önemini vurgular.
Popüler Bilimin Temellerini Atması: “Kozmos”, bilimsel konuları geniş kitlelere ulaştıran eserlerden biri olarak, günümüzde popüler bilim kitaplarının ve belgesellerinin önünü açmıştır.
Gezegenler Arası Yaşam Olasılığı: Sagan, başka gezegenlerde yaşam olup olmadığı sorusunu ele alarak, astrobiyoloji ve uzay araştırmalarına ilham vermiştir.
İnsanlığın Geleceği Üzerine Düşünceler: Kitap, insanlığın bilim ve teknoloji sayesinde nasıl ilerleyebileceğini ve evrende nasıl bir yer edinebileceğini sorgular.
Sagan’ın bu eseri, bilimsel merakı teşvik eden ve evrenin büyüleyici doğasını herkesin keşfetmesine olanak tanıyan zamansız bir kaynak olmaya devam ediyor.
Carl Edward Sagan Hayatı ve Kariyeri
Carl Edward Sagan (9 Kasım 1934 – 20 Aralık 1996), Amerikalı gök bilimci ve astrobiyolog. Astrobiyolojinin öncülerinden olan Sagan, bilimin popülerleşmesi için yaptığı çalışmalarla tanınır. Popüler bilim kitaplarıyla ve yazımında yer alıp sunduğu ödüllü televizyon dizisi Cosmos (Kozmos) ile dünya çapında tanınmıştır.[ Ayrıca Dünya Dışı Akıllı Varlık Araştırması’nın (SETI) ilerlemesine katkı sağlamıştır ve 1985 yılında yayımlanan Contact (Mesaj) adlı romanı, Jodie Foster’ın oynadığı aynı isimli film ile 1997 yılında beyaz perdeye aktarılmıştır.[Çalışmalarında her zaman bilimsel yöntemi savunmuştur. Bir tür kemik iliği neoplazistik hastalığı olan myelodysplasia (Miyelodisplastik sendrom) hastalığından dolayı ölmüştür.
Blogda Sagan’a ait Tanrının Kapısını Çalan Bilim adlı eseri okuyabilirsiniz.
Yazarlar okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın