Yarının İnsanı, Kişi Olmaya Dair, Carl Rogers

Carl Rogers sade dille, “yarının insanını” nasıl yaratacağımızı anlatıyor. Nasıldır yarının insanı? Kendini var ederek nesneler dünyasından sıyrılmayı başaran ve karşısındaki insanı sahiden duyarak onu nesneler arasından çıkaran.

“Sahiplenilerek değil, değeri bilinerek sevilen bir insan, çiçek açar ve kendi biricik benliğini oluşturur. “

— Carl Rogers

Merhaba

Carl Ransom Rogers humanist yaklaşımın kurucularından ve psikoterapi araştırmaları yapan psikologlar içinde en önemlilerinden birisi olarak görülen Amerikalı psikolog. Rogers, 20.yüzyılın en çok etkilenilen altı psikoloğundan biri ve Sigmund Freud’dan sonra en önemli klinik psikolog olarak gösterilmektedir.

1964’te Carl Rogers, insan ilişkilerindeki yeteneklerini geliştirmenin yollarını arayan bir grup kişi ile California Western Behavioral Sciences Institute (Batı Davranış Bilimleri Enstitüsü)’nde çalışmalar yapmıştır. Rogers hayatının özellikle son 15 yılında liderler, politikacılar ve birbiri arasında çatışma yaşanan gruplarla çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalarda Birey Merkezli Yaklaşımı uygulamıştır. En büyük ideali olan gruplar arası gerginliğin azaltılması konusunda çalışmalar yapmıştır. Dünya barışı için gösterdiği çabalar Nobel Barış Ödülüne aday gösterilmesine olanak sağlamıştır.

Rogers, psikoterapideki insancıl hareketin başlatılıp geliştirilmesine öncülük etmiştir. Yaptığı araştırmalar ile psikolojinin birçok alanlarına etki ederek, dünya çapında ün kazanmıştır. Carl Rogers’ın kuramındaki en önemli konu; yargılamadan dinlemenin ve danışanın olduğu gibi kabul edilmesinin gerektiğini vurgulamasıdır. Öte yandan danışanları kendi yaşantıları konusunda konuşmaya cesaretlendirmiştir. Bir kuram aynı zamanda kuramcısının kendi yaşantısından da izler taşır. Bu sebeple Rogers’ın İleri sürdüğü görüşler aynı zamanda kendi yaşamını da yansıtmaktadır.

Carl Rogers’ın daha önce yayımladığımız Kişi Olmaya Dair isimli kitabında, ondan söz ederken, “Rogers inandığı kuramları sadece terapistlere değil, sokaktaki herkese anlatabilmeyi amaçlar” demiştik. Yazar bu kez de aynı sade dille, “yarının insanını” nasıl yaratacağımızı anlatıyor. Nasıldır yarının insanı? Kendini var ederek nesneler dünyasından sıyrılmayı başaran ve karşısındaki insanı sahiden duyarak onu nesneler arasından çıkaran.

“Yıllar önce intihar etmiş, çok incelenmiş bir hasta olan Ellen West ile ilgili akademik sempozyumda, Rogers tepkisinin derinliği ve yoğunluğu ile seyircileri irkiltmişti. Ellen West hakkında sanki onu iyi tanıyormuş, sanki West kendini dün zehirlemiş gibi konuşuyordu. Rogers, yalnızca onun trajik biçimde ziyan olmuş hayatına dair üzüntüsünü ifade etmiyor, aynı zamanda onu bir nesneye dönüştüren, kişisel olmaktan uzak ve zihinleri kesin bir tanıyla meşgul olan hekimlerine ve psikiyatrlarına olan öfkesini de dile getiriyordu. Bunu nasıl yapabildiler diye soruyordu Rogers. Keşke bir insanı, nesne olarak görmenin başarılı bir terapiye her zaman engel olacağını bilselerdi. Keşke onunla bir insan olarak ilişki kursalardı, kendilerini riske atsalar, onun gerçekliğini ve dünyasını tecrübe etselerdi, o zaman onun ölümcül yalnızlığını çözebilirlerdi.”
Irvin D. Yalom’un önsözünden

Derininden anlama, birinin bir başkasına verebileceği en değerli hediyedir.

Duygu ve Tecrübe Düzeyinde İletişim Nedir?

Başkalarıyla olan iki yönlü iletişimimde mutlu, sıcak, iyi ve memnun hissettiğim tecrübelerim oldu. Zamanında ya da sonrasında kendimi tatminsiz, kırgın, soğuk ve tedirgin hissettiğim başka tecrübelerim de oldu.

Başkalarıyla iletişime dayalı tecrübelerimin bazılarında daha açıldığımı, genişlediğimi, zenginleştiğimi ve büyümemin hızlandığını hissettim. Sıklıkla bu tecrübelerde diğer kişinin de benzer tesiri hissettiğini, onun da zenginleştiğini, gelişiminin ve işleyişinin ileri doğru gittiğini hissettim. Her birimizin gelişiminin, büyümesinin azaldığı ya da durduğu, hatta ters yöne döndüğü başka zamanlar da oldu. İletişim tecrübelerimin hem benim hem de diğer kişinin üzerinde gelişimi destekleyen bir etkisinin olmasını tercih ettiğimi, benim ve diğer kişinin küçüldüğümüzü hissettiğimiz iletişim tecrübelerinden kaçınmak istediğimi söylemem eminim her şeyi netleştirecektir.

İlk basit duygu, birini gerçekten duyabildiğimde hissettiğim zevktir.

Birini duyma becerisi geliştirdiğinizde, temas kurabilir, hayatınızı zenginleştirirsiniz.

İnsan odaklı psikoloji hareketinin kurucusu Carl Rogers’ın en değerli kitaplarından biri olmakla beraber, psikoloji ve psikiyatri dünyasına hakim olmayan sokaktaki insanın kendini ve hayatı çözmesine yardımcı olur.

Yaşamın amacı nedir?” sorusuna Rogers, “İnsanın gerçekten de olduğu kişi olması” ifadesiyle cevap verir.

  1. Başka bir kişinin derinlerde hissettiği bir duyguyla, güvenilir, inanılır ve istikrarlı birisi olabilir miyim? Bunun olması için kendi içimde kuşkulu, sıkıntılı isem ya da kabullenemediğim başka bir duygu ile doluyken istikrarlı bir şekilde olumlu hareket etmem beni güvenilmez gösterecektir. Bu nedenle gerçekten olduğum gibi görünmem daha sağlıklı olacaktır. Gösterdiğim duygu ya da tavır her neyse, gerçekte içimde yaşadığım duygu ya da tavır da ona uygun olmalı.
  2. Şeffaflık ve gerçeklik en güvenli ortamdır. Kendi hislerime karşı bilinçli ve kabullenici olmayı başarabilirsem, bir başkasıyla da güvenli ilişki kurabilme olasılığım yükselir. Yani, ne olduğumu kabul edip öyle olmam ve karşımdaki kişinin de beni öyle görmesine izin vermem –çok zor olmakla birlikte- başarılması gereken bir görevdir.
  3. Koşulsuz olumlu tavır takınmak da kolay değildir. Güvenimizi boşa çıkaracağını düşünebiliriz. Araya mesafe koymak çok kolaydır, “profesyonel takılmak” son derece kolaydır. Tanı ölçütlerini sorgulayarak karşımızdaki kişiyi nesneleştirmek kolaydır. Karşımızdaki kişinin depresyonuyla hüzünlenmemek, korkularından ürkmemek, hissettiği bağımlılık duygusuna kapılıp gitmemek, iç benliğimizi onun öfkesiyle yok etmemek, hiç kolay olmayacak. Kendimi ayrı bir kişi olarak rahat ve güçlü hissetmem, onu anlayıp kabul etme konusunda daha derinlere inmeme yardımcı olacak.
  4. Karşımdaki insanın ayrı bir kişi olmasına izin verebilecek miyim? İster dürüst, ister talepkar, ister sedüktif, ister olgun, ister immatür olsun, olduğu gibi görünme özgürlüğünü ona verebilecek miyim? Yoksa benim önerilerimi dinlemeli ya da biraz olsun bana bağımlı kalmalı ya da benim istediğim kalıba girmeli diye mi düşünüyorum? Görüşmede amacım öncelikle kendimi rahatlatıp hastamın beni model almasını sağlamak mı yoksa? Onun kişilik geliştirme özgürlüğüne müdahale etmemeyi başarabilecek miyim?
  5. Karşımdaki insanın kişisel yaşantılarını değerlendirme ve yargılama arzularımı tamamen yitirmeyi becerebilecek miyim? O dünyada serbestçe dolaşırken o kişinin değer verdiği anlamları kırıp dökmeme duyarlılığını gösterebilecek miyim? Birilerini düzeltmek için içimizdeki yoğun itkiyle mücadele edebilecek miyiz?
  6. Karşımdaki kişinin bana gösterdiklerini oldukları gibi kabul edebilir miyim? Yoksa onu sadece belli koşullarda kabul edip, hislerinin bir kısmına karşı açık olup diğer bir kısmına karşı açıkça (ya da sessizce) karşı mı çıkarım? Koşullu bir tavır içine giriyor isem, büyük olasılıkla o kişinin bazı duygularından korktuğum ya da kendimi tehdit altında hissettiğim içindir.
  7. Karşımdaki kişiyi harici bir değerlendirme tehdidinden kurtarabilir miyim? Yaşamın her aşamasında değerlendirme ve yargılanma ile karşı karşıya kalırız. Bu değerlendirmeler, faydalı ilişkinin bir parçası değildir. Karşımızdaki kişiye iyi olduğunu söylemek de yararlı değildir, çünkü başka bir zaman kötü olduğunu söyleme hakkımız olduğunu da ima eder. Yaşadığı deneyimin anlamı ve değeri, son noktada kendisine bağlıdır ve dışarıdan yapılan herhangi bir yargı bunu asla değiştiremez. Bu nedenle, içimden bile olsa onu değerlendirmediğim bir ilişki kurmalıyım.
  8. Karşımdaki kişiyi “olgunlaşma sürecinin öncesindeki kişi” olarak görmeyi başarabilecek miyim? Yoksa ona bazı atıflar mı yapacağım? olgunlaşmamış bir çocuk, nevrotik bir kişilik, vs.vs. Eğer karşımdaki kişiyi çoktan kendi geçmişiyle şekillenmiş biri gibi kabul edersem, bu sınırlı hipotezi onaylamakta üzerime düşeni yapıyorum demektir. Eğer karşımdaki kişiyi belli sözcük ya da görüşlerini pekiştirme fırsatı olarak görürsem, karşımdaki kişiyi bir nesne olarak onaylarım: mekanik ve manipüle edilebilir bir nesne. Eğer ilişkiyi, o insanda var olan her şeyi tüm potansiyeli ile birlikte o insanın “gelişmesi” olarak görürsem, bu kez de bu kişi bu hipotezi destekleyecek şekilde hareket edecektir.

Kişi Olmaya Dair” adlı eserinde de, Rogers’ın başkalarını ve kendini duymaya çabalayan sıcak, coşkulu, güvenli, ilgi dolu sesiyle karşılaşırız.

Yarının İnsanı, Kişi Olmaya Dair okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgi’yle okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: