Ağaçlar, Hermann Hesse

Hermann Hesse’nin Ağaçlar”ı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazarın, ağaçların yaşama ve ait olmaya dair bize neler öğrettiğini anlattığı kitabı.

“Ağaçları görünce daha içten, daha derinden duygulanıyordum. Her ağacın tek başına yaşadığını, kendi özel biçimi, kendine özgü gölgesi olduğunu gördüm.”

— Hermann Hesse

Merhaba

Sıcağın yoğun hissedildiği, saatlerde, yeşilin gölgesinde serinlik iyi gelmez mi?

İzmir’de hastane dönüşünde yol boyu izlenimlerim. Toprak yığını, bina, bina, bina, avm, bina. Kazı, kazı, kazı. Araba, araba, araba ve bitmiyordu…

Bir ağaç olsa ve ağacın altında, hiçbir şey düşünmeden otursak. Sessiz kalıp, hücreleri titreştirsek. Çıplak ayak kalıp, çimenle, doğayla bir olsak. Öyle büyük ki özlem ki…

Belki kitaptaki ağaçlar serinletir.

Hermann Hesse’nin Ağaçlar”ı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazarın, ağaçların yaşama ve ait olmaya dair bize neler öğrettiğini anlattığı kitabı.

Onlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir.

Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuştur benim için. Ormanlar ve korularda halklar ve aileler halinde yaşayan ağaçlara hayranım ben. Tek başına duran ağaçlara daha da hayranım. Yalnız insanlar gibidir onlar. Şu ya da bu zaaftan ötürü sıvışıp giden münzeviler gibi değil, yalnızlaşmış büyük insanlar gibi, Beethoven ve Nietzsche gibidirler. Tepelerinde uğuldar dünya, kökleri sonsuzluğa uzanır ama sonsuzlukta kaybolup gitmez, var güçleriyle tek bir şey için, onlara özgü, onlarda içkin yasayı yerine getirmek, büyüyüp serpilmek, varlıklarını ortaya koymak için çabalarlar. Hiçbir şey daha kutsal, hiçbir şey daha mükemmel değildir güzel, güçlü bir ağaçtan.

Bir ağaç kesildiğinde ve çıplak, ölümcül yarasını güneşe gösterdiğinde, gövdesinden geriye kalan o ak kütüğünden, o mezar taşından tüm tarihi okunabilir: Yaş halkaları ve yumrularında birebir yazılıdır tüm mücadeleler, tüm acılar, tüm hastalıklar, tüm mutluluk ve serpilişler, kurak yıllar, bereketli yıllar, savuşturulmuş saldırılar, atlatılmış fırtınalar. Ve her köylü çocuğu bilir en sık yaş halkalarının en sert, en iyi odunda olduğunu, dağların tepelerinde, her daim tehlike altında en yok edilemez, en güçlü, en mükemmel ağaçların büyüdüğünü.

Tapınaktır ağaçlar. Onlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir. Öğretiler ve reçeteler vaaz etmez onlar, münferit şeylere aldırmadan hayatın kadim yasasını söylerler.

Ağaç der ki: Bir cevher, bir kıvılcım, bir düşünce gizlidir içimde, ebedi hayatın canıyım ben. Eşsizdir ebedi ananın bendeki bu cesur çabası ve eseri, eşsizdir endamım, tenimdeki damarlar, eşsizdir tepemdeki yaprakların en küçük oyunu ve kabuğumdaki en ufak yara izi. Bana özgü eşsizlikte ebediyeti şekillendirmek ve göstermektir görevim.

Ağaç der ki: Gücüm güvenden gelir. Atalarımı hiç bilmem her yıl benden doğan binlerce evladımı bilmem. Tohumumun sırrını yaşarım sonuna dek, başka tasam yoktur benim. Tanrı’nın içimde olmasına güvenirim. Uğraşımın kutsallığına güvenirim. Ben bu güvenle yaşarım.

Üzgün olduğumuzda ve hayata katlanamadığımızda bir ağaç şöyle konuşabilir bizimle: Sus! Bak bana! Yaşamak kolay değil, yaşamak zor değil. Bunlar çocuksu düşünceler. Bırak konuşsun içindeki Tanrı, o zaman susacaklar. Yolun seni anandan ve yurdundan uzaklaştırdığı için endişelisin. Ama attığın her adım, her yeni gün seni anana yaklaştırır. Orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya içindedir ya da hiçbir yerde.

Yollara düşme özlemiyle kederlenir yüreğim, akşamları rüzgârda uğuldayan ağaçları duyduğumda. Sessizce, uzun uzun dinlerseniz, bu özlemin esası da anlamı da çıkar ortaya. Sanıldığı gibi acıdan kaçıp gitme arzusu değildir bu. Yurda, ananın belleğine, hayatın yeni kıssalarına duyulan özlemdir. Eve götürür insanı. Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır.

Böyle uğuldar ağaç, çocuksu düşüncelerimizden ürktüğümüz akşam vakitlerinde. Ağaçların düşünceleri uludur, uzun soluklu ve sakin, ömürlerinin de bizimkinden daha uzun olması gibi. Onları dinlemediğimiz sürece bizden daha bilgedir ağaçlar. Ama onlara kulak vermeyi öğrendiğimizde, düşüncelerimizin tam da o uçuculuğu, o çocuksu telaşı benzersiz bir coşku kazanır. Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur.

Ağaçlar, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatmak için.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: