Her birey geleceğin nasıl tanımlanacağından ve olacaklardan sorumludur, eğer biz bundan kaçınırsak, bir başkası bunu bizim adımıza istemediğimiz bir şekilde yapacaktır…
— Ata Nirun
Merhaba
İzmir, hastane çıkışı, yürüyüşten sonra kendimi bulduğum yer, İnkilap kitabevi. Raflarda özenle yerini almış birçok kitaba bakarken; okuma listemde yer alan “Kehanet Geçmişten Geleceğe Kıyamet, Ata Nirun”un değerli eser. Peki, hazine değerindeki kitabın içinde neler yazılıydı?
Bu kitap, aslında iki kitaptan oluşuyor, ilk bakışta birbiriyle alakasız gibi gözüken iki ayrı konu birarada. Bu sizi şaşırtmasın zira Yeni Çağ ve Kıyamet kavramları aslında içiçe varlar ve ancak bu şekilde yaşayabiliyorlar. Çok uzak ve yakın geçmişin karanlıklarından gelen kıyamet öngörülerinin böylesine ortaya çıkarılması ve dinlerin egemenliğini aşıp, pop kültüre hatta pazar magazinine kadar düşmesinin temel nedeni 1950’lerin sonundan başlayan ve tüm dünyayı bazen geleceğe, bazen de geçmişe taşıyan Yeni Çağ düşüncesinin ve Yeni Çağ’ın doğurduğu felsefenin , dünya görüşünün, arayışların ve daha mutlu, daha akıllı, daha mantıklı sevecen bir düzende yaşamak isteyenlerin çabalarında yatıyor.
Bu çaba ve şimdiki sonuçları kendisine insan adını takmış canlı türünün veya yaratığın gerçekten insanca, gerçekten uygar, gerçekten barışçı olabilmesini amaçlıyor. Aksi halde, kitabın ikinci yarısını oluşturan Kıyamet öngörülerine çok uzak olmayacağız, ya da çok yakın olacağız. Kutsal inançların barış ve sevgi yolunu bulamamaları, insanlığın gezegensel değil, neredeyse evrensel bir kötülüğü, yıkıcılığı ve umarsız bir duyarsızlığı sergilemesi yokoluşu, düzeltilmesi artık umutsuzluk düzeyinde olan varoluşumuzu kıyametle yüz yüze getiriyor… Oysa ikinci aydınlanma çağına gelmek üzereyiz, üzereydik…
Küresel ısınma, ekolojik sorunlar, gezegenin dönüşümü, evrenden gelen kaçınılmaz tehlikeler, kehanetlerin matematiği, yöntemler, dini kehanetler, Vatikan, Fatima ve Mormonlar…
- Kıyametin anahtarı İsrail mi?
- Geleceğin Türkiye’si bizi neler bekliyor?
- Gizli liderler nerede?
- Ya da Deccal Nerede?
- Lucifer sahneye ne zaman çıkacak?
- Orta Doğu olaylarının önemi ve anlamı… Yaratıcılarımız geliyorlar mı, yoksa gitmediler mi?
- Cezalandırılan insanlık, Gözetleyenler ve Düşmüş Melekler kimlerdi?
- Mars’tan kovulduk mu yoksa Mars’ı biz mi yok ettik?
Her birey geleceğin nasıl tanımlanacağından ve olacaklardan sorumludur; eğer biz bundan kaçınırsak, bir başkası bunu bizim adımıza istemediğimiz bir şekilde yapacaktır…
İnsanlık tarihi, insanın duyularının ve bilgisinin ötesinde nelerin var olduğu merakının hep süregeldiğini hatta doyumsuzca arttığını gösterir. Yeni ufuklar bizleri neleri getirecektir; olacak her şey mukadder midir? İnsanın eylem dışı kaldığı bir ilahi plan var mıdır ve öte yandan insanlık gelen değişimi özümleyebilecek midir? Gerek felsefi, gerekse dinsel hangisi olursa olsun; cevap bu dönemde inançlarla yakından ilgilidir ve bunun için sorular devam etmektedir ve Yeni Millenium’da bizi ya da daha doğrusu sorumluluğu idrak eden bir kesimi en çok düşündüren soru ise şudur; “İnsanın geleceği ne olacaktır?” Birçok insan bu soruyla ilgilidir ve olacaklar için ya bir fikir sahibidirler ya da yalın bir korku içindedirler. Dinlerin, kendilerince cevapları vardır. İncil, zamanın sonunun korkutucu tablolar çizerek anlatır; Tanrı’nın öç günü gelecek ve insanlığı yargılayacaktır. Muhafazakar veya tutucu dincilere göre, bu zaman çoktan gelmiştir ama kehanetlerin kesinleşmeye başladığını açıkça gösteren deliller henüz ortada yoktur.
- Eğer, insanın gittiği yolda mevcut bir dikkatsizlik varsa acaba sorumluyu nasıl buluruz?
Tarih ve medya sık sık savaşları yüceltir ve haklı gösterir hatta vahşet düzeyindekileri bile böyle tanımlar ve sonuçta da mazeret olarak insanın doğal yapısı gösterilir. Belki böyledir ama tümü böyle değildir; Çünkü merhamet ve şefkat de insanın doğal içgüdüsüsel yeteneğidir, nezaket ve sevmek gibi… Erdem ve dürüstlük gibi… Ve eğer nefret, kin ve düşmanlık şan ve şeref için haklı görülürse, nasıl olur da şerefin ve yüceliğin zıddı olarak tanımlanabilir? İnsan çabuk öfkelenir, akılcılığını sık sık kaybeder ve öfkesi aklına galebe çıkınca kolay yolu seçer fiil ama o anda artık sorumludur ve sorarım bu durumda daha mı değerlidir? Öte yandan, işinde dikkatsiz olan ve sonucuna katlanan bir insanı akıl ötesi bir saflıkla değerlendirip, doğası gereği böyledir diyebilir miyiz? Öyleyse, günümüzün modern toplumunda, sosyal uygunluk çizgisinde ve isteği doğrultusunda doğru ve iyi seçimi yapabilecek olan kimdir? Erdem nasıl belirlenecektir? Terazinin kefesini neler konmalıdır? Eğer toplum, dürüstlüğü tanımıyor, bir zaaf olarak görüyor veya daha da kötüsü ulaşılmaz ilahi ve edebi bir değer düzeyine yüceltip uzaktan bakıyorsa, acaba toplumda hala bunun için çaba gösteren bireyler var mıdır? Varsalar bile ne durumdadırlar?
Kaç savaş boş yere, aptalca veya şan, şeref ve gurur için yapılmış, sayısız insan ve potansiyel yetenek ziyan edilmiştir? Barış içinde, bir arada yaşamanın kadersel zorunluluğuna tahammül etmeyerek ya da sadece bir kavram adına ve birisinin belirlediği veya seçtiği ideolojinin solgun değerleri adına kaç ton kan dökülmüştür? Eğer bu böyleyse, nasıl olur da, bir otoritenin seçtiği ideolojilere ve farklılıklara inanırız? Gelecek her şeyin sorumluluğundadır; karakter, neden ve mantık üçgen, olacakları oluşturacaktır.
Yeni Çağ Hareketinin Anlamı
Yeni Çağ Hareketi, sözcüğünü zaman zaman bir show olayında, zaman zaman da çevre koruma hareketlerinde duydunuz. Günümüzde Yeni Çağ yayın merkezleri, kitapevleri, dernekleri veya kuruluşları karmaşık ve çok sayıdadır, karışıklık Yeni Çağ Hareketi’nin gelişirken ardından bıraktığı dümen suyu veya izi olarak tanımlanabilir.
Yeni Çağ Hareketi monizmindeki en ayırıcı özellik, inancın tüm realitesinin temelde bir olduğudur; bu bakış açısında her şey tek bir organizma veya varoluştur. Canlılar ve cisimler arasındaki görünür farklılıklar gerçek değildir. Monizm’de eşitlik olmaz; teklik vardır çünkü deneysellik bize farklılığın olmadığını kanıtlar. Bununla beraber Yeni Çağ Hareketi mantık ve nedensellik limitlerini de anlar; ama bu tanımda yapışkanlık vardır yani genelde gözlemlenen farklılıklar bir hayal gibidir ve baştan çıkarıldığımız izlenimi belirgindir; daha açıkçası toplum buna “sağduyu” demektedir yani sağduyu bireyselliğin göstergesidir. Ama bir Yeni Çağcı için, bir diğeri veya bir şey, her şey demektir. Bireyler evrenle bir olma inancında buluşurlar, bu bir diyalog gibidir.
Burada anlatılan duyu, onun farklı bir ilişki içinde olmadığı fakat kendisini tek hissettiğidir ama bu duyarlı da olsa bir objesel kuşatılmış duyusu değildir. Yani dışta bir şey yoktur, içte de… sadece teklik ve bir bütüne aidiyet vardır. Bu hissediş ve çok daha uygunu olan duyusal inanç, Yeni Çağ izleyicileri için temeldeki panteizmin belirginleşmesinden öte bir şey değildir yani her şey ve tüm oluş sadece Tanrı’dır. Tüm realite bütünlüğü kavramı, her şeyin ve özellikle de Yeni Çağcıların kendilerinde ilahi olduğu izlenimini kaçınılmaz olarak belirginleştirir. Eğer her şey birse ve bir farklılık yoksa o zaman doğal olarak da her şey tek oluştur yani varedendir dolayısı ile de Tanrı’nın kendisidir. Bizlerin bireysel yansımaları Tanrı kaynaklıdır. Yeni Çağ bakış açısında, bu çerçevede birin tek ve gerçek potansiyel olduğu kavramına kitlenmemektir çünkü Tanrı bizi sınırlamamıştır; bir son yoktur çünkü O sınırsızdır ve sürekli olarak sonsuzluğa doğru gelişmektedir; öyleyse biz de sınırsız bir oluşumun parçası olarak kısıtlanamayız.
Fakat bu yaklaşımda bir sorun vardır; eğer Tanrısal bilgi ve yetenek sınırsızsa ve biz tanrıysak neden bilgimizi geliştirmek zorundayız? Niçin bir evrim içindeyiz; sonuçta biz de ilahiysek? Ve bizler limitsizsek, neden biz kısıtlılığımızın bu kadar farkındayız ve gerçekliliğini yaşıyoruz? Eğer her şey temelde tekse, iyiyle kötü arasında gerçek bir ayrım yoksa yani iyi ve kötü arasında yasal bir farklılık yoksa olanları daha gerçekçi olarak açıklamak zorunda değil miyiz? Yeni Çağ kaynakları bu sorunu gidermek için gerçekten büyük çaba gösteriyorlar ama şu ana kadar anlatılanların yeterli olduğu söylenemez. Yeni Çağ Hareketi’nin önündeki en büyük sorun buradadır; ne politik, ne ekonomik, ne de dinsel engeller bu kadar öncelik taşımazlar çünkü bu sorunun cevabı diğer engelleri aşacaktır.
Sonuç olarak Yeni Çağ panteizmi, Tevrat, İncil ve Kuran’ın temel doktrinine karşı katı bir çizgi koymaktadır. “Genesis” yani “Yaradılış”, bize Tanrı’nın gökleri ve dünyayı yarattığını söyler; yani Tanrı kendi yaradılışının dışındadır’ O zaten vardır çünkü gökleri ve yeri kendi dışında yaratmıştır, Bizim varolduğumuz yer, O’nun tahtının bulunduğu yerde değildir yani biz O’nun düzeyinin altında bulunuruz… Yeni Çağ Hareketi’nin bu yönde bir açıklama bulması elzemdir. Ama ne zaman? Daha uygunu, gerekliliğin zamanı Yeni Çağ Hareketi’nin planlamasında, zamanlama önceliklidir; yani…
Yeni Çağ’ın Dünya Görüşü
Yeni çağın dünya görüşü, birçok fikir ve ideolojinin birleşmesidir. Bir başka deyişle dünya görüşlerinin harmanlanmısıdır. “Yeni Çağı Anlamak” isimli kitabın yazarı Russell Chandler, aşağıda yeni hareketin tüm bileşenlerini değilse bile bir kısmını sıralıyor:
- Her şey birdir (monizimbircilik). Kainat saf, değiştirilmemiş evrensel bir enerji yani bir çeşit şuur ya da “yaşam gücü” dür. Herşey çok büyük bir birleşme sürecidir. Tüm yaşam aynı değerden gelir.
- Herşey Tanrı’dır (panteizm). Tanrı genel bir prensip olup bir çeşit bilinç yaşam gücü ya da enerjidir, Bunların hepsi Tanrı’dır.
- İnsanlar, doğa, ruhlar, yeryüzü vs. hepsi Tanrı’dan gelir ya da Tanrı’nın özüdür (poyiteizm). İnsanoğlunun tümün bir parçası olmak konusunda limitsiz bir potansiyeli vardır.
- Bizim Tanrı olduğumuz inancı, Yeni Çağ hareketi içinde çok şey ifade eder. Bu ilahi vasfı taşıyan diğer aydın varlıklar ya da benzerleri öteki tarafın kapısını açanlara yol gösterebilir.
- Paranormal olaylar çoğunlukla bu rehberlerle ilişki içine girildiği zaman ortaya çıkarlar. Bu rehberleri uzaylı yaratıklar ve diğer bilinmeyen varlıklar etki altına alarak konuştururlar.
- Tüm dinler birdir. Hz. Muhammed, İsa, Krishna, Buda, Lao Çe ve tüm eski ve yeni mistik kişilerin hepsi bu bütünlüğü anlamış ve düşünmüşlerdir. Tüm ilahi yollar geçerlidir. Bu bütünlük içinde ayrım yaratan dogmalar ve doktrinler şahsi ya da toplu bir bütünlüğe gitmemizi engellemektedir.
- Yeni Çağ armoni ve bütünlük getirecektir. Reenkarnasyonun acıyı ve kaderi açıkladığına inanır.
- İnsanlığın problemi günah değil cehalettir. Tanrı’yla bir olduğumuzu unuttuk. Parmak uçlarımızda sonsuz potensiyel vardır eğer onu serbest bırakırsak sevgiyi yayabiliriz. Bunun için kişisel sınırları ve eskiye dayanan alışkanlıkları bir kenara bırakıp düşünmenin yeni yolu olan “örnek değişimi ” benimsemeliyiz.
İnsanlık nasıl olup da bu “örnek değişime” doğru adım atacak? Her insan “uyanış döneminde” Esas Birleştirme Prensibi’ni ortaya çıkarmak için şuur değiştirme teknikleri veya psikoteknolojilerle kendi ilahi doğasını diğer varlıklarla bütünleştirebilir. Ferguson’un “Dönüşümü Kasıtlı Başlatma” adını verdiği bazı örnekler yani meditasyon, yoga, maneviyatı yükseltici müzik, zihin açıcı ilaçlar, dini mistizm sistemleri, bilgi, hayal gücü, enerjiyi ayarlama, hipnoz, beden disiplini ve bu konularla ilgili radikal sistemlerdir. İyi hissetmenin yolu beynin sol yarım küre mantığından değil bilmek ve yaratmaya dayanan sağ yarı küre mantığından geçer.
Yeni Çağ öncülerinden Krsihnamuri’ye göre: “… yaşam askıda değildir, değiştirmeye çalıştığınız her şey çevre ve yaşamın kendisi tarafından değişime uğratılıyor yineleniyor. Bu yüzden bir sorun yok, durmadan kirli suyla yeniden dolan bir su deposunu temizlemeye çalışmak demek bu. İşte bu yüzden vakit yoktur…” Bu çok önemli yeni çağcı bilgeye göre, irade, kararlılık, seçim ve istek değişime yeterli olamaz, çünkü bütün bunlar değiştirilmesi gereken varlığa ait olan parçalardır, çatışma eylemini sağlayan irade eylemi ve iddiacılık yoluyla neyin gerçekten olası olduğunu sormak gerekli, çatışma irade ve iddiacılıkda, çatışma olmaksızın yaşamak bir sebze gibi yaşıyoruz. anlamına da gelmemeli ama yanlış olan ana ilgi alanımızın çatışma olmasında. Krishnamurti, bütün toplumsal hastalıkların ana nedeninin insan bilincindeki öz çatışmadan yansıdığını belirliyor. “…Olası olan, tüm ilişkileriniz içinde kendinizi kökten bir değişime ve dönüşüme uğratmaktadır, şimdi hemen… Belirsiz bir gelecekte değil…” diye ekliyor. Yeni Çağ anlayışının temeli burada olabilir.
- Peki nasıl başlanacak ve ilk ne yapılacak?
Yeni Çağcıların tezi veya ilkesi aslında yaygınlık oranında uygulanmakta, ilk adım algı, temelde yer alan düşünceleri ön yargısız algılamak, devrimin ilk adımı bu, sonra ise kendi içimizdeki bölünmeyi bu algının içine alıp, kabullenmek olmalı. Eğer dünyanın durumunu görüyor ve değişimin şu veya bu şekilde daha iyiye doğru gitmesini gerçekten istiyorsak ve içinde bulunduğunuz maddi, manevi durum en iyisi, en tatminkarı dahi olsa, bir an için koşulların dışına çıkıp, varolan yanlışları görebiliyorsak o zaman sorunlar sona erebilir. İşte böyle bir kişinin, en azından egosal olarak içinde bulunulan bu kötü şartlardan etkileneceğinin determinizması çerçevesinde, siyasal etkinliklerden, dinsel rahatlık ve tembellikten, ekonomik sapkınlıklardan ve en önemlisi geleneklerden kurtulmak Yeni Çağ için elzem. Bu bir anlamda, ruhsal sırtta taşınan binlerce yıllık zamansal ağırlığın, geçmişin yükünün ve zoraki ve nakli irade eylemlerinin safra anlamında atılması anlamında. Sonuç olarak Yeni Çağcılara göre tüm dünya tek bir organizma, böyle diyenler de var… Bu netleşmemiş ama çok iddialı ve heyecan verici düşünce biçiminin arzulanmaması elde değil, neden olmasın? Denediklerimiz bir yere varabildi mi sizce?
Noam Chomsky 6 yıl önce yayımlanan Hegemony or Survival (Hegemonya Ya da Hayatta Kalmak) kitabında şöyle diyordu: “İnsan hayatında öyle bir döneme giriyoruz ki, bu dönem, ‘akıllı mı olmak daha iyidir, yoksa ahmak olmak mı?’, sorusuna bir cevap getirebilir. Yani, ‘mantıklı bir uzaylının hayranlığını uyandıracak şekilde, yeryüzünde bir çeşit akıllı hayat mevcut olabilir mi?”, sorusu. Chomsky şöyle devam ediyor: “En umut verici ihtimal bu soruya hiç cevap verilemeyeceği olmalı; çünkü kesin bir cevap verilecek olursa, bu cevap sadece insanlığın bir tür “biyolojik hata” olduğudur. Yani, insanların kendilerine ayrılmış yüz bin yıllık ömür süresini kendilerini ortadan kaldırmak için kullandıkları ve bu süreç içinde başka pek çok şeyi de mahvettikleri cevabı çıkar.”
Kehanet, Geçmişten Geleceğe Kıyamet, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Ata Nirun bu kez, bir diğer gizemci ile beraber, Belkıs Huri Dalaman ve Ata Nirun gizem evrenine yeni bir soluk getiriyorlar. Belkıs Huri Dalaman, Bilgi Paylaşım Merkezi’nde verilen “Semboller Semineri”nin başarılı ve aydınlık öğretmeni… Dalaman ve Nirun 1 ayı aşkın bir süre, Semboller üzerine ayrıntılı ve başarılı bir eğitim verdiler ve bu tür ezoterik, metafizik ve okült eğitimler, konferanslar ve söyleşiler yurdun birçok yerinde sürüyor ve sürecek…
Kehanet, Geçmişten Geleceğe Kıyamet okurken Altın Çağ’dan Yeni Çağ’a bir yolculuk yaptıktan sonra gelecekte nelerin olabileceğini öğreneceksiniz. Kehanetlerin içyüzü sizleri şaşırtacak, kim bilir belki de gelecekte olacakların aslında geçmişte yaşanmış olabileceğini düşüneceksiniz…
Olasılıklar evrenine hoş geldiniz…
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle, okuyunuz…



Yorum bırakın