Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar…

— Pierre Franckh

Merhaba

Rezonans Kanununu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızda her şey mümkün olacaktır…


Resonantia =Akis
Rezonans = Eko, yankı, titreşim

Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi de dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir. Maddenin titreşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz. Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir.

Bunu piyanodan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir. Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterli olacaktır.

Diğer insanlar, nesneler veya olaylar, eğer bizimle aynı frekansta iseler, içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına karşı koyamazlar.

Bizim titreşimlerimize tepkisiz kalmaları mümkün değildir. Nasıl ki piyanonun basılan tuşuyla aynı frekanstaki diğer teller bu tuşun hareketi ile titreşmek durumunda kalıyor ise, bizimle aynı frekanstaki insanların, nesnelerin ve olayların da bizim titreşimlerimize katılmaktan başka seçeneği yoktur.

“Benzerler birbirini çekerler…”

Bizim titreşimimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir. Bu, bizim için her zaman olumlu bir şey anlamına gelmez. Mesela titreşim bazen maddeyi tahrip edecek kadar kuvvetli olabilir. Bir opera sanatçısı sadece sesinin gücü ile bir bardağı çatlatabilir. Burada yaptığı şey enerjiyi boşluktan bardağa iletmektir. Eğer bardağa iletilen enerji bardakla aynı titreşime sahipse, yani bardağın moleküler yapısı ile aynı frekanstaysa, basınç bardağı çatlatacak kadar büyük olabilir.

Biz bardak gibi çatlamayız tabii ki. Ama içimizdeki “negatif titreşim enerjisi” olarak adlandırdığımız şey; biz de hoşlanmadığımız, huzursuzluk verici hislerin uyanmasına, hatta belki sarsıcı olayların yaşamımıza çekilmesine sebep olabilir.

İşte bu yüzden, nasıl bir titreşim içinde olduğumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi rezonans alanını oluşturduğumuzun farkına varmak, bizim için çok mühimdir.

Bilincimizde meydana gelen bu değişimi gözlemleme şansına sahip olmak, çok heyecan vericidir.

Peki ama diğer varlıkların bizim enerjimizle titreşime geçmesi bize ne yarar sağlar?

Bizim titreşimimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir.

1993’ün Gizli Kalp Sırrı

Kalp, ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularımızın merkezi olarak kabul edilirdi. Ama sonra tıp ve modern bilim ortaya çıktı ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanın dolaşımını sağlayan bir pompa olduğunu yutturmaya çalıştı. Biz “normal insanlar” ise, elimizde halihazırda bunun aksini kanıtlayacak herhangi bir delilimiz olmamasına rağmen, kalbimizin duygularımızın merkezi olduğu inancımızı asla kaybetmedik. “Kalbi acıya daha fazla dayanamadığı için öldü.” ya da “Çok yürekli bir çocuk.” gibi kullandığımız birçok deyim bunu gözler önüne sermeye yeter. Burada “yürekli” sözcüğü “cesur” anlamında kullanılır. “Cesur” kelimesinin Latince karşılığı “yürek sahibi” olmaktır ve “yürek” kelimesi de yine “inanç” kelimesiyle anlam bakımından bağlantılıdır. Bu bağlantının ne kadar doğru olduğunu ve bilimin ne derece yanıldığını, ta 1993 yılında yapılan ama asla tam olarak kamuoyuna açıklanmayan şaşırtıcı buluşlar gösteriyor. Bilim, yanıldığını kabul etmekte bazen zorlanıyor işte.

“Bir düşünün, kalbimiz beynimizin oluşturduğundan çok daha büyük bir enerji alanı oluşturuyor. Bilim şimdiye kadar beynin, sahip olduğu elektromanyetik nabızlarla en büyük yayın alanına sahip olduğunu varsayıyordu. Ama şimdi bundan çok daha büyük bir enerji alanı bulundu, insan vücudundan dışarı uzanacak kadar kuvvetli bir enerji. Hatta kalbimizden yayılan bu enerjinin aslında ölçülebilen çok daha büyük çapta olduğu zannediliyor, fakat günümüzde kullanılan ölçekler yetersiz kaldığı için daha ileri seviyede sonuçlara ulaşılmasına olanak veriliyor.”

Kalbimiz, inanç ve duygularımızı elektromanyetik titreşimlere ve dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet eder. Ve bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sınırlı kalmaz, bütün çevremize uzanır, bizi kuşatan her şeyle iletişim halindedir.

Kalbimizin bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline, çevirir ve bunları evrene gönderir.

İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur.

Yayılan bu enerjinin ne denli büyük olduğu nu HeartMath Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalar gözler önüne seriyor.

Demek ki kalbimizle, beynimizden yaydığımızdan daha fazla enerji yayıyoruz. Peki bunu bilmek bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazı dileklerimiz hemen gerçekleşirken, bazılarının gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen neden bir türlü tezahür etmediğini anlıyoruz.

İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama eğer, üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır.

Kalbimizle dünyayı değiştirebiliriz…

Dünyanın bütün spiritüel üstatlarının bize şimdiye kadar öğrettikleri bilimsel bir boyut kazanıyor.

“Eğer şu ana kadar isteklerimiz gerçekleşmemişse, en şiddetli arzularımıza; hayatımıza hiç istemediğimiz şeyler girmişse; mutsuzsak veya yenilgiye uğramışsak, bütün bunların sebebini Rezonans Kanunu’nda bulabiliriz.”

Bilinç Haritasında Nerede Olduğumuzu Bilmeliyiz

Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin frekanslar aracılığıyla birbirine bağlandığını söyler. Ancak bu bağın etkili olabilmesi için, kişinin kendi frekans düzeyini tanıması gerekir. Çünkü rezonans, sadece düşünceyle değil—duygusal titreşimle çalışır.

David R. Hawkins’in geliştirdiği Bilinç Haritası, duyguların enerji düzeylerini ölçen bir sistem sunar. Bu harita, kişinin hangi bilinç düzeyinde titreştiğini gösterir:

Bilinç DüzeyiDuygu / DurumFrekans
20UtançÇok düşük
100KorkuDüşük
200CesaretEşik
500SevgiGüçlü
700+AydınlanmaEn yüksek

Bu haritaya göre, kişi düşük frekanslı duygularla rezonans alanı oluşturmaya çalıştığında, çekim yasası ters çalışabilir. Yani istenmeyen deneyimler hayatına çekilebilir. Kalpten dilemek, yüksek frekanslı bir alan yaratır; ancak bu dilek, korku ya da yetersizlik duygusuyla destekleniyorsa, rezonans alanı bozulur.

Bu yüzden:

  • Rezonans alanı oluşturmak isteyen kişi, önce kendi duygusal titreşimini fark etmeli.
  • Bilinç düzeyini yükseltmeye yönelik içsel çalışmalar yapmalı.
  • Olumlamaları sadece zihinsel değil, duygusal olarak da hissederek kullanmalı.

Rezonans Kanunu, sadece “ne istiyorum?” sorusuna değil, “hangi bilinç düzeyinden istiyorum?” sorusuna da yanıt arar. Çünkü gerçek yaratım, duygusal hizalanma ile başlar.

❤ Kalbin Frekansı 500’den Sonra Atar: Yaratımın Eşiği

Pierre Franckh bu kitabında Rezonans Kanunu‘nu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızda her şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor. Yazar kalbimizle değiştirebileceğimizin de altını çiziyor.

Düşünce gücümüzle maddeye etki edebilir miyiz?

Evet. Kuantum fizik ve enerji alanları üzerine yapılan araştırmalar, düşüncelerimizin sadece zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel etkiler yaratabileceğini gösteriyor. Her düşünce bir frekanstır ve bu frekans, çevresindeki enerji alanlarını etkileyebilir. Ancak bu etki, yalnızca düşünceyle değil—duyguyla birleşmiş düşünceyle mümkündür.

Kim olmak İstiyorsun?

Bu soru, rezonans alanının yönünü belirler. Çünkü kim olmak istediğimiz, hangi frekansta titreşmek istediğimizle ilgilidir. Eğer “özgür, sevgi dolu, yaratıcı” biri olmak istiyorsak, bu niteliklerin frekansına uyumlanmamız gerekir. Yani sadece “olmak” istemek yetmez—o frekansta titreşmek gerekir.

Kim olmak istediğini bilmek, rezonans alanını bilinçli şekilde kurmanın ilk adımıdır. Bu bir hedef değil, bir frekans seçimidir.

İsteklerimizi hangi yolla yayıyoruz?

İsteklerimiz, sadece kelimelerle değil—duygularımızla, inançlarımızla ve enerjimizle yayılır. Kalp, bu yayının merkezidir. Kalpten gelen bir dilek, elektromanyetik bir alan oluşturur ve bu alan, çevresindeki rezonansları etkiler.

Pierre Franckh’ın vurguladığı gibi: “Kalbimizle dünyayı değiştirebiliriz.”

Ama bu değişim, sadece dilemekle değil—duygusal hizalanma ve bilinçli farkındalıkla gerçekleşir. İsteklerimizi yayıyoruz; ama hangi frekanstan yayıyoruz? İşte asıl mesele bu.

Eğer istediğimiz sonuçları elde etmeye çalışıyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız. Çünkü hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey bir rezonans alanı oluşturur ve biz isteklerimizi yönetebiliriz.

Rezonans Kanunları, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Pierre Franckh’ın Rezonans Kanunları adlı eseri, günümüzde kişisel gelişim ve bilinçli yaşam arayışında olan bireyler için oldukça etkili bir rehber olarak öne çıkıyor. Kitap, evrendeki her şeyin enerji ve frekanslardan oluştuğu fikrinden yola çıkarak, düşünce ve duygularımızın yaşamımızı nasıl şekillendirdiğini anlatıyor.

Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?

  1. Bilinçli Yaşam ve Farkındalık
    • Kitap, bireylerin düşüncelerini ve duygularını fark ederek yönlendirmeleri gerektiğini vurgular.
    • Bu yaklaşım, modern psikoloji ve mindfulness akımlarıyla örtüşür.
  2. Enerji ve Frekans Bilinci
    • “Benzer, benzeri çeker” prensibiyle, pozitif düşüncelerin pozitif olayları çektiği anlatılır.
    • Kalbin manyetik alanının beyninkinden 5000 kat güçlü olduğu bilgisiyle, duyguların gücüne dikkat çeker.
  3. Kişisel Dönüşüm Aracı
    • Franckh, kendi hayatından örneklerle düşünce yapısını değiştirerek nasıl dönüşüm yaşadığını paylaşır.
    • Bu, okuyuculara umut ve ilham verir; özellikle zorluklarla mücadele edenler için güçlü bir motivasyon kaynağıdır.
  4. Bilimsel ve Spiritüel Yaklaşımın Buluşması
    • Kuantum fiziğiyle rezonans kavramını birleştirerek hem bilimsel hem spiritüel bir çerçeve sunar.
    • Bu sentez, günümüz insanının hem akla hem ruha hitap eden bilgi arayışına cevap verir.
  5. Uygulanabilir Teknikler
    • Olumlamalar, görselleştirme ve meditasyon gibi pratik yöntemlerle okuyucunun hayatına doğrudan etki edecek araçlar sunar.

Bu eser, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; aynı zamanda bireyin kendi içsel gücünü keşfetmesi için bir çağrı. Özellikle stresin, belirsizliğin ve hızlı değişimin hâkim olduğu çağımızda, Rezonans Kanunları bireyin içsel dengeyi kurmasına yardımcı olan bir pusula gibi işlev görüyor.

Pierre Franckh – Ruhsal Arayışın ve Sahnenin Yolcusu

Pierre Franckh, 1 Mayıs 1953’te Batı Almanya’nın Heilbronn kentinde doğdu. Sanat dolu bir ailede büyüdü: annesi aktris Ursula Franckh, babası ise Fransız kökenli yönetmen ve çevirmen Hans Heinz Rühmann’dı. Henüz altı yaşındayken sahneyle tanıştı; Theo Lingen ile birlikte ilk performansını sergiledi. On yaşında, Helmut Käutner’ın yönettiği Montevideo’daki Ev adlı filmde rol aldı ve sinema kariyerine hızlı bir giriş yaptı.

Sanatın Işığında Bir Gençlik: 14 yaşında Der Kommissar dizisindeki rolüyle Almanya’da tanınan bir yüz haline geldi. Kariyeri boyunca 350’den fazla televizyon yapımında yer aldı; Derrick, Diese Drombuschs gibi dizilerde genellikle komedi karakterlerini canlandırdı. Tiyatrodan kopmadı; Münih’teki Rezidans Tiyatrosu ve Berlin’deki Rönesans Tiyatrosu gibi prestijli sahnelerde oyunculuk yaptı2.

Kamera Arkasına Geçiş: 2000 yılında Und das ist erst der Anfang adlı uzun metrajlı filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendi. Aynı zamanda Das ist mein Bett adlı tiyatro oyununu yazdı. Sanatın her alanında üretmeye devam etti; hem oyuncu hem yazar hem de yönetmen olarak çok yönlü bir kariyer inşa etti.

Ruhsal Dönüşüm ve Rezonans Kanunları: Kariyerinin zirvesindeyken bile içsel bir boşluk hisseden Franckh, mutluluğun peşine düştü. Dış dünyadan tamamen çekilerek dört aylık bir inziva sürecine girdi. Televizyonu ve radyoyu kapattı, mum ışığında yaşamaya başladı. Bu sessizlikte kendini dinledi, “Gerçek ve derin bir aşka nasıl sahip olabilirim?” ve “Nasıl mutlu olabilirim?” sorularına yanıt aradı.

Bu içsel yolculuk, onu Rezonans Kanunları gibi eserlerle tanınan bir kişisel gelişim yazarına dönüştürdü. Düşünce gücünün, niyetin ve duyguların yaşamı nasıl şekillendirdiğini anlatan kitapları, milyonlarca kişiye ilham verdi.

Pierre Franckh’ın hayatı, dış başarıların ötesinde içsel keşfin ne kadar dönüştürücü olabileceğini gösteriyor.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin