
Bütün antik dünya, insanın ölümsüzlüğü inancının gün ışığında güneşlenmiştir, onu günlük olarak yaşamıştır, edebiyatında ona ses vermiştir. Ölüm kapısından sakin bir dinginlikle, ölümsüzlük inancıyla birlikte geçmiştir. Reenkarnasyon teorisi; ulusların büyümesini ve gerilemesini, bireysel evrimi, insandaki çeşitli kapasiteleri, tarihte tekrar eden döngüleri ve eşi benzeri olmayan insan karakterlerini yeterince açıklayan tek teoridir.
“Bütün kutsal eylemler arasında, kendini bilmenin (Ben’i bilmek yani Atmayı bilmek) en yüksek eylem olduğu söylenir. Bu gerçekten de bütün bilimlerin en önde gelenidir, çünkü ölümsüzlük, ondan elde edilir.”
—
Merhaba
1890’da Gizli Öğreti isimli eser üzerine bir yorum yazması istendiği sırada Teozofi Cemiyeti’nin kurucularından biri olan, Gizli Öğreti’ninyazarı Helena Petrovna Blavatsky ile tanışır, böylece Teozofi Cemiyeti’ne katılır. Blavatsky’nin etkisiyle Besant’ın ilgisi ve görüşleri, sosyalizmden uzaklaşır, daha spırıtuel konulara yönelir. 1893’te Hindistan’a yerleşir ve Teozofi Cemiyeti’nin Hindistan kolundaki faaliyetlerini o sürdürür. 1907’den 1933’teki vefatına kadar Teozofi Cemiyeti’nin başkanlığını yapmıştır. Antik Hint felsefesine dair kavramlar dâ dahil olmak üzere spiritüel konuları kaleme aldığı pek çok eseri bulunmaktadır.
- Ölüm nedir?
- Öldükten sonra ne olur?
- Ölen kişi tamamen yok olur mu yoksa bir şekilde varlığına devam eder mi?
İnsanlık, tarih boyunca kendisine bu soruları sormuş ve bu sorulara çeşitli cevaplar aramıştır.
Besant, Blavatsky’nin aktarmak istediği birçok konuyu çeşitli konferanslar ve hazırladığı kitapçıklar serisi ile yeniden ele almıştır. Death and After ve Reincarnation isimli eserleri de bu konular dahilindedir. Ölüm anında ve ölüm sonrasında gerçekleşen süreçleri ele alan Ölüm ve Sonrası metni ile yeniden bedenlenmeyi ele alan Reenkarnasyon metni, Annie Besant tarafından 1890’11 yıllarda kaleme alınmıştır. Ayrı olarak yayınlanan bu iki metin, bu eserde bir araya getirilmiştir.
Orijinal metne bağlı kalınarak yapılan bu çeviride, metnin orijinalinde büyük harfle başlayan kelimeler olduğu gibi bırakılmıştır. Bunun sebebi, bu kelimelerin, daha arketipsel düzeydeki kavramları ifade etmesidir. Ayrıca değiştirilmeyen Sanskrit diline ait sözcükler ve anlam açısından daha net olması gerektiği için olduğu gibi kullanılan, yabancı dillere ait sözcükler için kitabın son sayfalarına bir sözlük eklenmiştir. Besant’ın da önsözde söylediği üzere bu kitapçıklar yalnızca Teozoflar için değil, tüm insanlar için yazılmıştır. Yazar metinde çokça İngiliz halkına hitap ederek örnekler vermiş ve Avrupa’lı bakış açısına yönelik olarak konuşmuştur, bunun sebebi yazarın Londra doğumlu olması ve uzun yıllar orada yaşamasıdır.
Annie Besant ölüm sonrası aşamaları anlatırken, insanın yedili bölünmesinden bahseder. Eski Hint metinlerinde sıkça geçen, farklı uygarlıklarda karşılığı’ bulunan ve Blavatsky tarafından Gizli Öğreti eserinde ayrıntılarıyla açıklanan bu bölünme aşağıdaki gibidir:
Bu bölünmeye göre insan, ölümlü ve ölümsüz bazı kısımlardan oluşur. İnsanın madde bedenini ifade eden Yoğun (Fizik) Beden, yaşamsallık enerjisini ifade eden Prana, duygusal bedenini ifade eden Astral ve arzulu zihnini ifade eden Kama Manas, insanın ölümlü yanlarıdır. Saf zihin anlamına gelen Manas, saf sezgi anlamına gelen Buddhi ve insanın içindeki tanrısal kıvılcım olarak ifade edilen Atma bölümleri ise ölümsüzdür. Metinde bu unsurların hepsinden ‘prensipler’ olarak da bahsedilmektedir.
Britanya’da bir akşam, etrafı baronlarıyla çevrili olan Sakson kralının geniş salonunda, Tanrısının İncili’ni vaaz etmeye gelmiş olan Hristiyan misyonerin hikayesini herkes hatırlar. Yaşam-ölüm ve ölümsüzlük hakkında konuşurlarken, açık olan bir pencereden bir kuş içeriye girer, salon boyunca bir tur atar ve gecenin karanlığına doğru geri uçar. Hristiyan rahip, kraldan; kuşun salon içindeki uçuşunda insanın geçici hayatını görmesini ister. Bunun, hayatın salonundan geçen ruhu işaret ettiğini fakat önündeki yolun, gecenin karanlığı değil daha ihtişamlı bir dünyanın güneş ışığıyla aydınlanmış parlaklığı olduğunu, tüm inancıyla belirtir. Karanlığın içinden, Doğumun açık penceresinden bir insan hayatı dünyaya gelir; gözlerimizin önünde bir süre yaşar, açık penceresinden karanlığa doğru görüşümüzün dışına çıkar.
Bugün insan canlı bir Ruhtur, Ölümün onun üzerinde gücü yoktur, isterse nasıl kullanacağını öğrenebilmesi için beden hapishanesinin anahtarı kendisinin elindedir. Bedeni içindeki ve bedeni dışındaki Ruhlar arasında Ölümün bir kapı olmak yerine bir boşluk haline gelmesinin sebebi, beden tarafından kör edilen gerçek Benin, diğer Benlerle teması kesmiş olmasıdır.
Reenkarnasyon, ırkımızın sayısız milyonlarının zihnine etki etmiş bir hakikattir ve sayısız yüzyıllar boyunca büyük çoğunluğun düşüncelerini şekillendirmiştir. Karanlık Çağlar boyunca ise Avrupalı zihinden kovulmuştur, bu sebeple zihinsel ve ahlaki gelişimimizi etkilemeyi bırakmıştır, bu düşüncenin ölmesi, gelişimimize zarar vermiştir. Son yüzyılda, daha büyük Batılıların bazılarının zihninde zaman zaman ortaya çıkmıştır, hayatın en karmaşık sorunlarından bazılarına muhtemel bir açıklama olarak görülmüştür. Son on iki yıl boyunca açık bir şekilde duyurulması, Ezoterik Öğretinin temel bir kısmı olduğundan Reenkarnasyon üzerinde sürekli tartışılmıştır; hayat ve evrim konusundaki gizemleri çalışan daha düşünceli öğrenciler arasında sürekli alan kazanmaktadır.
Doğunun tarihteki büyük dinlerinin, temel bir öğreti olarak Reenkarnasyon öğretisini içerdiğine dair tabi ki şüphe yoktur. Mısır’da olduğu gibi Hindistan’da da Reenkarnasyon, etiğin kökündeydi, Yahudiler arasında Farisiler tarafından bilinen bir şeydi. Bu popüler inanç, Yeni Ahit’in çeşitli ifadelerinde ortaya çıkar.
Reenkarnasyonun Anlamı : Reenkarnasyon ile neyin kastedildiğini açık bir şekilde anlayarak başlayalım. Kelimenin kökeni düşünüldüğünde fiziksel yani et bedene tekrar tekrar girme anlamını taşır. Yerine göre geçici olan, birbirini takip eden içine giren ve orada yaşayan; yerine göreyse kalıcı olan bir şeyin varlığını ima eder. Fakat kelime, geçici yaşam alanlarının ‘etten’ olması haricinde, göreceli şekilde kalıcı ve geçici olan bu şeylerin doğası hakkında bize hiçbir şey söylemez. Sıklıkla Reenkarnasyon ile eş anlamlı olarak kullanılan başka bir kelime olan Ruh Göçü kelimesi, işlemin diğer yönünü verir. Burada yaşam alanı ihmal edilir ve kalıcı olan Psişe’nin geçişine önem verilir. Bütün düşünceyi tanımlamak için ikisini bir araya getirdiğimizde Psişe’nin yani ‘ruhun’ birbirini takip eden etten ‘bedenlere’ girmesini elde ederiz. ‘Ruh’ kelimesi teolojik çağrışımlarından ve gelişigüzelliğinden dolayı ciddi itirazlara açık olmasına rağmen şu anda pek çok insanın zihninde, dünya hayatı boyunca ilişkili olduğu fizik bedenden daha uzun yaşayan bir var oluş şeklini temsil edebilir.
Bu genel anlamıyla -herhangi bir özel, egzoterik veya ezoterik öğretinin dışında- Reenkarnasyon ve Ruh Göçü, bir varlık teorisini ifade eden kelimelerdir. Bu teoriye göre görünen maddenin bir şekline, daha eterik bir prensip yerleşir; bu prensip kendi fiziksel kabından daha uzun yaşar ve fiziksel kabın ölümüyle birlikte -anında veya bir süre sonra- başka bir bedende yaşamak için geçiş yapar. Belki de bu öğreti, en yüksek formuyla; Bhagavad Gita’da Krişna’nın Arjuna’ya verdiği ünlü cesaretlendirmeden daha açık ve daha güzel bir şekilde ifade edilmemiştir:
“Sonsuz olan, yok edilemez ve ölçülemez olan Bir’in bedenleri olan bunlar sonlu olarak bilinir.. Bunu katliam sanan da kendini katil sanan da cahildir. Ne cinayet vardır ne katil ne de var oluşu sonlanan vardır. O ne doğdu ne öldü ne de bundan sonra bitecek. O doğmamıştır, aralıksızdır, ezeli ve ebedidir. Bedeni katledilse bile o katledilemez. Beden öldü diye doğmamış, ebedi, eksilmez olduğunu bildiğin şeyi nasıl öldürürsün, Ey Partha? Veya bunu nasıl sağlarsın? Bir insan nasıl eski giysilerini çıkartıp yenilerini giyerse bedendeki öz de yıpranan bedeni bırakıp yeni bir bedene geçer. Silahlar onu parçalayamaz, ateş onu yakmaz, sular ıslatmaz, rüzgâr onu kurutmaz. O parçalanmaz, yanmaz, ıslanmaz ve kurumaz. Sonsuz, her şeye yayılmış, değişmez, sabit, ezeli, algılanamaz ve düşünülemez olandır. Onun böyle olduğunu bilirken, senin üzülmemen gerek.”
Ezoterik Felsefede Reenkarnasyon teorisi, insanda yaşayan ve onu bilgilendiren canlı ve bireysel bir Prensibin varlığını ifade eder. Bedenin ölümüyle bu Prensip, uzun veya kısa bir aradan sonra başka bir bedene geçer. Böylece birbirini takip eden bedensel hayatlar, bir ip üzerindeki inciler gibi birbirine bağlıdır. Bu ip canlı Prensiptir, üzerindeki inciler ise ayrı insan hayatlarıdır.
Bu canlı şey , sürekli Reenkarne olan Prensip nedir?
Bütün öğretiyi anlamamız -bu sorunun cevabını derinlemesine anlamamıza dayandığından- bu canlı Prensibin, insan şeklinde ilk enkarnasyona yol açan ve onu çevreleyen şartlar üzerinde biraz durmak, zaman kaybı olmayacaktır.
Reenkarnasyonun Kanıtları : Reenkarnasyon’un kanıtları tam ve terim sunmaz fakat konunun doğasına uygun olarak var olabilecek güçlü önermeleri sunar. Bu teori; ulusların büyümesini ve gerilemesini, bireysel evrimı, insandaki çeşitli kapasiteleri, tarihte tekrar eden siklusları ve eşi benzeri olmayan insan karakterlerini yeterince açıklayan tek teoridir. Reenkarnasyon’un doğadaki bir gerçek olduğuna dair kesin bilgisine rağmen yazar burada onu kanıtlanmış bir teori olarak değil de işe yarayan mantıklı bir hipotez olarak sunacağım, diyor. Çünkü insan hayatında ve tarihinde kanıt arayanlar için bunu yazıyorum, bu onlar için ilk başta mantıklı bir hipotezden fazlası olamaz. Onun gerçek olduğunu bilenler ise benim vereceğim argümanlara ihtiyaç duymayacaktır.
Annie Besant, “Reenkarnasyonun Kanıtları“nı on dört maddede belirtiyor. Bu maddelerden bazıları şöyle:
7- Çeşitli türdeki bilgiyi özümseme gücü açısından insanlar arasındaki sıra dışı farklılıklar söz konusu olduğunda da aynı sonuca ulaşıyoruz. Entelektüel bir gücü olan iki kişiyi düşünün, bu kişiler aptal değiller, zekiler. İkisine de aynı felsefi sistemi anlatın. Biri onun ana prensiplerini hızlıca kavrarken diğeri onun karşısında pasif ve inert kalır. Aynı kişilere başka bir sistem anlatın; göreceli konumları terse dönecektir. Birinin bir düşünce formuna ‘eğilimi vardır’ diğerinin ise başka bir düşünce formuna. İki öğrenci Teozofi’ye ilgi duyar ve onu çalışmaya başlar. Bir yılın sonunda biri temel düşüncelere aşinayken ve onları uygulayabiliyorken diğeri bir labirentin içinde mücadele vermektedir. Birine sunulduğu anda prensipler tanıdık gelir, diğeri için ise bunlar yeni, anlaşılmaz ve gariptir. Reenkarnasyon’a inanan kişi, biri için öğretinin eski, diğeri için ise yeni olduğunu anlar. Biri çabuk öğrenir çünkü hatırlar, o sadece geçmiş bilginin üstünden geçiyordur; diğeri yavaş öğrenir çünkü sahip olduğu tecrübe doğanın bu gerçeklerini içermez, onları ilk kez büyük çaba harcayarak elde ediyordur.
8- Geçmiş bilginin böyle hızlı hatırlanması, sunulduğu anda bir gerçeğin gerçek olduğunu kavrayan sezgi ile yakından ilişkilidir. İkna olmak için yavaş bir tartışma sürecine ihtiyaç duymaz. İç inancı güçlendirmek için herhangi bir argümana ihtiyacı olmaması, onun belirgin özelliğidir. Bu inanç, gerçeği sadece algılamakla birlikte gelir. Onun gerçekliğini gösteren argümanlar diğerlerinin iyiliği için aranır ve toplanır fakat inanan kişinin kendisini tatmin etmesi için bunlara ihtiyacı yoktur. Kendisi söz konusu olduğunda bu iş daha önceden yapılmıştır, kendi geçmiş tecrübesini yapmıştır ve aynı yoldan tekrar geçmesine gerek yoktur.
Reenkarnasyon gerçeğine dair başka kanıtlar verilebilir, itekli olan ve emek harcayan kişi, bilgisi arttıkça bunlara yenilerini ekleyebilir.
Reenkarnasyon itiraz eden, kişilerden alınan bilgilerde kitap da yer alıyor.
Ölüm, Sonrası Ve Reenkarnasyon, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın