İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur… Filan kimse kendisi başkalarının efendisi sanır, fakat bu durum onun başkalarından daha fazla köle olmasına engel değildir. Bu değişiklik nasıl olmuş, bilmiyorum. Bunu ne meşru kılabilir? İşte, bu meseleyi halledeceğimi sanıyorum. Eğer yalnız kuvveti ve ondan çıkan neticeyi düşünmüş olsaydım, şöyle derdim: Bir millet boyun eğmeye zorlandığı ve boyun eğdiği müddetçe iyi hareket etmiş olur; boyunduruğunu silkeleyip atabilecek olur da, atarsa daha iyi eder: çünkü, hürriyetini, kendisinden hangi hakla almışlarsa, yine o hakka dayanarak geri alışında, ya bu geri alışı haklıdır, ya da hürriyetinin gaspı haksızdır. Fakat, toplum düzeni diğer bütün haklara temel olan kutsal bir haktır. Bununla beraber, bu hak hiç de tabiattan gelme değildir; anlaşmalara dayanan bir haktır. Mesele, bu anlaşmaların neler olduğunu bilmektir. Bu meseleye gelmeden önce, biraz önce ileri sürdüğüm şeyleri ispat edeceğim…

—Jean Jacoues Rousseau

Merhaba

Jean-Jacques, 28 Haziran 1712 günü, günümüzde İsviçre sınırları içerisinde bulunan (O dönem Cenevre Cumhuriyeti olan.) Cenevre kentinde doğmuştur. 4 Temmuz 1712’de vaftiz edilmiştir. Rousseau’nun annesi Suzanne, doğumdan dokuz gün sonra, doğum sonrası enfeksiyon kaptığı için ölmüştür. Rousseau, daha sonraları bu olayı “ilk talihsizliği” olarak nitelendirecektir. Bir saatçinin oğludur. Babası Isaac, Topkapı Sarayı’nda saat tamirciliği yapmıştır. 9-10 yaşlarına kadar babası Isaac ve teyzesi ile kalmıştır. Rousseau on yaşında iken babası Isaac, şehirdeki bir toprak sahibi ile kavga etmişti. Bu tartışmanın ardından babası, Rousseau’yu kardeşine emanet edip Nyon’a taşınmıştır.

Rousseau’nun yapıtlarındaki karmaşıklık onun; doğal hukuk kuramcısı, doğal hakları yadsıyan biri, aydınlanmacı, aydınlanma ilkelerini yerle bir eden biri, demokrasinin inançlı savunucusu, demokrasiyi ayaklar altına alan biri, burjuva liberal devriminin hazırlayıcısı, öte yandan böyle bir devrimin olumsuzluklarını çok önceden gösteren, hatta reformculuğu bile benimseyen biriymiş gibi birbiriyle çelişen ve çatışan çok karşıt düşüncelerle yorumlanmasına neden olmuştur. Bu nedenle Rousseau, anlaşılması güç bir düşünür olmuştur. Kendisini hep halktan birisi olarak görmüş, halktan kişiler arasında daha rahat etmiştir. Romantizmden etkilenmiş ve etkileri görülmüştür.

Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet, hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği, siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve kuramları eleştirmektedir. Yurttaşı, ortak benliği, halkı, devleti yaratan bir “Toplum Sözleşmesi”ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması gerektiğini savunur. Halk olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur. Yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini düşünmektedir.

Rousseau’nun toplumsal sözleşme teorisine göre insanların tek kaygısı fizyolojik ihtiyaçlarının giderilmesinden ibarettir. Doğa durumunda, bu ihtiyaçlar insanların ellerinin hemen altında olduğundan mutsuz olmalarını gerektirecek bir şey yoktur. Bu nedenle Rousseau, doğa durumundaki insanların mutlu olduğunu söyler. Doğa durumundaki insanlar birbirlerine karşı iyi veya kötü değillerdir. Her türlü baskıdan da uzaktırlar. Suç veya erdem nedir bilmezler. Rousseau’ya göre doğa durumundaki insanlar arasında savaş veya mücadele yoktur. Bu dönemdeki insanların hepsi eşittir. Ayrım yoktur. Rousseau; herkesin eşit olduğu, ihtiyaçlarını giderdikleri, savaş veya mücadeleye gerek duymadıkları bu mutlu toplumun uygar toplumların ortaya çıkmasıyla birlikte varlığını yitirdiğini söyler. Uygar toplumlarda zamanla sınıflandırmalar olmuş, iyi-kötü ayrımları yapılmaya başlanmış, savaş ve mücadele baş göstermiştir. Rousseau, tüm kötülüklerin sebebini eşitliğin yok olması olarak tanımlar ve bu durumu, “Yaratıcı’nın elinden çıktığında her şey iyidir. Her şey insanların elinde bozulur,” sözleriyle açıklar. İnsanlar bir süre sonra savaşa son verebilmek adına sözleşme yapmayı kabule geçmişlerdir. Bu sözleşmenin temeli ise, toplumdaki herkesin haklarını ve varlıklarını genel bir idareye vermesiyle oluşacağı yönündedir. Böylece toplumu yönetecek bir güç olan “devlet” ortaya çıkmıştır.

“Üyelerinden her birinin canını, malını bütün ortak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun. İşte, toplum sözleşmesinin çözüm yolunu bulduğu ana sorun budur.” —Jean Jacoues Rousseau

Halk sayısı arttıkça, yönetici sayısının azalması gerektiğini savunan Rousseau, “demokrasi, aristokrasi, monarşi” şeklindeki sınıflandırmayı benimsemiştir. Rousseau’ya göre demokrasi biçimindeki hükûmette yönetici, halkın tamamı ya da büyük bir kısmıdır. Aristokrasi biçimiyse küçük bir azınlığın yönetimidir. Monarşik hükûmette ise yönetme yetkisi tek bir kişidedir.

Rousseau’ya göre yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz. Rousseau; devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemiştir.

Toplum Sözleşmesi, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Jean-Jacques Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi (Du contrat social, 1762) adlı eseri, modern siyaset felsefesinin temel taşlarından biridir ve günümüzde hâlâ büyük önem taşımaktadır. Bu eser, birey ile devlet arasındaki ilişkinin meşruiyetini sorgular ve özgürlük, eşitlik, halk egemenliği gibi temel kavramlar etrafında bir toplumun nasıl adaletli şekilde organize edilebileceğine dair radikal ve etkili fikirler ortaya koyar.

Rousseau, egemenliğin kaynağının halk olduğunu savunur. Devlet gücünün meşru olabilmesi için halkın rızasına dayalı olması gerektiğini belirtir. Bu düşünce, çağdaş demokrasilerin temelidir. Bugün:

  • Seçim sistemleri
  • Temsili demokrasi tartışmaları
  • Halk oylamaları (referandum) gibi birçok uygulama, bu fikirlerin izlerini taşır.

Rousseau’ya göre özgürlük, sadece bireyin kişisel haklarının korunması değil, aynı zamanda yasaların yapılmasında aktif rol almasıdır. Bu, günümüz için şunları ön plana çıkarır:

  • Aktif yurttaşlık bilinci
  • Sivil toplumun güçlendirilmesi
  • Toplumsal sorumluluk

Rousseau, sosyal eşitsizlikleri eleştirir ve özgürlüğün ancak eşitlik içinde mümkün olabileceğini savunur. Bu, günümüz dünyasında:

  • Gelir adaletsizliği
  • Ayrımcılık
  • Sosyal refah politikaları gibi konuların temelinde yer alan bir yaklaşımdır.

Rousseau’nun “genel irade” kavramı, bireysel çıkarların ötesine geçen ortak iyiyi temsil eder. Modern hukuk ve kamu politikası anlayışında bu ilke, kamusal yararı gözeten kararların alınmasında temel bir ilkedir.

Bugünün dünyasında özgürlük ve güvenlik arasındaki denge çokça tartışılıyor (özellikle gözetim teknolojileri, pandemi uygulamaları, ifade özgürlüğü gibi konularda). Rousseau, bireyin özgür kalabilmesinin yolunun, bu özgürlüğü herkesin yararına hizmet edecek biçimde bir sözleşmeyle sınırlandırmasından geçtiğini söyler. Bu düşünce, modern anayasa ve hukuk sistemlerinin temelidir.

Rousseau’nun fikirleri her zaman pratikte uygulanabilir bulunmamıştır. Özellikle “genel irade” kavramının totaliter rejimler tarafından kötüye kullanılma riski olduğu da öne sürülmüştür. Ancak bu, onun fikirlerinin tartışma değeri taşımadığı anlamına gelmez — tam tersine, çağdaş siyasal düşünce Rousseau’yla sürekli bir diyalog içindedir.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin