“Sevgiyi belirleyen şey” dedi Lea, “İnsanın farkındalık düzeyidir. Mikro farkındalık düzeyinde sevgi kıskanç bir sahiplenme duygusuyla tanımlanan kuşkulu ve kuruntulu bir bağımlılıktır…“
— Thea Alexander
Merhaba
Eserin bilim kurgu ve felsefi öğretileri birleştiren yapısı, insanın farkındalık düzeyine bağlı olarak duygularının ve ilişkilerinin nasıl şekillendiğine dair derin bir bakış açısı sunuyor. Alıntıdaki sevgi tanımı, insanların farkındalık seviyelerinin ilişkilerinde nasıl etkili olduğunu vurgulayan bir anlayışı yansıtır.
Lea’nın söylediği gibi, sevgi sadece bir duygu ya da başkalarına karşı duyulan derin bir bağlılık değildir. Sevgi, insanın farkındalık düzeyine göre şekillenir. Eğer bir insanın farkındalığı düşükse, sevgi daha çok bağımlı ve sahiplenici bir şekilde ortaya çıkar. Bu tür bir sevgi, kıskanılabilir, kontrol edici ve zayıf bir bağ ile tanımlanabilir.
Ancak, farkındalık düzeyi arttıkça, sevgi daha özgür ve şeffaf bir hale gelir. Gerçek sevgi, bir insanın diğerine olan bağlılığını koşulsuz bir şekilde kabul etmesiyle ortaya çıkar. Yani, sevgi sahiplenme ya da bağımlılık yerine, özgürlük ve karşılıklı anlayış üzerine kurulur.
Alıntıda geçen mikro farkındalık, bireyin düşüncelerine, duygularına ve davranışlarına karşı oldukça farkındalıklı olduğu ama aynı zamanda bu farkındalık seviyesinin oldukça düşük olduğu bir durumu ifade eder. Kıskanma, sahiplenme gibi duygular, düşük farkındalık seviyesinde daha fazla yer bulur çünkü kişi genellikle kendi ihtiyaçlarını ve kaygılarını başkalarına yansıtır. Bu, sağlıklı olmayan bir bağımlılık ilişkisine yol açar.
Farkındalık arttıkça, insanlar başkalarını daha derinlemesine anlar, onların duygusal ihtiyaçlarına ve sınırlarına saygı gösterirler. Bu durumda, sevgi daha az bağımlı ve daha çok karşılıklı saygı ve özgürlük üzerine kurulur. Yüksek farkındalık, bireyi, sevgiye daha özgür ve başkalarını olduğu gibi kabul etme noktasına getirir.
Bu alıntı, sevgi ve farkındalık arasındaki ilişkiyi derinlemesine anlamamıza yardımcı olur. İnsanlar ne kadar farkındalıklı olursa, ilişkileri de o kadar sağlıklı ve derinleşir. Bağımlı, sahiplenici sevgi ve özgür, koşulsuz sevgi arasındaki fark, kişinin farkındalık düzeyine bağlıdır. Yüksek farkındalık, sevginin daha özgürleştirici ve iyileştirici bir güce dönüşmesini sağlar.
“Mavi Küre” de her yeni gün yeni olayların getirdiği farkındalıkla gelişmek için bulunuyoruz. En büyük sınavımız da “sevgiyi öğrenmek” gibi görünüyor. Ne dersiniz?
Mikro adamın sloganı şöyleydi:
Bir kere dünyaya geliyorsun, o halde ye, iç ve pislet, çünkü yarın ölebilirsin!’ Ve tabii çılgınca bencilliğiyle sadece kendini yok etmekle kalmadı, neredeyse tüm gezegeni ortadan kaldırıyordu…
“KitapSever” olarak yeni okuduğum kitapları ait olduğu bölümlere yerleştirirken, raftan göz kırpan Thea Alexander’ın MS 2150 adlı eser. Birden üç boyutlu edebiyatın gücüyle geçmişe kısa bir yolculuk yaptım. 14 yıl öncesine, kitapla ilk iletişime geçtiğim ana… Mutlulukla, MS 2150’nin sayfalarını çevirirken aracı olan kişinin notuyla karşılaştım. Şöyle yazıyordu. “(.) küçük bir nokta”
Umarım, Thea Alexander’ın MS 2150 adlı eseri okumak bilinç düzeyinde bir fark yaratarak ışık (bilgi) olup yol göstermiştir…
Öfke, tüm diğer şiddet gibi, mikro varlıkların yaşam durumlarından ötürü başkalarını suçlayarak sorumluluk üstlenmemek için gösterdikleri son umutsuz girişimdir. Bu yüzden, öfke ve şiddet, insanoğlu yaşamında olup biten her şeyin tüm sorumluluğunu kabullenmeyi öğrenene kadar devam edecektir…
Kitabın neden iletişime geçtiğini şimdi daha iyi anlıyorum…
Makro felsefeye göre, öğrenme sadece hatırlamaktır…
Daha çok sevebilmemiz için Makro felsefeye ihtiyacımız var. Bu dönüşen, yenilenen, iyileşen ve frekansı kesinlikle yükselen yeni dünyaya uyum sağlayabilmemiz için… Yoksa karanlıklarımız daha hızlı bir girdaba dönüşüp bizi yutup götürecek… Sizlerde yaşamı deneyimleyen, kendi gerçekliğini oluşturarak anlamlandıran varlıklar olarak farkındalıkla yükselmek istemez misiniz?
Psikolog ve yazar olan Thea Alexander, edebiyat, roman, bilim kurgu ve fantastik kategorilerinde eserler yazmıştır. Thea Alexander bu kitabın bir hayal ürünü değil, bir yaşanmışlık olduğunu söylüyor.
Bir zihnin gelişkinliği, kabul edilemez görüneni kabul edebilmesiyle ölçülür.
- Mikro Ben’in kendini savunma yöntemleri hangimize yabancı?
- Bu kitap mikro bakış açısına tutunma eğiliminde olanlarımıza bile kendi yaşam felsefemizi hiç olmazsa bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatmıyor mu?
- Belki de mikro düşüncelerimizin ötesine uzanıp birbirimizin gözlerinin ta içine bakar da, iç ben’lerimize ulaşıp, o sonsuzluğun gözbebeklerimizde dans ettiğini fark edebiliriz. Neden olmasın?
Eserin makro düzeydeki geçişleri derin ve felsefi bir boyut taşıdığı için, normal yaşam akışının dışında ve daha çok bilinçle, evrenin işleyişine dair bir farkındalıkla ilgilidir. Bu tür geçişler, çoğunlukla bireyin içsel deneyimlerinden doğar ve kişiyi daha yüksek bir bilinç seviyesine taşır. Büyük değişimler veya evrensel bilinç gibi kavramlar genellikle dışsal dünyadan ziyade içsel bir farkındalık ya da ruhsal gelişim sürecini ifade eder.
Bunlar, dış dünyada somut olarak görünmeyen ama içsel bir deneyim olarak önemli değişimler olabilir. Ancak, bu değişimlerin dış dünyaya yansıması, insanların toplumsal, kültürel ve bireysel düzeydeki farkındalık seviyelerine bağlı olarak değişir.
Eserde, makro düzeydeki olaylar ya da büyük değişimler genellikle farklı bilinç seviyeleri ve evrensel yasalar ile açıklanır. Bu tür geçişler, günlük yaşamda karşılaştığımız olaylarla doğrudan örtüşmez. Örneğin:
- Zamanın ve mekanın algısı değişebilir: Farklı boyutlar, astral düzeyler ya da evrenin farklı noktalarındaki bilinç akışları hakkında farkındalıklar artabilir. Bu tür bir geçiş, zamanın doğrusal olmadığını ve her şeyin birbiriyle iç içe olduğunu keşfetmek anlamına gelebilir.
- Bilinçsel evrim: Kitapta anlatılan geçişler, genellikle bir farkındalık evrimi ile bağlantılıdır. İnsanlar, daha yüksek bir bilinç seviyesine ulaşarak daha derin bir anlayış ve sevgi hali deneyimleyebilirler. Bu, kişisel yaşam akışından ziyade, toplumsal düzeyde bir evrim veya evrensel bir bilinç değişimi olarak algılanabilir.
- Duygusal ve zihinsel algının dönüşümü: Makro düzeydeki değişimler, insanların düşünce yapılarında, inanç sistemlerinde ve duygusal algılarında dönüşüm sağlar. Bu tür değişimler, kişilerin yaşamlarını ve ilişkilerini köklü bir şekilde dönüştürebilir.
Thea Alexander, eserinde farklı bilinç düzeylerini ve felsefi boyutları anlatırken, bu tür geçişlerin insan bilincinin gelişen farkındalık seviyelerine dayalı olduğunu öne sürer. Yani, günlük yaşamda karşılaştığımız olaylar yavaş ve doğal bir şekilde içsel dünyamıza yansıyan değişimlerken, bu tür makro geçişler bireysel algının ötesine geçer ve daha büyük bir toplumsal ya da evrensel düzeydeki dönüşüm ile ilişkilidir.
Bunlar, zihinsel algıların genişlemesi, farkındalık ve sezgi gelişimi ve yeni bir perspektif ile şekillenir. Eserde anlatılan olaylar ve geçişler, tam anlamıyla normal yaşam akışından farklıdır çünkü onlar, felsefi bir bakış açısına ve derin içsel keşfe dayanır
Orwell ve Huxley gibi kişilerin gelecek hakkında öne sürdükleri kehanetleri düşündüm. Onlar insanın geleceğine büyük bir kuşkuyla bakmışlardı. Sözünü ettikleri insan elbette mikro adamdı. Mikro adam hala kendini yok etmekle uğraşıyordu.
Orwell ve Huxley‘in yazdıkları distopik eserler, insanın küçük, mikro düzeydeki korkuları, bağımlılıkları ve toplumların çöküşlerini konu alırken, aynı zamanda insanın potansiyeline dair büyük bir kuşku taşıyor. “1984” ve “Cesur Yeni Dünya”, aslında insanın baskı altındaki hayatını, toplumun kontrolü altındaki bireyleri ve özgürlüğün kaybolan anlamını işliyor. Her iki yazar da insanlığın geleceğine dair bir karamsarlık barındırıyordu, çünkü onların bakış açısı, bireyin küçük, sınırlı bir düzeyde yaşamını sürdürmesini ve toplumların kontrolü altında bir dünya görüşünü yansıtıyordu.
- Orwell ve Huxley Makro adamı hayal edebilecek kadar geniş bir bakış açısına sahip olsalardı, acaba yazdıkları bundan nasıl etkilenirdi.
Huxley ve Orwell gibi yazarlar, kendi dönemlerinde toplumsal ve politik sistemlerin nasıl insanları sınırlayabileceğini ve özgürlüklerini nasıl kısıtlayabileceğini gözlemlemişlerdi. Bu yüzden, yazdıkları eserler, mikro düzeydeki insanları ve onların toplumlar tarafından nasıl şekillendirildiklerini, nasıl manipüle edildiklerini ele alıyordu.
Fakat, onların makro düzeydeki insan (yani, tüm insanlığı, evreni ve bilinç düzeylerini kapsayan büyük bir insanlık perspektifi) vizyonunu göz önünde bulundurabilecekleri bir farkındalık düzeyi olsaydı, yazdıkları metinler çok farklı bir karaktere bürünebilirdi. Çünkü makro farkındalık, insanın yalnızca bireysel sınırlarının ötesine geçmesini değil, aynı zamanda toplumlar arası ve evrensel bağların farkına varılmasını gerektirir.
Bu bağlamda, Huxley ve Orwell‘in distopik evrenlerinde insan, genellikle bireysel korkularına ve bağımlılıklarına hapsolmuşken, makro farkındalık ile bu yazarların bakış açıları, çok daha özgürleştirici ve derinlemesine bağlantılı bir dünyayı tasvir edebilirdi. İnsan, tek başına değil, evrensel bir bütünün parçası olarak var oluyordu.
Huxley, “Cesur Yeni Dünya” adlı eserinde, gelecekte insanların teknolojik ve sosyal sistemler tarafından kontrol edilen bir dünyada yaşamaya zorlandıklarını hayal etmişti. Ancak eğer Huxley, makro farkındalığa sahip olsaydı, belki de bu dünyayı insanın evrensel bir bilinçle bağlantıya geçtiği bir toplum olarak tasvir ederdi. İnsanlar yalnızca bireysel çıkarları için değil, aynı zamanda toplumsal bütünün ve doğanın sürdürülebilirliği için var olurlardı. Evrensel bir bilinç, insanların birbirleriyle olan ilişkilerini ve doğa ile olan bağlarını yeniden şekillendirirdi.
Orwell ise, “1984”‘te, toplumun totaliter bir biçimde insanları sürekli gözetlediği, özgürlüklerinin kısıtlandığı ve düşünce suçlarının işlendiği bir dünyayı tasvir etti. Makro farkındalık ile Orwell, bireyin kendi bilincini özgürleştirerek toplumun bütününü değiştiren bir yaklaşım geliştirebilirdi. Bireylerin farkındalık seviyeleri yükseldikçe, büyük bir insanlık hareketi evrimsel olarak gerçekleşebilir ve bu, toplumsal yapının yıkılmasını değil, aslında bir yeniden doğuşu ve yeniden yapılaşmayı başlatabilirdi.
Eğer Orwell, yazdığı eserlerde makro farkındalığı göz önünde bulundurmuş olsaydı, insanlığın evrensel bir bütün olduğunu vurgulayan ve insanların kendi içsel bilincini daha derinlemesine keşfettiği bir distopya yerine, insanlık için umut verici bir evrim tasvir edebilirdi.
Makro farkındalığa sahip bir insan, bütünün bir parçası olarak, yalnızca kendi küçük çıkarlarını değil, toplumun, gezegenin ve evrenin çıkarlarını gözetir. Bu, geçmişin distopik görüşlerinden ziyade, daha çok insanın potansiyelini gerçekleştirmesi, özgürlük ve birlikte var olma üzerinde yoğunlaşan bir perspektife dönüşür. Farkındalık seviyesinin artması, sadece bireysel değil, toplumsal bir devrimi ve kolektif bir evrim sürecini de beraberinde getirir. İnsanlar, duygusal ve zihinsel engellerini aşarak, sevgi, özgürlük ve sürdürülebilirlik gibi değerlere yönelirler.
Huxley ve Orwell gibi yazarlar, mikro düzeydeki insanın korku ve bağımlılıklarını vurgulamışlardı, ancak makro farkındalık ışığında bakıldığında, belki de insanlık, evrensel bir bütünlük içinde, özgürlük ve işbirliği içinde var olabilir.
Makro farkındalık, insanın kendi sınırlarını aşarak, bütünün parçası olarak evrende nasıl var olacağını sorgulayan, daha derin, daha özverili bir bakış açısını gerektirir. Eğer Orwell ve Huxley, böyle bir farkındalığa sahip olsalardı, belki de yazdıkları eserler, özgürlük ve birlikte var olma temaları üzerinde şekillenen, daha umut dolu ve evrimsel bir bakış açısına sahip olabilirdi. Bu, gözlerinizi harika bir cesur yeni dünyaya açmak anlamına gelebilir; insanın, toplumsal ve evrensel bağlarını keşfettiği, daha geniş bir perspektiften dünyayı anlayarak, onun içinde yerini daha derin bir şekilde kavrayabileceği bir dünya.
Makro farkındalığa doğru ilerleyerek hayata bakış açınızı değiştirerek, belki de gözlerinizi harika cesur yeni dünyaya açarsınız.
MS 2150, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. M.S. 2150 yılının muhteşem dünyasını, dünyamızın geçirdiği inanılmaz değişimi, insanlığın ulaştığı olağanüstü düzeyi, ve hepsinin ötesinde de son derece yüksek bir anlayışı, MAKRO FELSEFE‘yi anlatıyor.
Gelin siz de, bir gece uyku halindeyken geleceğin güçlerinin yardımıyla günümüzün mikro dünyasından, 2150’nin Makro dünyasına götürülen Amerikalı Vietnam gazisi, psikolog Jon Lake’in bu mucizevi, bilgi dolu yolculuğuna, bu vaat ve tehlike dolu serüvenine katılın. 2150’nin bugünkü dünyamızdan çok farklı olan hayranlık verici güzellikteki dünyasını keşfedin. Bu Makro dünyanın düşünce ve eylem biçimini inceleyin. Sonunda içinizin umut ve coşku dolduğunu, bilincinizin genişlediğini, hayata bakışınızın tümüyle değiştiğini görebilirsiniz. Evet, bu okuyup bir kenara koyabileceğiniz bir roman değil, yaşamınıza uygulayabileceğiniz bir Makro felsefedir!
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın