
Bir yandan çocuklarımızın internetin imkanlarından yararlanmasını desteklerken öte yandan onları dijital dünyanın tehlikelerinden nasıl koruyacağız?
“Çocuklar yetişkinin söylediklerinden çok yaptıklarından öğrenir.”
— Carl Jung
Merhaba
“Şu anda oyundan çıkamam, çok önemli bir görevim var,” diyor. Oynadıkları oyun onun için her zaman çok önemli, gönül rızasıyla ara veremiyor. Uzun saatler ekrana bakmaktan bıkmıyorlar. Onlar ekran kuşağı. Hayatı bir ekrana bakarak yaşayan ve o ekran ellerinden alınırsa sudan çıkmış balığa dönecek çocuk ve gençler. Onlarla nasıl konuşacağımızı, nasıl başa çıkacağımızı, onlara nasıl sınır koyacağımızı bilmiyoruz. “Dijital yerli” çocuklarımız biz “dijital göçmen“lerden fersah fersah ilerdeler. Zorla da olsa kitap okutmalı mıyız?
Ekranların doğurduğu çocukluk çağın sorunlarını, çocukların iç dünyasını alt üst eden bir cisim yaklaşıyor ve biz bu konuda ne yapmalıyız?
Nesil çatışmasından daha başka tanımlanması gereken bir sorun yaşıyoruz.
Bugün, ufukta beliren dünya, yetişkinlerin güzergahı üzerinde değil. Olay ufkunda donmuş bir geçmiş kaydına bakıyoruz. Ufku güncel haliyle seyredebilmek için geri dönmek ve çocuklarımızın izinde yürümek zorunda kalacağız gibi görünüyor.
Salgının görece azalmaya başladığı dönemlerde en önemli sorunlardan birisi de geride bıraktığı ruhsal enkaz olacak. Yetişkinlerde depresyon ve endişe bozuklukları, çocuk ve ergenlerde ise teknoloji bağımlılığı.
Bizim için önceden çizilmiş olan güzergâhta, çok uzun süredir onlardan başka yöne doğru yürüyor olabiliriz. Arkamızdan gelmediklerini, yanımızda yürümediklerini gördüğümüzde kızıp köpürmek yerine onlara o eski lisanda seslenmemiz ve gerekirse geri dönüp onlara yoldaşlık etmemiz lazım.
Yine de gerçekçi olalım; dijital dünyadan kaçabiliriz ama ondan saklanamayız.
Dayanıklı çocuklar olumsuz duygu ve yaşantıları olumluya dönüştürürler. Dayanıklılık biraz da hatalarından öğrenmekle olur.
Çocukların hayat başarısını sağlayan ana etmenler zeka ve yüksek test puanları değil karakterle ilgili özellikleridir. Sebatkarlık, merak, vicdan, iyimserlik ve özdenetim gibi. Bunları testler ölçmüyor.
Şiddet içerikli oyunlar çocukları nasıl etkiliyor?
Şiddet içerikli oyunlar oynamak çocukların şiddet göstermesine tek başına sebep değildir. Çocuğun saldırgan davranışlarda bulunmasında ailevi faktörler, kişilik, geçmiş deneyimler, öğrenme, sosyal iletişim becerileri, psikolojik sorunlar gibi etmenler rol oynar.
İnsanı insan yapan en önemli şeylerden biri, kendisini karşısındakilerin yerine koyup hissettiklerini algılayabilmesi, onların duygusal deneyimlerini paylaşabilmesi yani empati kurabilme becerisidir. Empati, hayatta kalmamız için vazgeçilmez bir araçtır.
İnternet kullanımının yaygınlaşması yüz yüze iletişim pratiğimizi azalttı.
Şimdi hepimiz elimizdeki tableti/telefonu yavaşça yere bırakıyoruz.
Burada sözü alıyorum. Hepimizin bildiği gibi sosyal medya ile ilişkimizde bir denge tutturmamız gerekiyor. Sosyal medyanın keyif veren olumlu tarafları olduğu gibi kaçınılmaz kötü yanları da var.
Bu dengeyi yıllar önce kurmuş biri olarak, sosyal medya hesaplarını silerek sadece instagram kullanmaya başladım. Instagram’da bulunma süresini 2 saatle sınırlayarak güne böldüm. Ruh sağlığınız için en önemli karar olacaktır. Desteklediğim tek ürün ise kitaplar. Kitap paylaşımı için Instagram’a giriyorum.
İnsan öğrenebilen bir varlıktır. İyi alışkanlıklar edinmek zor değildir. İyi alışkanlıklardan biride düzenli okumaktır. “Kitap okumak empati yeteneğini” geliştirir.
Ayrıca bilgi özgürlüktür…
Söyleyebileceğim en olumlu şey çocuk ya da yetişkin oda dolusu kitap gördüğünde “hepsini okudun mu?”diye şaşırarak soruyor.
Evet, okudum. Yaptıklarıyla mesaj vermeye çalışan bir BilgiSever olarak şunu belirtmeliyim: Kitap dekor olarak kullanabileceğiniz aksesuarlar değil.
Umutlarımız, hayallerimiz ve biz. Zihnimizde var olan bir biz var. Olabileceğimiz en iyi versiyonumuz. Bu benliğimizin bir adı var: İdeal Ben. İdeal ben; hedeflerimizi, olmaya çalıştığımız kişiyi ve kendimiz için belirlediğimiz hedefleri temsil eder.
Bir benliğimiz daha var; Gerçek Ben. Gerçek Ben ise; yapabildiklerimizi gerçekten olduğumuz kişiyi, davranışlarımızı, sınırlamalarımızı, zayıf ve güçlü yönlerimizi temsil eder yani gerçek bizizdir.
İki benlik arasında uyumsuzluk varsa; kendimizle iletişim kuramayız, algımız bozulur.
Peki bu denge nasıl sağlanır?
Öncelikle kendinizi tanıyın.
Kemal Sayar ve Sezin Benli’den Dijital Çocuk okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın