“Allah seni ve bizi desteklesin, bilmelisin ki, münazele iki failin fiilidir. Başka bir ifadeyle münazele (karşılıklı inme) iki failden meydana gelen bir yerleşmek veya konuk olmak için -dilediğini söyleyebilirsin- onu arar. Ararken yolun belli bir yerinde karşılaşırlar. İşte her birinden gerçekleşen talep nedeniyle bu karşılaşma ‘münazele’ diye isimlendirilir. Gerçekte burada kulun ‘inmesi’ yükselmesi. Onu inme’ veya ‘iniş’ diye isimlendirmemizin nedeni, kulun bu çıkmayla Hakka konuk olmayı (nüzûl) talep etmiş olmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Güzel söz Allah’a yükselir, salih amel onu yükseltir.‘ Bu anlamıyla salih amel, güzel sözü Allah’a götüren bir Burak’tır ve onun vasıtasıyla Allah’a konuk olur.”
— İbn Arabi
Merhaba
İbn Arabi‘ye göre, harfler birer soyut gösterge değildir. Harfler de diğer varlıklar gibi bir “ümmet”tir; onların da peygamberleri vardır; onların da şeriatleri vardır; onların aralarında da avam, havas, havassü’l-havas olanları vardır. Harfler de tıpkı insanlar gibidirler. Bu konuda şöyle demektedir: “Ey dostum bilki harfler de ümmetlerden bir ümmettir. Onlar da muhataptırlar ve mükelleftirler. Harfler arasında da kendi cinslerinden peygamberler vardır. Onların da İsimleri vardır; ancak bunları bizim yolumuzdan giden keşf ehli olanlar tanırlar.”
“İşte bunlar harflerin âlemleridir. Her âlem için kendi cinsinden bir peygamber (resul) vardır; aynı zamanda bir de şeriatları vardır, onunla Allah’a İbadet ederler. Onların da latif ve kesif varlıkları vardır. İlâhî hitap onlar üzerinde sadece emirdir; onlarda yasak (nehy) yoktur. Onlar arasında da avam vardır; havas vardır ve havassü’l-havas vardır; ayrıca havassü’l-havassın da hülasası vardır.”
“Bu kâinat bir kitaptır, ‘büyük bir Kur’an’dır; buna karşılık Kitap da bir kâinattır. Bu iki kitap ya da bu iki kâinat arasında bir de aracı vardır: İnsan. İnsan, kuşkusuz insan-ı kâmil, her iki kâinatın tabiatına katılmaktadır. Dolayısıyla hem Kur’an’ın hem de âlemin tercümanı olmak durumundadır. İbn Arabi “tercüman” terimini çok sevmektedir. Nitekim Tercümanü’l-Eşvak (Arzuların Tercümanı) diye bir şiir kitabı vardır.”
Evrensel zuhur, Allah’ın ayetlerinin açılımıdır. İbn Arabi’ye göre, “mevcudat, Allah’ın kelimeleridir.” Kelimeler ise, harflerden teşekkül eder. Alfabedeki yirmi sekiz harf, Ekberî kozmolojisine göre, varoluşun yirmi sekiz derecesine tekabül etmektedir.
Bu konuyla bağlantılı olarak Rene Guenon da şöyle demektedir:
“Bütün alemleri kuşatan “Arş” kolayca anlaşılacağı üzere, yuvarlak bir şekil ile tasvir edilir.”
Merkezde “Ruh” vardır. “Arş” çemberin üzerine yerleşmiş sekiz melekçe tutulur: İlk dördü dört ana esas noktada, öteki dördü dört yan noktada bulunur. Bu sekiz meleğin adı, sayısal değerleri göz önüne alınarak bir yığın harf grubundan sağlanmıştır, öyle ki bu isimlerin tamamı alfabedeki harflerin tamamını oluşturur.
Doğal olarak burada 28 harflik bir alfabenin söz konusu olduğunu belirtmeliyiz. Ama Arap alfabesinin ilk önceleri İbrani alfabesinin harflerine tamamen denk düşen, 22 harfi olduğu söyleniyor.
Ebced Hesabı sekiz sözcükten meydana gelir
- Ebced
- Hevvez
- Hutti
- Kelemen
- Sa’fas
- Karaşet
- Sehaz
- Dazığ
Bu sekiz kelime, Arş’ı tutan sekiz meleğin adıdır. Bununla birlikte bu kelimelerle ilgili daha başka yorumlarda vardır.
Bir diğer rivayete göre, Ebced’den itibaren diğer kelimelerin Hz. Adem’e indirilen Suhuf’ta yer aldığı belirtilmektedir.
Harfler arasında Elif’in özel bir yeri vardır. Elif bütün harflerin kutbudur. Bütün harfler ondan türemiştir. “Harflerin ilminin geleneksel verilerine göre, Allah evreni/kainatı harflerin ilki olan Elif ile değil, fakat ikinci harf olan Ba ile yarattı.”
İbn Arabî okuyucusuna bir de şöyle tavsiyede bulunuyor:
“Yüce Kur’an’ın denizine dal, eğer nefesin genişse. Yoksa Kur’an’ın zahiri anlamını açıklayan müfessirlerin kitaplarını mütalâa etmekle yetin; o denize dalma, yoksa helâk olursun. Çünkü Kur’an denizi çok derindir.”
“Bu yolda en küçük derece, bilmediğin şeylerde teslim olmaktır; en yüksek derece ise, onun doğruluğunu kesinlikle tasdik etmektir. Bu iki makamın dışındakiler ise bir mahrumiyettir. Nitekim, bu iki makamla nitelenenler mutlu kimselerdir.”
İbn Arabî kendisi ve kendisi gibilerin nezdinde işlerin keşif yoluyla olduğunu açık ve seçik bir şekilde belirtmektedir.
Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
“Güzel sözler O’na yükselir. ” (Kur’an, Fatır, 35/10). O söz, kelimenin şeklinin aynısıdır, çünkü onlar Allah Tealâ için teşbih edilmiş şekillerdir; şayet o sözler küfür kelimeleri olsa, o zaman o sözler sahibine döner; onların vebali o sözleri konuşanın üzerinedir, o kelimelerin üzerine değildir. İşte bu nedenle Şâri’, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İnsan bazen, kendisinin hiçbir sakınca görmediği, fakat Allah’ın gazabını gerektiren öyle bir kelime söyler ki, öyle sözler konuşur ki, o sözlerle birlikte yetmiş yıl kadar uzak olan Cehennem’in çukuruna iner. “
Sözlü harfler ve zihinsel harfler ebedidir…
Havada dolaşan bu sözlü harfler var olduktan sonra onlara ölüm ulaşamaz; yazılı harfler böyle değildir; çünkü yazılı bir harfin veya bir kelimenin şekli değişikliğe uğrayabilir ve yok olabilir; çünkü onlar değişikliği ve yok oluşu kabul eden bir yerde bulunurlar. Sözlü şekiller ise, değişikliği ve yok oluşu kabul etmeyen bir yerde bulunurlar. İşte bu nedenle, sözlü harfler için “beka”, daimilik ve ebedilik söz konusudur. Dolayısıyla hava, gökyüzü bütünüyle alemin sözüyle dopdoludur. “Keşf” sahibi kimseler onları daimi duran suretler olarak görürler.
Zihinsel harflere gelince, onlarda baki harflerdir, çünkü onların şekillerinin varoluşu duygu aleminde değil, berzah alemindedir. O harflerin fiili, etkisi, sair harflerin fiilinden, etkisinden daha kuvvetlidir, fakat o harflerin hayali ya da zihinsel varoluşlarının sultanı, gücü iyice olgunlaşınca, zihninde onları tasarlayan kimse onlarla ittihad eder; birleşir; ve onların dışında başka şeylere o kimsede geniş bir yer kalmaz; bu nedenle o kimse onları zihninde hazır etmesi için, onların özelliğinin ne olduğunu bilir ve sonra onların etkisini görür. Ve eğer insan, o harflerin kendisine ne verdiğini bilmezse, bunun nedeni şudur, çünkü o etki/fiil varoluş (vücûd içinde meydana gelmektedir, oysa o kişinin o konuda bir bilgisi ya da bir haberi bile yoktur. Aynı şekilde, her mertebedeki harflerin sair şekilleri de böyledir. Bu zihinsel harfle (el-harfii’l-miis tahzaru) ilgili etkiyi/fiili, “himmet” ve “sıdk” hakkında hiçbir bilgisi olmayan bazı kimseler çeşitli şekillerde yorumlamaktadırla oysa durum öyle değildir. “Himmet”, zihinsel harf için ruh olsa bile, zihinsel şeklin bir varlığı (el-ayn) yoktur. Bu durum (ha: ret), yazılı ve sözlü bütün harfler için geçerlidir.
Kalp ve İlahi Hazret
“Öyleyse biliniz ki kalp cilâlanmış parlak bir aynadır; hiçbir zaman pas tutmaz. Ancak bir gün bile kendi haline bırakılırsa o zaman paslanır. Nitekim Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmaktadır: “Hiç kuşkusuz kalpler de tıpkı demirin paslandığı gibi paslanırlar. Bu hadisin devamında şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki kalbin cilası, Allah’ı zikretmek ve Kur’an’ı tilavet etmektir, okumaktır. ” Fakat bu, onun yani Kur’an’ın zikrü’l-hakîm olmasından dolayıdır. Buradaki pastan maksat kalbin üzerinde hurma renginde bir şeyin oluşması değildir; fakat eğer kalp Allah’ın ilminden bedel olarak sebepler ilmine bağlanırsa ve Allah’tan başka şeylerle meşgul olursa, işte kalbin Allah’tan başkasına bağlanması kalbin üzerinde meydana gelen bir paslanmadır. Çünkü böyle bir bağlanma ve meşguliyet o kalp üzerinde Hakk’ın tecelli etmesine engel olur. ” Sayfa 242
Kalbler ebeni olarak, fıtraten temiz kalmaya, cilalanmış vaziyette, saf, tertemiz olmaya devam eder. Dolayısıyla İlahi Hazretin tecelli ettiği her kalp, kırmızı yakut olması yönünden, zatı tecellidir. İşte, olgunlaşmış, keşif sahibi, alim bir kalp de böyledir.
“Onu idrak etmek ancak” O’nun cömertliğiyle, keremiyle ve bağışıyla mümkündür.
Allah bize onu anlamayı nasip etsin. Allah öğretendir. Amin.
Harflerin İlmi, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Harflerin İlmi, İbn Arabi‘nin derin düşüncesinin önemli bir boyutudur ve tasavvufî felsefesinin bir parçası olarak, harfler ve seslerin ilahi hakikatlere ve evrensel sırların anlaşılmasına nasıl açılan kapılar olduğunu anlamaya yönelik bir yaklaşımı temsil eder. İbn Arabi, sadece kelimelerle değil, harflerle de bir derin anlam arayışına girer ve bu harflerin ilahi boyutlarda ne tür anlamlar taşıdığını keşfeder.
Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?
- İbn Arabi, harfleri, evrensel gerçekliklerin sembolü olarak kabul eder. Ona göre, her bir harf, sadece bir dil birimi ya da sembol değil, aynı zamanda evrenin yaratılışına dair bir ilahi işaret ve metafizik bir anlam taşıyan varlıktır. Harfler, birer ilahi kudretin yansıması olarak görülebilir. O, “her şeyin özü” ya da ilahi sırların anahtarı olarak harfleri anlamayı amaçlar.
- İbn Arabi’nin harflerle ilgili öğretilerine göre, her bir harf bir manevi gerçeği ve ilahi sırrı taşır. Her harf, varlıkların derin anlamlarına, Tanrı’nın yaratma gücüne, evrenin oluşumuna dair bir kodu simgeler. Bu harfler, sembolik bir dil aracılığıyla insanın ruhî uyanışını tetikleyebilir ve bir anlamda, ilahi bir mesajı açığa çıkarabilir.
- İbn Arabi’nin harfler hakkındaki görüşlerinde, harfler, yaratılışın temel yapı taşlarıdır. O, harflerin yaratılışın temel unsurları olduğuna inanır. Bütün varlıklar, bir şekilde, harflerin bir araya gelmesiyle meydana gelir. Bu bakış açısı, aynı zamanda kelime ve anlam arasındaki ilişkiyi de belirler. Çünkü her harf, kendine özgü bir nitelik ve enerji taşır. İbn Arabi’ye göre, dil, evrenin ilahi sırrını taşıyan bir araçtır. Harflerin doğru anlaşılması, hem insanın içsel yolculuğunda ilerlemesi hem de evrensel hakikatleri keşfetmesi için kritik bir öneme sahiptir.
- İbn Arabi’nin harflerle ilgili öğretilerine göre, her harf bir ruhî varlık gibidir. Bu harfler, yalnızca fiziksel dünyaya ait semboller değil, manevi düzeyde farklı yansımaları olan, ilahi kudretin ve hikmetin birer iz düşümüdür. İbn Arabi’nin harflerle ilgili yorumlarında, her harf aynı zamanda bir anlam derinliği, bir manevi yolculuk ve Tanrı’nın iradesine yakınlık anlamına gelir.
Bu bakış açısı, İbn Arabi’nin dilin mistik boyutunu anlamasına ve dilin ötesindeki derin anlamları keşfetmesine yardımcı olmuştur. İbn Arabi, harflerin içsel yapısının her birini birer manevi yolculuk olarak görür. Bu yolculuk, insanın hem dış dünyadaki hakikatleri anlamasına hem de iç dünyasında bir derinlik keşfetmesine yardımcı olur.
Vahdet-i Vücud (Varlıkların Birliği)
Anlayışını benimseyen İbn Arabi, tüm varlıkların bir ilahi kaynaktan türediğini savunur. Bu anlayışa göre, harfler de bu birliğin parçasıdır. Her bir harf, bir şekilde Tanrı’nın bir yansımasıdır. Bu, harflerin ilahi düzende birer işaret taşıdığı anlamına gelir. İnsan, harfleri doğru bir şekilde çözümleyerek, varlıkların birliğini ve ilahi hikmeti daha iyi anlayabilir. İbn Arabi’nin harflerle ilgili öğretileri, bir bakıma, ilahi bilgiyi ve gizli sırları keşfetmeye yönelik birer rehberdir.
İbn Arabi, harfleri sadece teorik bir anlam derinliğiyle değil, aynı zamanda pratikte de manevi dönüşüm için bir araç olarak görür. O, kelimelerin enerjisinin ve harflerin titreşimlerinin, insanın ruhsal halini dönüştürebileceğini belirtir. Zikir, dua ve tefekkür gibi manevi pratikler, harflerin gücünü kullanarak insanı ilahi huzura ve farkındalığa yaklaştırabilir.
İbn Arabi’ye göre, harflerin bir araya gelmesi, insanın manevi ilerleyişi için bir yol haritası sunar. Her harf, bir yönüyle ilahi bir sırrı çözmeye yönelik bir işaret olabilir. Bu harfler, insanın ruhunu arındırabilir ve ona tanrısal bir bakış açısı kazandırabilir.
Harflerin İlmi, İbn Arabi’nin tasavvufi düşüncesinin derin ve çok yönlü bir boyutunu yansıtır. O, harfleri sadece dilin bir aracı değil, aynı zamanda evrenin sırrını taşıyan ilahi işaretler olarak görür. Harflerin gücü, insanın ruhsal yolculuğunda bir rehberlik sağlar ve evrenin gizemini çözmek için bir anahtar olabilir. İbn Arabi’nin harfler konusundaki öğretisi, dil ve kelimeler aracılığıyla ilahi hakikatlerin anlaşılması gerektiğini vurgular. Harflerin ilahi bir sır taşıdığına inanmak, tasavvufun daha derin ve sembolik bir yönünü ortaya koyar.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın