“İnsan yapımı olan tüm kurumlar, düşüncelerin sürekli dağıtılması yolu ile insanların hayatlarını hissetmelerini engellemeye yönelik değil midir? “
— Friedrich Nietzsche
Merhaba
İçsel Yaşam tüm o durmak bilmeyen düşünceler, imgeler, anılar, projeler, ruhsal ve bedensel duyumsamalar akışıdır; tüm o somut olarak kavranamayan, ancak etkisi olağanüstü olan, bilince yansıyıp yok olan olgular sonsuzluğudur.
Filozof Andre Comte -Sponville’in çok güzel ifade ettiği şekilde,
“Ruhlarımızın şaşkın fısıltısı” gibi, hayatımız içinde uzak bir gürültüden, kulak vermemeyi seçebileceğimiz gibi gizli bir fısıltıdan ibaret olabilir. Fakat aynı zamanda, varlığımızı anlamamız, ona bir yol çizmemiz için bir öğreti ve zenginlik kaynağı haline de gelebilir. Bunun için, daima orada, elimizin altında olan, menderesler halinde içimizde akan bu kaynağa, yüzümüzü düzenli olarak dönmemiz yeterlidir.”
Dingin ve bir ilgi gösterdiğinizde, içsel yaşamın, dış dünyanın anlamsızlığı ve gazabı karşısında bir içe kapanış, koruyucu ve tamamen kapalı, sızdırmaz bir mahremiyet içine hapsoluş olmadığını keşfederiz. Ya da en azından yalnızca bundan ibaret olmadığını…
İçsel yaşam her şeyden önce, dünyayı kendi içimizde kabulümüzdür, onu algılama, anlama, derslerini sindirme tarzımızdır; bu özgün bir tarzdır, ne olduğumuzla, tüm yaşamımızın yarattığı “biz”le bağlantılıdır. Dolayısıyla ilk hareket, açılma ve içine alma, anlamak ve hissetmek için durma, ardından içimizde ikinci hareketin, dünyaya geri dönüş hareketinin doğmasına izin vermektir. Zira içsel yaşam bir konaklama değil, algı ve eylem arasında, anlama ve karar arasında sapılan bir yoldur… Ve bu, bereketli ve gerekli bir sapıştır. İnsanlığımızı karakterize eder.
- İçsel Yaşam, insanlığımızın tehdit altındaki nişanı mıdır?
Bu gelişmiş iç dünya, Fernando Pessoa’nın zekice anlatımına göre, “düşünceyle hissetme ve hislerle düşünme” kapasitesi, bizi kuşkusuz kendi tarzları, kendi içsel yaşamları olan hayvanlarla değil, robotlarla tezat kılar! Bizi özgür ve programlamaz, eşsiz, öngörülemeyen ve yaratıcı, yani tamamen insan yapan şeydir.
İçsel yaşamımız, çok sayıda tehditle karşı karşıyadır.
Bu tehditlerin en büyükleri, çağdaş yaşam tarzlarımızla sinsice ilişkili olan zihinsel kirlilik içinde yer alır. Toplumlarımız hep bir şeyler için acele eder, bizi de hızlı hareket etmeye iter, oysa içsel yaşam zaman ayırır; dinler, gözlemler, düşünür, şüphe eder, harekete geçmeye veya hiçbir şey yapmamaya karar veririz…Toplumlarımız maddecidir, bizi temel ihtiyaçlarımızın tatminini kendi dışımızda aramaya iter; mutlu olmak için satın almak, kendini güvende hissetmek için tüketmek, iletişim kurmak için bir ağa bağlanmak… Oysa içsel yaşam, dışarıdaki zenginliklerin peşinden koşmadan önce “içimizdeki” zenginliklerin keşfine çıkmaktır. Toplumlarımız tek tipleştirilmiştir. Hepimizin aynı şeylere hayran olduğunu, aynı şeylere güldüğünü görmek ister… Oysa içsel yaşam, yaratıcılığımızın ve özgünlüğümüzün ayrıcalıklı alanıdır…
Yani açık bir tehdit söz konusudur, zihnimizin dış kaynak kullanımı tehdididir bu… Kendi başımıza düşünmemize, hissetmemize veya seçim yapmamıza gerek yoktur, bize gösterileni takip etmemiz, önerileni benimsememiz yeter.
Bu dış kaynak kullanımı , bir yabancılaşmanın, fakirleşmenin ve köleliğin girizgahıdır.
İçsel yaşamımız, zevklerimizin fişlendiği ve analiz edildiği, düşüncelerimizin ve duygularımızın manipüle edildiği, davranışlarımızın önceden tahmin edildiği ve programlandığı bir toplum içinde, başlıca özgürlük alanımızdır. Dolayısıyla insanların gelişimi ve dengesi açısından önemli olduğu gibi, toplumların gelişimi ve dengesi açısından da önemlidir.
İçsel Yaşamımızı dikkate almamızın başka bir faydası daha olabilir: dünyanın güzelliğini, bize bahşettiklerini, armağanlarını kavrama hassasiyetimizi artırmak. Dikkatimizin ve enerjimizin büyük bir kısmını emen, bu zengin, heyecan verici ama sürekli ilgi isteyen, çağdaş dış dünya içinde, “dışarıda kapanıp kalırsak”, bütün bunlardan pekâlâ mahrum olabiliriz.
İçimizdeki evde düzenli olarak bulunmamız, Üstat Eckhart’ın da dile getirdiği gibi, beklenmedik bazı lütufları alabilmemizi mümkün kılar; “Tanrı sık sık bizi ziyarete gelir ama biz, çoğu zaman evde değilizdir.” Tanrı’nın kendisi değilse de onun birçok yüzü bizi sürekli ziyaret eder; gökyüzü bulutlar, insanlar, çiçekler, hayvanlar ve dünyayı güzelleştiren her şey. Bütün bunlar, her ne olursa olsun, hayatı yaşanmaya değer kılmaktadır.
Ve bu anlarda ne içerisi ne dışarısı, ne içsel ne de dışsal yaşam vardır.
Yaşamın kendisi vardır, hepsi bu…
- İçsel yaşamı öğrenmek bizleri daha insani yapar mı?
Bu kitap içindeki kırk bölümü okuyarak sizi kendiniz hakkında düşünmeye, harekete geçmeye ve çalışmaya teşvik etmek istemektedir.
İçsel Yaşam, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. İnsan ruhu konusunda uzman yazar Christophe Andre’den içsel yaşamımızın ve duygularımızın evrenine aydınlatıcı bir yolculuk. içsel yaşamımız ruhumuzun en derinlerinde girdaplar halinde akıp duran düşünceler, hatıralar, projeler ve duygular dünyasıdır. Bazen uzaktan uzağa duyulan bir fısıltı halindedir, ancak duymasını bilene kendini tanımak ve daha iyi bir yaşam sürmek için eşi bulunmaz hazineler sunar.
Christophe André, 12 Haziran 1956’da Montpellier’de doğdu, Fransız psikiyatrist ve psikoterapisttir. Christophe André, Fransa’daki davranışsal ve bilişsel terapilerin liderlerinden biridir ve psikoterapide farkındalık meditasyonunun kullanımını ilk tanıtanlardan biridir
Yazarın diğer kitapları, Meditasyon, Korkunun Psikolojisi blogda okuyabilirsiniz.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle, okuyunuz…



Yorum bırakın