“Birisinin annesiyle derin bir bağı olmadığını nasıl görürüz? Böyle bir kimse çok az sever ve sevilir. Çıkarabileceğimiz sonuç, sevginin annemizle başladığıdır...“
— Bert Hellinger
Merhaba
Sevgiyle Yükselmek kitabı Bert Hellinger’in Aile Dizimi yaklaşımını derinlemesine ele aldığı önemli eserlerinden biri. Kitabın içeriği, Hellinger’in geliştirdiği “Hellinger Sciencia” adlı kuramı temel alır ve birçok gerçek vaka örneğiyle desteklenir.
Hellinger Sciencia Nedir?
Hellinger Sciencia, Latince “bilim” anlamına gelen sciencia kelimesinden türetilmiştir. Ancak bu “bilim”, akademik ya da deneysel değil; sezgisel, fenomenolojik ve ruhsal bir bilgeliği ifade eder. Hellinger bu kuramla, insanın içsel hareketlerini, kaderle olan ilişkisini ve sevginin evrensel düzenlerini açıklamaya çalışır.
Temel İlkeleri
- Ruhun Hareketleri: Bireyin davranışları, sadece bilinçli kararlarla değil; daha derin, sezgisel bir düzeydeki “ruh hareketleri” ile yönlendirilir. Bu hareketler, kişinin kaderiyle ve sistemsel bağlarıyla ilişkilidir.
- Olana Rıza: Hellinger Sciencia’nın merkezinde “olana olduğu gibi rıza gösterme” ilkesi vardır. Direniş, acıyı büyütürken; kabul, şifayı başlatır.
- Sevgi Düzenleri: Sevgi, kaotik değil; belirli bir düzene göre işler. Bu düzen bozulduğunda, bireyde ruhsal ve fiziksel sıkıntılar ortaya çıkar. Sciencia, bu düzenin yeniden kurulmasına yardımcı olur.
- Yardım Etmenin Sınırları: Yardım, ancak kişinin kendi kaderine saygı göstererek yapılır. Aksi takdirde yardım, müdahaleye dönüşür ve sistemsel dengeyi bozar.
- Sessizlik ve Bilgelik: Hellinger, son dönemlerinde sözlü açıklamaların ötesine geçerek, sessizliğin ve içsel sezginin bilgeliğini vurgulamıştır. Sciencia, bu sessiz bilgeliğin alanında çalışır.
Uygulama Alanları
- Aile Dizimi seanslarında daha derin ruhsal katmanlara ulaşmak
- Kişisel gelişim ve spiritüel dönüşüm süreçlerinde rehberlik
- Eğitim, liderlik ve organizasyonel danışmanlıkta sistemik bakış açısı geliştirmek
Hellinger Sciencia, sadece bir terapi yöntemi değil; insanın evrenle olan ilişkisini, kaderle olan dansını ve sevginin görünmeyen yasalarını anlamaya yönelik bir yaşam felsefesidir.
Hellinger’e Göre Suç ve Masumiyet
- Vicdanın Sessiz Yasaları: Hellinger, bireysel vicdanı değil, sistemik vicdanı esas alır. Bu vicdan, aile sisteminin bütünlüğünü korumaya çalışır. Bir kişi sistemin düzenini bozduğunda, suçlu sayılır; düzeni koruduğunda ise masum.
- Masumiyet = Sistemin düzenine uyum
- Suç = Sistemden dışlanmış birinin görmezden gelinmesi, haksızlık yapılması
- Kör Sevgi ve Suçluluk: Kör sevgiyle bir çocuk, ailesindeki birinin kaderini üstlenebilir. Bu, sistemik düzeyde bir “suç” gibi algılanabilir çünkü kişi kendi yerinden çıkarak başkasının yükünü taşır. Bu suçluluk, fiziksel hastalıklar, ilişkisel sorunlar ya da yaşamda tıkanıklık olarak kendini gösterebilir.
- İlişkilerde Denge Yasası: Hellinger’e göre ilişkilerde en temel yasa “alma-verme dengesi”dir. Bir taraf sürekli verirken diğeri sadece alırsa, sistemde suç ve borç duygusu oluşur. Bu da ilişkinin bozulmasına neden olur.
“İlişkilerde denge bozulduğunda, sevgi akmaz; suçluluk ve öfke birikir.” — Bert Hellinger
Şifaya Giden Yol: Rıza ve Saygı
- Suçluluk duygusunu çözmek için kişinin kendi yerine dönmesi gerekir.
- Masumiyet, başkalarının kaderine müdahale etmeden, onları oldukları gibi kabul etmekle mümkündür.
- Gerçek sevgi, suçlulukla değil; saygıyla ve özgürlükle akar.
Bu kavramlar, özellikle aile içi ilişkilerde, romantik bağlarda ve hatta iş ilişkilerinde bile derin etkiler yaratır.
Acı Çekmek: Aile Sisteminde Görünmeyen Bağların Dili
Acı çekmek, Bert Hellinger’in Aile Dizimi yaklaşımında sıradan bir duygu değil; sistemsel bir çağrıdır. Hellinger’e göre acı, sadece bireyin yaşadığı bir deneyim değil, aynı zamanda aile sistemindeki bozulmuş düzenin, dışlanmış bir bireyin ya da aktarılmamış bir yükün görünür hale gelmesidir.
Hellinger Perspektifinden Acı
- Acı, Bağlılığın Bir Biçimidir: Bir çocuk, ailesindeki bir bireyin kaderine kör sevgiyle bağlanabilir. Bu bağlanma, o kişinin acısını üstlenmek şeklinde tezahür eder. Bu durumda acı, sevginin bir ifadesidir.
- “Kişi, ailesindeki birinin kaderini taşıdığında, onun acısını yaşar. Bu acı, sevginin en derin biçimidir.” — Bert Hellinger
- Acı, Sistemik Dengenin Bozulduğunun İşaretidir: Aile sisteminde dışlanmış, unutulmuş ya da haksızlığa uğramış biri varsa, sonraki kuşaklardan biri bu kişinin acısını yaşar. Bu, sistemin dengeyi yeniden kurma çabasıdır.
- Acının Şifası: Kabul ve Saygı: Acıdan kurtulmak için onu bastırmak değil, onun kökenini görmek gerekir. Hellinger, acının ancak geçmişe saygı gösterildiğinde ve dışlanmış olanlar sisteme geri alındığında hafiflediğini söyler.
Acı Çekmenin Dönüştürücü Gücü
- Acı, yüzleşmeye çağırır. Bastırılmış duyguların, görmezden gelinen hikâyelerin açığa çıkmasını sağlar.
- Acı, sevginin derinleşmesini sağlar. Kişi, acı sayesinde ailesiyle daha derin bir bağ kurabilir.
- Acı, özgürleşmeye kapı aralar. Kendi yerini bulduğunda, kişi başkasının kaderinden ayrışır ve kendi yoluna döner.
Sistemde Yerini Bulmak: Aile Diziminde Sıra ve Denge
Hellinger’e göre bir aile sisteminde herkesin bir yeri ve sırası vardır. Bu sıra bozulduğunda, sistemde kaos, hastalık, ilişki problemleri ve hatta yaşamda tıkanıklıklar ortaya çıkar.
Sıra Neye Göre Belirlenir?
- Doğum sırası: Kardeşler arasında kim önce doğduysa onun yeri öndedir.
- Aile üyeliği: Anne-baba çocuklardan önce gelir. Eski eşler bile sistemde yer tutar.
- Kader sırası: Ölen bir çocuk, düşükler, dışlananlar — hepsi sistemde görünmez bir yer kaplar.
Sıra Bozulduğunda Ne Olur?
- Bir çocuk, annesinin yerine geçmeye çalışırsa, ağır bir yük taşır.
- Dışlanan bir aile üyesi unutulursa, sonraki kuşaklardan biri onun kaderini üstlenir.
- Bir kişi kendi yerini terk edip başkasının yerine geçerse, sistemde suçluluk ve acı oluşur.
Şifa İçin Ne Gerekir?
- Herkese kendi yerini vermek: Dışlananları tanımak, ölenleri anmak, unutulanları hatırlamak.
- Kendi yerinde kalmak: Başkasının kaderine müdahale etmeden, kendi yaşam yolunda ilerlemek.
- Sisteme saygı duymak: Ailedeki herkesin varlığını onurlandırmak.
➤ İnsan, kendi yerinde bile değilken başkasının yerine geçtiğini nasıl anlayabilir?
Kendi Yerinde Olmamanın Belirtileri:
- Aşırı Yük Taşıma Hissi
- Sürekli başkalarının sorunlarını çözmeye çalışmak
- Ailedeki bir bireyin acısını ya da kaderini üstlenmiş gibi hissetmek
- “Ben olmasam herkes dağılır” düşüncesi
- Karmaşık İlişkiler
- Ebeveyn gibi davranmak (özellikle çocukken anneye/babaya destek olmak)
- Kardeşler arasında yerini karıştırmak (örneğin küçük kardeşe ebeveynlik yapmak)
- Partner ilişkilerinde sürekli “kurtarıcı” rolüne girmek
- Hayatta Tıkanıklıklar
- Sürekli aynı döngüleri yaşamak (iş, ilişki, sağlık)
- Başarıyı hak etmiyor gibi hissetmek
- Nedensiz suçluluk veya utanç duygusu
Fark Etmek İçin Ne Yapılabilir?
- Duygusal Gözlem: Kendi duygularını izlemek: “Bu yük bana mı ait?” diye sormak.
- Aile Hikâyelerine Bakmak: Ailede dışlanmış, unutulmuş, travma yaşamış biri var mı? Onun kaderiyle özdeşleşmiş olabilir misin?
- Aile Dizimi Çalışması: Profesyonel bir dizim çalışması, kişinin sistemdeki yerini görselleştirerek bu geçişleri fark etmesini sağlar.
Şifaya Giden Yol
- Kendi yerine dönmek: Başkasının kaderini bırakmak, kendi yaşamına sahip çıkmak.
- Saygı göstermek: Başkasının acısına müdahale etmeden, onu onurlandırmak.
- Sıralamayı kabul etmek: Kim önce geldiyse onun yeri öndedir; bu düzeni tanımak huzur getirir.
Bu farkındalık genellikle bir anda değil, yavaş yavaş gelişir. Ama bir kez kişi kendi yerini bulduğunda, yaşamda akan bir hafiflik hissi gelir.
Kitabın Temel İçeriği:
- Aile Konstelasyonu’nun (Aile Dizimi) nasıl işlediğini ve klasik psikoterapinin ötesinde nasıl şifa sunduğunu açıklar.
- Sevginin aile sistemindeki düzeni ve düzensizliği üzerine yoğunlaşır.
- İnsan ruhunun sevgiyi nasıl algıladığı ve bu algının ilişkilerde nasıl sınırlandığı üzerine içgörüler sunar.
- Ruhsal tıkanmaların, huzursuzlukların ve yönsüzlük hissinin aile sistemindeki bozulmuş bağlarla nasıl ilişkili olduğunu gösterir.
- “Sevgi Bilimi” olarak adlandırılabilecek bir yaklaşım geliştirir: bireyin hem kendi bireyselliğini hem de sistemin parçası olma halini sorgulatır
Hellinger’in etkisi günümüzde nasıl sürüyor?
Bert Hellinger’in etkisi, yalnızca psikoterapi dünyasında değil, bireysel farkındalık, aile ilişkileri ve ruhsal gelişim alanlarında da günümüzde güçlü bir şekilde sürüyor. Onun geliştirdiği Aile Dizimi (Family Constellation) yöntemi, artık sadece terapistlerin değil, yaşam koçlarının, eğitimcilerin ve hatta organizasyon danışmanlarının da kullandığı bir araç haline geldi.
Günümüzde Hellinger Etkisi Nasıl Yaşatılıyor?
- Terapi Merkezlerinde Uygulamalar: Türkiye dahil birçok ülkede Aile Dizimi seansları düzenleniyor. Danışanlar, geçmiş kuşaklardan gelen görünmez yükleri fark ederek, içsel dengeyi yeniden kurmayı hedefliyorlar2.
- Eğitim Programları ve Enstitüler: Hellinger’in yöntemini öğreten uluslararası enstitüler, terapistlere ve meraklılara yönelik eğitimler sunuyor. Türkiye’de de bu alanda çalışan uzmanlar, seminerler ve grup çalışmalarıyla yöntemi yaşatıyor.
- Kültürel ve Ruhsal Dönüşüm Aracı: Aile Dizimi, sadece bireysel terapi değil; toplumsal travmaların, kuşaklararası çatışmaların ve kolektif bilinçaltının anlaşılması için de kullanılıyor. Özellikle savaş, göç, ayrımcılık gibi tarihsel olayların etkilerini çözümlemek için güçlü bir araç olarak görülüyor.
- Kişisel Gelişim ve Spiritüel Alanlarda Yaygınlık: Hellinger’in “Sevgi Düzenleri” felsefesi, spiritüel öğretilerle birleşerek meditasyon, enerji çalışmaları ve bilinç farkındalığı alanlarında da uygulanıyor. Bu yaklaşım, bireyin kendini sistemin bir parçası olarak görmesini ve “olana rıza” göstermesini teşvik ediyor.
- Akademik Çalışmalara İlham: Psikoloji yüksek lisans tezlerinden seminer projelerine kadar birçok akademik çalışma, Hellinger’in yöntemini temel alarak insan ilişkilerini ve ruhsal yapıları analiz ediyor.
“Kişi, ailesinin kaderini taşıdığını fark ettiğinde, özgürleşme başlar.” — Bert Hellinger
Hellinger’in etkisi, sadece bir terapi yöntemi olarak değil; insanın kendini, ailesini ve geçmişini daha derin bir anlayışla kavraması için bir yaşam felsefesi olarak sürüyor.
Sevgiyle Yükselmek, Bir Olmak, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatmak için. Bert Hellinger’in Sevgiyle Yükselmek adlı eseri, günümüzde bireysel farkındalık, aile ilişkileri ve ruhsal denge arayışında olanlar için hâlâ son derece güncel ve dönüştürücü bir kaynak olarak öne çıkıyor.
Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?
- Kuşaklararası Aktarımın Fark Edilmesi: Kitap, geçmişte yaşanmış ama çözülmemiş olayların bugünkü ilişkilerimizi ve ruhsal durumumuzu nasıl etkilediğini göstererek, bireyin kendi hikâyesini daha geniş bir bağlamda anlamasına yardımcı olur.
- Klasik Terapinin Ötesinde Bir Yaklaşım: Hellinger’in geliştirdiği Aile Konstelasyonu yöntemi, klasik psikoterapinin tıkandığı noktalarda devreye girerek, insan ruhuna derin bir şifa sunar. Bu yaklaşım, özellikle içsel huzursuzluk, yönsüzlük ve tekrar eden ilişki sorunları yaşayan bireyler için güçlü bir araçtır.
- Sevginin Bilimi: Kitap, sevginin sadece duygusal bir deneyim değil, aynı zamanda sistemik bir düzen içinde nasıl işlediğini anlatır. Hellinger’in “Hellinger Sciencia” adını verdiği kuram, sevginin ruhsal düzeyde nasıl aktığını ve nerede tıkandığını anlamamıza olanak tanır.
- Kendi Kendinin Ebeveyni Olmak: Kitapta yer alan içgörüler, bireyin kendi içsel gücünü fark etmesini ve geçmişin etkilerinden özgürleşerek kendi yaşamının sorumluluğunu almasını teşvik eder. Bu, özellikle günümüzde bireyselleşme ve ruhsal bütünlük arayışında olanlar için çok değerli bir rehberlik sunar.
“Huzursuzluk, yönünüzü bulamama, ne yapacağınızı bilememe ve gücünüzün eksilmesi gibi belirtiler, ruhani vicdanda bir sorunun işaretidir. Ne zaman böyle hissederiz? Yanıtı kolaydır: Ruhun sevgisinden saptığımızda.” — Bert Hellinger
Bu eser, sadece bir terapi yöntemi değil; insan olmanın, bağ kurmanın ve özgürleşmenin derin bir haritası.
Bert Hellinger: Ruhun Hareketlerini Dinleyen Adam
Anton “Bert” Hellinger, 16 Aralık 1925’te Almanya’nın Leimen kentinde dünyaya geldi. Hayatının ilk yılları, savaşın gölgesinde şekillendi. Nazi rejimi altında gençliğini geçiren Hellinger, bu dönemde insan ruhunun karanlık ve aydınlık yanlarını gözlemleme fırsatı buldu. Bu deneyimler, ileride geliştireceği terapi yöntemlerinin temel taşlarını oluşturacaktı.
Teolojiden Psikoterapiye: Genç yaşta Katolik rahip olmaya karar verdi. Felsefe, teoloji ve pedagoji eğitimi aldıktan sonra, 16 yıl boyunca Güney Afrika’da Zulular arasında misyoner olarak yaşadı. Bu dönem, onun için bir içsel dönüşüm süreciydi. Zuluların grup dinamikleri, ritüelleri ve aile bağları, Hellinger’in Batı psikolojisine getireceği yeniliklerin ilham kaynağı oldu.
Psikanalizden Aile Dizimine: 1970’lerde Avrupa’ya döndü ve Viyana’da klasik psikanaliz eğitimi aldı. Ardından Münih’te çeşitli terapi teknikleriyle tanıştı: Transaksiyonel analiz, Ericksonian hipnoterapi, NLP… Ancak Hellinger, bu yöntemlerin ötesine geçmek istiyordu. İnsan ruhunun daha derin, daha sezgisel bir düzlemde işlediğine inanıyordu. Bu arayış, onu kendi yöntemini geliştirmeye yöneltti: Aile Dizimi (Familienstellen). Bu yaklaşım, bireyin sorunlarını sadece kendi yaşamıyla değil, ailesinin ve atalarının kaderiyle birlikte ele alıyordu. Hellinger, “ruhun hareketleri” adını verdiği sezgisel bir alanla çalışarak, görünmeyen bağları ortaya çıkarmayı amaçladı.
Küresel Etki ve Ruhsal Miras: Hellinger’in yöntemi kısa sürede psikoterapi dünyasında yankı buldu. Avrupa’dan Amerika’ya, Rusya’dan Japonya’ya kadar birçok ülkede seminerler verdi, eğitimler düzenledi. 110’dan fazla kitap yazdı ve eserleri 38 dile çevrildi. Onun çalışmaları sadece terapi alanında değil; eğitim, hukuk, tıp ve organizasyonel danışmanlık gibi birçok disiplinde uygulama alanı buldu. “Olana olduğu gibi rıza gösterme” duruşu, hem bireysel hem kolektif şifanın anahtarı haline geldi.
Sessizce Gelen Veda: Bert Hellinger, 2019 yılında hayata gözlerini yumdu. Ardında sadece bir terapi yöntemi değil, insan ruhunun derinliklerine dair bir anlayış bıraktı. Onun mirası, hâlâ binlerce terapist ve danışan tarafından yaşatılıyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın