“Kişi ihtiyaçlarını karşılayıp kimseye yük olmamak için elbette çalışmalıdır ama ruhunu ve zihnini beslemek için de birkaç dakika bulmalıdır. Yeryüzüne büyük bir misyonla geldik ama pek çoğu bunu unutup yalnızca kendi toplumsal başarılarını düşünüyor ve kendilerini örnek insan olarak görüyor! Ne örneği? Onlardan hiçbir ışık çıkmıyor; spiritüel hayata, kendi gelişimlerine bir dakika bile ayırmıyorlar. Yeryüzünde çok az kalacaksınız ve giderken öteki tarafa arabalarınızı, evlerinizi götürmeyeceksiniz. Her şey burada kalacak, yalnızca içsel edinimlerinizi yanınıza alacaksınız; yalnız onlar sizi terk etmeyecek.”
— Omraam Mikhael Aivanhov
Merhaba
Bu bir diyet el kitabı değil. Aslında diyetle de ilgisi yok. Omraam Mikhael Aivanhov, beslenmeye karşı tutumumuzun, yediklerimizden veya ne kadar yediğimizden çok daha önemli olduğunu öğretiyor.
Düşünceleri ve hisleriyle doğaya uyum sağlaması halinde insan, doğanın kendisine sunduğu yiyeceklerden, tüm varlığının gelişmesinde gerekli olan narin elementleri çıkarabilir.
Bir meyveyi ele alalım…Tadı, kokusu, rengi üzerinde durmadan bu meyvenin güneş ışınlarıyla dolu olduğunu varsayalım; o Yaratıcı tarafından yazılmış bir mektuptur ve her şey mektubu okuma şeklinize bağlıdır. Onu okumayı bilmezsek, hiçbir şeyi alamayız ondan ve yazık olur!
Bir meyve, katı, sıvı, gaz, eterik maddelerden yapılmıştır. Herkes katı ve sıvı maddeleri iyi bilir. Çok daha azı daha sübtil olan ve hava bölgesine ait kokularla ilgilenir. Meyvenin renklerine ve özellikle de hayatına bağlı olan eterik yönü ise tamamen bilinmeyen ve ihmal edilen bir yöndür, halbuki en önemli kısım budur çünkü insan sübtil bedenlerini besinlerin eterik parçacıklarıyla besler.
İnsan yalnızca fiziksel bir bedene değil başka daha sübtil bedenlere de -ki bunlar psişik ve spiritüel işlev bölgeleridir, (eterik, astral, zihinsel, kozal, budik ve atmik bedenler) sahip olduğundan, sorulması gereken soru, cahilliği yüzünden sık sık besinsiz kalan o sübtil bedenleri beslemeyi nasıl öğreneceğidir. Fiziksel bedenine ne girmesi gerektiğini aşağı yukarı bilmektedir (aşağı yukarı diyorum çünkü insanların çoğu et yer ki kendi fiziksel ve psişik sağlığına zararlıdır) ama diğer bedenlerini beslemeyi bilmez; eterik bedeni (ya da can bedeni) astral bedeni (duygular ve heyecanlar bölgesi) zihinsel bedeni (akıl bölgesini hele) bunlardan daha üstün bedenleri beslemeyi hiç mi hiç bilmez.
Astral bedense heyecanlar, duygularla beslenir ve bu elementler de eterik parçacıklardan daha ince maddelerden yapılmıştır. Besinler üzerinde sevgiyle kısa bir süre durduğunuzda astral bedeninizi onlardan eterik parçacıklara göre daha değerli parçacıklar almaya hazırlamış olursunuz. Astral beden o elementleri özümsediğinde son derece yüksek bir düzene ait duyguları ortaya çıkartma imkanına sahip olur; dünya sevgisini, mutluluk ve huzur hissini ve Doğayla ahenk içinde yaşama halini.
Ne yazık ki insanlar bu hislerini gittikçe kaybetmektedir; artık o korumayı, şefkati, sevgiyi ; nesnelere, ağaçlara, dağlara, yıldızlara karşı olan dostluğu hissetmektedirler; endişeli, huzursuzdurlar, kendi evlerinde korumada olduklarında bile, uykularında bile tehdit altında olduklarını hissetmektedirler. Bu özel bir izlenimdir, çünkü aslında o kadar da tehdit altında değildirler fakat içlerinde bir şey dağılır ve Doğa Ana tarafından artık korunmadıklarını hissederler, çünkü astral bedenleri besinini almamıştır.
Astral bedeninizi besleyin ve kendinizi cömertlik iyilikseverlikle ortaya koyacağınız tarif edilmez iyi duygular hissedeceksiniz. Eğer çözecek önemli sorunlarınız varsa daha rahat ve anlayışlı olacaksınız.
İnsanların çoğu entelektüel yönlerini geliştirmek için okumanın, çalışmanın ve düşünmenin yettiğini düşünür. Hayır; çalışmak, düşünmek elzem ama yetersizdir; yemek sırasında zihinsel beden de beslenmelidir, ancak böylece dirençli ve elverişli hale gelir.
Biri duygunun diğeri düşüncenin desteği olan astral ve zihinsel bedenlerin, insanın duygusal ve entelektüel alanlarda görev üstlenebilmesi için uygun bir besin almaya ihtiyacı olduğunu iyi anlamak gerekir.
Eterik, astral ve zihinsel bedenlerin ötesinde insan daha spiritüel özleri olan başka bedenlere de sahiptir; mantığın, ruhun ve tinin bölgeleri olan kozal, budik ve atmik bedenler; bunlarında beslenmesi gerekir. Onları Yaratıcıya minnet duygusu içine girerek beslersiniz. İnsanların yine gitgide kaybettiği bu minnet duygusu en büyük kutsamaları alacağınız göksel kapıları açacaktır size. O anda her şey önünüzde açılacak ve göreceksiniz, hissedeceksiniz, yaşayacaksınız! Minnet kaba maddeleri ışığa, neşeye dönüştürme gücüne sahiptir ve onu kullanmayı öğrenmek gerekir.
Eğer üç üstün bedeninizi beslemeyi bilirseniz bu şekilde yakaladığını sübtil parçacıklarla her yere dağıtılır; beyne, solar pleksusa (sinirağa), bütün organlara.
Yemeye iyi başlamak yetmez; iyi bir şekilde bitirmek de gerekir. Bu, sizi bekleyen çeşitli işlere iyi başlamanızı sağlar. Her etkinliğin kendi başlangıcı olduğunu unutmayın ve o başlangıçlar da en önemli anlardır.
Besin yalnızca bir araçtır. Daha önemli olan şey psişik ve spiritüel hayattır, besin sonra gelir.
Fiziksel planda elbette tamamen saf bir besin bulamayız; halbuki duygu ve düşünce alanında çok uyanık olabilir ve en iyi düşünce ve duygularla beslenip diğerlerini atmak konusunda seçim yapabiliriz. Eterik, astral ve zihinsel bedenlerimizi inşa eden bizleriz ve bu bedenlerin niteliğine göre çizilir kaderimiz; ışıksal ya da karanlık varlıklarca mı ziyaret edileceğimiz, neşeyle mi acıyla mı karşılaşacağımız ya da karanlıkta mı yaşayacağımız hep onlara göre belirlenir.
Bu günlerde korkunç bir hayatla yoldan çıkmış insanlar dengelerini yeniden bulmak için imkanlar arıyor ve yoga yapıyorlar, zen ve transandantal meditasyon. Ya da rahatlamanın yollarını arıyorlar. Bunun iyi bir şey olmadığını söylemiyorum ama ben daha basit ve etkili bir egzersiz buldum: yemek yemeyi öğrenmek.
Özensiz bir biçimde yemek yenirse, mesela gürültülü ortamda, sinirli bir biçimde, aceleyle tartışarak, sonrasında meditasyon ya da yoga yapmaya gitmek neye yarar?
Yemek yeme, besinin sağlığa, güce, sevgiye, ışığa dönüştüğü sihirli bir törendir.
Bir insanın tekamülünün işareti, kendisinden çok daha büyük olan ve onun ahengini, eylemleri düşünceleri, duygularıyla, iç gürültüsüyle bozmamaya dikkat ettiği bir bütüne ait olma bilincine sahip olmasıdır.
İşiniz başınızdan aşkın da olsa spiritüel bir hayatınız olmaması için bahane bulmayın. En azından günde üç kez Yukarısına Tanrıya bağlanmak için en iyi koşullar hazır, çünkü günde üç kez yemek yemek zorundasınız.
Yapabileceğiniz bütün spiritüel çalışmaları en azından yemek yerken yapın.
Yukarısı gelişimimiz için en iyi koşulları ayarlamış görünüyor. Çünkü henüz kabul edilmemiş olsa bile galip gelecek olan, sizi aydınlatıp kurtaracak olan O’dur…
Benim gibi Vejetaryen Yemek seçimi yapan biriyseniz, bakalım kitapta bu konuyla ilgili hangi notlar düşülmüş.
Etli besinlerle vejetaryen besinler arasındaki fark barındırdıkları güneş ışınlarının miktarında yatar. Meyve ve sebzelerde o kadar çok güneş ışığı var ki onların güneş ışığının yoğunlaşmış hali oldukları söylenebilir. Bir meyve ya da sebze yediğimizde doğrudan güneş ışığı yemiş oluruz ve bunlar bizde çok az atık bırakır.
Ayrıca şunu bilmek gerekir; besin olarak yuttuğumuz her şey içimizde son derece belirli dalgaları yakalayan bir antene dönüşür. Et bizi astral planın aşağılarında bırakır. Et yiyen kişi hayvanların dünyasıyla bedeni arasında görünmez bir bağ kurar ve aurasının rengini görebilse dehşete kapılır. İnsanların pek çok davranışının gerçekte insani alana değil hayvansal alana ait olduğunu açıklayan budur.
İnsanlar arasındaki savaşlar görünürde ekonomik ya da politik meselelere dayanır ama gerçekte hepsi hayvanlara yaptığımız o katliamın sonucudur. Adalet yasası amansızdır. İnsanlara hayvanlara döktürdükleri kadar kan döktürtür. Yeryüzüne yayılmış ve Yukarısından intikam dileyen milyonlarca litre kan! Bu kanın buharlaşması yalnızca mikropları değil, aynı zamanda görünmez dünyanın milyarlarca kurtçuğuyla aşağı varlığını da çeker.
Tinin Madde Üzerinde Çalışması
Bize besin olan sebze ve meyvelerin içinde yoğunlaşmış biçimde güneş enerjisi vardır. Bu enerjiyi alıp içimizdeki bütün merkezlere yollamayı bilmek gerekir ki dağıtılsın. Ama bu yalnızca düşünce gücüyle mümkün olur.
İnsan yer, bütün yaratılmışlar yer ama niçin?
Bu sorunun cevabı “güç kazanmak, hayatta kalmak için” değil. Başka nedenleri olduğunu düşünün…
Beslenme Yogası, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle, okuyunuz…
Bir Cevap Yazın