Süptil Merkezler ve Bedenler, Omraam Mikhael Aivanhov

Aura bir kitaptır. O denli süptildir ki, onun hakkında tam olarak bir fikir edinmek zordur. Aynı parmak izi gibi, nasıl ki iki canlı aynı parmak izine sahip olmaz, aynı auraya da sahip olunamaz, çünkü her insanın varlığın bütününü temsil eder.

“Hakikat, bilgelik, sevgi, adalet ve saflık, bizi kutsamalar aldığımız evrenin tüm uyumlu güçlerine bağlar. Her erdem, sinir düğümlerinin ve bağlı oldukları organların işleyişini iyileştirir, ama aynı zamanda bu erdemlere karşı her hata onların işleyişini bozar. “

Merhaba

Omraam Mikhael Aivanhov, dünyaca ünlü eserleri otuz dile çevrilmiş olan Bulgar asıllı bu müstesna filozof, yaklaşık elli yıldır yaşadığı Fransa’da spiritüel ve ezoterik konularda öğretilerini sunmuştur.

Organlardan oluşan fiziksel bir bedene sahibiz…

İnsanoğlu’nun Dünya ile kurduğu ilişki beş duyu üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle insanlar duyuların gözlerinde, kulaklarında, ciltlerinde yarattığı hazları çoğaltmaya ve onlardan faydalanmaya bu denli odaklıdır. Bu hazların elbette gereklilik veya yoğunluk durumları değişkenlik göstermektedir.

Şu an dünyamızda hüküm süren iki duyu var. Bunlardan dokunma ve tat alma duyularıdır, bunun nedeni ise insanların büyük çoğunluğunun aydınlanma sürecinin çok başında olmasıdır. Çok daha revaçta olan duyular (görme, işitme ve koku alma) insanoğlunun çıkarları söz konusu olmadığı sürece kolay kolay önem arz etmez.

Burada size bildiğiniz şeyleri anlatıyorum, ancak bu dikkatinizi muhtemelen hiç çıkaramadığınız sonuçlara çekmek içindi. Binlerce yıldız insanlar beş duyularını kullanarak hislerini ve algılarını çoğaltmak ve büyütmek için eğitim alıyorlar. Ne yazıktır ki bu noksan beş tuşlu klavyeyle elde ettiklerine uygarlık ve kültür diyorlar. Bu biraz içler acısı. Çabaları ne kadar rafine olsa da, beş duyu her zaman sınırlı olacaktır çünkü bunları yalnızca fiziksel plana aittir ve asla yalnızca fiziksel planın ötesini keşfetmeyeceklerdir. Oysa klavyenin altıncı, yedinci ve hatta sekizinci eksik tuşları Doğa tarafından öngörülmüştür. Çok daha yoğun, çok daha güçlü duyulardan bahsediyorum.

İnsanların, yalnızca fiziksel duyumlarını artırmaya ve güçlendirmeye çalışarak büyük hayal kırıklıklarıyla karşılaşacaklarını anlamaları gerekir, çünkü bu duyumlar sınırlıdır. Peki ama neden? Çünkü, her organ uzmanlaştığı için belirli bir işlevi yerine getirir ve yalnızca bu işleve karşılık gelen duyumları sağlayabilir. Yeni duyumlar deneyimlemek için, varlığını bilmesek de sahip olduğumuz diğer organlara yönelmeliyiz.

İnsanları gözlemlediğinizde şunu fark edeceksiniz, aklınızın alabileceği her şeyi görebilir, tadına bakabilir, dokunabilir, istediği her şeyi satın alma imkanları var, ama hala bir şeylerin eksikliğini hissederler. Peki ama neden?

Hindistan’da veya Tibet’te derin çukurlarda yaşayan bazı yogiler vardır. Karanlıkta ve mutlak sessizlikte, yoginin meditasyon yoluyla işlevsiz hale gelen beş duyusunu oluşturur. Ve duyular işlev yapmayı bıraktıkları için süptil merkezler için amaçlanan psişik enerjiyi artık harcamazlar. Sonra bu merkezler uyanır ve yogi daha yüksek gerçekliklerin akışkan elementlerini görmeye, duymaya, hissetmeye başlar. Yani bu istisnai varlıkların amacı budur ve bazıları yıllarca görsel, işitsel, koku alma duyumlarını vb. bastırmaya çalışırlar ve tüm hareketlerini durdururlar. Geriye sadece düşünce kalır ve sonra Tanrısallıkla tam bir birliktelik içinde yaşamak için düşünceyi bile durdururlar.

Tanrı, insan ruhuna belirli saklı yetiler bahşetmiştir, ancak fazlasıyla dışa dönük bir yaşantı, bu yetilerin gelişmesini engelleyebilir. Sırası gelmişken sorayım, siz meditasyon yaparken ne yapıyorsunuz? Dikkatinizi içinize vermek adına gözlerinizi kapatıyorsunuz… Ancak bu konuya bir açıklık getirmek istiyorum. Meditasyon yaptığınızda çok uzun süre gözlerinizi kapalı tutmayın; çünkü sizler daha Hintli yogi’lerin seviyesine erişmediğinizden uyuyakalabilirsiniz.

Gözlerinizi açtığınızda uyanır, gözlerinizi kapattığınızda uyumaya hazırlanırsınız, döngü böyledir.

Gerçekliğin zor algılanan yanlarını görmenizi sağlayan spiritüel gözlerin açılması için, fiziksel gözlerimizi kapatmalıyız. Zamanla siz de bunların aralarındaki farkları bütünüyle gözetmeyi öğreneceksiniz.

Batlılar beş duyunun üzerine kurulu yaşamı mükemmel bir dereceye kadar geliştirdiler. Bu sayede her şeyi bileceklerini ve mutlu olacaklarını hayal ederler. Pek çok şey biliyorlar, bu doğru, çok fazla duygu yaşıyorlar, ama beş duyu tüm psişik enerjilerini yutuyor ve ruhsal taraf için geriye hiçbir şey kalmıyor.

İnsanlar fiziksel duyumlara ve hazlara dayalı yaşıyor, bu nedenle ruhsal algılamalara ve uyanışlara enerji kalmıyor… Hep çok fazla haz isteniyor! ‘Yaşıyoruz’ diyorlar ancak gerçek hayatı perdeleyen bir hayat bu! Sizler bunu anlamalı ve gerçekleri olduğu gibi görmenizi perdeleyen duyumları ortadan kaldırmaya yönelik bir karar vermelisiniz.

İnsanlar kendilerini çok daha yüksek bölge ve varlıklarla temasa geçirebilecek organları geliştirene kadar pek bir şey bilmeyeceklerdir. Konuşur, yazar, anlatır, eleştirir, yargılar ama her daim eksik ve hatalı kalır, çünkü gerçek bilginin sadece yarısına sahiptir Gerçekliği bütünüyle bilmek istiyorsa, bugüne kadar içinde sahip olduğu ama kullanılmadığı için uyku halinde olan bazı becerilerini uyandırmak için çaba harcamalı, çalışmalıdır.

Bilginin iki biçimi vardır, entelektüel ve ruhsal, bu yüzden ikisini de geliştirebilirseniz, daha da iyidir.

İnsanlık hala inişe devam ediyor. Ama diğer bir yandan bunu insanoğlunun atıldığı bir öğrenim süreci olarak da yorumlayabiliriz. Öyleyse, evrim yolunda ilerlemek isteyenler, beş duyuyla deneyimledikleri duyumları biraz azaltmaya ve şimdi kendi içlerinde araştırmaya başlamalarını öneriyorum. İçsel dünyanız engin ve zengin, sadece bu hazineyi aramayı bilmeniz gerekiyor!

Var olan her şey; insanlar, hayvanlar, bitkiler ve hatta taşlar, parçacıklar yayar ve her şeyi çevreleyen bu akışkan, suptil atmosferik zara aura denir. Açıkçası, durugörülerin dışında görünür değildir ve birçok insan varlığından bile haberdar değildir. Bu nedenle aura herkesi çevreleyen bir tür hale veya nur aylasıdır, bazılarında geniş, parlak, güçlü, yoğun titreşimler ve muhteşem renkler vardır, bazılarında ise, aksine küçük, sönük, donuk, bulanık ve kirli bir görünüm.

Aura cilde benzer. Aura, deri ile aynı işlevlere sahiptir. Ruhun derisi diyebiliriz, onu saran, koruyan budur, ona duyarlılık veren budur ve nihayet kozmik akımların geçmesine izin veren budur, bu insan ruhu ile yaratıklar arasında , yıldızlara kadar, bir yaratığın ruhu ile Evrensel Ruh arasında alışverişe izin verir.

Peki ama auranın oluşmasındaki faktörler nelerdir?

Evet cildimiz çok şeyi yansıtır. Eğer gerçekten rafine ve tinsel ise, bu kişinin spiritüel olduğuna işaret eder. Çünkü kimse kendisiyle örtüşmeyen bir cilt yaratmaz. Kişi aslında bilinçaltıyla cildi üzerinde çalışır. Bunu nasıl yapacağını bilseydi onu değiştirebilirdi. Cildimizin her ayrıntısının bir anlamı vardır. Dokusu bile insanların temel kişilik özelliklerini yansıtmaya yeterlidir. Örneğin, dayanıklılık, irade, faaliyet durumu veya tam tersine zayıflık, tembellik veya eksiklik.

Aura daha karmaşık bir şeydir. İnsanın eterik bedeni, fiziksel bedeninin aurasına nüfuz eden bir aura oluşturur ve fiziksel ve eterik bedenlerin bu aurası, onun sağlığını ve canlılığını ortaya çıkarır. Astral ve zihinsel bedenleri, eylemleri veya eylemsizlikleri, nitelikleri veya hataları nedeniyle birincil auraya başka yayılımlar, başka renkler ekler ve böylece duygu ve düşüncelerinin doğasını ortaya çıkarır. Ve eğer, Kozal, Budik ve Atmik bedenler uyanırsa, daha parlak renkler, diğer daha güçlü titreşimler eklerler.

Aura bir kitaptır. O denli süptildir ki, onun hakkında tam olarak bir fikir edinmek zordur. Aynı parmak izi gibi, nasıl ki iki canlı aynı parmak izine sahip olmaz, aynı auraya da sahip olunamaz, çünkü her insanın varlığın bütününü temsil eder.

Fiziksel planda bulunabilecek her şey, ruhsal planda eşdeğerine sahiptir. Fiziksel planda bedenimizi koruyan deri ve kıyafetlerken, ruhsal planda bu rolü aura üstlenir.

Saf parlak bir auradan daha etkili bir koruma yoktur.

Ne yazık ki birçok insan, kullandığı sembollerin kökenini bilmeden maji yapmaya cüret ediyor, üstelik özünde tam olarak ne yaptığını bilmeden yapıyor. Oysa saf, ışıl ışıl sevgi dolu aurayı oluşturacak erdemleri edinmeli insan.

Peki, aura üzerinde nasıl çalışmalı?

Bence, erdem üzerinde çalışmak gerekli. Saflık, sabır, hoşgörü, cömertlik, nezaket, inanç, alçakgönüllülük, adalet ve özverililik. Bu yöntem en güvenli olanıdır.

Sağlığınıza, güzelliğinize, huzurunuza, mutluluğunuza gerçekten değer veriyor musunuz?

Günümüzde insanlık sadece görünüşü iyileştirmeye alışkın ama gelecekte iç tarafa daha fazla ağırlık verilecek ve kadınlar tüm dünyevi güzellik salonlarına koşmak yerine manevi güzellik salonlarına girecekler, yani auraları üzerinde çalışacaklar. Bu gerçek güzellik salonudur…

Evet, içeriden gelen güzelleşmelere ihtiyacımız var.

Hayatın gerçek öğrencisi kendini incelemekle başlar…

16 yıl boyunca Evrensel Yaşam Enerjisi Reiki uygulamaları rehberliğinde, aura görme becerisi kazandım.

Kobalt mavisi (alın çakrası) , yeşil (kalp çakrası) ve içinde pembeleri olan auraya sahipseniz, benim gibi; sessiz olup anda kalarak; gerçek doğanıza uyanıp Öz’e dönersiniz.

Süptil Merkezler ve Bedenler, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle, okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: