Tanrısal Maji Kitabı, Omraam Mikhael Aivanhov

“Gerçek maji, kişinin tüm yeteneklerini ve bilgisini Tanrının Krallığını dünya üzerinde gerçekleştirme hizmetine adamasıdır.”

Merhaba

İzmir İstinye Park yolumun üzerindeyken mini bir ziyaret düzenledim. AVM’nin en üst katında yer alan Kırmızı Kedi Kitapevinden severek kullandığım kitap ayraçlarından aldım. Ardından en alt kata inerek Penguen Kitapevi raflarından göz kırpan kitapları bir süre inceledim. Onlardan biri olan Tanrısal Maji Kitabı ve kitabın 47. sayfası satırlarından gelen mesaj.

Mesaj, Radyasyon Onkolojisi Doktorunun bir önceki gün kontrol esnasındaki sözlerini anımsattı. Bir sonraki kontrol tarihi tam tamına bu rakamdı. Ve bolca 3 rakamı içeriyordu. Doktor, gülümseyerek “Belki şanslı sayınızdır” dedi. “Ben, şansa inanmam” dedim…

On Üç Şansız Bir Sayı Mı?

Neden on üç sayısının uğursuz bir sayı olarak değerlendirildiğini anlamak için biraz on iki sayısı üzerinde durmak lazım. Bir gün iki kere on iki saattir, bir yıl on iki ay ve Zodyak’ta da on iki simge vardır. İncil’de on iki sayısı pek çok kez geçer; Yakup’un on iki İsrail kavimini kuran on iki oğlu vardır; bu on iki aşiret Musa’nın kardeşi büyük Rahip Harun’un göğsünde duran on iki değerli taşla temsil edilmiştir. Aziz Yuhanna’nın Kıyamet’te (Vahiy) yazdığı göksel kent Kudüs on ikili bir değerli taş dizisi üzerine kuruludur ve surlarında on iki inci alan on iki kapı vardır.

Yani on iki, tamamlanmış olanın, tam olanın, bir bütün olanın sayısıdır. On üç on iki artı birdir ve gelip eklenen bütünün dışındadır; yabancı bir öğe gibidir ve eğer saf değilse, ahenkle titreşmiyorsa bütünlük bozulma tehdidi altındadır. İşte bu yüzden on üç sınavların habercisi olan ve hatta ölüm getiren zor bir sayı olarak görülür. Tarot’un on üçüncü kartı ölümdür.

Şimdi, on ikiye eklenen birin başka bir döngünün ya da bütünün başlangıcını temsil ettiği söylenebilir. İnisiyatik Bilim’de ölüm hiçbir zaman kesin bir son olarak algılanmaz, yeni bir hayatın başlangıcıdır. O halde, on üç kötücül bir sayı değildir, fakat saf olmayanı ve ahenksizliği kaldırmaz. Ve çok aktif, dinamik olduğu için bu sayı etkisinin telafi etmek için iyilik, sevgi gibi dişil niteliklere sahip olmayan yaratıkları itebilir.

Sayılar hayattaki pek çok şey gibi nötrdür ama kişilere göre farklı hareket ederler. On üç sayısı temizleyen, arındıran bir sayıdır ve bu arınmayı dayanamayanlar dışa atılır veya ortadan kaldırılırlar. Bu nedenle ona rast gelmemek onlar için daha iyidir ve özellikle de masaya on üç kişi oturmazlar.

Samimi olarak iyilik yapmaya karar verdiyseniz her an olumlu olur…

Her şey sizin ne olduğunuza bağlıdır…

Sayılara geri dönelim. Sayıların kombinasyonunu inceleyen bir bilim var ve bilenler onu bazen başkalarını yıkmak, onlara zarar vermek için kullanıyorlar. Temel rakamlar ne iyi ne de kötüdürler. Onları bir araya getirerek bazıları yıkıcı ve kötülük taşıyan, bazıları faydalı ve olumlu sayılar oluşturabilir. On üç sayısına gelince, kusurlu olan on üç sayısı mı? Hayır, bu sizin kim olduğunuza ve onu kullanmayı bilip bilmediğinize bağlı…

Spiritüel olarak sayılara yaklaşırsak etkilerini he

men hissederiz… Her şey sayıdır. Doğa, bütün evren sayılar üzerine inşa edilmiştir ve ama o kadar ayrışmışlardır ki onları ne duyabilir, ne hissedebilir, ne de anlayabiliriz. Onlara yaklaşmak gerekir, içlerine girmek gerekir.

Eğer geçmişin inisiyeleri kural olarak; “susmayı” öngördülerse, İnisiyatik bilimin sırları onları almaya hazır olmayan insanların elinde çok tehlikeli silahlara dönüşebileceklerini bilmelerindendir çünkü insan doğası öyledir ki, ona ne verirseniz verin, bu ister en incelikli, en tanrısal gerçekler olsun o bunları en kişisel ve bencil mefaatleri için kullanmayı deneyecektir. Böylece insanlar kendilerine iyilikleri, kurtuluşları için verilen her şeyi çarpıtır ve gerçekte kendilerinin ve başkalarının yıkımı için kullanırlar.

Bir insanın gerçek gücü ve büyüklüğü, sahip olduğu güçleri asla kendi menfaatine kullanmamakta yatar…

Aura’nın Majikal Çemberi

İnisiyatik bilimi bize, Tanrı’nın dünyayı yarattığı zaman etrafına büyük bir ışık çemberi yansıtarak başlattığını ve bu ışığın evrenin sırlarını tanımladığını ve belirlediğini söyler. Sonra Tanrı bu ışığa yavaş yavaş yoğunlaşan ve maddeleşen ve bitkiler, hayvanlar ve insanlara dönüşen imajlar yansıttı. Bu nedenle yaratılışın özünü sağlayan ışıktı.

Bu zamana kadar auranın rolü ve önemi iyi kavranılmadı. Ak majisyenlerin, inisiyelerin gücü, auralarının bol, yoğun, son derece saf maddeleriyle dile getirdikleri sözleriyle nasıl kaynaştıklarını bilmelerine dayanıyor. Sözcük bir şablondur ve ürettiği etki, ışığın yaratıcı özelliğiyle kaynaşma derecesine bağlıdır.

Düşüncenin yükselebilmesi için ona kanat vermek gerekir ve o kanatlar auradır. Gerçek majinin sihirbazlık hokkabazlık olmadığını anlamanız gerekir. Varoluşumuzu dönüştürmek için, dileklerimizin, sözlerimizin auramızın maddesinden alınması gerekir. Hiçbir gerçek spiritüel yaratım auranın saf maddesi ve saf ışığı olmadan mümkün değildir.

Işık için zamanınız olmazsa karanlığa olur…

Enerji trafosu yukarıda, cennetin hükmettiği bölgelerde bulunur ve akımı dolaştırmak, bizdeki tüm lambaları, tüm aygıtları yakmak için prize takılı olmamız gerekir.

Majikal Asa

Gerçekte, denebilir ki gerçek büyülü asa dünyayla Yukarısı arasındaki bir aracı gibi olan insanın kendisidir. Bu nedenle dünya üzerinde faydalı olabilmek için sürekli Yukarısıyla bağlantıda olması gerekir. Gerçek İnisiyeler büyülü asayı kullanmaz, kendileri büyülü birer asadır.

Majikal Kelime

İnsanların çoğu karma yasasının nasıl işlediğini bilmiyor: duygularını kaynamaya bırakıyorlar, onun bunun hakkında olmadık şeyler anlatıyorlar, fakat bir gün geliyor karma kapıyı çalıyor ve diyor ki; “Haydi ödeyin şimdi!” O halde, olumsuz sözleri hemen tamir etmek gerekir, ertesi günü bile beklemeden çünkü söz hemen uçar; o uzayda dolaşan bir güç, egemen bir şeydir ve hareket eder.

Fakat yine de sözden daha etkili bir gücün var olduğunu bilmeniz gerekir, bu da düşüncedir. Ve düşünceyle hemen çalışmaya koyulursanız bazı talihsiz sözleri yakalayabilirsiniz. Bu zordur elbette çünkü düşünce ve söz iki farklı bölgeye aittir. Söz fiziksel plana aittir, o bir titreşimdir, havanın yer değiştirmesidir halbuki düşünce zaten eterik alana aittir.

Yani herkesin kendisini gözlemesi gerekiyor, herkes eğilimlerinin tehlikesini görmek, bunların gurur duyacakları bir güç değil, zayıflık olduğunu anlamalı. Eğer kişi önlem alır da bu yıkıcı eğilimlere hakim olmaya çalışırsa er ya da geç bir gün üstün gelir.

Söylenmiş hiçbir söz sonuçsuz kalmaz… Hz. Muhammed’in sözleri çok derindir; tüyler uçmuştur, onları artık bulamazsınız.

Bu nedenle önce kendiniz, sonra başkaları ve nihayet bütün doğa üzerinde harikalar yaratmak için her gün sözlerinizin akıllıca, ışıksal, ahenkli olmasına çalışmalısınız. Gerçek maji güçlü, canlı sözdür. Tanrı’dan gelen Kaynak’tan akan söz.

Tanrısal alışkanlıkları edinmek gerek

İlham verici dirilten kelimeler söylemeyi bilen kişi ağzında majikal bir asa tutar. Ve o kelimeleri asla boşuna söylemez, çünkü doğada her zaman dört elementin biri; toprak, su, hava ya da ateş bulunur, dikkatle sizin ifade ettiğiniz her şeyin gerçekleşmesine katılma anını beklemektedir o element. Bazen de bu gerçekleşme tohumları atanın çok uzağında vuku bulur ve görünmez. Fakat bilin ki gerçekleşiyordur. Rüzgarın tohumları götürüp uzağa ektiği gibi güzel sözler uçar ve gözlerinizden uzakta muhteşem sonuçlar doğurur.

Kelimeler güçlüdür ama etrafınızdaki her şeyi ve kendinizi dönüştürmek için onlardan faydalanmayı öğrenmek gerekir…

Bütün varlığımız majidir, büyüdür. Bütün davranışlar (yani hareketler, bakışlar, sözler de) bütün duygu ve düşünceler majikaldir. İnsanın üç düzlemde, fiziksel, astral ve zihinsel planlarda yapmaya elverişli olduğu her şey majidir. Ve yaptığı şeyin iyi ya da kötü doğasına göre, yapıp yıktıklarına göre, ahengi ya da karmaşayı yaratmasına göre ak majisyen mi, kara büyücü mü olduğu belirlenir. Yalnız insanların cehaleti onların nerede bulunduklarını, ne ürettiklerini bilmekten alıkoyar onları.

Kötü duygularınız, kötü düşünceleriniz olduğunda bu zaten kara büyüdür çünkü bir şeyi kirletip dağıtırsınız ve evrensel yasalara göre böyle etkiler oluşturan her şey kara büyü kategorisindedir. Ve ahenge sokan, inşa eden, güzelleştiren, aydınlatan her şey de ak maji kategorisindedir. O halde büyüden bahsedildiğinde çığlıklar atmak yerine insanlar yaptıkları her şeyin bilincinde olsalar daha iyi olur.

İnsan iki doğaya sahiptir; kişilik denen bir aşağı doğası ve bireysellik denilen üstün bir doğası vardır. Tekamül derecesine göre insan bu iki doğadan birinin ağır basmasını sağlar ve elbette biri ya da diğeri ortaya çıktığında ya karanlık dünyanın ya da ışık dünyasının varlıklarıyla temasa geçer.

O zaman her gün kendimize soralım: “Bakalım bugün ne dedim, ne yaptım? Düşüncelerim, duygularım neler oldu?”

Eğer kişiler majikal yasaları bilselerdi, üzüntülere, kazalara, kötülük ve ihanetlere rağmen güven duymaya, başakalarını aydınlatmaya, onlara yardım etmeye, doğanın bütün hazinelerini onlara açmaya devam ederlerdi. Çünkü bir gün, onlara kötülük yapan bütün yaratıklar, kendilerine iyilik yapan en önemli kişiyi katletmekte olduklarını fark ederek acı göz yaşları dökecek. Evet, kendilerini o kadar aşağılık görecekler ki ağlamak için nereye saklanacaklarını bilmeyecekler.

Bunu anladığım zaman ben güveni, sevgiyi ve sabrı seçtim… En önemlisi kişilerin yapıp ettikleriyle o kadar da ilgilenmemeye karar verdim. Bir yargıç değilim ve yalnızca kendi işimle ilgileniyorum. Sizin üstün varlığınızla, sizdeki tanrısallıkla ilgileniyorum: onu özgürleştirmek ve beslemek istiyorum. Ama bildiklerim sayesinde, tanrının bana vermiş olduğu ışık sayesinde muhteşem olan ne varsa faydalanmaya özen gösteriyorum.

Tanrısal Maji Kitabı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle, okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: