“Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimi bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir. Dahası o, öteki bütün dostluk biçimlerini çirkinleştiren her şeyden bağımsız bir dostluktur… “
— Marcel Proust
Merhaba
Marcel Proust, “Bize yaşanmamış gibi gelen çocukluk yıllarımızda, çok sevdiğimiz bir kitapla geçirdiğimiz günler kadar dolu dolu yaşanmış başka zaman belki yoktur” der. Rahatça okuyabilecek kadar dingin ve dokunulmaz, günün her saatine sırasıyla sığınılan tatil günlerindeki bu okumaları kim hatırlamaz.
Descartes, şöyle der: “Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarı olmuş geçmiş yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir.”
Fransız filozofun zaten biraz kuru bu düşüncesini belki Ruskin bilmiyordu ama görkemleriyle en sevdiği ressamın peyzajlarını aydınlatan sisleri andıran İngiliz sislerinin eriyip, karşılaşılan şey “Dostlarımızı doğru seçme istencimizin ve zekamızın olduğunu varsayalım.” der “çok azımızın buna gücü yeter, tercih alanımız çok sınırlıdır. İstediğimiz kimseyi tanıyamayız…”
Ruskin, “canlılarla çene çalmayı daha çok sevmenizin nedeni yüzlerinizi görüyor olmanız, vb.” ve Ruskin bu birinci itirazı, ardından bir ikincisini çürüterek okumanın özellikle çevremizde tanıma fırsatına sahip olabileceğimiz insanlardan çok daha bilge ve çok daha ilginç insanlarla yapılan bir konuşma olduğunu gösterir. Bu kitaba eklediğim notlarla göstermeye çalıştım ki, okuma, insanların en bilgesiyle bile olsa, bir konuşmaya indirgenemez; bir kitapla bir dost arasındaki asıl farklılık, bilgeliklerinin büyüklüğündeki farklılık değil, onlarla iletişim kurma biçimidir; okuma, konuşmanın tersine, yalnızlığımızı sürdürürken, yani yalnızken sahip olunan ve konuşunca çabucak dağılan entelektüel güçten yararlanmaya devam ederek açık olmaya ve zekanın kendi kendisi üzerinde çalışmasını bütünüyle verimli kılmaya devam ederek, her birimizin önceden iletilmiş bir başka düşünceyi edinmesidir.
Okumanın işlevinin sınırları özel niteliklerinin doğasından gelir. Ve bu güzel niteliklerinin nelerden oluştuğunu yine çocukluk okumalarına başvurarak anlarız.
Gerçekten de yazar için “Sonuçlar” ve okur için “Teşvikler” diye adlandırılabilecek (ve okumanın tinsel hayatımızda oynayabileceği hem temel hem de sınırlı rolü bize öğretecek) güzel kitapların büyük ve olağanüstü özelliklerinden biri budur. Yazarın bilgeliğinin bittiği yerde bizimkinin başladığını çok iyi hissederiz ve onun yapabileceği tek şey bizim arzu duymamızı sağlamakken biz yanıt vermesini isteriz. O ise bu arzuları biz de , sanatının son çabasıyla erişebildiği nihai güzelliği bize seyrettirerek uyandırabilir.
Bir okuma disiplini yaratmak, sadece teşvik edici bir şeye fazlasıyla rol yüklemektir. Okuma tinsel hayatın eşiğidir, oradaki yolu bize gösterebilir, yolu oluşturmaz.
Yine de bazı durumlar vardır, tinsel çöküntülerin patolojik denilebilecek bazı durumları, bu durumlarda okuma bir tür iyileştirici disiplin olabilir ve tekrara dayalı teşviklerle, tembel bir tini zihinsel yaşama ebediyen dahil edebilmekle yükümlü olabilir.
Bizim için büyülü anahtarları olan, içimizdeki derin, nüfuz edemeyeceğimiz yerlerin kapılarını açan yol gösterici olduğu sürece, okumanın yaşamımızdaki rolü sağaltıcıdır.
Kitap sevmenin zekaya koşut geliştiği anlaşılıyor, onun biraz altında ama aynı sap üzerindedir, tıpkı her tutkunun nesnesini çevreleyen bir tercihle birlikte gelmesi, onunla bir bağlantısı olması ve o olmadığında hala ondan söz etmesi gibi. Bu yüzden, en büyük yazarlar, kendi düşünceleriyle, doğrudan ilişki içinde olmadıkları zamanlarda, kitaplarla birlikte olmaktan zevk alır. Zaten bu kitaplar özellikle onlar için yazılmamış mıdır; avamdan gizli kalan binlerce güzellik onların önüne serilmemiş midir?
Örneğin Schopenhauer bize, dirimselliğin en muazzam okumayı bile ağırlıksızmışçasına taşıyan bir zihnin imgesini sunar, her yeni bilgi, anında kendi gerçeklik öğesine, içerdiği hayat miktarına indirgenir.
Kitap zevki zeka ile birlikte artıyorsa, görüldüğü gibi, bu zevkin tehlikeleri de zekayla birlikte azalır. Özgün zeka, okumayı kendi kişisel işleyişine bağlı kılmayı bilir. Okuma, onun için eğlencelerin en soylusundan, özellikle en soylulaştırıcısından başka şey değildir, çünkü sadece okuma ve bilme yoluyla zihin “en görgülü” haline kavuşur. Duyarlığımızın ve zekamızın gücünü ancak kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz.
Okuma Üzerine, Marcel Proust‘un birey ile kitap arasındaki ilişkiyi ve özgün psikolojik edim olarak okumayı irdelediği, bu edimin kaynaklarına yaptığı yolculuğu içeren bir anlatı.
Büyük bir yazarın kitapla kurulan ilişki üstüne derin düşünme denemesi.
Aynı zamanda Prost‘un kütüphanesinde bir yol haritası olan Okuma Üzerine, bizim şimdi durduğumuz yeri de aydınlatıyor.
Yazarın Notu:
Proust, naif duyarlılığını hüzünle yoğurarak, insan ruhunun gizli gerçeklerini edebiyatın ışığında açığa çıkaran bir yazar olarak kalır.
Okuma Üzerine benim için Proust’un sanata bakışındaki içtenliği en berrak şekilde gösteren metinlerden biridir. O denemede Proust, okuma eylemini yalnızca bilgi edinme değil, kendini aşma ve içsel bir dönüşüm süreci olarak tanımlar.
Proust’un Sanata Bakışındaki İçtenlik
- Okuma bir yolculuktur: Proust’a göre kitaplar, bizi kendi iç dünyamızla yüzleştiren aynalardır.
- Sanatın dönüştürücü gücü: Sanat, bireyi gündelik hayatın yüzeyselliğinden çıkarıp bilinçsel bir ivme kazandırır.
- Kendini aşma: Yazarın kendi kırılganlığını ve hassasiyetini aşarak evrensel bir deneyime dönüştürmesi, okura da aynı imkânı sunar.
- İçtenlik: Proust, sanatın değerini toplumsal gösterişten değil, bireyin ruhuna dokunma gücünden alır.
Kayıp Zamanın Etrafında
“Bir şairin hayatında diğer insanların hayatındaki gibi küçük olaylar vardır. Şair de kıra gider, seyahat eder. Ne var ki, bir eserinin son sayfasının en altında bir yaz mevsimini geçirdiği kentin tarihle yan yana yazılı adı, başkalarıyla paylaştığı hayatı onun bambaşka şekilde kullandığını gösterir.”
— Marcel Proust

Albert Camus “Yaratmak iki kişilik yaşamaktır. Proust‘un el yordamıyla endişeli arayışı, çiçekleri, duvar kağıtlarını ve huzursuzluklarını titizlikle bir araya getirişi bundan başka bir şeye işaret etmez.” der.
Marcel Proust, aslında ömrü boyunca Kayıp Zamanın İzinde‘yi yazdı. Lisede yazdığı ilk kompozisyonlardan, gençliğinde yayınlanan gazete yazılarına, ilk roman denemelerinden mektuplarına dek, sonunda Kayıp Zamanın İzinde‘de bir araya getirerek devasa bir yapı inşa edeceği bir harcı, senelerce yazıp yazıp bozdu…
Yazmayı, yaratmayı, tartışmayı, tartışarak denemeyi hiç bir zaman bırakmamış bir entelektüelin serüvenini yalnız Kayıp Zamanın İzinde‘de değil, romanın besin akıtmasını sağlayacak bu metinlerinde de açıkça görürüz. Edebiyattan resim sanatına resim sanatından müzik alanına sürekli araştıran, gözlemleyen, yorumlayan ve giderek kendi üslubunu yaratan bir denemecidir aynı zamanda Proust.
Virginia Woolf şöyle yazar: “Nasıl oldu da bir yazar daima elinden kayıp gitmiş olanı, sonunda somut hale getirdi-ve bundan güzel, mükemmel ve sonsuz bir nesne çıkardı? Kitabı bırakıp iç çekmeli. Haz fiziksel hale geliyor- güneşin, şarabın ve üzümlerin, kusursuz bir sessizlikte, yoğun bir canlılıkla bir araya gelmesi gibi.”
Yaşamının ilk yıllarında henüz sağlıklıyken, doğada gezintiler yapabilir ya da parklarda arkadaşlarıyla oynayabilirken deneyimlediği bu ilk duygusal anlar Proust‘un neredeyse peşini hiç bırakmayacak, sonunda, şehirde bir odada kapana kısılmış halde romanını yazarken anlattıklarının özünü belirleyecekti.
Denemeci ya da gazeteci kimliğiyle Proust, son derece şahsi ama aynı zamanda anonim bir dünya deneyimine davet ediyor okurlarını.
Proust bir gece yardımcısı Celeste Albaret’ye “Bu akşam çok mutluyum Celeste, çünkü sonunda romanımı bitirdim!” demişti oysa elyazmalarında “FIN” ibaresi koyduğu yerden sonra da yazmaya devam etmişti. Anlatıcının “romanımı yazıyordum” cümlesi ile Proust‘un hala yazmakta olduğu geceler daima çakışma halindeyken, gerçekten de bütün bu anılar, izlenimler, müzikler, ışıklar aslında kime?

Edebiyat ve Sanat Yazıları
“Roman yazarları zamanı, günler ve aylar ile ölçen alıklardır. Bir saat, günleri belki eşit parçalara bölebilir, oysa insanoğlu için zaman böyle değildir.”
— Marcel Proust
Yaşamın değişik dönemlerinde kaleme aldığı metinlerden şeçerek oluşturulan Edebiyat ve Sanat Yazıları iki bölümden kurulu:
Sembolist şairlerin dili, şiirsel yaratım şiir ya da esrarengiz yasalar, roman yazarının gücü, klasisizm ve romantizm Swan’ların Tarafı ve romanın devamı hakkında açıklamalar, Flaubert‘in üslubu, Baudelaire‘in; Hugo‘nun, Vigny‘nin şiiri, Goethe, Chateaubriand, Dostoyevski, Tolstoy vb. üstüne metinleri içeren Edebiyat Yazıları ile Chardin, Rembrant, Watteau, Moreau, Money gibi ressamları; Saint-Saens ve Reynaldo Hahn gibi müzisyenleri; ve Ruskin gibi bir sanat tarihçisini yorumlayan Sanat Yazıları.
Proust tutkunları, onun yorumlarının ve üslubunun tadına şimdi de deneme ve eleştirileriyle varacaklar…
Fransız romancı, deneme yazarı ve eleştirmen. En tanınmış eseri 1913-1927 yılları arasında yayımlanan yedi ciltlik Kayıp Zamanın İzinde’dir. Proust, çeşitli yazarlar ve eleştirmenlerce 20. yüzyılın en etkili yazarlarından biri olarak kabul edilir.
Okuma Üzerine, Kayıp Zamanın Etrafında, Edebiyat ve Sanat Yazıları, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Proust’un eserleri üzerine kaleme alınan bu yazılar, edebiyatın zaman, hafıza ve insan ruhunu anlamadaki derinliğini günümüz okuruna yeniden hatırlatır.
Eserlerin Günümüz İçin Önemi Nedir?
- Zaman ve Bellek Üzerine Derinlikli Düşünceler: Proust’un Kayıp Zamanın İzinde adlı eseri, yalnızca bir roman değil; aynı zamanda insan varoluşunun ve zamanın karmaşık doğasının felsefi bir incelemesidir. Günümüzde hızla akan yaşam içinde, onun “belleğin kurtarıcı gücü” vurgusu bireyin kendini anlamlandırmasına yardımcı olur.
- İçsel Yolculuk ve Kimlik Arayışı: Proust, bireyin iç dünyasını ve kişisel ilişkilerini detaylı biçimde ele alır. Bu, modern çağda kimlik, aidiyet ve bireysel özgürlük üzerine süren tartışmalara hâlâ güçlü bir katkı sağlar.
- Toplumsal Yapılar ve Dönüşümler: Eserlerinde yalnızca bireysel deneyim değil, aynı zamanda toplumsal ritüeller, sınıf farklılıkları ve kültürel dönüşümler de işlenir. Bu yönüyle Proust, günümüz toplumlarının değişimlerini anlamak için bir “ayna” işlevi görür.
- Okuma ve Sanatın Rolü: “Okuma Üzerine” gibi yazılarında Proust, edebiyatın ve sanatın insan ruhunu dönüştürücü gücünü vurgular. Bu, günümüzde dijitalleşen dünyada edebiyatın hâlâ neden vazgeçilmez olduğunu hatırlatır
Proust’un eserleri, yalnızca edebiyat tarihi açısından değil, modern bireyin varoluşsal sorularına yanıt arayışında da rehber niteliği taşır. Onun yazdıkları, günümüzün hız ve yüzeysellik çağında, derin düşünceye ve içsel keşfe davet eden bir yol gösterici olarak önemini korur.
Valentin Louis Georges Eugène Marcel Proust
10 Temmuz 1871, Paris’in Auteuil semtinde dünyaya geldi. Varlıklı bir burjuva ailesinin çocuğuydu; babası doktor, annesi kültürlü bir Yahudi aileden geliyordu. Çocukluk yıllarından itibaren ağır astım krizleri yaşadı; bu durum hayatını ve yazılarını derinden etkiledi. Lycée Condorcet’te okudu, ardından Paris Üniversitesi’nde hukuk ve edebiyat dersleri aldı.
İlk eser: 1896’da yayımlanan Hazlar ve Günler adlı kitabıyla edebiyat çevrelerinde tanındı.
Sanat çevresi: Paris’in aristokrat ve entelektüel salonlarında bulundu; gözlemleri eserlerine yansıdı.
Marcel Proust’un Başlıca Eserleri:
- Roman ve Anlatılar
- Kayıp Zamanın İzinde (À la recherche du temps perdu, 1913–1927) Yedi ciltten oluşan başyapıtı: Swann’ların Tarafı, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Mahpus, Albertine Kayıp, Yeniden Bulunan Zaman.
- Swann’ın Bir Aşkı (Un amour de Swann) Kayıp Zamanın İzinde’nin bir bölümünden bağımsız olarak da yayımlanmış, aşk ve kıskançlık üzerine yoğun bir anlatı.
- Deneme ve Eleştiri
- Hazlar ve Günler (Les Plaisirs et les Jours, 1896) İlk kitabı; kısa öyküler, denemeler ve şiirsel metinlerden oluşur.
- Edebiyat ve Sanat Yazıları Sanat, estetik ve edebiyat üzerine düşüncelerini derleyen yazılar.
- Okuma Üzerine (Sur la lecture) Okuma eyleminin birey üzerindeki dönüştürücü gücünü ele alan deneme.
- Diğer Çalışmalar
- Jean Santeuil (1895–1899, ölümünden sonra yayımlandı) Tamamlanmamış bir roman; Kayıp Zamanın İzinde’nin öncülü sayılır.
- Contre Sainte-Beuve (1908–1909, ölümünden sonra yayımlandı) Eleştiri ve deneme; Sainte-Beuve’in edebiyat anlayışına karşı Proust’un kendi estetik görüşlerini ortaya koyar.
Proust’un edebi üretimi, yalnızca tek bir dev esere indirgenemez. Romanları, denemeleri ve eleştirileri birlikte düşünüldüğünde, onun hem bireysel hafıza ve zaman üzerine derin bir yazar, hem de sanat ve edebiyatın dönüştürücü gücünü tartışan bir düşünür olduğu ortaya çıkar.
Eserlerindeki Temalar:
Zamanın akışı, belleğin gücü, aşk, sanat, toplumsal sınıflar ve bireyin içsel yolculuğu.
Ödüller: 1919’da Goncourt Ödülü kazandı; 1920’de Légion d’honneur nişanı verildi.
Son yıllar: Sağlık sorunları nedeniyle giderek içe kapandı, yazıya yoğunlaştı. 18 Kasım 1922’de Paris’te hayatını kaybetti; Père Lachaise Mezarlığı’na defnedildi.
Miras: 20. yüzyılın en etkili yazarlarından biri kabul edilir; eserleri modern edebiyatın temel taşlarından biridir.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın