
Kim Bu Tapınakçılar, Türker Akıncı
Dokuz şövalye, Tapınakçılar, ne arıyorlardı ne buldular? Musa’dan, İsa’dan kalan özel yazıtlar mı? Musa’nın “Ahit Sandığı” mı? Gömülü servet mi?
“Mesih geldiğinde diğer milletler ya fethedilecek, ya imha edilecek ya da dinlerinden döndürüleceklerdir. Ama sonları ne olursa olsun, o tarihten sonra İsrail için sıkıntı kaynağı olmaktan çıkacaklardır.”
— The Universal Jewish Encyclopedia
Merhaba
TAPINAKÇILARDAN HAÇLILARA KANLI YOL! Ortaçağda İslam dünyası ile Hıristiyan dünyasının karşı karşıya geldiği en önemli olaylar zincirini Haçlı Seferleri oluşturur. “Bir noktada Müslümanlara meydan okuma mahiyetinde olan” (Watt 1986: s. 21) Haçlı Seferleri, Müslümanları sindirme ve yok etme maksadıyla başlatılmıştır (Hitti 1981: 1021). Asırlardır İslam dünyası karşısında gerilemekte olan Haçlılar dinin psikolojik bir etken olduğu materyalist telakkiler tarafından harekete geçen ilk emperyalist hareketlerden birini başlatmışlardır (Lewis 1979: 184).
Yaklaşık iki yüz sene sürecek olan bu seferlerle İslam dünyası önemli oranda güç kaybına uğrarken, Batı dünyası ile kültürel, askeri ve ticari alanlarda tanışma ve etkileşmeler meydana gelmiştir. Bu seferler sırasında Haçlılara karşı koyabilecek yegâne gücün Türkler olduğu anlaşılırken, Türklerin İslam dünyasındaki vazgeçilmezliği de açıkça ortaya çıkmıştır (Köymen 1989: 287). Zira İslam dünyası, iki medeniyet arasında ortaya çıkan “Müslümanlıkla, Hıristiyanlık arasındaki uzun düelloyu” devam ettirecek kuvveti ancak Türkler eliyle sağlayabilmiştir (Durant tsz: 34).
Haçlı Seferleri’nin sebeplerine bakıldığında iç içe geçmiş pek çok sebebin olduğu görülmekle beraber, ana sebepleri Batı’da ve Doğu’da yaşanan gelişmeler olarak görmek mümkündür. Batı’da, İslam dünyasıyla ilgili birtakım düşünceler üretilerek geliştirilmiş ve Haçlı Seferleri için uygun vasat oluşturulmuştur.
Haçlı Seferleri veya İngilizce karşılığıyla da bilinen “crusade” kelimesi, Latince “haç” anlamında olan “crux” kelimesinden türemiştir ve İncil’deki “Hıristiyanlar haçlarını taşıyorlar” ibaresinden referans olarak alınmıştır. Haçlı Seferleri’nin sebepleri oldukça çok ve karışıktır. Bu nedenler en az Haçlı Seferleri’nin kendisi kadar tarihçilerin zihnini meşgul eden bir konudur Ancak, kaynaklar sınırlı ve yapılmış olan tercümelerin de objektifliğe bağlı kalması açısından sıkıntılıdır.
Haçlı Seferleri, bilindiği üzere; 1096 yılında başlayan birinci sefer ile 1291-1296da Haçlıların, Doğu’daki son tutunma noktalarından çıkartılıp, atılmaları arasında süren yaklaşık iki yüz yıllık bir dönemi kapsar. Bu zaman içerisinde sekiz büyük Haçlı Seferi düzenlenmiş, Müslüman ve Hıristiyan devletler ise bundan derinden etkilenmişlerdir. İslam âlemi (Doğu) ile Hıristiyanlık (Batı) arasındaki husumetin başlangıç noktalarından esasını teşkil eden Haçlı Seferleri’nde ilk Haçlıların sayısı Avrupa’dan çıkış itibariyle 100.000, Antakya’ya varış itibariyle 30.000 civarındadır.
Papanın kutsal çağrısıyla toplanan konsillerde hemen hemen herkes manevi bahanelerle savaşmaya, birlik olmaya çağrılmıştır. Çalışmamın önemli bir kısmını oluşturan konsiller mühim bir yer işgal etmektedirler. Hıristiyanların azizlerin gayretleriyle savaşçı bir anlayışa bürünmesi sonucu kiliseler arası rekabet kızışarak alevlenmiş, 1054 yılı Schizma olayıyla birlikte Roma’nın üstünlük çabaları artmış ve papalar, Hıristiyanlığın kutsal şehirlerini elde etme sevdasına kapılmışlardır. Bu olaylar sonucu ise Doğu-Batı birbirine girmiştir.
Haçlı Seferleri sonunda Yakındoğu’da kurulan ve yaklaşık iki yüz yıl süren Batı hâkimiyeti, bu bölgenin yerlisi Müslümanlar ve Hıristiyanlar ile Bizans İmparatorluğu’na büyük zararlar vermesine mukabil Avrupa’ya büyük faydalar sağlamış ve toplumun her alanda gelişmesine vesile olmuştur.
Haçlı Seferleri tarihi üzerine araştırma yapanlar Batı’da ve Doğuda çeşitli ekollere ayrılmışlardır. Fransız, İngiliz, Alman ve Amerikan ekolleri Batı kolunu, Arap ve Türk ekolleri de Doğu kolunu oluşturur. Haçlılar konusu üzerinde Türkiye’de Fikret Işıltan ve Işın Demirkent hocalar ile onların talebelerinin birtakım çalışmaları bulunmaktadır.
TAPINAKÇI 9 ŞÖVALYE KUDÜS’TE! 1118’de Hugues de Payens ve dokuz şövalye, kendilerini hacıları korumak adına kutsal koruma görevine adadıklarını söylediler ve Konstantinopolis patriğinin dizlerinin önünde hacıları ölümleri pahasına koruyacaklarına dair yemin ettiler.
Tapınakçıların öne sürdüğü gerekçe, kutsal topraklara gelen
Hıristiyanları korumaktı, dışarıdan bakıldığında ise bu iddiaya birçok kimseyi inandırmayı başarmışlardı. Tapınakçıların asıl görevinin hacıları korumak olmasının yanı sıra, onların orada oluşlarının başka bir amaç için olduğuna dair günümüze kadar pek çok iddia ortaya atılmıştır.
Bu iddialardan bir tanesinin sahibi ise tanınmış şeytanperest Albert Pike isimli yazardır ki Tapınakçılar için “Hezekiel kehanetinin peşinde olan keşişlerdi ve Süleyman Tapınağı’nı yeniden inşa etmek istiyorlardı” açıklamasını yapıyor.
Hugues de Payens ve dokuz şövalyenin asıl görevi hacıları korumak olsa da, kralın onlara tahsis ettiği Süleyman Tepesi üzerindeki konuşlu mabedin altını oyduklarına dair de pek çok iddia vardır. Mabedin altını köstebek yuvasına çeviren bu dokuz keşiş için Albert Pike’ın iddia ettiği “Süleyman Mabedini inşa etmek” tarzındaki tez, daha sonra tespit edilen kazı çalışmaları sebebiyle Tapınak Şövalyeleri’ni kurtarmak için ortaya atılmış bir iddiadır.
Araştırmacı Gaetan Delaforge Tapınakçıların Gelenekleri isimli eserinde “Dokuz şövalyenin asıl görevi, bazıları muhtemelen Hz. Musa günlerine dönen Yahudilik ve eski Mısır gizli geleneklerinin özünü içeren bazı kalıntıları ve gizli elyazmalarını elde etmek için bölgede araştırma yapmaktı” diyor ki Delaforge’nin yaptığı bu açıklama akla çok yatkındır zira bugün çeşitli müzeler de Tapınakçıların çıkarttığı iddia edilen pek çok elyazması nüshaya rastlanmıştır.
Öte yandan 1960’11 yıllarda Tapınakçılar hakkında araştırmalar yapan Louis Charpentier Tapınakçıların Kral Bernard tarafından gizli bir görevle görevlendirilmiş, hacıları koruma görevinin ise bu gizli görevi perdelemek için uydurulmuş bir görev olduğunu, asıl amacın ise içerisinde çok değerli materyallerin bulunduğu ve hatta Hz. Süleyman’ın yüzüğü ve bastonunun da bulunduğu “Süleyman Tapınağı” isimli sandığı getirmeleri için çalışma sürdürdüklerini iddia etmişlerdir.
Peter Rochelle ise Tapınak Şövalyeleri’nin bu çalışması için “Aslında onlar Kutsal Ahit Sandığı isimli sandığı arıyorlardı” açıklamasını yapıyor ki bu iddiayı destekleyen pek çok araştırmacı önemli bulguları gün yüzüne çıkarmıştır ancak Kutsal Ahit Sandığı bilindiği kadarı ile bulunamamıştır.
Kudüs Kralı II. Baldwin (ö. 1131) Tapınak Şövalyeleri’ni Süleyman Tapınağı olarak bilinen mevkide, bu isimden hareketle sarayının bir parçası haline getirdi, II. Baldwin’in bu teşebbüste bulunma sebebi tapınağın yoksul kardeşleri olarak bilinen şövalyelerin bariz yoksul statüsünde olmalarından kaynaklanıyordu. Tapınakçılar zamanla kendilerine has görevleri arasına Hıristiyanlığı tehdit eden ve dinleri ile Kudüs şehrine kasteden herhangi bir kuvvete karşı “kâfirlerle savaşma yükümlülüğünü eklemişti.
Söylentiye göre, bu tarikat o dönemde Kudüs Patriği de olan
Kral II. Baudouin’in desteğini almış ve kral, sarayının doğusunda, şimdiki El-Aksa Camii’ne kadar uzanan bölgede, Herodes Mabedi’nin yıkıntıları üzerindeki bir alan, yerleşmeleri için onlara tahsis edilmişti. Tapınakçılar, Hıristiyan hacıları koruma görevini yüklendiler.
7 veya 8 kişilik bir grup bu ihtiyacı karşılamak için Tapınakçıların çekirdeğini oluşturmuştur. Genel olarak kabul edilen görüş, Tapınakçıların kurucusunun Burgundiya Şövalyesi Hugh des Payens ve Kuzey Fransalı bir şövalye olan Godfrey of Saint Ömer olduğu yönündedir.
Tarikatın adı süreç içinde; “İsa Mesih’in ve Süleyman Tapınağı’nın Yoksul Askerleri”, “Süleyman Tapınağı Şövalyeleri”, “Tapınak Şövalyeleri”, “Tapınakçılar” ya da yalnızca “Tapınak” olarak anılmaya başlandı.
Dokuz şövalye, Tapınakçılar, ne arıyorlardı ne buldular? Musa’dan, İsa’dan kalan özel yazıtlar mı? Musa’nın “Ahit Sandığı” mı? Gömülü servet mi?
Kutsal toprakların ve Hz. Süleyman Tapınağı’nın korunması gibi sözde ulvi amaçlara büyük servetler feda edip Haçlı orduları kurarak önce Selçuklular, ardından Selahattin Eyyubi tarafından bozguna uğratılan Avrupa soyluları, bütün bu çabaların Tapınak Şövalyeleri eliyle boşa çıkarıldığını ve kendi amaçları için kullanıldığını çok erken dönemlerde fark etmişlerdi. Ancak çıkar ilişkileri, Kilise’nin etkisi ve halkın bu tarikata verdiği destek gibi sebepler kesin bir önlem almayı engellemiş, Haçlılar kutsal topraklardaki varlıklarını teker teker kaybetmeye başlamış ve Kudüs, yeniden Müslümanların eline geçmişti.
Günümüzde ise Mesih’in gelişiyle birlikte “dünyaya egemen olma” hesapları yapan Yahudi önde gelenleri de Hz. Süleyman Tapınağı’yla oldukça ilgililerdir. Aynı beklenti, tapınağı felsefelerinin merkezine yerleştiren Masonlar için de geçerlidir.
Etkileri Batı uygarlığının DNA’sında hâlâ varlığını sürdüren bu arkaik yapının analizi ve şifrelerinin çözümünü bu kitapta tüm açıklığıyla bulacaksınız.
Kim Bu Tapınakçılar, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın