“Uyandığında ilk baharda gül verildiğini söyleyen bir ses duymuş olduğunu hatırladı, belki de bunu ona hatırlatan gözleriydi, çünkü pencereden bakıldığında aşağıda üzerinde kırmızı çiçeklerin ışıldadığı bir bitki görülüyordu…”
— Wilhelm Jensen
Merhaba
Gradiva, hem psikanalitik bir incelemeye tabi tutulan ilk edebiyat yapıtı, hem de birçok sanatçının esin kaynağı olarak bir mit haline gelmiştir.
“Ne var ki antik rölyeflerde nadir bulunan bir şeye, içine yaşam üflenmiş gibi bir etki bırakan doğal, basit, çocuksu bir çekiciliğe sahipti. Aslında bu duyguyu uyandıran içindeyken tasvir edildiği hareketti herhalde. Başını belli belirsiz öne eğmiş, boynundan ayak bileklerine kadar akarcasına dökülen fazlasıyla bol kıvrımlı giysisinin eteğini sol eliyle tutarak hafifçe yukarı kaldırmış! böylece sandaletli ayakları ortaya çıkmıştı. Sol ayağıyla öne doğru bir adım atmış, onu izlemek üzere olan sağ ayağınınsa sadece parmak uçları gevşekçe yere değerken topuğunu ve tabanını, neredeyse dik bir açıyla yukarı kaldırmıştı. Bu devinimi, bir yandan olağanüstü hafiflikte bir kıvraklık sergilerken aynı zamanda adımını güvenle atmasının yarattığı ikili bir duygu uyandırıyordu. Yere sağlam basma halini uçarcasına bir süzülmeyle birleştirerek figüre kendine has çekiciliğini veren de buydu.”
“Yürüdüğü yer neresiydi ve nereye gidiyordu böyle? Doçent Doktor Norbert Hanold, rölyefte mesleği açısından özellikle dikkat çekecek bir yan görmüyordu aslında. Antik sanatın büyük eserlerinden değildi, tam tersi Roma’ya özgü dönemsel bir tasvirdi yalnızca, yine de onu bunca etkileyen şeyin ne olduğunu açıklayamıyordu; tek bildiği, sadece tek bir şey tarafından çekildiği ve bu çekimin ilk andan beri de değişmeden devam ettiğiydi. Rölyefe bir isim vermek istediğinde ona “Gradiva” dedi, yani “ilerleyen kadın” ; bu eski ozanların savaşmaya gittiğinde savaş tanrısı Mars Gradivus’a yakıştırdıkları sıfattı gerçi, fakat Norbert Hanold’a genç kızın halini ve devinimini en iyi tanımlayan sözcük buymuş gibi geldi.”
1902’de Neue Freie Presse adlı Viyana gazetesinde tefrika edilen novella, Freud’un 1907 tarihli incelemesi Jensen’ın Gradiva’sında Hezeyan ve Düşler’e esin vermişti. Antikçağdan kalma bir rölyefi saplantı haline getiren genç arkeoloğun hikâyesi Freud’un çok ilgisini çekmiş, yapıtı adeta bir psikiyatrik vaka gibi incelemişti. Zira Freud parçalı bir geçmişten gün yüzüne çıkardıklarıyla anlamı yeniden inşa etme çabasında, arkeolojiyi psikanaliz için bir metafor olarak görüyor, kendisinin de aynı kazı çalışmasını insan zihninde yaptığını düşünüyordu. Bu incelemeyi kaleme aldıktan birkaç ay sonra Roma’yı ziyaret ettiğinde, rölyefi görmek üzere Vatikan Müzesi’ne gitmiş ve tıpkı Jensen’ın karakteri gibi bir kopyasını edinip Viyana’daki çalışma odasına asmıştı. Mitoloji, psikanaliz ve düşlerin kesiştiği noktada duran Gradiva, Salvador Dali, André Masson, Marcel Duchamp gibi sürrealistlerin de esin perisi haline geldi. André Breton 1937’de Paris’te açtığı galeriye Gradiva adını vermişti. Sürrealistler için Gradiva düşlerin ve çılgın aşkın gizemini temsil ediyordu.
Freud’un analizi, edebi bir eserin ilk analizlerinden biridir. Freud, şu anda Freud Müzesi olan Londra’daki 20 Maresfield Bahçeleri’ndeki çalışmasında asılı olan bu kabartmanın bir kopyasına sahipti.
Son zamanlarda keşfedilen mektuplar, Freud’un Jensen ile yazıştığını gösteriyor.
Freud, okuduğum Sanat ve Edebiyat Üzerine Yazılar eserinde şöyle yazıyor:
“1911’de ölen Wilhelm Jensen’inimiz gibi kendilerini hayal güçlerine teslim etme alışkanlığı olan yazarların durumunda verilebileceği ortaya çıktı. Gradiva üzerine analitik incelemenin yayınlanmasından kısa bir süre sonra, yaşlı yazarın ilgisini psikanalitik araştırmanın bu yeni görevlerine çekmeye çalıştım. Ama o bu iş birliğini reddetti.”
Gradiva, Bir Pompei Düşü, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Gradiva, Sigmund Freud’un psikanalitik bir bakışla incelediği ilk edebi eser olarak tarihe geçti. Freud, bu metni bir “psikiyatrik vaka” gibi ele aldı ve bilinçaltı, bastırılmış arzular, hezeyanlar gibi kavramları çözümledi.
Freud’un bu incelemesi, psikanalizin edebiyatla kurduğu ilişkiye öncülük etti. Bugün bile edebiyat eleştirisinde psikanalitik yaklaşımın temel taşlarından biri olarak görülüyor.
Sanat ve Sürrealizm Üzerindeki Etkisi
- Gradiva karakteri, Salvador Dali, André Breton ve Marcel Duchamp gibi sürrealist sanatçılara ilham verdi. Breton, Paris’te açtığı galeriye “Gradiva” adını verdi3.
- Sürrealistler için Gradiva, düşlerin, arzuların ve bilinçdışının simgesiydi. Bu yönüyle eser, modern sanatın gelişiminde sembolik bir figür haline geldi.
Arkeoloji ve Zihin Metaforu
- Eserdeki arkeolog karakterin geçmişi kazıyarak anlamlandırma çabası, Freud’un psikanalizi bir “zihin kazısı” olarak görmesiyle örtüşüyor. Bu metafor, günümüzde insan zihnini anlamaya çalışan birçok disiplin için hâlâ geçerli ve ilham verici.
Aşkın ve Sanrının Tedavisi
- Freud, Gradiva’yı “aşkla tedavi”nin bir örneği olarak yorumladı. Bu yaklaşım, psikoterapide duygusal bağların iyileştirici gücüne dair erken bir farkındalık sunuyor.
Günümüz İçin Ne Anlama Geliyor?
- Gradiva, bireyin geçmişle yüzleşmesi, bastırılmış duyguların ortaya çıkışı ve hayal ile gerçek arasındaki sınırların sorgulanması gibi temalarıyla hâlâ güncel.
- Psikoloji, edebiyat, sanat ve felsefe alanlarında disiplinlerarası bir köprü kuruyor. Özellikle travma, bilinçdışı ve kimlik gibi konulara ilgi duyanlar için eşsiz bir kaynak.
Wilhelm Jensen ve Gradiva: Aşkın ve Bilinçdışının Edebiyatla Buluştuğu Nokta
Wilhelm Jensen, 19. yüzyıl Almanya’sının üretken ama gölgede kalmış yazarlarından biriydi. 150’den fazla eser kaleme almasına rağmen, yalnızca birkaç tanesi dönemin okuyucusunda iz bıraktı. Bugün onun adı, neredeyse yalnızca Gradiva – Bir Pompei Düşü ile anılıyor. Ne ironiktir ki, bu kısa romanı onu edebiyatın değil, psikanalizin tarihine yazdırdı.
1907 yılında Sigmund Freud, Gradiva üzerine bir analiz yayımladı. Freud için bu eser, yalnızca bir edebi anlatı değil; aynı zamanda zihinsel çözülmenin, bastırılmış arzuların ve çocukluk travmalarının bir örneğiydi. Freud, romanı “baştan çıkararak tedavi” ya da “aşkla tedavi” olarak adlandırılabilecek bir sürecin en iyi örneği olarak gördü. Kahramanın hayali figür Gradiva’ya duyduğu saplantılı ilgi, onun geçmişle ve bastırılmış duygularla yüzleşmesini sağlıyordu.
Freud’un en çarpıcı çıkarımlarından biri ise, Gradiva’nın Oedipus kompleksinin yalnızca çocuklukla sınırlı olmadığını, yetişkin bireylerde de aktif biçimde sürdüğünü göstermesiydi. Bu, psikanaliz açısından devrim niteliğindeydi. Jensen’in belki farkında bile olmadan yazdığı bu metin, Freud’un teorilerini somutlaştıran bir vaka haline geldi.
Bugün Jensen’in adı, Freud’un gölgesinde anılsa da, Gradiva sayesinde edebiyatın bilinçdışıyla kurduğu ilişkiyi başlatan yazarlardan biri olarak kabul ediliyor. Onun sessiz ama derin anlatımı, modern psikolojiyle edebiyatın kesişim noktasında hâlâ yankı buluyor.
Jensen’in Diğer Eserlerinden Seçmeler
- Die braune Erika (Kahverengi Erika)
- Aşk ve doğa temalarının iç içe geçtiği pastoral bir roman.
- Kuzey Almanya’nın kırsal yaşamını ve insan ilişkilerini betimler.
- Karin von Schweden (İsveçli Karin)
- Tarihsel bir roman; İsveç kraliyet ailesinden bir figürün yaşamı etrafında şekillenir.
- Jensen’in tarihsel olayları romantik bir dille yeniden kurma yeteneğini gösterir.
- Bartholdy
- Psikolojik çözümlemelere yer veren bir karakter romanı.
- İçsel çatışmalar ve bireyin toplumla ilişkisi ön plandadır.
- Aus den Tagen der Hansa (Hansa Günlerinden)
- Ortaçağ Almanya’sında geçen tarihi hikâyelerden oluşan bir derleme.
- Ticaret, şehir yaşamı ve kültürel dönüşüm üzerine gözlemler içerir.
- Der Kampf um Rom (Roma İçin Mücadele)
- Roma İmparatorluğu’nun çöküş dönemini konu alan dramatik bir anlatı.
- Güç, inanç ve kültürel çatışmaların edebi bir yansıması.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın