Ruha neden inanıyoruz?
Ruh diye bir şey gerçekten var mıdır?
Varsa, nedir?
Kendilikten farklı bir şey midir?
Maddi dünyanın bir parçası mıdır?
Ruh bedenin ölümünden sonra varlığını sürdürür mü?

-Fred Alan Wolf

Merhaba

Fred Alan Wolf, “Evrenin Ruhu”nda din ve felsefenin en eski sorularına kuantum fiziğinin en modern bakış açısıyla yaklaşarak yanıt arıyor. Okuru hem batı hem de doğu düşüncesini kapsayan büyüleyici bir yolculuğa çıkararak Mevlana, Platon, Aristoteles ve St. Thomas’ın ruh kavramına yönelik görüşleri, eski Mısırlıların dokuz ruh türü anlayışı, Kabalizm’deki madde ve enerjiden oluşan karmaşık evrene ruhani düzeni getirmek için gizlice uğraşan ruh düşüncesi ile Budistlerin Yok-Ruh fikri arasındaki farkları inceliyor. Böylece, ruhu fiziksel bedenin bir parçası olarak gören modern düşünceye karşı çıkıp bizi derin bir kavrayış ışığında yaşamaya çağıran, ruhun yeni fiziğini ortaya koyuyor.

Wolf, kuantum mekaniğinin bilinçle nasıl etkileşime girdiğini sorgularken, ruhun fiziksel bedenin bir parçası olup olmadığına dair farklı bakış açılarını inceliyor. Kitap, bilim, din ve felsefeyi bir araya getirerek, ruhun doğasını anlamaya yönelik yeni bir paradigma sunuyor.

Koşullara Bağlı Yaradılış Çemberi

Koşullara Bağlı Yaradılış Çemberi, özellikle Fred Alan Wolf’un Evrenin Ruhu gibi eserlerinde, insanların ve evrenin etkileşiminde önemli bir yer tutan bir kavramdır. Wolf’un çalışmalarında sıkça değinilen bir tema, yaratılışın ve bilincin koşullara bağlı olarak şekillenmesidir. Bu bağlamda, “yaradılış çemberi” kavramı, evrenin başlangıcından itibaren oluşan bir süreç ve bu sürecin sürekli bir etkileşim içinde olduğu fikriyle ilişkilidir.

Yaradılışın çemberi, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu ve koşulların, gözlemciye ve evrene bağlı olarak sürekli değiştiği bir düşünceyi ifade eder. Bu çember, hem fiziksel evrenin hem de bilinçli varlıkların yaratılış ve evrim sürecinde birbirlerine nasıl etki ettiklerini anlamaya çalışır.

Kuantum fiziği perspektifinden bakıldığında, her gözlemci evreni kendi bilinçli durumu ile algılar ve bu algı evrenin “yaratılmasına” katkı sağlar. Yani, gözlemci ve gözlemlenen arasındaki ilişki, yaradılış çemberinin bir parçası olarak kabul edilebilir. Bilincin evrende bir yaratıcı güç olarak yer aldığı, her bir düşünce ve gözlemin fiziksel dünyayı etkileyebileceği fikri, Wolf’un kuantum fiziği ve spiritüel düşünceyi birleştirdiği yaklaşımının temel taşlarındandır.

Koşullara Bağlı Yaradılış Çemberi” kavramını daha detaylı olarak anlamak için, evrenin fiziksel yasalarının yanı sıra bilinçli bir gözlemin ve etkileşimin bu yasalarla nasıl şekillendiğine bakmak önemlidir. Wolf, evrenin bu koşullara bağlı yapısının, bireylerin ruhsal ve fiziksel deneyimlerinin birbiriyle nasıl etkileşime girdiğini de anlamamıza yardımcı olur.

Bu çemberin, evrenin sürekli bir dönüşüm halinde olduğuna ve her şeyin birbirine bağlı olduğuna dair bir anlayış oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu bakış açısı, insanın evrendeki rolünü, sadece bir gözlemci değil, aynı zamanda evrenin sürekli değişen ve yaratılan bir parçası olarak görür.

12 Etken şefkatin bizi yaşam ve ölüm çemberinden nasıl kurtarabileceğini yeni bir açıdan görmemizi sağlıyor.

Patticasamuppada Evrenin ve Tüm Canlıların Yaradılışından Sorumludur

Patticasamuppada, yani “Bağımlı Bağlantı Yasası” veya “Bağımlı Ortaya Çıkış“, Budizm’de evrenin ve tüm varlıkların nasıl ortaya çıktığını ve birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu açıklayan temel bir ilkedir. Bu yasa, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve varlıkların ve olayların birbirine bağımlı olarak ortaya çıktığını anlatır. Patticasamuppada‘ya göre, hiçbir şey kendi başına, bağımsız bir şekilde var olmaz; her şey koşulların ve etkenlerin birleşimiyle meydana gelir. Bu yasa, yaşamın ve ölümün döngüsünü (samsara) anlamamıza yardımcı olur ve bu döngüden kurtulma yolunu gösterir.

12 Etken

Patticasamuppada çerçevesinde evrenin, insanların ve tüm varlıkların nasıl var olduğu, yaşamın nasıl başladığı ve nasıl sürdüğü konusunda 12 aşamalık bir süreci ifade eder. Bu 12 etken, varlıkların acı (dukkha) içinde sıkışıp kalmasının nedenlerini açıklar ve bu döngüden nasıl çıkılacağına dair bir anlayış sunar. Etkenlerin her biri, bir sonraki etkeni tetikler ve bu süreç bir kısır döngüye dönüşür.

Bağlantılardan birinin kırılması, tamamının aynı anda yok olmasına yol açar. Dolayısıyla Patticasamuppada‘yı bir çember, birbiriyle bağlantılı koşulları da bir duvar saatinin üzerindeki sayılar olarak değerlendirmekte yarar var. Bu kadranda elbette ki iki biri takip edecek, sekiz yediden sonra gelecektir. Akrep ve yelkovan dairesel bir hareket izleyecek, saatlerin birbiri ardına çıkmasını sağlayacaktır.

Buradaki kilit zamanlardan biri yedi yani arzularla, yani bağlanma arasıdır. Arzuları anlayabilmek için öncellerini kavrayabilmemiz gerekir. Arzulardan önce saat altı yani heyecan vardır. Bunda anlaşılmayacak bir yan yok. Peki, heyecana yol açan şey nedir? Heyecanlar beşin, yani etkileşimin ürünüdür. Heyecanın ortaya çıkabilmesi için bir şeyin başka bir şeyle etkileşime girmesi gerekir. Etkileşim içinse dörde, yani bu etkileşimi algılayabilmemizi sağlayan duyulara ihtiyacımız vardır. Duyulara sahip olabilmek içinse üç yani beden ve zihin gereklidir. Bunu, fiziksel ve zihinsel süreçlerin varlığını kapsayan beden zihin olarak adlandıracağım. İlerleyen bölümlerde beden zihinden kısaca benlik olarak söz edeceğim.

Buda’nın sürece bakışı şu şekildedir; Beden, zihin önceli saat iki , yani farkındalıktır. Peki, farkındalığı ortaya çıkaran şey nedir. Yanıt saat birdir, yani iradi eylemler. Peki, irade eylemleri yaratan nedir? Gece yarısı , yani cehalet… Cehalet çok özel bir sözcüktür. Bilmemek anlamına gelmez. İçten içe bilmek ancak bildiklerimizi görmezden gelmek anlamına gelir.

Peki, bu cehaletin nedeni nedir? Buda, cehaletin önceliğinin saat 11 olduğunu , yani yaşlılık , hastalık ve ölüm olduğunu söyler. Bir başka değişle, cehaletimizin önceliği ölümdür. Ölümü yaratan nedir? Saat ondur, yani doğumumuz. Doğum olmasaydı, ölümde olmazdı.

Peki, ölüm neden var? Bunun yanıtı bağımlılığı anlama konusunda da kilit önem taşır. Neden saat dokuz, yani evrenin var oluşu ve maddenin yaratılışıdır. Peki, evrenin maddeye bürünmesinden önce ne vardı? Bunun yanıtı her şey için geçerlidir. Saat sekiz , yani kavrama, ulaşma ve bağlanma. Bu bağlanmanın kökeninde saat yedi, yani arzular vardır. Böylece bütün çemberi görmüş bulunduk. Bu çembere dilediğiniz yerden başlayabilirsiniz.

Patticasamuppada‘nın sunduğu bağımlı bağlantı yasası, aslında derin bir farkındalık geliştirme yolu sunar. Bunu sadece felsefi bir kavram olarak değil, günlük yaşantımıza ve içsel dönüşümümüze rehberlik eden bir pratik olarak görmek önemlidir.

Patticasamuppada, her bir etkenin diğerini doğurduğu ve bu çarkın kesintisiz bir döngüye dönüştüğü bir yapıyı anlatır. Bu öğretiyi anlamak, özgürleşme yolunda önemli bir adımdır, çünkü şu anki deneyimlerimizin ve duygusal durumlarımızın, geçmişteki koşullar ve zihinsel alışkanlıklar tarafından şekillendiğini kabul etmek, kendi içsel döngülerimizi fark etmemize yol açar.

Bir anlamda, samsara döngüsünü kırmak için önce bu döngülerin nasıl çalıştığını anlamamız gerekir. Patticasamuppada, insanın nasıl ve neden acı çektiğini, ve bu acıdan nasıl kurtulabileceğini gösteren bir harita sunar.

Şimdi, oluşun saatlerine kuantum fiziği ışığında bakalım.

İşte Bu 12 Etkenin Özeti:

  1. Avidya (Cehalet): Gerçek doğa hakkında bilgi eksikliği.
  2. Samskara (Koşullandırmalar): Cehalet nedeniyle oluşan zihinsel eğilimler ve karmalar.
  3. Vijnana (Bilinç): Koşullandırmaların zihni etkileyerek bilinçli deneyimler yaratması.
  4. Nama-Rupa (Ad ve Şekil): Bedenin ve zihnin birlikte şekillenmesi.
  5. Salayatana (Duyusal Organlar): Bedenin duyusal organlarının (göz, kulak, burun vb.) oluşması.
  6. Pasa (Temas): Duyusal organlarla dış dünyaya temas.
  7. Vedana (Duygu): Temasla birlikte duyguların (zevkli, acılı vb.) ortaya çıkması.
  8. Tanha (Arzu): Zevkli ya da acılı duygulara duyulan istek ya da arzu.
  9. Upadana (Bağlanma): Arzulara ve hislere aşırı bağlanmak.
  10. Bhava (Varoluş): Bağlanma nedeniyle varoluşun sürmesi, gelecekteki yaşamın temelleri.
  11. Jati (Doğum): Yeni bir yaşamın doğması, yeni bir varoluşun başlaması.
  12. Jara-Marana (Yaşlanma ve Ölüm): Doğumla başlayan yaşamın sonlanması, yaşlanma ve ölüm.

Bu döngü, samsarayı yani yaşam ve ölüm çemberini oluşturur. İnsanlar, bu 12 etkenin etkisiyle sürekli bir doğum ve ölüm döngüsüne girerler. Ancak şefkat ve buda öğretileri, bu döngüden çıkışın yolunu gösterir.

Şefkat ve merhamet, Patticasamuppada çerçevesinde, insanları ve tüm canlıları bağımlı bağlantı ve koşulların ötesine geçmeye yönlendiren bir güç olabilir. Şefkat, başkalarının acılarına duyarlı olmak ve bu acıları hafifletmek için çaba göstermek, bu döngüden çıkma yolunun temel bileşenlerinden biridir. Çünkü, şefkatli bir yaklaşım, tanha (arzu) ve upadana (bağlanma) gibi etkenlerin üzerine inşa edilen egosal bağlardan ve yanlış anlamalardan sıyrılmayı sağlar.

Şefkatin, bu 12 etkeni nasıl dönüştürebileceğine dair yeni bir açıdan bakacak olursak:

  • Cehalet (Avidya), şefkatle aydınlanabilir. Şefkatli bir bakış açısı, insanların acılarını anlamaya ve doğru bilgiye sahip olmaya yönlendirebilir.
  • Koşullandırmalar (Samskara), şefkatle dönüştürülebilir. Bir insan, şefkatli bir şekilde başkalarına hizmet ettiğinde, geçmişteki olumsuz alışkanlıklarını değiştirme gücü bulabilir.
  • Tanha ve Upadana, şefkat ve bağışlama yoluyla aşılabilir. Kendi arzularımıza ve başkalarına olan bağlarımızı şefkatli bir şekilde dengeleyebiliriz.

Sonuç olarak, şefkat, evrenin ve tüm varlıkların birbirine bağlı olduğunu fark etmeyi ve bu bağlar üzerinden kendini aşmayı sağlayan bir araçtır. Şefkat, Patticasamuppada çerçevesinde, yaşam ve ölüm çemberinden kurtulmamıza yardımcı olacak bir yol sunar, çünkü o, bizi sadece kişisel arzularımızdan ve bağlanmalarımızdan kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda tüm varlıklarla derin bir birlik duygusu oluşturarak, acı ve ıstırabın sonlanmasına da katkı sağlar.

Thich Nhat Hanh

Buda’nın ÖğretileriPatticasamuppada‘yı ve samsarayı aşma yolunu, şefkat ve farkındalık aracılığıyla bize gösterir. Bağımlı bağlantı yasası, yaşamın ve ölümün sürekli bir dönüşüm içinde olduğunun, birbirine bağlı olduğunun ve her şeyin geçici olduğunun farkına varmamıza yardımcı olur. Doğum ve ölüm döngüsünden özgürleşmek, zihinsel bir dönüşüm, derin bir şefkat ve anın tam farkındalığı ile mümkündür.

Ancak, Wolf’un “Evrenin Ruhu” kitabındaki sıralamada “Bhava” (varoluş) ile “Jati” (doğum) etkenlerinin yer değiştirmiş olması, yazarın bu döngüye dair farklı bir felsefi yaklaşım benimsemesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu tür bir yorumlama, hayatın doğumdan önceki hazırlık süreci ve doğumun içsel sebeplerine daha fazla odaklanmak amacıyla yapılmış olabilir. Wolf, evrenin ve bilincin doğasına dair bilimsel bir bakış açısı sunduğundan, bu döngünün her aşamasını yeniden düzenleyebilir veya anlamlandırabilir.

  1. Zihinsel formlar iradi eylemlere ve karmaya yol açar
  2. Farkındalık
  3. Beden-zihin (alışkanlıkların ikametgahı)
  4. Duyular
  5. Temas ve etkileşim
  6. Heyecan
  7. Arzular
  8. Bağlanma
  9. Var oluş: Maddenin ortaya çıkışı
  10. Doğum
  11. Yaşlılık, hastalık ve ölüm
  12. Cehalet: Yanılsamaların nedeni

Wolf’un kitabında bu sıralama değişikliği, hem evrenin yaratılışı hem de insan bilincinin evrimi üzerine yapılan özgün bir keşif ya da yorum olabilir. Bu tür bir fark, bilimsel ve spiritüel düşüncenin bir araya gelmesinin, anlayışımızı nasıl değiştirebileceğine dair önemli bir örnek sunar.

“Kuantum dünyasına göre, herhangi bir şeyin var olabilmesi için cehalet gereklidir. Boşluğun Polarizasyon düzeyinde gereken cehalet, her konuda gereklidir. Hem altında, hem de üstünde.”

Evrenin Ruhu, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. vrenin Ruhu (The Spirit of the Universe) Fred Alan Wolf’un kaleme aldığı, bilimsel düşünceler ve spiritüel öğretileri birleştiren bir kitaptır. Fred Alan Wolf, özellikle kuantum fiziği ve bilincin doğası üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir fizikçidir. Bu kitapta, bilimsel teorileri derinlemesine bir şekilde inceleyerek, evrenin nasıl işlediğine dair yeni bakış açıları sunar.

Wolf, evrenin temel yapı taşlarını anlamaya yönelik kuantum mekaniği ve modern fiziğin sunduğu verilerle, aynı zamanda mistik öğretiler ve spiritüel anlayışlar arasında bir bağ kurar. Evrenin nasıl bir bütün olarak var olduğu, insan bilincinin evrenle nasıl etkileşimde bulunduğu gibi konuları ele alır. Kitap, bilim ile spiritüel düşünceyi birleştirerek, insanın evrendeki yerini anlamasına yardımcı olmayı amaçlar.

Wolf’un bu eseri, okuyuculara daha derin bir evren anlayışı kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda insanların ruhsal ve fiziksel deneyimlerinin birbirleriyle nasıl bağlantılı olduğunu keşfetmelerini sağlar.

Fred Alan Wolf’un yazıları ve söylemleri genellikle karmaşık ve soyut olabilir, ancak onun amacı, bilimin ve spiritüel düşüncenin bir araya gelerek daha kapsamlı bir gerçeklik anlayışı oluşturmaktır. Bu kitap da bu yaklaşımı derinlemesine keşfeden bir çalışma olarak dikkat çeker.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgi’yle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin