Yazar konuşan bir kişi’dir; O gösterir, kanıtlar, buyurur, reddeder, çağırır, yalvarır, söver, inandırır, aşılar. Herhangi bir etki uyandırmıyorsa da ozana dönüşmez: Konuşan ama hiçbir şey söylemeyen bir düzyazı yazandır olsa olsa…

— Jean Paul Sartre

Merhaba

Jean-Paul Sartre, yalnızca bir filozof değil, aynı zamanda 20. yüzyıl edebiyatını ve düşünsel üretimini derinden etkileyen bir yazardır. En çok bilinen eserlerinden biri olan Varlık ve Hiçlik ile felsefi alanda ses getiren Sartre, edebiyat eleştirisi bağlamında ise Edebiyat Nedir? adlı yapıtıyla dikkat çekmiştir. Bu kitap, yalnızca edebiyatın ne olduğuna değil, yazarın konumuna, yazmanın amacı ve etik sorumluluğuna dair önemli sorular sorar.

Edebiyat ve Sanatın Ortak Paydası

Sartre, Edebiyat Nedir? adlı eserinde şiir, resim, heykel ve müzik gibi sanat dallarını aynı sınıfa koyar. Bu sanatların ortak yönü, estetik bir anlam yaratma çabalarıdır. Ancak, dönemin gazete, dergi ve sinema gibi araçlarını işaret ederek, edebiyatın giderek “ölmekte” olduğunu öne sürer. Ona göre yazı, estetik bir araç olmanın ötesinde, bir sorumluluğun, bir varoluşsal seçimin ifadesidir.

Yazmanın Temel Soruları

Sartre, yazara doğrudan şu soruları yöneltir:

  • “Başkalarına aktarılacak kadar değerli bir şeyiniz var mı?”
  • “Hangi amaç uğruna yazıyorsun?”
  • “Ne gibi bir işe giriştin ve neden bu iş yazmayı gerektiriyor?”

Bu sorular, yazının yalnızca bireysel bir ifade değil, aynı zamanda toplumsal ve etik bir işlev taşıdığını gösterir. Her başarılı yazı; konu, amaç, söylem düzeni ve yazım planı gibi öğelerin bilinçli bir şekilde kullanılmasıyla ortaya çıkar.

Yazı, Kaçış mı? Fetih mi?

Sartre’a göre insanlar çeşitli nedenlerle yazıya yönelir. Kimi için sanat bir kaçıştır, kimisi içinse bir fetih aracıdır. Ancak insan bir keşiş kulübesine de, deliliğe de, hatta ölüme de kaçabilir; silahla da fethedebilir. O halde neden yazı? Çünkü yazmak, yalnızca bireysel bir yönelim değil, insanın dünyayı algılama ve ona anlam verme biçimidir. Sanatsal yaratıcılık, dünyada “önemli” olduğumuzu duyumsama ihtiyacımızdan doğar.

Yazmak Bir Çağrıdır

Sartre’a göre yazmak, bir “çağrıdır”. Yazar, eserini tamamlaması için okura seslenir. Çünkü edebi yapıt, ancak okurun bilinçli katılımıyla tamamlanır. Estetik nesnenin kendiliğinden var olamayacağına inanan Sartre, kitabın yalnızca “üretim talepleri” içerdiğini, onun gerçekliğe dönüşmesini okurun özgürlük bilinciyle mümkün olduğunu savunur.

Bu bağlamda, yazarın işi tek taraflı değildir. Yazmak, hem yazarı hem okuru sorumluluk altına sokar. Yazar, yapıtının üretiminde okurun özgürlüğüne başvurur.

Yazarın Görevi ve Aydın Kimliği

Sartre, yazarı çağının sorunlarına sırt çevirmeyen, toplumsal gerçekliğe sırtını dayayan bir aydın olarak görür. Yazmak, bir tavır almaktır. Bu tavır, yazarken hem kendini hem de okuru özgürleştirme çabasıdır. Bu yönüyle Sartre, Aydınlanma Çağı’nın bilinçli yazarlarını överken, 19. yüzyılın burjuva ahlakını yeniden üreten yazarlara eleştiriler yöneltir.

Size şu ana sorular yöneltme istiyorum:

Başkalarına aktarılacak kadar değerli bir şeyiniz var mı? Hangi amaç uğruna yazı yazıyorsun? Ne gibi bir işe giriştin ve neden bu iş yazmayı gerektiriyor?

Edebiyat Nedir? okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Jean-Paul Sartre’ın Edebiyat Nedir? adlı yapıtı, yazının yalnızca estetik bir faaliyet değil, aynı zamanda etik ve toplumsal bir sorumluluk olduğunu hatırlatır. Günümüzde yazmanın her zamankinden daha kolay ama anlam üretmenin daha zor olduğu bir çağda, Sartre’ın “yazmak bir eylemdir” düşüncesi, edebiyatın dönüştürücü gücünü yeniden vurgular. Yazarı çağının tanığı, okuru ise eserin tamamlayıcısı olarak gören bu eser, hem bireysel özgürlüğü hem de toplumsal sorumluluğu temel alır. Bu yönüyle Edebiyat Nedir?, günümüz yazar ve okurlarına yön gösteren, hâlâ güncelliğini koruyan bir başucu metnidir.

Jean-Paul Charles Aymard Sartre Hayatı ve Kariyeri

Jean-Paul Sartre (1905–1980), 20. yüzyılın en etkili filozoflarından, edebiyatçılarından ve aydın figürlerinden biridir. 21 Haziran 1905’te Fransa’nın Paris kentinde doğmuştur. Babasını küçük yaşta kaybeden Sartre, annesi ve büyükbabası tarafından yetiştirilmiş, erken yaşlardan itibaren kitaplarla iç içe bir hayat sürmüştür.

Sartre, École Normale Supérieure’de felsefe eğitimi almış ve burada dönemin önemli düşünürlerinden biri olan Simone de Beauvoir ile tanışmıştır. Bu ilişki, hem entelektüel hem de kişisel düzeyde ömür boyu sürecektir. 1939’da II. Dünya Savaşı’na katılmış, bir süre Almanlar tarafından esir alınmış, sonra serbest bırakılmıştır.

1940’lar ve 1950’ler boyunca Sartre, hem felsefi hem de edebi eserleriyle büyük ün kazanmıştır. En önemli felsefi yapıtı olan Varlık ve Hiçlik (L’Être et le Néant) (1943), bireyin özgürlüğü, sorumluluğu ve varoluşsal kaygılarını derinlemesine işler. Bulantı (La Nausée), Duvar (Le Mur) ve Sinekler (Les Mouches) gibi roman ve tiyatro eserleriyle de varoluşçuluğu edebi biçimde işler.

1945’te yayımlanan Edebiyat Nedir? adlı eseri, edebiyatın toplumsal işlevini sorgulayan önemli bir yapıt olarak öne çıkar. Sartre, yazarlığı yalnızca bireysel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir toplumsal sorumluluk olarak görür.

Sartre, politikaya ve toplumsal meselelere karşı da son derece duyarlı bir entelektüeldi. Marksizm ile varoluşçuluğu birleştirmeye çalışmış, sömürgecilik karşıtı duruşlarıyla öne çıkmıştır. 1964’te kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü “bir yazarın kurumsallaştırılamayacağı” gerekçesiyle reddetmiştir.

15 Nisan 1980’de Paris’te hayatını kaybeden Sartre, arkasında derin felsefi sistemler, etkileyici edebi yapıtlar ve özgürlük üzerine kurulu bir yaşam felsefesi bırakmıştır. Simone de Beauvoir ile birlikte Montparnasse Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin