O halde idrak tektir: bir insan bu tek idrakle gerçeği bulunduğu halde idrak ederse, bu idrak “basiret” diye isimlendirilir, çünkü bu bilgi kesin bilgidir. Bu idrakle duyuda ortaya çıkan bir nispeti idrak ettiğinde, bu idrak “görme” diye isimlendirilir…

-Muhyiddin İbnü’l-Arabî

Merhaba

Marifet ve Tecelli, İbn Arabi üzerine yapılan bu derinlemesine analiz, tasavvufun kalbinde yer alan öğretileri ve İbn Arabi’nin bilgi anlayışını, hakikat yolculuğunda insanın ve Allah’ın ilişkisini inceliyor. İbn Arabi’nin düşüncelerini günümüz insanına aktarmak, tasavvufi düşüncenin temellerine dair önemli ipuçları sunar.

İbn Arabi’nin “Marifet” ve “Tecelli” Anlayışı:

1. Marifet:

  • Marifet, tasavvufta bilginin en yüksek mertebesi, hakikatin derin bilgisi anlamına gelir. İbn Arabi’nin açıklamasında bu bilgi, yalnızca duyusal algılarla değil, aynı zamanda derin bir içsel idrak ile ortaya çıkar. Bu bilgi türü, kesin bilgi olup, sadece dış dünyadan alınan verilerle değil, batınî (içsel) bir anlayışla kavranır.
  • Basiret, bu derin bilgiyi, keskin içgörü ile görebilme yetisidir. İbn Arabi, bir insanın sadece dış dünyayı değil, hakikati ve gerçeği içsel bir bakış açısıyla görmesi gerektiğini belirtir.

2. Tecelli:

  • Tecelli, Allah’ın kendisini yaratılmış dünyada açığa vurmasıdır. İbn Arabi’ye göre, her şeyde Allah’ın tecellisi vardır; her bir varlık, bir tecelli (görünüş) aracılığıyla Allah’ın varlığını gösterir.
  • Bu, hem bir görüş hem de bir yolculuk olarak anlaşılabilir. Yani, insanın yolculuğu, hakikatin tecelli ettiği bir süreçtir. Bu süreçte insan, kendi içindeki Allah’ı, kendisinde açığa çıkan tecellileri görmeye başlar.

İbn Arabi’ye Göre Yolculuk:

İbn Arabi’nin tasavvufi düşüncesinde yolculuk, sadece fiziksel değil, manevî bir serüvendir. İbn Arabi’ye göre, yol hem Allah’a yönelmenin hem de içsel keşiflerin gerçekleştiği bir süreçtir.

1. Hicret ve Masiva:

  • Masiva, Allah’tan başka her şeydir ve İbn Arabi’ye göre, tasavvufî yolculuk, masivadan Allah’a doğru bir hicret sürecidir.
  • Yolculuk, yalnızca dünyadan Allah’a doğru bir hareket değil, insanın dünyadaki egolarından, arzulardan ve dışsal bağlılıklardan içsel bir kopuş sürecidir. Bu anlamda, hicret, sadece bir dışsal eylem değil, bir içsel dönüşümdür.

2. Aşk ve Sezgi:

  • Tasavvufta bazen, akılcı bir yaklaşım ve düşünme süreci yerine, aşk ve sezgi yolu tercih edilir. İbn Arabi’ye göre, bazen akıl biraz beklerken, aşk ve sezgi hızla yol alır. Aşk, insanı Allah’a yönlendiren, akıl sınırlarını aşan bir kuvvetken, sezgi de içsel bir görme yetisidir.
  • Aşk, tasavvufî yolda insanın aklını aşan bir tecelli alanıdır. Akıl, belirli bir noktada yolculuğun önünü göremeyebilirken, aşk ve sezgi, insana daha derin ve doğrudan bir hakikat tecrübesi sunar.

İbn Arabi’nin Bilgi Görüşü:

1. Bilgi Sürecinin Edilgenliği:

  • İbn Arabi’nin bilgi anlayışı, insanın edilgen bir varlık olarak hakikati arayışını anlatan bir süreçtir. Başlangıçta insan, hakikati dışarıda bir şey olarak düşünür. Ancak zamanla fark eder ki hakikat, onu çekerek ve gösterek Allah’tan gelir.
  • Bu süreç, insanın “bekleyen” bir varlık olarak bilgiye yaklaşmasından, aktif bir alıcı ve görücü olmasına doğru ilerler. Hakikat insanı değil, insan hakikati keşfeder. Bu dönüşümde insan, bilgiye ancak Allah’ın yönlendirmesiyle erişir.

2. Allah’ın Öğreticiliği:

  • “Allah öğretir” ifadesi, tasavvufî bilgiyi ve hakikati elde etmenin insanın kendi gücünden değil, Allah’ın tecellisinden kaynaklandığını vurgular. Bu, her şeyin Allah’tan geldiğini kabul eden bir bakış açısıdır.
  • İnsan, bu süreçte bir öğrenci olarak kabul edilir, Allah’ın iradesi doğrultusunda gelişir ve bilgelik kazanır. Allah’ın öğretisi, her adımda insanın manevî evrimini yönlendirir.

Fütûhât-ı Mekkiyye: Başlangıç ve Son Arasında İnsan Serüveni

İbn Arabi’nin en önemli eserlerinden biri olan Fütûhât-ı Mekkiyye, bir yolculuk kitabı olarak tanımlanabilir. Bu eser, başlangıç ve son arasındaki yolculuğun, insanın evrimsel serüvenini ele alır. Mebde (başlangıç) ve mead (son) arasındaki bu yolculuk, Allah’a yönelme sürecidir.

  • Başlangıç Allah’tan gelir; son da yine Allah’a döner. Yolculuk boyunca, her şeyde Allah’ın tecellisi görülür. Bu serüvenin her aşamasında, insanın amacı Allah’a yaklaşmak ve ona bir adım daha yaklaşmaktır.
  • Bu eser, Allah ile olan ilişkiyi en derin ve en içsel şekilde anlatır. Allah’tan geldik, Allah’a gidiyoruz düşüncesi, tasavvuf anlayışında yolculuğun temel fikridir. İnsan, Allah ile seyahat eder; yani her adım, her an, her eylem Allah’ın iradesiyle yapılır.

Marifet ve Tecelli, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. İbn Arabi’nin “Marifet ve Tecelli” anlayışı, insanın içsel yolculuğunu, hakikatin tecellilerini ve Allah ile olan bağını çok derin bir şekilde ele alır. Bu, yalnızca bir bilgi edinme süreci değil, aynı zamanda bir manevi evrim ve dönüşüm yolculuğudur. Yolculuk, hem dışsal hem içsel bir hareket olup, insanın Allah’a yönelme sürecindeki en önemli araçtır. Tasavvufta, yolun kendisi mutluluk ve gerçekliktir; insanın amacı yalnızca hedefe ulaşmak değil, yolculuktaki her anı anlamlı kılmaktır.

Muhyiddin İbnü’l-Arabî  Hayatı ve Kariyeri

Muhyiddin İbnü’l-Arabî d. 28 Temmuz 1165 – 10 Kasım 1240) ya da tam adıyla Muhyiddîn Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabî el-Hâtimî et-Tâî  ünlü İslâm düşünürü, mutasavvıf, yazar ve şair. Şeyhü’l Ekber unvanı ile de bilinir. Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Muvahhidler döneminde, 28 Temmuz 1165’te Mursiye (Murcia), Endülüs’te doğdu. Bilinmeyen bir sebeple sekiz yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye’ye geldi. Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. Akrabaları arasında tasavvufî bilgilere sahip kimseler vardı. İsminin sonunda yer alan el-Hâtimî et-Tâî, onun cömertliği ve hayırseverliğiyle ün kazanmış olan Taî kabilesine mensup Adî b. Hâtim et-Taî’nin kardeşi Abdullah b. Hâtîm et-Taî’nin soyundan geldiğini göstermektedir. Bu kabilenin Arap olması sebebiyle İbn Arabî ve ataları “Arabî” (Arab) diye tanınmışlardı. Endülüs’te bir süre daha kaldıktan sonra çıktığı seyahatte Şam, Bağdad ve Mekke’ye giderek orada bulunan tanınmış âlim ve şeyhlerle görüşmeler yaptı. Babası, kendisinde bir değişiklik olduğunu fark ederek İbnü’l-Arabî ile görüşmek isteyen filozof İbn Rüşd’e ondan bahsetmişti. İbn Rüşd, gerçek bilginin akıl yoluyla elde edildiğini savunurken İbnü’l-Arabî; gerçek bilginin sadece aklımızdan vücuda gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok tasavvuf yoluyla elde edilebileceğine inanıyordu. Daha sonra Sufizmi benimsedi ve hayatını manevî yola adadı.

Yazarlar okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin