
“Yaşayan en büyük yirmi bilim adamından biri” kabul edilen (Newsweek) ve Pulitzer Ödülü’ne iki kez layık görülen Edward O. Wilson’ın son kitabı İnsan Varlığının Anlamı, aynı zamanda en felsefi yapıtı olarak da tanımlanıyor.
“Toplumun genel fikrinden bağımsız olabilmek, herhangi muhteşem bir şeye ulaşabilmenin ilk resmî şartıdır.”
— Edward O. Wilson
Merhaba
Anlamın Anlamı İnsanın Evren’de özel bir yeri var mıdır? Kişisel yaşamlarımızın anlamı nedir? Ben, bugüne dek Evren ve insanlık hakkında edindiğimiz bilgiler ışığında, bu soruları cevap verilebilecek, test edilebilecek şekilde soracak duruma geldiğimize inanıyorum.
Bugünkü halimizle gerçeği, Pavlus’un kehanetini haklı çıkarırcasına, ancak karanlık bir aynada silik bir yansıma olarak görebiliyoruz: “Bugün bilgim sınırlı ama zamanı geldiğinde, ben nasıl tam anlamıyla biliniyorsam ben de o şekilde biliyor olacağım,” diyor Pavlus. Ne var ki, yerimiz ve anlamımız, kesinlikle Pavlus’un beklediği gibi çıkmadı. Gelin bu konudan bahsedelim ve birlikte akıl yürütelim.
Bu noktada, rehberliğini benim yapacağım bir yolculuğa çıkmayı teklif ediyorum. Yolculuğumuzun ilk durağını, türümüzün kökeninin canlıların yaşamındaki yeri ve Yeryüzünün Sosyal Fethi” adlı kitabımda farklı bir bağlamda değindiğim sorular oluşturacak. Daha sonra doğa bilimlerinden insani bilimlere doğru, seçtiğim bazı basamaklardan çıkıp daha zor bir soru olan “Nereye gidiyoruz?” sorusuna, oradan da en zor soruya geçeceğiz: “Neden?”
Artık bilimin iki büyük dalını birleştirme olasılığını telaffuz edebileceğimiz zamanların geldiğine inanıyorum. İnsani bilimler, fen bilimleri içinde bir hakimiyet kurmayı düşünmez miydi acaba? Belki de bunu yapmak için biraz yardıma ihtiyacı vardır. Bir kişinin zihninin ürünü hayallerden oluşan bilimkurgu yerine, birçok zihnin ürünü olan ve çok daha fazla çeşitlilik içeren gerçek bilimi koymaya ne dersiniz? O zaman şairler ve görsel sanatlarla uğraşan kişiler, henüz keşfedilmemiş boyutlar, derinlik ve anlamla ilgili arayışlarını, hayal dünyası yerine, gerçek dünyada sürdürmeyi düşünmezler miydi? Nietzsche’nin İnsanca, Pek İnsanca adlı kitabında bahsettiği; bilgi ve hayal gücünü çevreleyen gökkuşağı renklerindeki gerçeği aramakla ilgilenirler miydi? Anlamı aramamız gereken yer, işte tam burasıdır.
Bilinen kullanımıyla “anlam” sözcüğü bir niyeti, niyet ise bir tasarımı ve tasarım da bir tasarımcıyı işaret eder. Herhangi bir varlık, işlem veya bir kelimenin anlamı, sadece tasarımcı öyle istediği için oradadır. Kurumsal dinlerin felsefi dünya görüşlerinin temelini ve yaratılış hikâyelerinin büyük bir bölümünü bu inanış oluşturur. Bu inanış, insanlığın var olmasının bir amacı olduğu fikrini kabul eder. Bireyler de yeryüzünde bir amaç için bulunmaktadır. Hem tüm insanlığın hem de tek tek bireylerin varlığının bir anlamı vardır.
“Anlam” sözcüğünün, tamamen farklı bir dünya görüşünü ifade eden, ikinci ve yaygın bir kullanımı daha vardır. Bu kullanımda, anlamın kökenini bir tasarımcının niyeti değil, tarihteki tesadüfler oluşturur. Üst üste binen fiziksel sebep sonuç ilişkileri ağı, gelişmiş bir tasarımın yerini almıştır. Tarihin gelişimi, sadece Evren’in kurallarına bağlıdır. Her olay tesadüfi olmakla birlikte, kendinden sonraki olayların da olasılığını değiştirir’. Örneğin organik evrim sırasında doğal seçilimle uyum sağlayan bir tür, diğer bir türün uyum sağlama olasılığını artırabilir. Anlam sözcüğünün, bugüne kadar insanlık ve diğer canlılar üzerine ışık tutmuş bu kullanımı, aslında fen bilimlerinin dünya görüşünü oluşturur.
“Anlam” sözcüğünün daha kapsayıcı olan ikinci tanımı kozmosta ve insan dünyasında, günümüz gerçekliğinde ve diğer birçok olası gerçekliğin evriminde kendisini gösterir. Geçmiş dönemlerde, daha karmaşık biyolojik yaşam formları ve süreçleri ortaya çıktıkça organizmalar, amaçlanan anlamı gerçekleştirmek için davranışlar açısından birbirlerine yakınlaşmaya başladı: İlk çokhücreli organizmaların sadece duyu organları ve sinir sistemleri vardı, daha sonra organize eden bir beyin oluştu ve son olarak da bu organizmalar, niyetlerini gerçekleştiren davranışlar oluşturdu. Ağını ören bir örümceğin, varacağı sonucun farkında olsun ya da olmasın, sinek yakalamak gibi bir niyeti olduğu açıktır. Örümceğin niyeti, ördüğü ağın anlamıdır. İnsan beyni de, örümcek ağı örneğinde anlatılan sistemle evrimleşmiştir. İnsanın aldığı her kararın, niyetine bağlı olarak bir anlamı vardır.
Ne var ki, karar verme yetisi, bu yetinin nasıl ve neden vücuda geldiği konusu ve tüm bunların yarattığı sonuçlar, insan varlığının daha kapsamlı ve bilimsel temelli anlamını oluşturur.
Bu sonuçlar arasında en önemlisi, olası gelecekler tasavvur etme ve onlar arasında seçim yaparak bir plan oluşturma becerisidir. Bu insani beceriyi ne kadar ustalıkla kullanabildiğimiz ise, kendimizi ne kadar doğru anladığımıza bağlı olarak değişkenlik gösterir. En önemli soru, bugün bulunduğumuz noktaya nasıl ve neden geldiğimizdir ki, bu da bizi başka bir konuya; gelecekle ilgili farklı görüşlerimizin anlamını çözmeye yöneltecektir.
Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler bizi, Tanrı’nın İbrahim’i engellemesinden bu yana karşılaştığımız en büyük ikileme götürür: İnsanın genlerini ne kadar güçlendirmeliyiz? Çok mu olmalı, az mı? Veya hiç olmamalı mı? Bu konuda pek tercih şansımız olmayacaktır, zira bizim türümüz, tekno-bilimsel çağın en önemli ama en az incelenmiş eşiklerinden birini geçmek üzeredir. Bugün kendi irademize bağlı gerçekleşecek evrimimizi kurmak ve biyolojik ve doğal yapımızı istediğimiz gibi değiştirmek suretiyle, bizi yaratmış olan doğal seçilimi aşmak üzereyiz.
Amacımız insanı anlatmak ve insan varlığının anlamını sorgulamak olduğunda, her iki açıklama yöntemine de ihtiyaç duyarız. Bizi kurtaracak olan dindarlık değil, kendimizi inceleyerek ve anlayarak ulaşacağımız erdemlerdir.
Edward O. Wilson bu kitabında insanın varoluşuna dair en temel sorulara ve onu nasıl bir geleceğin beklediği sorusuna bilimin yöntemi ve verileri ile yanıt arıyor; yeryüzünde insan türünün ortaya çıkışının ve diğer türlerden nasıl ayrıştığının hikâyesini kendine has üslubu ile kaleme alıyor. Kendi deyimiyle “insan denen bulmacayı” çözmeye girişiyor.
İnsanın bugünkü durumunu tam anlamıyla kavrayabilmek için, türlerin biyolojik evrimini ve tarih öncesindeki şartları da hesaba katmamız gerekir. İnsanoğlunu anlama görevi, sadece insani bilimlere bırakılamayacak kadar önemli ve meşakkatli bir iştir. Bugüne kadar insani bilimlerin felsefeden hukuka, tarihten yaratıcı sanatlara dek çeşitli dalları; insan doğasının özelliklerini, zaman zaman birbirlerine pasladıkları sonsuz bir döngü içerisinde olsa da, zekâyla ve ince ayrıntılarla dantel gibi işleyerek anlatmaya çalışmıştır. Gelgelelim, insan doğasının birçok farklı olasılık varken neden bu şekilde yapılandığını açıklamamışlardır. Bu bakımdan, insani bilimlerin ne insan türünün varlığının anlamı üzerine eksiksiz bir anlayış geliştirdiğini, ne de geliştirebileceğini söyleyebiliriz.
Bu durumda elimizden geldiğince cevabını aramamız gereken soru şudur: Biz neyiz? Bu büyük bulmacanın çözümü, türümüzü yaratan süreci ve şartları incelemekte yatar.”
İnsan Varlığının Anlam Arayışı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar okumaya davet ediyor.
Sevgi’yle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın