Her kaynağa şüpheci bir gözle bakmalısınız. Bana neye güvenmeleri gerektiğini soranlara cevabım her zaman ‘kendi zeka ve aklınıza’ olmuştur ve bu durum benim söylediklerimi okurken de geçerlidir…

— Noam Chomsky

Merhaba

Noam Chomsky’nin entelektüel duruşunun özüdür: eleştirel düşünceyi merkeze alma ve otoriteye körü körüne bağlılığa karşı çıkma.

Chomsky’nin burada yaptığı vurgu çok derindir:

  • Hiçbir kaynak mutlak otorite değildir – ister hükümet, ister medya, ister bir akademisyen olsun.
  • Şüphecilik, özgür düşüncenin temelidir; bilginin değil, bilgisizliğin panzehiridir.
  • Kendi aklına ve muhakemeye güven ise bireyin hem etik hem de entelektüel özerkliğini savunur.

Bu yaklaşım, özellikle içinde bulunduğumuz dezenformasyon çağında daha da önemlidir. Çünkü bilgi bolluğu içinde gerçeklik, ancak sorgulayan ve değerlendiren bireyler tarafından ayırt edilebilir.

Noam Chomsky dil bilim alanında doktora yaptı. MIT’ye girdi, dilin edinimi üzerine ve üretimi üzerine oluşturduğu kuramlarıyla uluslararası ün yaparak, enstitü profesörü olarak atandı.

Chomsky, dilbilim, felsefe, entelektüel tarih, çağdaş konular, uluslararası meseleler ve Amerikan dış politikası üzerine pek çok yazı yazmış ve konuşma yapmıştır.

Gelişen dünyada Amerikan müdahaleciliği, insan haklarının ekonomi politiği, tekelci medyanın propaganda rolü gibi meseleleri dikkatle inceleyen otuzun üzerinde politik kitaba imza attı.

Noam Chomsky, Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Amerika’dan Çin’e geniş bir coğrafyada yaşananları, sansür mekanizmaları nedeniyle gizlenen gerçekleri, halkların kaderini etkileyen önemli gelişmelerin ortaya çıkış süreçlerini cesurca anlatıyor ve çok önemli bir soruya yanıt veriyor: Güç Kimin Elinde?

Bu kitabın başlığında dile getirilen sorunun basit ve belirli bir cevabı olamaz. Dünya, böyle bir şeyin mümkün olması için fazla değişkenli ve karmaşıktır. Fakat dünya olaylarını şekillendirme hünerine sahip keskin ayrımları teşhis etmek ve önde gelen, daha etkili olan aktörleri belirlemek zor değildir.

İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana, devletler arasında, Amerika Birleşik Devletleri eşit olmayanlar içinde açık ara önde olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. İsrail-Filistin, İran, Latin Amerika, “teröre karşı savaş”, uluslararası ekonomik örgütlenme, haklar, adalet ve benzeri konulardan medeniyetin bekasıyla ilgili (nükleer savaş ve çevresel yıkım gibi) esaslı meselelere kadar geniş bir yelpazede, küresel söylemin şartlarını büyük ölçüde hâlâ o tayin etmektedir. Bununla birlikte, 1945 yılında başka kimsenin erişemediği tarihi zirve noktasını görmesinden bu yana, gücü de azalmaktadır. Ve bu kaçınılmaz gerileyişle birlikte, Washington gücünü bir ölçüde, ekonomi basınının kelimelerini ödünç alırsak, “kâinatın efendileri”nin “de facto dünya hükümeti”yle paylaşmak durumunda kaldı; ki bü ifadeler, önde gelen kapitalist devlet güçleriyle (G7 ülkeleri) birlikte, bunların “yeni emperyal çağda” kontrol ettikleri, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve küresel ticaret örgütleri gibi kurumlara işaret etmektedir.

“Kâinatın efendileri’? tabiri, elbette hâkim güçlerin nüfuslarını temsil etmekten epey uzaktır. Hatta demokratik devletlerde, nüfusların siyasal kararlar üzerinde yalnızca sınırlı etkileri bulunmaktadır.

Burada pek az sürpriz var. Tipik bir şekilde tek taraflı olan sınıf savaşının uzun ve acı bir tarihi bulunuyor. Modern kapitalist devlet çağının alacakaranlığında, Adam Smith kendi dönemindeki “insanlığın efendileri”ni, yani ‘”politikanın açık ara esas mimarları” olan, diğerlerinin (öncelikli olarak bu efendilerin “vahşi adaletsizlik”lerinin ülke dışındaki kurbanları ama aynı zamanda İngiltere halkının da büyük kısmı) üzerindeki etki ne kadar “zarar verici” olursa olsun kendi çıkarlarının “en uygun şekilde karşılanmasını” sağlayan İngiltere’nin “tüccar ve üreticiler”ini mahkûm ederdi. Bizim kuşağımızın neoliberal çağı, giderek tekelleşen ekonomilerin, devasa Ve çoğu kez talancı finansal kuruluşların, devlet iktidarıyla korunan çokuluslu şirketlerin üst kademelerinden devşirilmiş efendilerle ve bütün bunların çıkarlarım temsil eden siyasal figürlerle, bu klasik tabloya kendine has dokunuşlar ekledi.

Aydınların sorumluluğu hakkında düşünmeye başlamadan önce, kimlerden bahsettiğimizi netleştirmek iyi olacak.

Güç Kimin Elinde? okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Noam Chomsky’nin Güç Kimin Elinde? adlı kitabı, toplumsal yapılar, medya, ekonomi ve politika arasındaki ilişkileri derinlemesine inceleyen önemli bir eserdir. Kitap, Chomsky’nin eleştirel düşünceyi ve entelektüel bağımsızlığı savunduğu metinlerinden oluşur. Ancak, bu eserinin Türkçeye çevirisiyle ilgili elimde doğrudan bir bilgi bulunmamaktadır.

Kitap, Chomsky’nin Amerika’nın dış politikası, medya manipülasyonu ve ekonomik eşitsizlik gibi konulardaki eleştirilerini içerir. Yazar, bu yapıları “gizli iktidar” olarak tanımlar ve halkın bu güç dinamiklerini anlamasının önemini vurgular. Eser, okuyuculara mevcut toplumsal düzeni sorgulama ve daha adil bir dünya için düşünsel bir temel sunar.

Noam Chomsky Hayatı ve Kariyeri

Noam Chomsky (tam adıyla Avram Noam Chomsky), 7 Aralık 1928’de Philadelphia, Pennsylvania, ABD’de doğmuş; modern dilbilimin kurucularından biri olmasının yanı sıra, siyaset felsefesi ve medya eleştirisi alanlarında da dünyanın en etkili entelektüellerinden biri olmuştur.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin