
“Dönen bir karadelik sonsuz sayıda paralel evrene bağlıdır.”
— Fred Alan Wolf
Merhaba
Woody Allen’in “Göremediğimiz bir dünyanın varlığından yana şüphemiz yok. Şimdi esas sorun, oranın şehir merkezine ne kadar uzak ve saat kaça kadar açık olduğudur?” sözleriyle ima ettiği gibi, yeni fiziğin keşiflerinden sonra, paralel evrenlere ve bizimkinin hemen yanı başındaki dünyaların varlığına yönelik ilgi artık sadece bir spekülasyon olmanın çok ötesindedir.
Bugün, belki de daha önce hiç olmadığı kadar, sizi ve beni oluşturan şey olan fiziksel evren hakkındaki düşüncelerimizde bir devrimle yüzleşiyoruz. Yeni fiziğin görecelilik ve kuantum mekaniğini içeren keşifleriyle ön plana çıkan bu devrim, somut katı gerçeklik temelindeki eski görüşlerimizin çok ötesine erişmiş bulunuyor. Yeni fizik, dünya görüşümüzü bütünleştirme ihtiyacına işaret eden yeni ve daha soyut bir gerçeklik yönelimine işaret ediyor.
Birbirleriyle uyumsuz haldeki en küçük atom altı maddeden, en büyük galaksilere kadar değişen fikir ve kavramlar bir araya getirip bütünlük sağlamak günümüz biliminin temel sorunudur. Günümüzde, fikirlerin çok geniş bir spektrumunu kapsayan bir bilgi dağarcığına sahibiz. Ve bu fikirleri bütünleştirme girişimlerimiz esnasında büyük boşluklar oluştuğu görülüyor. Yeni fizikçilerin, fikirlerimizi bütünleştirme girişimleri sonucu ortaya attıkları son kavramlarla, evrenimizin biricik ve tek başına olmadığına dair, kendimizinkinin yanı başında gizemli bir tavırla duran, diğer evrenler gibi bilim kurgu benzeri fikirler ortaya çıkmış bulunuyor. Bilgi dağarcığımızdaki, bir açıklama gerektiren bu boşluklar, yeni fiziğin bulgularının ışığında beliren başka dünyalar olmasaydı, bunları çözme yeteneği olmayan eski düşünce tarzımızla onlar oldukları gibi kalacaklardı.
Modernite öncesi evren hakkındaki ilk bilimsel düşünceler Kepler, Galileo, Copernicus ve Newton gibi devler tarafından başlatıldı. Evren devasa bir saat mekaniği gibi tasavvur edildi, bu saatin kollarının ucundaki noktalar, güneşin etrafında, gökyüzünde dönen gezegenleri işaret ediyordu. Sonsuz ya da sonsuza yakın bir hızda yolculuk eden Işık, sonsuz evren boyunca, bilinçteki her olayı daima ve her zaman sonsuz bir şimdi olarak yeryüzüne geri getiriyordu. Manhattan’da saat beş ise Satürn’de der en yakın yıldızda da saat beşti. Süreçler saatlerle ölçülebilirken, zaman sonsuz ve ölçülemezdi. Şimdi ve buradaki zamanın orada şimdiki tekliği dışında birbirleriyle ilişkilerinin olabileceğini hiç kimse aklına bile getirmiyordu.
Evrenler yöne doğru sonsuz bir varlık olarak düşünülüyordu. En basit ifadeyle, onu ölçmenin bir yolu yoktu. Uzamın sonu olamazdı ve sonsuz uzamı düşünmeye çalışmak ancak şairler ve şaşkınların işi olabilirdi.
Madde, hareketin denkliği diye adlandırılan eylemsizlik ve hareket yasasına tam bir uyum içinde oyununu oynuyordu ve prensipte hiçbir şey kararsız değildi ya da bu bakımdan hayal gücüne bir şey kalmıyordu. Bütün evren, sonsuzluk boyunca işleyen devasa bir makineydi ve sonsuz uzamın her köşesi onunla doluydu. M.S. 1900 yılına kadar işte böyle düşünüyorduk.
Yirminci yüzyılla birlikte, Einstein’in fikirlerinin ve görecelilik kuramının bilimsel düşüncede yol açtığı devrim modernite öncesi düşünceyi büyük oranda değiştirdi. Böylece bazı boşluklar kapanmış oldu. Uzam önceden düşündüğümüz gibi sonsuz değildi. Uzamın her doğrultuyu daima ve sonsuz bir şekilde kapsaması zorunluluğu artık yoktu. Zamanda önceden düşünüldüğü gibi anlaşılmaz bir gizem değildi. Onun yerine, uzam ve zaman birbirlerine bağlandılar ve bu ikisi uzamzaman diye yeni bir kavramda bir araya getirdiler. Olaylar artık sonsuz değildi. Örneğin, farklı yerlerde aynı anda gerçekleşen iki olaya, ikisinin tam ortasında duran bir gözlemci aynı anda tanık olabilirdi. Ancak, aynı olaylar hareket halindeki bir gözlemci için eş zamanlı olmayacaktı.
Yeni aydınlanma maddeyle ilgili düşüncelere de yol açtı.
Paralel evren nedir?
Oda günlük evren gibi madde, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve yaşayan varlıklar içeren uzam ve zaman bölgesidir. Diğer bir deyişle, bir paralel evren kendi evrenimize benzer, hatta onu bir kopyasıdır. Bir paralel evrende sadece insanların olması değil, fakat bu insanların bizlerin birer kopyası olmaları gerekmektedir. Onlar, bizlerle sadece kuantum fiziği kavramlarını kullanarak açıklayabileceğimiz biçimde ilişkilidir.
Bilim insanlarının, paralel evrenleri, neden modern fizik ve kozmolojiyi de içeren çok geniş bir çerçeve ve çeşitlilikteki düşünsel sorunlara bir çözüm olarak düşündüklerini görmek için bazı yeni ve heyecan verici fikirleri irdelememiz gerekiyor. Kendimizinkiyle yan yana olan ve belki de düşüncenin sınırlarını biraz zorlarsak aynı uzamı işgal eden diğer evrenlerin varlığı, insanın geniş bir spektrumdaki bilgi dağarcığında bulunan fikirleri bütünleştirme umudu yaratıyor. Bu spektrum, evren, görecelilik, kozmoloji, zaman ve psikoloji hakkındaki yeni bir anlayışıyla oluşmuş fikirlerin kuantum fiziği ile bütünleştirilmesini ya da insan zihninin tüm bunlar üzerindeki etkisini içeriyor. Sonuç olarak, bu kitap, her bölüm öncekilerden birine bağlı olacak şekilde altı bölüm ayırılmıştır. İkinci bölüm paralel evrenlerin bilgilerimizin nasıl bütünleştirileceği konusuyla ilgiliyken beşinci bölüm paralel evrenlerin anlayışımızı nasıl değiştireceğiyle bağlantılı. Şimdi, diğer dört bölümle ilgili de bazı özet bilgiler vereceğim.
Kuantum fiziği, çok geniş çaplı fiziksel fenomenlerle ilgilidir. Bu fenomenler, insan algısına ait dünya içinde, kuantum davranışını uzam ve zaman ölçeğinde gösteren Josephson kavşakları gibi, atomaltı ve moleküler alanlara açılan modern bilgisayar unsurlarıyla ilgilidir. Kuantum fiziği, aynı zamanda bir yeni etkiye daha işaret ediyor, bir gözlemcinin fiziki bir sistem üzerindeki etkisine. Bu etki, paralel evrenlerin varlığı olmadan objektif olarak anlaşılamaz.
Paralel evrenler nedir?
“Birisi, bir gün evrenin niçin ve neden orada olduğunu tam olarak kapsayacak bir kuramı geliştirirse, onun o anda kaybolup yerine çok daha tuhaf ve anlaşılmaz olan bir yenisinin geleceğini ifade eden bir kuram var. Başka biri de bunun çoktan gerçekleşmiş olduğunu söylüyor. “
Douglas Adams
The Restaurant at the End ofthe Universe
“İzlenimler, fikirler, düşler, görüler ya da anılardan oluşan deneyimler, ister sıradan, günlük, her zamanki gibi ya da olağanüstü olsunlar, isterse de tuhaf, anlaşılmaz, tanıdık, garip, psikotik veya delice hiç biri objektif gerçeklikler değildir.”
RD Laing
Bir boy aynasının karşısına geçip bir süre baktıktan sonra, aynanın öbür tarafında sağın solun yer değiştirdiği dünyanın varlığı hakkında düşünmemiş kimse herhalde yoktur. Gerçekten de, Lewis Caroll’un Alice’i, ne zaman aynanın içine girip konuşan oyun kartları, denizayıları, gemiler ve balmumu mühürlerden oluşan bir paralel evren boyunca büyülü maceralar yaşamaya başlasa hayal gücümüzü alıp başka âlemlere götürür.
Hayal gücümüz, baktığımız paralel aynalardaki görün. tünün kendimiz kadar gerçek olduğuna bizi inandırır. Belki de, bir aynaya, paralel bir başka ayna daha tutarak kendimizin sonsuz imajlarma da bakmışlığımız vardır. Siz de, benim bazen merak ettiğim gibi merak ettiniz mi? Acaba bu imajlar, bir şekilde daha doğru fakat daha tuhaf bir gerçekliğin görüleri olabilir mi?
Paralel evrenler, bilim-kurgu yazarlarının fantezilerinde edebiyatın bu türü başladığından beri hep yer aldılar. Bilimkurgu yazarları, belli ki bu uyarıcı fikirlerde sağlam bir dayanak buluyorlar. Ne zaman paralel evrenin ne olduğunu bilimsel olarak kalksam, kendimi kelimelerin arasında tökezle buluyorum. Galiba bunun nedeni, fizikçiler için oldukça yeni bir olgu olan bu evrenlerin, bilim-kurgu yazarlarının “eski bir şapkası” olmasından kaynaklanıyor.
Kendi evrenimizde, bize benzeyen “ortada gezinen” başka varlıkların yanı sıra, bizle yan yana ama ruhani bir tavırla duran gelecekteki ya da geçmişimizdeki kendilerimiz de olabilir. Mars Yıllıkları’nda Ray Bradbury, paralel evrenlerin bu türden başka özelliklerine değinir. “2002 Ağustos, Gece Karşılaşması” adlı hikayede, bir Martian sakini olan Thomas Gomez Mars’ta paralel bir dünyaya rastlar. “Mavi tepelere” arabasıyla ulaşmadan hemen önce benzin almak için durur ve orada arabasının ön camını silen bir yaşlı adamın söylediklerini dinler. “Mars’ı bir şeye benzetemezsen, o zaman sen de dünyaya geri dönersin. Burada her şey çıldırmış, toprak, hava, kanallar, saatler ve yerliler (henüz onları hiç görmedim ama, onların etrafta olduklarını duymuştum). Saatim bile komikleşti. Burada zaman bile delirmiş.”
Thomas, otomobilini eski otobandan aşağıya sürer. Orada açık yeşil renkte, peygamber böceğine benzeyen tuhaf bir araçla karşılaşır, ona neredeyse “dokunacak kadar” yaklaşır.
Aracın içinde eriyik altın gibi gözleri olan bir Marslı vardır. Marslıya “merhaba” diye seslenir ve Marslı da kendi dilinde “merhaba” diye karşılık verir. Ancak ikisi de birbirlerini anlamazlar. Marslı uzanıp Thomas’a dokunur, ancak o bunu hissetmez. O anda, yine de, ikisi de kendi dillerinden konuşmaya devam ederler. Sonra ikisi de el sıkışmak için birbirlerine dokunduklarında sanki öteki yokmuş gibi herbiri ötekinin içinden geçer. İkisi de birbirlerini görmelerine rağmen, her birinin karşısındaki varlık maddi bir yapıya sahip değildir.
Onlar, orada o anda gerçekleşen bir paralel evren çakışmasının içinde olduklarının anlarlar. İkisi de kendi maddeselliklerini hissetmektedirler. İkisi de kendi gerçekliklerine inanmakta ve diğerini bir hayalet olarak algılamaktadır. İkisi de dünyalarının birbirlerine dokunmadan nasıl üst üste bindiğini anlamaya çalışırlar, ama bu çabalar nafiledir. Marslı kendi paralel dünyasında Mars’taki bir manzaraya bakmakta ve harika şeylerle dolu bir şehir görmektedir. Thomas, ise kendi dünyasında ıssız bir antik kent kalıntısının içindedir, Marslıya şehrin binlerce yıllık mazisi olan bir antik kent olduğunu ve yıkıntılarla dolu olduğunu söyler. “Burada kanallar boş,” diye seslenir’ Thomas. Marslı ise “Kanallar lavanta şarabıyla dolu!” diye bağırmaktadır.
İkisi de bu karşılaşmalarının zamanla ilgili bir şeylere yol açtığını fark etmişlerdir. Fakat kimin gelecekte kimin geçmişte yaşadığını anlayamamışlardır. Ayrılırlar ve her biri diğer dünyanın tuhaf bir düş olduğunu düşünerek önceki dünyalarına geri dönerler.
Çok tuhaf da olsalar ve öte dünyalara ait gibi de görünseler, günümüzde bu hikâyelerde bir gerçeklik payı olduğu anlaşılmıştır.
- Kuantum fiziği paralel evrenlerin varlığını nasıl öngörüyor?
- Paralel evrenler düşüncesi nerden geliyor?
- Kuantum dalga fonksiyonun anlamı nedir?
Gökyüzüne Bak- O Süper Uzamdır!
Eğer gerçekten de paralel evrenler varsa, o zaman onlar nerede? Kent merkezinden ne kadar uzak ? Bir fark yaratmayacak kadar uzaktılarsa onları neden merak edelim ki? Gerçekten de onların orada olduklarına kim inanabilir ki?
Ben onların burada ve şimdi olduklarına inanıyorum, yaşadığımız bu aynı uzama yerleşmiş durumdalar. Uzam, tahmin ettiğimizden çok daha tuhaf… Sadece bir elektron gibi, atom altı bir parçacık, aynı anda birden fazla yerde var olabilir. Tek bir yer ve tek bir an dışında hiç gözlenmemiş olmasına rağmen, uzamın kendisi de aynı anda, birden fazla uzamda var olabilir ve o halihazırda gördüğümüzden hiç de farklı görünmeyebilir.
Diğer bir değişle, bu uzamlar, bu bütün evrenler, üst üste binmiştir, tıpkı birbirinin içine yerleştirilmiş Çin kutuları gibi. Bu sefer tek fark, kutuların hepsi aynı boyuttadır.
Bu kadar zor anlaşılabilir bir şeyin, gerçekten de mümkün olduğunu hayal edebilmenin bir yolu, bütün olası uzmanları içeren bir uzam fikrini ortaya atmaktır. Buna süper uzam diyoruz. Orada, diğer evrenler için daima yer vardır, süper uzamın içinde tam bir uzam vardır. Onun içinde nesneler, bireysel fakat ayrık gerçekliklerdir. Ve tüm bu gerçeklikler, olasılık rüzgarında oluşan dalgalar gibi hareket ederler.
Yukarı nasılsa, aşağıda aynıdır. İnsan denen varlık, henüz kendini çözme, anlama becerisi geliştirememişken. Haliyle kendi dışındaki olayları çözme konusunda yeterli görünmüyor.
Okültizm der ki;
“Kadim akıl çağlar önce problemi çözmüştür. Evet; bu gerçektir, alaycı okuyucu kadar, Bilim yavaşça fakat kesin şekilde Okült bölgelere yaklaşıyor. Kendi keşifleriyle bizim anlatım dilimizi sembollerimizi ister istemez benimsemeye mecbur kalıyor.”
—H.P. Blavatsky
H.P. Blavatsky‘ nin yıllar önceki sözleri duruma ışık tutuyor.
Bizden önceki dönemlerde yaşayan ve gerçekten bilinçli varlıklar, insanlığa tamamlanıp gittiler. Bıraktıkları eserleri de okuyanlar belli.
Var olan bizlerde o bilinç seviyesine ulaşmış görünmüyoruz.
Başka Dünyaları Ararken, yine kendi dünyama düştüm…
Sizler başka dünyaları keşfedebildiniz mi?
Paralel Evrenler, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın