Dünyalar Savaşı, Herbert George Wells

“Türkler inciye benzer; incinin deniz dibinde kıymeti yoktur.. Dünyaya çıkınca kıymetlenir.. Türkler de öyle!”

Herbert George Wells

Merhaba

HERBERT GEORGE WELLS İngiliz yazar, gazeteci, sosyolog ve tarihçi Wells, en çok The Time Machine (1895; Zaman Makinesi), The Island of Doctor Moreau (1896; Doktor Moreau’nun Adası), The Invisible Man (1897; Görünmez Adam) ve The War of the Worlds (1898; Dünyalar Savaşı) adlı bilimkurgu romanlarıyla tanınır. Ancak edebiyatın yanı sıra tarih ve politika alanlarında da kalem oynatmış verimli bir yazardır. Wells, Love and Mr. Levisham (1900; Aşk ve Bay Levisham), Kipps: The Story of a Simple Soul (1905; Kipps: Basit Bir Kişinin Öyküsü) ve The History of Mr. Polly (1910; Bay Polly’nin Tarihi) adlı romanlarında alt-orta sınıftan kişilerin beklentilerini ve düş kırıklıklarını işledi. Diğer önemli yapıtları arasında The Outline of History (1920; Tarihin Ana Çizgileri), The Work, Wealth and Happiness of Mankind (1932; İnsanlığın Emeği, Refahı ve Mutluluğu) ve The Shape of Things to Come (1933; Olayların Alacağı Biçim) sayılabilir.

İnsan öyle kibirlidir ve bu kibri yüzünden öyle körleşmiştir ki hiçbir yazar, insanınkine benzer dünyevi bir aklın veya ondan daha zeki bir yaşam formunun var olabileceğini on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar öngörememişti. Dahası, Dünya’nın yüzeysel olarak yaklaşık dörtte birinden meydana gelen ve Güneş’ten daha uzak olan Mars’ın, hem Dünya’dan daha yaşlı olduğu hem de sadece zamanın başlangıcına uzak değil, aynı zamanda zamanın sonuna yakın olduğu gerçeği de göz ardı edilmişti.

Bilim kurgunun Shakespeare’i olarak anılan Herbert George Wells‘in ilk defa 1898 yılında yayımlanan Dünyalar Savaşın adlı bu kitabı, çağının ilk ve en iyi bilimkurgu yapıtları arasındaki yerini yıllardır korumaktadır.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, kimse insanların kendilerinden daha akıllı ama yine onlar gibi ölümlü varlıklar tarafından şevkle ve yakından izlendiğini düşünmezdi. Tıpkı insanların, çeşitli merakları uğruna su damlasının içinde toplanan ve çoğalan ölümlü varlıkları mikroskopla incelemeleri gibi onlarda insanları inceleyip üzerlerinde çalıştılar.

Mars gezegeninin 140 milyon mil uzaklıktaki Güneş’in etrafında döndüğünü ve oradan aldığı ışık ile sıcaklığın Dünya’nın yarısı kadarına denk geldiğini okuyucuya hatırlatalım. Eğer bulutsuların kütleçekim nedeniyle döne döne düzleşip içe çöktüğü, bunun sonucunda da yıldız ve gezegenlerin oluştuğu nebula hipotezi doğruysa, Mars bizim gezegenimizden daha yaşlı olmalı.

21. yüzyılda yeni gelişmeler kaydedemeyen insan varlığı, geçmiş yüzyılların kurgu hikayelerini günümüze taşıyarak gerçek kılmaya çalışıyor olmalı. Ayrıca şu sorunun cevabı çok önemli.

Dünya gezegeni bu denli gençken; neden yaşlı bir gezegen olan Mars’a gidilmek istensin?

Dünyalar Savaşı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: