“Kendini iyi bir insan olarak yetiştirmek isteyen güzeli arar, güzeli över, ondan hoşlanır ve onunla beslenir… “

Platon

Merhaba

Platon’un felsefesi, özellikle Devlet (Politeia) adlı eserinde, hem toplumsal düzenin hem de bireysel erdemin nasıl olması gerektiği hakkında çok derinlemesine fikirler sunar. Ancak, Platon’un Doğu’yla bağlantısı üzerine yapılan yorumlar oldukça ilginçtir. Bazı felsefeciler ve araştırmacılar, Platon’un gençliğinde, özellikle Sokratik dönemin sonrasında çeşitli doğu kültürleri ve doğaüstü öğretiler ile temas kurmuş olabileceğini öne sürmüşlerdir.

  • Mısır‘a yaptığı seyahatler ve doğu rahipleriyle etkileşimde bulunmuş olması olasılığı, Platon’un düşüncelerindeki mistik ve ideolojik öğelerin etkilerini açıklar. Özellikle Mısır’daki rahiplerle yaptığı çalışmalar ve öğrenimleri, ona gizemli bilgileri, astronomiyi, matematiksel düşünceyi ve etik öğretileri sunmuş olabilir.
  • Platon, Pythagoras‘ın düşüncelerini benimsemiş ve matematiksel idealar ile gerçekliği anlamaya çalışmıştır. Ancak doğudaki bazı gizemli öğretilerin, özellikle Yunan felsefesinin metafiziksel yaklaşımlarına yansıyan etkileri de olabilir.

Devlet, Sokrates’in sağlıklı ve mutlu bir toplum hayatı için düşündüğü devlet modelini anlatan Platon’un bir eseridir. Günümüzdeki devlet felsefesi üzerinde temel kaynaklardan biri olması açısından önemlidir. Aynı zamanda mutluluk felsefesi üzerine yazılmış bir metindir.

Devlet’in Önemi

Bugün insanlık adı altında topladığımız değerlerin kaynaklarından biri de Platon’un Devlet’idir. Doğuda ve Batıda Hristiyanlık ve Müslümanlıktan önce kutsal değilse bile, en öncelikli kitap Devlet’ti. Kaldı ki, ilk Hristiyan ve Müslüman aydınları kendi din felsefelerini bu kitabın değişik yorumları üstüne kurdular. İdea kuramı, ki Platon’un hiç de kestirmeyeceği mistik ve metafizik dünya görüşlerine döküldü, en açık anlatılışıyla bu kitaptadır. Hristiyan’ın da Müslümanın gerçek-ötesi ve dünya zindanı 7. kitaptaki mağara benzetmesine bağlanabilir. Hüsn-i mutlak, hayr-i ulâ, fevk-atbia, ilkeler ilkesi, tek Tanrı kavramları Platon’dan gelme olduğu gibi, Descartes’ın: “Düşünüyorum, öyleyse varım” özü Platon’un Devlet’te düşünülen, kavranan dünyayı, örülen dünyadan daha gerçek sayarken söylediklerinin bir özeti gibidir. Platon’un dinlere yiyecek olmuş yönü bir yana, bugüne kadar ortaya atılmış bütün devlet kuramlarının, komünizm ve nazizm de içinde bütün toplum düzeylerinin Devlet’te ipuçları, hatta kaynakları bulunabilir. Rönesanstan bu yana politika alanında ne düşünülmüşse, Devlet’te çekirdek olarak vardır. Hele J.J. Rousseau’nun devlet ve eğitim üstüne düşündüklerini bu kitapta daha da açık olarak görürsünüz. Devlet insanlığın iliklerine işlemiş bir kitaptır. Böyleyken, ne tuhaftır, en az okunan kitaplardan biri de Devlet’tir.

  • Devlet’i kim, nerede, ne zaman, nasıl yazdı?

Diyalogların ve hele Devlet’in yazılmasına asıl yol açan olay da Sokrates’in ölümüdür.

Sokrates’in doğduğu yıllarda Atina’da daha çok Sofistlerin sözü geçiyordu. Devlet, insan dışından çok, insan içine çevrik bir kitaptır. Sokrates Sofistlerle birlikte demek istiyor ki; insanın hayatı dünyanın hayatından daha önemlidir; asıl bilgi dünyayı değil, insanı bilmektir. Tanrılar evreni yönetedursun, insan kendi hayatını yönetmelidir, iyiyle kötüyü, doğruyla eğriyi ayırt etmesini öğrenip hem kendini, hem başkalarını adam etmelidir. Bütün bilimlerin amacı insanların daha iyi insan olmalarını sağlamaktır. Sokrates böylece felsefeyi tabiattan çok insana, fizikten çok ahlaka bağlamış, filozofu ister istemez dünya işlerine, politikaya, günlük sorunlara karıştırmış oluyordu. O kadar ki düşüncelerinden çıkan sonuca göre, ya devlet adamının filozof ya da filozofun devlet adamı olması gerekiyordu.

Atina’da demokrasi ile felsefenin sarmaş dolaş olduğu, ya da birbirini didiklediği yıllarda sofistler arasında iki düşünce çatışıyordu: Bunlardan birine göre, insanlar doğuştan iyi ve eşittirler; toplumun kötü düzeni onları bozuyor; güçlüler güçsüzleri eziyor; kanunlar güçlülerin elinde güçsüzlere karşı bır silah oluyor. Öteki düşünceye göreyse, insanlar doğuştan ne iyi ne de eşittirler. Yalnız güçlü ve güçsüzler vardır; güçlünün güçsüzü yönetmesi, ezmesi tabiat gereğidir ve doğrudur; insan haklı olmaya değil, kuvvetli olmaya bakmalıdır. Bu iki düşünceden biri daha çok Atina, öteki daha çok Sparta devletinden örnek alıyordu. Biri daha çok halkçıların, öteki daha çok aristokratların ya da zenginlerin ekmeğine yağ sürüyordu.

İşte Platon’un Devlet diyaloğunun kaynağı bu iki düşüncenin çatışmasıdır.

Denebilir ki, Platon bütün ömrünü Sokrates’i öldürmeyecek, tersine onu ve onun gibileri baş tacı edecek bir toplumun, bir devletin nasıl kurulabileceğini düşünmekle geçirmiştir.

Ne Yunanistan’da ne de belki hiçbir yerde gerçekleşmeyeceğini anladığı en iyi devleti Sokrates’le birlikte bir kitapta kuruyor. Diyaloglarının en güzeli değilse bile çünkü güzel sözü Şölen’e yakışıyor, en zengini, en yüklüsü olan Devlet’te Platon insanlara bütün duygu ve düşüncelerinin, bütün sevgi ve öfkelerinin, şüphe ve hayallerinin özetini veriyor. En iyi devletin bir ütopya olduğunu biliyor elbet, biliyor ama, kurulsun kurulmasın, herkesin böyle bir devlete, yani en doğruya yönelmekle adam olacağına inanıyor. Herkes böyle bir devleti varsayıp onun kanunlarına göre yaşasın, diyor.

Platon’un mağara alegorisi, gerçeklik ile algı arasındaki farkı anlatan bir felsefi sembolizm olarak önemli bir yer tutar. Mağara alegorisinde, tutsaklar, bir mağarada sadece gölgeleri görürler ve dış dünya hakkında hiçbir gerçek bilgiye sahip değildirler. Bu metafor, batılı felsefede idealizm ve gerçeklik anlayışının temellerini atarken, doğu felsefelerinde de benzer mistik öğretilere rastlanır.

Özellikle Hinduizm, Budizm ve Sufizm gibi öğretiler, dış dünya ile içsel gerçeklik arasındaki farkı sorgular. Hindistan’daki Upanishad metinleri ve Buddha’nın öğretileri, Platon’un gölge ve gerçeklik anlayışı ile benzerlik gösterir. Doğu öğretilerinde, her şeyin bir gerçekliğe ve gölgeye sahip olduğu, gerçek bilginin ise bu dışsal dünyayı aşarak içsel bilgiye ulaşmak olduğu vurgulanır. Platon’un İdealar dünyası, belki de doğu felsefelerinin içsel, evrensel gerçeklik anlayışından etkilenmiş olabilir.

Platon’un eserlerinde utopik düşünceler, ideal toplumlar ve insanlık için en iyi hayat biçimleri üzerine yoğunlaşır. Ancak geleceği görme kavramını Platon’un kendisinde bir “özel varlık” olarak tanımlamak, daha çok sembolik ve metaforik bir bakış açısına dayanabilir. Platon’un, ideal toplumla ilgili düşündüğü “Devlet” eseri, aslında insanların doğal eğilimlerini ve toplumun ideal düzenini ortaya koyan bir felsefi düşünme pratiğidir. Platon’un, toplumsal adaletin ve erdemin ideal biçimi üzerine geliştirdiği bu fikirlerin, yalnızca doğrudan geçmişten aldığı bilgilere dayanmadığı, aynı zamanda görebilme ve vizyoner bir yaklaşım geliştirme kapasitesine sahip olduğu düşünülmüş olabilir.

Mağara alegorisi, insanların sadece gölgelelerden ibaret bir dünyada yaşadığını, gerçeğe ulaşmak için daha derin bir felsefi aydınlanma gerektiğini anlatır. Bu, bireylerin ve toplumların bir felsefi devrim geçirmesi gerektiği anlamına gelir ki, bu da aslında bir tür geleceği öngörme veya vizyoner düşünme olarak da yorumlanabilir.

Platon’un felsefesi, çok yönlüdür ve hem batınilik hem de doğu öğretilerine dair birçok etkilenimi barındırabilir. Bu bağlamda, Platon’un eserleri ve fikirleri, doğu ve batı arasında köprü kuran bir düşünsel alan yaratmış ve onun öğretileri, hem gizemli geçmiş hem de ideal bir gelecek üzerine derinlemesine düşünme fırsatları sunmuştur.

Platon’un Akademia’sı, Batı felsefesinin temel taşlarından biri olarak kabul edilen ve Antik Yunan dünyasında büyük bir etkiye sahip olan bir okuldu. Bu okul, sadece Platon’un fikirlerini öğretmekle kalmayıp, aynı zamanda batı düşünce geleneğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Platon’un Akademia’sı, sadece bir felsefi okul değil, aynı zamanda düşünsel bir devrim ve eğitim anlayışının temelini atmıştır.

Akademia, MÖ 387 yılında Atina’da kurulmuş ve Platon’un felsefi düşüncelerini öğretmeye başladığı ilk okul olarak kayıtlara geçmiştir. Bu okul, adını Atina’nın dışında, Akademus ormanı yakınlarında yer alan bir bahçeden almıştır. Burada, Platon öğrencilerine felsefi düşünmeyi ve sorgulamayı öğretmiştir.

Akademia, sadece bir felsefi okul değil, aynı zamanda çok yönlü bir eğitim kurumu olarak da işlev görüyordu. Bu okulda, felsefe, matematik, astronomi, müzik gibi alanlar bir arada öğretiliyordu. Platon’a göre, gerçek bilgiye ulaşmanın yolu, bir insanın düşünsel yeteneklerini ve zihinsel kapasitesini en yüksek düzeye çıkarmak için çok yönlü bir eğitimden geçmesiydi.

Platon’un Akademia’sı, yalnızca bir felsefi okul değil, aynı zamanda insanlık tarihindeki en önemli düşünsel devrimlerden birinin merkezidir. Burada geliştirilen soyut düşünme, matematiksel bilgi, etik ve politik felsefe gibi alanlar, batı felsefesi ve bilimi üzerinde kalıcı etkiler bırakmıştır. Platon’un öğrencilerine sunduğu eğitim ve tartışma ortamı, bugün hala modern felsefi düşünceyi şekillendirmeye devam etmektedir. Akademia, Platon’un düşündüğü ideal toplum ve gerçek bilgiye ulaşma arayışı üzerine kurduğu bir düşünsel miras bırakmıştır.

Kafa sporunun her şeyden daha önemli olduğunu belirterek Devlet, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Platon’un idealar dünyası, mağara alegorisi gibi öğretiler, doğu felsefelerinin idealizm ve gerçeklik anlayışı ile paralellik gösterir. Platon, belki de dönemin sınırlarını aşarak, geleceği görebilen bir felsefi varlık olarak vizyoner bir toplum inşa etme düşüncesini savunmuş olabilir.

Bu bağlamda, Platon’un eserleri ve fikirleri, doğu ve batı arasında köprü kuran bir düşünsel alan yaratmış ve onun öğretileri, hem gizemli geçmiş hem de ideal bir gelecek üzerine derinlemesine düşünme fırsatları sunmuştur.

Sokrates’in Savunması (Apologia) ile birlikte diyaloglarının en tanınmışı olan Devlet (Politeia)’te ise Platon, “iyilik”, “eşitlik”, “güçlülük” ve “haklılık” gibi “insanlık durumları”nı irdeleyerek düşlediği en iyi devletti anlatmış, ve bu temel yapıt, ister yanında ister karşısında olsunlar, 2000 yılı aşkın süredir ortaya konan bütün devlet kuramı ya da toplum düzenlerinin başvuru kaynakları arasında yer almıştır.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin