
İnanç, Kuşku ve Fanatizm’de, Osho eşsiz ve genelde şaşırtıcı bakış açısıyla, insanları karşıt gruplara ve özünde her “ötekini” “düşman” olarak görmenin esas olduğu bilinç sistemlerine ayıran güçleri ele alıyor.
“Kuşku duyarsan, zekan güçlenir. İnanırsan zekan paslanır, tozlanmaya başlar: Çünkü kullanmıyorsundur. Kuşkunun zekayı güçlendirmesinin çok temel bir sebebi vardır. Kuşku duyarken rahat edemezsin. Bir şey yapmak zorunda hissedersin; yanıtı bulmak zorundasındır. Yanıtı bulana dek kuşku seni yiyip bitirir ve kuşku bu şekilde zekanı güçlendirir. Ama tüm dinler kuşkunun günah olduğunu, inanmanın dindarlık olduğunu öğretir….”
— Osho
Merhaba
Dış dünyanın sorumlulukları bittikten sonra içsel dünyanın gıdası olan besinleri alarak her iki dünya arasında köprü kurma zamanı.
Not aldığım konulardan birinin “inanç” olduğunu belirterek, misyonunu tamamlamış duayenlerin bizlerle iletişim halinde olan eserlerini paylaşıyorum. Misyon sahibi olan ustalardan biri de Osho.
İnanç, Kuşku ve Fanatizm‘de, Osho eşsiz ve genelde şaşırtıcı bakış açısıyla, insanları karşıt gruplara ve özünde her “ötekini” “düşman” olarak görmenin esas olduğu bilinç sistemlerine ayıran güçleri ele alıyor.
Gerçekten arayış içinde olan bir insan kendini teselli etmek için herhangi bir inanç aramaz. Kendi içinde, kuşkunun da ötesine geçen daha derin bir merkez bulmaya çalışır. Bu, anlaşılmalıdır. Kendi benliğinde, kuşkunun dışarıda kaldığı bir canlılık noktasına kadar inmelisin. Bunu yapmak yerine insanlar dışarıdaki inançlara tutunurlar ve kuşkular derinlerde var olmayı sürdürür. Olması gereken, bunun tam tersidir.
Benliğinin derinliğine in. Kuşkuyu dert etme, onu es geç. Bırak, orada dursun! Kendini bir inancın içine saklamaya çalışma, devekuşu gibi başını gömme. Kuşkuyla yüzleş ve onun ötesine geç. Kuşkudan daha derine in. O zaman benliğinde bir an gelir… çünkü en derinde, merkezin ortasında, yalnızca hayat vardır. İçindeki o derin noktaya dokunduğunda, kuşku uzakta, dışarıda kalır. Kolaylıkla vazgeçilebilir. Ve ondan vazgeçmek için herhangi bir inanca tutunman gerekmez. Sadece kuşkunun aptallığını görürsün. Gülünçlüğünü fark edersin. Kuşkunun tüm hayatına nasıl zarar verdiğini, nasıl sürekli benliğini aşındırdığını, seni nasıl zehirlediğini görürsün. Kuşkunun zehirli olduğunu ve sana mutlu olma izni vermediğini görerek büyük bir fırsatı kaçırdığını anlarsın. Ondan vazgeçersin. Kuşku yerine inanca tutunmazsın. Gerçek bir güven insanının inancı yoktur, o yalnızca güvenir. Çünkü hayatın ne kadar güzel olduğunu anlamıştır. Hayatın ne kadar ebedi, zamansız olduğunu görmüştür.
Tanrı krallığının kendi içinde var olduğunu fark etmiştir.
Din, herhangi bir inanç için arayış değildir. Din, benliğinin temelini bilme, varoluşunun özüne dokunma gayretidir. Varoluşun bu öz deneyimi, gerçek sözcüğünü kullandığımızda kastettiğimiz şeydir. Varoluşçudur. Bir deneyimdir.
“Güneş’e inanıyor musun” , “Aya’a inanıyor musun?”, “Ağaca inanıyor musun?” diye soruyor musunuz? Buna gerek var mıdır? Orada olup olmadığını görürsün. Gerçeklerin değil, yalnızca kurguların inanılmaya ihtiyacı vardır.
İnsanlık tarihinde yapılan kazı çalışmaları gösteriyor ki kurgu dünyasında inanılan şeyler uğruna insanlar birbirlerine yüzyıllardır zarar veriyor. Ötekileştiriyor ve düşman ilan ediyor. Güven insanı olma yolunda gelişmek için yeni bilgi gerekli. Bu BİLGİ nasıl olmalı ki farklı inanış, hissedişte olan insanları biraraya getirsin.
İnanç, Kuşku ve Fanatizm, Osho okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın