Varlığın Katmanları, Rene Guenon

“Tam idrak ile tüm imkân bir olduğu için bilinmeyecek bir şey yoktur. Bu yüzden her türlü bilinemezciliği reddediyoruz. Anlaşılmayan bir şey yoktur, sadece şimdiki zaman’da kavranılmaz şeyler vardır. Bu kendine özgü anlaşılmaz anlamına gelmiyor, bilakis bizim gibi şartlı ve kısıtlı imkanlara sahip özler için anlaşılmazdır. Böylece her şey idrak edilebilir diye bir ilke kuruyoruz ama olağan anlamdaki idrak değil, her şey metafiziksel anlamda yani mantık sahasını aşarak bilinebilir.”

— Rene Guenon

Merhaba

Minik sıçramalarla bilinçli olarak 16 yıldır enerji çalışması yapıyorum. Bilginin mevcut hakikatiyle öğrendiklerimi uygulama alanına getiyorum. Mücadelem ve ayağa kalkışlarım hangi yönde ilerlediğimin ispatıdır diye düşünüyorum.

Beden sadece insani varoluşun bir formudur. Bu form, cismani dünyanın bağlı olduğu şartlara göre belirlenmiştir. Varlığın bütün anları ve hareketleri ben’in cismani formları sayılır. Ben’e sadece cismani görünümü içinde değil de bütün boyutlarıyla bakılırsa diğer sonsuz haller içinde sadece bir hali temsil ettiği görülür.

Varlık 1’dir. Metafiziksel 0, birliğin ilkesini içerir…

1’lik, 0’ın oluşmaması olarak belirir. Böylece birlik ilke olarak çokluğu bütün sonsuz gelişmeleriyle birlikte içerir.

Öğrendiklerimin sağlamasını ise insanın içine giren her alanda okumalar yaparak, Blog sayfasında paylaşıyorum.

İnsanın içine giren bu alanlara hakim olduğunuzda enerjinin hangi yönde hareket halinde olduğunu anlama becerisi geliştiriyorsunuz.

Beyazın daha beyaz, siyahın daha siyah olduğu bir dönemden geçiyoruz. Karanlık ışığın yokluğu demektir, yani mutlak olumsuzluk olan bir şey. Gaybi anlamda karanlık, ışıyan tezahürün üstünde duran bir şeydir. Sembolizmde siyah, bu çift anlamı taşır.

Hiçbir şey saklı gizli değil. Yaşamdan aldığımız her bilgiyi hangi yönde kullanacağımız bizlerle ilgili.

Peki, şuur dediğimiz şey nedir? Yaptığımız her şeyi belirli bir halde ve şuurla mı yapıyoruz?

Rene Guenon, Varlığın Katmanları adlı eserinde “Ferdi Farkındalığın İmkanı” bölümünde şöyle yazar: Şuur insanın ana vasfıdır… Bizim için şuur, ruh bilimcilerinden çok daha farklı bir şeydir. Şuur, insani halin biricik karekteristik vasfı değildir. Cismani olmayan her şey şuura isnat edilemez. Şuur daha çok belli hallerin var olma şartıdır. Ama cismani dünyanın şartları hakkında söz ettiğimiz anlamda bir şey değildir. Bu ifade biçimi başta ne kadar garip geliyorsa da şuur bu hallerin var oluş temelini oluşturur. Aşikar olan şudur ki şuurdan dolayı ferdi öz, kozmik ruha iştirak eder. Burada şuur akla ben-şuur olarak bağlıdır. Diğer haller değişik yollarla ruha iştirak eder. Şuur imtiyazlı bir pozisyon almaksızın insani hallere mahsustur. Bu kısıtlamaya rağmen şuur insanın ferdiliği içinde sonsuzca açılabilir.

Şuur, değiştirmelere de dal budak salar. Bu değiştirmelerin kimisi çok uzak ve karanlıktır, tıpkı
“organik” şuur ya da rüya tecellileri gibi. Bu yüzden şuurların çokluğu ya da ruhların çokluğu gibi tuhaf teorilere sığınmamalı. Ben’in birliği gördüğümüz gibi hayalidir, fakat bu; çokluk ve bütünlüğün, şuurun kendi içinde oluşumundan ileri gelir. Böylece şuur, akılda olup biten her şey hakkında hesap vermeye yeterlidir. Şuurun sonsuzca genişletilmesi bazı modern teorileri gereksiz kılar, örneğin reen- karnasyon teorisini. Bu teoriyi Ruhçu Yanılgı adlı kitabımızda cerh etmiştik. Her şeyden önce evrim teorisini düşünmeli. Bu teori bir türün başka bir türe dönüşebilmesini varsayar. Şimdiye kadar hiç kimse böyle bir geçişe tanık olmamıştır.Türün birliği özel anlamda bireyin birliğinin cevheridir. Solucanlara ve poliplere bakıldığında bir ya da birçok bireyle karşı karşıya olunup olunmadığı zor anlaşılır. Türü belirlemek ise kesindir. Hiçbir ciddi biyolog evrim teorisine inanmaz, buna rağmen okul kitaplarında ve medyada ısrarla yerini koruyor. Bunun nedeni bilimsel değildir. Bilakis bu teoriyle dine hücum edilmek isteniyor ve böylece yaratıcının ve yaradılış öğretisinin yok edilebileceğine inanılıyor. İnsanın rüyada hayvan biçimlerinin gerçekleştirebildiğini gördük. Ayrıca ana rahimde organik formların gelişimi de yaşanır.


FERDİ HAKİKATİNİN MERKEZİNE ULAŞMIŞ İNSAN ÇEVREYİ DÜZENLEYEREK YAŞAR… O, çevreden bağımsız, rüya gördüğünün bilincinde bir naim gibidir. “Çevre” kavramı onun için geçerli değildir artık, bunun aksi, merkeze henüz varmamış ve çokluk içinde yaşayanlar için söz konusudur. O kişi için bu hal, kendisinin inşasıdır ve kendi birliğine dokunmaktadır.

Bütün bu formların gelişmesinin tarih boyunca gerçekleşmiş olma varsayımı gereksizdir. İnsanın şuurundaki sonsuz genişleme bunun için farklı imkanlar sunar.

Dünyanın çokluğu gerçekliğini varlığın birliğinden ve yokluğun ikisizliğinden alır. Ebedi olanın “her yerdeliği” olmasaydı, “formların deryası” her türlü gerçeklikten mahrum olurdu.

İnsanın âlemi sonsuz âlemler içinde sadece biridir. Bu âlem diğer âlemlerden ne üstün ne de aşağıdır. Bizim onunla bu denli ilgilenmemiz, insan olarak onun içinde bulunmamızdan ileri gelmektedir. Yukarı ve aşağı alemlerden söz edince, yaşadığımız dünya bir kıyas ölçüsü olur. Diğer özünü ne kişisel bakış açımızdan kavrayabilir ne de dilimizle tarif edebiliriz. Simgeler dilden daha kapsamlıdır; bütün nakledilen öğretiler onlardan yararlanır. Simge de biçimsel kalır ve hiçbir forma boyun eğmeyeni dolaysız ifade edemez. O, metafiziksel bakışla her türlü formun üstünde olan özdür.

Her sistem bir sınırlama demektir ve metafiziğin sınırsızlığına aykırıdır. Bu sınırsız metafiziği anlayan ve sezebilen kişiye, kelimenin tam anlamıyla sonsuz imkanlar sunacaktır.

Rene Guenon, Gençlik döneminde Papus Dr. Gerard Encausse tarafindan yönetilen okült hareketinin eğitimlerine katıldı. Bir süre sonra buradaki inanç ve düşünce sistemini reddederek İslam‘ı benimsedi. AMülvahid Yahya adını aldı.

Leibniz ve Sonsuz Küçüklerin Hesaplanması teziyle üniversite eğitimini tamamladı. Doktora tezini Hindu Öğretilerinin Tetkikine Genel Giriş ile tamamladı. Tezinin reddedilmesi üzerine akademik hayatı bıraktı. Doğu ve Batı ile Modem Dünyanın Bunalımı eserlerini yayınladı. Aynı yıl eşi vefat etti. Bazı tasavvuf metinlerinin tetkiki ve yayınlanması ile ilgili çalışmalar nedeniyle 1930’da Mısır’a gitti. Orada bir tasavvuf önderinin kızı olan Fatıma ile evlenerek vefatına kadar Kahire’de mütevazi bir hayat sürdü (1951).

Varlığın Katmanları, Alemlerin Çokluğu, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: