
Biri, Hiçbiri, Binlercesi, Luıgı Pırandello
Tüm eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de Pirandello, insanın varoluşu ve kimliği üzerine eğiliyor.
“Yani, o aynadaki yabancının yalnız birisi olduğuna inanıyordum, hepinizin gözünde farklı birisi, ben olduğunu zannettiğim yalnız birisi. Böylelikle hazin halim karmakarışık bir hal alıyordu. Sadece başkaları için değil, kendi nazarımda da yeni keşfettiğim yüz bin Moscardo. En acı tarafı, hepsi benim şu zavallı bedenimin içinde, o beden de sonuçta bir tek kişiye ait. Birisi ve hiç kimse…”
— Luigi Pirandello
Merhaba
Ya sizin için dostlarım yanız kalmak ne ifade ediyor?
Uzak bir kır evinde, çevrede kimseciklerin bulunmaması mı?
Yalnız kalmak istiyordum ama bahsettiğim öyle bir yalnızlık ki tamamen alışılmadık bir biçimde yalnız kalmaktan bahsediyorum. Sizin aklınıza ilk gelen şekliyle, sadece insanlardan uzaklaşmak değil, kendi kendimden de uzaklaştığım ve kendi kendimi dışarıdan, bir yabancı gibi seyrettiğim bir hali arzuluyordum.
Size bu anlattıklarım, önceden başıma geldiği şekilde deliliğin ilk evresi gibi geliyor sanırım. Öyle tuhaf baktığınıza göre.
Belki de kendimi tam ifade edemedim.
Daha önce delirmenin eşiğinde gezindiğim zamanlar oldu, inkâr edemem ama sizden, delidir ne yapsa yeridir falan demeden, bana inanmanızı rica ederim ki gerçek anlamda yalnız kalmak, tam da söylediğim gibi olmalı.
Yalnızlık her zaman size dair bir durum değildir, bazen de sizsiz olma halidir. Ve sadece kendinizi bir yabancı gibi hissedebiliyorsanız mümkündür bu. Bulunduğunuz mekân, kişiliğiniz, aynaya bakıp asla bilmediğiniz, tanımadığınız birisiyle karşılaşmak. Arzularınızın, duygularınızın geçmişte, havada asılı kaldığı, kaybolmaya yüz tutmuş, yaşadığınıza dair kuşku duyduğunuz, sıkıcı anılar. Bilincinizin teyidini gerektirmeyen, benliğinizle senli benli olmadığınız bir durum. Gerçek yalnızlık sadece kendinizden vazgeçtiğinizde ve sesinizden hiçbir iz kalmadığında mümkündür. Kendi kendinize yabancı olduğunuzda.
Öylesine yalnız olmak isterdim. Kendimden vazgeçerek. Demek istediğim, bildiklerimden ve inandıklarımdan vazgeçerek. Aynı kalayım ama ruhumu karartan şeyleri hatırlamayayım. Kendi bedenimden ayıramadığım bir yabancı gibi.
Dikkatimi çeken yabancı birisi gibi. Onunla yalnız kalmaya ihtiyacım var ki onu yeni baştan tanıyayım, o bedenime hapsolmuş kişiyle birazcık konuşayım. Beni altüst etsin ve o kişinin geçmişine dair tiksinti ve kaygı duyayım.
Başkalarının gözünde, olduğumu sandığım kişi değil idiysem, ya ben kimdim?
Öylece yaşarken, burnumun şeklini hiç düşünmemiştim. Saç kesimimi, uzun mu kısa mı diye, gözlerimin rengini, alnım geniş midir dar mıdır dert etmemiştim. İşte bunlar benim gözlerimdi, kulağımdı, saçımdı, ayrılmaz parçalarımdı, hareket edeyim diye bahşedilen, fikirlerimle can bulan ve duygularımı yüzüstü bırakan, artık neye yaradıklarını bilemediğim uzuvlarım.
Ama artık şöyle düşünüyorum;
“Elalem ne diyor? Başkaları benim içimde değiller ya. Dışarıdan bana bakanlar için fikirlerim, duygularım burnumdan ibaret. Benim burnum. Bir çift gözüm var, benim gözlerim. Benim görmediğim ve başkalarının gördüğü gözler. Burnumla fikirlerim arasında nasıl bir ilişki olabilir ki? Bence hiç yok. Ne burnumla düşünüyorum ne de burnumu düşünmekteyim. Peki ya başkaları? Başkaları benim içimi göremezler, fikirlerimi göremezler ama dışarıdan burnuma gözlerini dikerler. Başkaları için burnumla fikirlerimin çok ilişkisi var. Etle tırnak gibiler onların gözünde. Düşüncelerim çok ciddiyken, sırf burnumun soytarı burnuna benzediğini düşündükleri için bana bakıp bakıp gülerler.”
Hayatım boyunca nasıl davrandıysam aynı şekilde yaşamama rağmen kendimi tanımlayamıyor, başkalarının beni gördüğü gibi göremiyor, bedenimi önüme koyup didik didik ederek, onu başkalarının gördüğü gibi görmeye çalışıyordum. Bir aynanın önünde dikildiğimde kendi içimde tutuklu kalmış gibi hissediyor, her hareketim benden bağımsız gerçekleşiyormuşçasına, her davranışımın düşsel ve yapmacık olduğunu varsayıyordum.
Yaşadığımı göremiyordum…
“Vitangelo Moscarda”nın tüm hayatı, karısının bir gün kendisine sorduğu ve burnun eğriliğinden dem vurduğu o basit soruyla altüst olur. Kendisinden başlayarak tüm yaşamını acımasızca sorgular ve kendini yeniden bulmak için kendini parçalara bölmeyi öğrenir.
Moscarda kimdir, kendi gördüğü mü yoksa başkalarının gördüğü mü? Kişilik bölünmesinin acımasızca ve mizahi bir dille işlendiği eser, ölümsüz bir de edebi kahraman da yaratır, “Vitangelo Moscarda.” Ve o kahraman bize şu soruyu sorar, insan bir midir, hiç midir yoksa binlerce midir?
Luigi Pirandello (28 Haziran 1867 – 10 Aralık 1936), İtalyan yazardır. Özellikle oyun yazarı olarak tanınmıştır. Roman ve kısa hikâyeleri de vardır. Ölümünden iki yıl önce Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. Bütün dünyada başarı ve ün kazanmıştı ama, oldukça geç ve sıkıntılarla dolu güç bir yaşamdan sonra.
Pirandello ilk eserleri öykü ve roman türünde olmuştur. Konu olarak ise aile ilişkileri gibi şeyleri seçmiştir. İlerleyen dönemlerde ise drama ve oyun yazarlığına yönelmiştir.
1925-1926 yılları arasında son ve en önemli romanı olan “Biri, Hiçbiri, Binlercesi” yazdı.
Klasikleri Niçin Okumalı?
“Senin” klasiğin, kayıtsız kalamayacağın ve onunla bağlantılı olarak, hatta onunla karşıtlık içinde kendini tanımlamanı sağlayan yapıttır.
Biri, Hiçbiri, Binlercesi, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın