
Stefan Zweig, Üç Büyük Usta Balzac Dickens Dostoyevski
Dünya Fikir Mimarları
Stefan Zweig, üç büyük yazarın yaşam öyküleri üzerinden, okurlarını dünya tarihine, edebi dehanın sınırlarına bir yolculuğa çıkarıyor. ‘Toplumun romanının yazan’ Balzac; ‘ailenin romanını yazan’ Dickens ve ‘bireyin romanını yazan’ Dostoyevski, Zweig’ın eserinde bir arada. ”Üç Büyük Usta”, roman sanatının bu üç büyük yazarı üzerinden bir dönem portresi veriyor.
“Romancı en son, en yüksek anlamıyla sadece ansiklopedik bir deha, evrensel bir sanatçı ve eserin genişliğiyle İçindeki figürlerin zenginliği göz önünde bulundurulduğunda, bir evren yaratan, kendi kişileriyle, kendi yerçekimi kanunlarıyla kendine ait bir dünya kuran ve yanına da kendine ait yıldızlı bir gökyüzü koyan kişidir.”
— Stefan Zweig
Merhaba
Tanrı’yı öldürmek İçin kendini öldürmek zorundadır…
Düşün ve sanat dünyasının önemli isimlerini canlandırmaya çalışıldığı Dünya Fikir Mimarları dizisinin birinci cildi olan bu kitap, “Üç Büyük Usta”da Balzac, Dickens ve Dostoyevski epik dünyanın yaratıcıları olarak romanlarında, dünyanın var olan gerçekliğinin yanına ikinci bir gerçekliği koymuşlardır.
Stefan Zweig, 1919 yılında yazdığı Önsöz’de şöyle yazar:
On yıllık bir zaman dilimi içinde ortaya çıkmalarına rağmen Balzac, Dickens, Dostoyevski hakkındaki bu üç denemeyi bir kitapta toplayan şey rastlantı değildir. Bunun tek amacı , bana göre on dokuzuncu yüzyılın bu en büyük üç roman yazarını kişiliklerindeki karşıtlık bakımından birbirini tamamlayan ve belki de epik anlatıcılar kavramını, yani romancıyı belirgin bir biçime yükselten kişiler olarak göstermektedir.
Burada Balzac, Dickens ve Dostoyevski’yi on dokuzuncu yüzyılın en büyük romancıları olarak niteliyorsam, bu hiçbir şekilde Goethe’nin, Gottfried Keller’in, Stendharın, Flaubert’in, Tolstoy’un, Victor Hugo’nun ve diğerlerinin, özellikle Balzac ve Dickens gibilerin, apayrı eserler olarak roman kavramını fazlasıyla aşan eserlerini yok saydığım anlamına gelmiyor. Ve sanırım, benim bir roman yazarı ile romancı arasında gördüğüm içsel ve sarsılmaz farkı bu yüzden burada bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Romancı en son, en yüksek anlamıyla sadece ansiklopedik bir deha, evrensel bir sanatçı ve eserin genişliğiyle İçindeki figürlerin zenginliği göz önünde bulundurulduğunda, bir evren yaratan, kendi kişileriyle, kendi yerçekimi kanunlarıyla kendine ait bir dünya kuran ve yanına da kendine ait yıldızlı bir gökyüzü koyan kişidir. Bunlar eserindeki her kişiye, her olaya kendi varlığının damgasını vurduğu oranda hem kendisi hem de bizim için tipik olan, güçlü bir şekilde içimize sızan ve sonra da bizi ayartan şeyi gösterirler; bunun üzerine bizler olayları ve insanları onlara göre adlandırmaya başlarız ve gerçek hayatta yaşayan insanlar hakkında şöyle şeyler deriz: Bir Balzac figürü, bir Dickens kişisi, bir Dostoyevski karakteri. Bu sanatçılardan her biri kişilerinin zenginliği yoluyla öylesine bütünsel bir hayat kanunu, bir hayat anlayışı ortaya çıkarırlar ki, bu sayede hayat dünyanın yeni bir biçimine dönüşür. Bu en temel kanunu, bu karakter biçimlerini örtülü bütünsellikleri içinde gösterebilmek kitabımın en önemli amacıdır; bu kitabın yazılmamış alt başlığı şöyle olabilirdi: Romancının Psikolojisi.
Bu üç romancıdan her birinin kendine ait bir alanı vardır. Balzac toplum dünyasını, Dickens aile dünyasını, Dostoyevski bireyin ve insanlığın dünyasını anlatır. Bu üç alanı karşılaştırdığımızda farklılıklar hemen kendini gösterir, ama ben bu farkları değer yargısı olarak ima etmeye ya da bir sanatçının ulusal unsurlarını eğilim ya da kaçış diye vurgulamaya çalışmıyorum asla. Her büyük yaratıcı bir bütündür, onun sınırları ve ağırlığı kendi içinde ve kendi ölçüleriyle olur: Sadece bir eserin içinde özel bir ağırlık söz konusudur, adaletin kefesinde tartılabilecek mutlak bir ağırlık yoktur.
Yazıların üçü de eserleri tanımayı gerektirir: Onlar bir giriş niteliğinde değil, bir yükseltme, yoğunlaştırma, damıtmadır. Bu yüzden, birer sıkıştırma oldukları için, sadece kişisel olarak duyumsanan şeyleri gösterebilirler; yeterlilik konusunda en çok Dostoyevski yazısından şüpheliyim, çünkü onun sonsuz boyutlarını tıpkı Goethe’de olduğu gibi en geniş formül bile yeterince kapsayamaz.
Dostoyevski, “Tanrı bana bütün hayatım boyunca eziyet etti” der.
“Bir Tanrı var mı, yok mu?” diye sorar İvan Karamazov o korkunç diyalog sırasında, kendi ruh eşinin, şeytanın üzerine yürüyerek. Baştan çıkarıcı gülümser. Cevap vermek, acılar içindeki bir insanı altında ezildiği en ağır sorudan kurtarmak için acelesi yoktur. “Vahşice bir inatla”, Tanrı’nın var olup olmadığını öğrenme konusunda duyduğu çılgınca arzuyla iblisi sıkıştırır: Ona cevap vermek zorundadır, varoluşun bu en önemli sorusunu yanıtlamalıdır. Ama şeytan sabırsızlığı körükler. “Bilmiyorum,” diye cevap verir umutsuz adama. Sırf insana eziyet etmek için, onun Tanrı’nın varlığı konusundaki sorusunu yanıtsız bırakır, onu Tanrı eziyetiyle baş başa bırakır.
Kendisi de dahil olmak üzere Dostoyevski’nin bütün İnsanlarının içinde, “Tanrı var mı?” diye soran ve soruyu yanıtsız bırakan bu şeytan vardır. Hepsine de kendine bu acı dolu soruyla eziyet etme yeteneği olan o “yüksek kalp” verilmiştir. “Tanrı’ya inanıyor musunuz?” diye sorar aniden, bir başka insan kılığında şeytan olan Stavrogin, alçakgönüllü Şatov’a. Kızgın bir demir gibi soruyu kalbinin tam ortasına saplar. Şatov bocalar. Titrer, beti benzi atar, çünkü Dostoyevski’nin en namuslu kahramanları bile bu son itiraf karşısında titrer (peki ya o, o nasıl kutsal korkular içinde titremişti karşısında). Şatov Stavrogin’in giderek artan sıkıştırmalarına dayanamaz ve solgun dudaklarından kaçamak bir yanıt dökülür; “Ben Rusya’ya inanıyorum.” Ve sadece Rusya uğruna Tanrı’nın varlığını kabul eder.
Bu gizli Tanrı Dostoyevski’nin bütün eserlerinde bulunan bir sorundur, içimizdeki Tanrı, dışımızdaki Tanrı ve onun yeniden dirilişi. Tanrı ve ölümsüzlük sorunu “hayatının en önemli” sorunudur. Kahramanlarından hiçbiri bundan kaçamaz; Bu sorun onda eylemlerinin gölgesi olarak gittikçe büyümüştür, bazen onlardan önce, bazen de pişmanlık duygusu halinde arkadan koşarak.
Tanrı sorununun o sonsuz ağırlığı her temada asılı durur ve en sonunda onu sihirli bir şekilde kavranılamazlığına sürükler.
Üç Büyük Usta, Balzac, Dickens, Dostoyevski zevkle okuyacağınız, okurken ünlü düşünürlerin yaşamlarına, sanata, yaratıcılığa farklı bir bakış açısıyla yaklaşacaksınız. Okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgi’yle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın