Kökenlerimiz Ve Ölüm Sonrası, Lami Teksöz

Yüksek Benlik’in amacı, insanın yarattığı her nedenin sonucunu görmesini ve böylece kazandığı deneyimlerle madde evrenine hakim olmasıdır. Maddeye hakim olma, yasalarını anlama ve yüksek bilince doğru yol alma eylemleri kişinin tamamen kendi sorumluluğunda ve kendi görev alanındadır.

“Şimdi, geçmişin çocuğu; gelecekse şimdinin çocuğudur. Ey şimdi! Sen nelere sahip olduğunu bil, kendinin ne olduğunu bil.”

Merhaba

Bu kitap, Madam Blavatsky’nin 1888’de yazdığı Gizli Öğreti adlı eserde verilen bilgilerin, dilimizde ana hatlarıyla ve mümkün olduğunca anlaşılabilir biçimde bir anlatımıdır.

Kitapta; evrenin oluşumu ve evrimi, Dünya ve insanlığın kökeni ve geleceği; gezegen zincirleri içinde dünyamızın yeri, insan ırkının ilk kez yaratıldığı eski zamanlardan bugüne kadar gelen insan ırkları, eski Lemurya ve Atlantis kıtaları, ölüm ve sonrasının detayları ile ölümle yeniden doğuş arasında neler olduğu hakkında tutarlı ve öz bilgiler bulacaksınız.

Birçok ülkede “Madam Blavatsky” olarak tanınan Helena Petrovna Blavatsky, 1831 Ljnlında Ukrayna’da doğmuştur.

Spiritualist, yazar ve medyum Madam Blavatsky, uzun yıllar boyunca Asya, Avrupa ve Amerika’ya seyahat etmiş, kendi ifadesine göre Hindistan ve Tibet’te de Hindu Bilgelerin gözetimi ve eğitimi altında çalışmıştır.

Bu çalışmalar sırasında; Tibetli Gelugpa Lamalarının sorumluluğunda titizlikle saklanan, çok eski tarihlerden kalma, gizli ve Sankristçede “Dhyâna- Mistik Meditasyon” ya da “Meditasyon yoluyla aydınlanma” anlamına gelen Dzyan Kitabı’nı inceleme fırsatı da bulmuştur.

İnsanlık tarihinin en eski el yazması kutsal metinlerinden birisi olan Dzyan Kitabı, ateşten, suyun ve küflenmenin neden olacağı çürümeden etkilenmediği iddia edilen ve zamanımızda bilinmeyen Senzar dilinde yazılmış olan tomarların bir bölümünden oluşmaktadır.

Tomarların malzemesi, yaşı ve kim tarafından yazıldığı bilinmemekte; kayıp Atlantis kıtasından kaçarak Orta Asya’ya yerleşen bilge kişiler tarafından yazıldığı tahmin edilmektedir.

Dzyan Kitabı, Tibetli Gelugpa Lamaları tarafından muhafaza edilen ve toplam olarak 35 ciltten oluşan Kiu-Te adlı kitapların gizli tutulan ve evrenle insanlığın kökeni ve evrimi hakkında bilgi veren bölümleridir.

Teosofi insanlığın ve etrafımızda bizimle yaşayan canlıların Tanrı tarafından verilen potansiyeli birlik, uyumluluk ve barış içinde kullanabilmelerini amaçlamaktadır.

Teosofi hareketi, o tarihten bu yana, tüm dünyada yayılmıştır.

Doğu felsefesi ateist değildir ama tarif edilemeyecek kadar yakışıklı, ezelden ebediyete kadar altın bir tahtta oturup teker teker tüm tebaasının kaderlerini yöneten bir Tanrı imajını kabul etmez. Bununla birlikte, tanımlayamadığı, çünkü tanınabilmesinin imkansız olduğu; bilemediği; çünkü bilinmesinin imkânsız olduğu; görünen evrende kullanılan tarif ve sıfatlar yükleyemediği, çünkü yüklemesinin imkânsız olduğu bir ilahî varlığa, Mutlak Bir’e inanır.

Tüm felsefenin ana amacı Mutlak Bir’in tanınması, bilimsel tüm araştırmaların hedefi doğanın yasaları, tüm sanatın ve çabaların özlemi yaşam, tüm insanların yüreklerindeki özlem kendi özüdür. Uzay, zaman ve nedenselliğin ötesinde, tüm bunları içeren ve kendisinde açığa çıkaran bir öz vardır ve gerek felsefeciler ve gerekse bilim adamları o Öz’ün ne olduğunu anlamaya çalışmaktadırlar. Bilinen her maddî oluşumun, duyguların, düşüncelerin ve arzuların arkasında o Öz vardır ve o öz, Mutlak Bir’dir.

Mutlak Bir, insan düşüncesinin sınırlarını aşar. Ebedî, sınırsız, değişmezdir. Ebedîdir; çünkü ona ne başlangıç, ne de son belirlenebilir. Sınırsızdır; çünkü onun dışı yoktur. En iyi şekilde, merkezi her yerde ama çevresi hiç bir yerde olan bir daire ile sembolize edilebilir. Değişmezdir; çünkü değişme gösterebilecek tüm niteliklerden bağımsızdır. Mutlak Bir’den görünmeyen ve görünen evrenin, ruh ve maddenin oluşması, karanlıkta uyuyan Mutlak Bir’in yedi evrelik bir süre için yeniden uyanması olarak tanımlanır. Yeniden uyandığına göre, bu uyanış, bu dönüşüm ilk ve son kez oluşuyor denilemez. Mutlak Bir periyodik olarak “uyanmakta”; ruhsal özden evren, güneş, gezegenler, elementler, bitki, hayvanlar ve insanlara kadar uzanan bir zincir sürekli olarak oluşmakta, fiziksel oluşumun tamamlanmasından sonra her şey ters yönde yükselerek Mutlak Bir’e geri dönmektedir. Öz’den maddeye ve maddeden yeniden öze dönüş süresi 100 Brahman yılı olarak belirtilmekte ve bu tam döngünün süresi 311.040 milyar dünya yılına eşit sayılmaktadır.

Mutlak Bir, “uyanışında” kozmik bir yumurtanın çatlaması gibi, Ruh ve Maddeye yansır. Ortaya çıkan ruh ve madde, Mutlak Bir’den ayrı değil, Mutlak Bir’in değişmiş, dönüşmüş ve yansımış kendisidir. Başka sözcüklerle, Madde uzaya ve esîr’e, ruh ise bilince karşılıktır. Mutlak Bir-Ruh-Madde kutsal üçlü (teslis) kavramının esasını oluşturur: Mutlak Bir-Ruh-Madde; Baba-Anne-Oğul; Osiris-İsis-Horus ya da Sankristçedeki Parabrahman-Mulaprakriti-Brahman üçlüleri gibi.

Uzay ya da Esîr, her şeyi kapsama özelliğiyle, bütünlüğün sınırsız uzantısı ve ortaya çıkması, varolmasıdır. Esîr, eski çağlarda iddia edildiği gibi soyut bir kavram ya da hiçbir şey içermeyen boşluk değil, evreni oluşturan ve evrenin tümünü kapsayan, gazdan daha hafif yoğunluklu bir maddedir. Esîr, henüz oluşmamış maddenin başlangıcını oluşturmaktadır. Ruh ya da Bilinç ise oluşturulacak maddenin tasarımını (idea) içermektedir. Burada, eski Yunan Filozofu Aristoteles’in öğretisinden yararlanmak mümkün. Aristoteles’e göre, örneğin bir masa yapımı için önce tasarım (idea-ruh) ve malzeme (tahta-madde), tasarımı gerçekleştirmek için de bir marangoz gereklidir.

Tasarımla malzemenin, ruhla maddenin birleştirilmesini sağlayacak üçüncü bir unsur olarak, Gizli Öğreti’de Yaratıcı Enerji (Fohat) kavramı devreye sokulmaktadır. Fohat, evrensel bilinci maddeye yansıtan bir aracıdır. Mutlak Bir’in bilinç ve madde yönlerinin karşılıklı etkileşmesinden, ileride maddeyi yaratabilecek ve ona canlılık verebilecek Yaratıcı Enerji ortaya çıkar.

Yaratıcı Enerji, evrenin başlangıç gücüdür. Aynı zamanda evrenin her birimini ve her atomunu belirli tasarıma göre birleştiren güçtür. Doğanın tüm kuvvetlerini birleştiren evrensel enerjidir. Kör bir enerji değil, belirli amacı olan, bilinçli bir enerjidir. Gizli Öğreti’ye göre Fohat, kozmik bilinçle kozmik maddenin karşılıklı etkileşiminden ortaya çıkan bir enerjidir. Fohat, evrende yaratıcı enerji olmasının yanında, yok edici niteliğe de sahiptir. Gizli Öğreti’de görülen şekliyle Doğu Felsefesi evrenin, nasıl adlandırılsa adlandırılsın, bir mimar tarafından oluşturulmuş olduğunu kabul etse de bu mimar, gerçekte evrenin tek bir taşına bile dokunmamıştır. Evrenin tasarımını sağlamış olmakla birlikte, tasarımın gerçekleştirilmesini “usta” lara bırakmıştır. Evreni fiziksel olarak inşa edenler akıl gücünü taşıyanlar ve doğanın kuvvetleridir.

Akıl gücünün sahipleri, kişiselleştirilmiş birer tanrı değil, Dhyan-Chohan (Başmelek)’lerden oluşan bir gruptur. Yaratımın Mutlak ve kusursuz bir varlık tarafından gerçekleştirilmemesi nedeniyle; dünya üzerindeki sürekli yaratılış her zaman mükemmel olmayabilir ve yaratılanlarda zaman zaman boşluklara ve bozukluklara, hatta başarısızlıklara yol açabilir. Bu nedenledir ki, ne kollektif olarak bu Başmelekler grubu ve ne de herhangi birisi, ilahî saygının ya da tapınmanın konusu edilemezler. İnsanlar; evrensel, ilahi ruha yaklaşmak için sadece kendi ruhlarını; bir takım dini liderler yerine kendi güzel davranışlarını
kullanmalıdırlar.

Çok sayıda yaratıcı gücün aralarında bir hiyerarşi bulunmaktadır. Yukarıdan başlayarak aşağıya doğru dağılan bir piramit yapısına benzer şekilde, ilk bölünme 12 burcun altındaki 12 ulu yaratıcıdır. Bunların görünen evrendeki yedisi birbirleriyle ve güneş sistemindeki yedi gezegenle bağlantılıdr. Tüm bu yaratıcılar, daha sonra sayısız sayıda ruhsal, yarı ruhsal ve eterik gruplara bölünmüşlerdir. Yaratıcı gücün sayısız askerden oluşan bir orduya benzemesi ve Hindu’larda olduğu gibi bunların her birinden Tanrı olarak söz edilmesi, Doğu felsefesinde tek ve üstün bir tanrının inkâr edildiği anlamına gelmemelidir. Tek ve üstün tanrı anlamında kullanılan Mutlak Bir’le yaratıcı güç olarak görev yapan melekler arasındaki fark; Mutlak Bir’in “yaratan tanrı”, meleklerin ise “yaratılan tanrı” olmalarıdır. Mutlak Bir, sonsuzdur ve şekillendirilmemiştir. Yaratamaz; çünkü sonlu ve şekillendirilmişlerle ilişkisi olamaz. Eğer güneşlerden ve gezegenlerden bir bitkinin yaprağına ve bir toz tanesine kadar, gördüğümüz her şey mutlak bir mükemmeliyetlik tarafından yaratılmış olsaydı, yaratılan her şey de yaratıcısı gibi mükemmel, ebedî ve şekillendirilmemiş olurdu. Oysa doğada milyonlar ve milyarlarca kusurlu ve eksik şeyler bulunması; bunların, adları ne olursa olsun, ister başmelek isterse melek, mükemmel olmayan yaratıcılar tarafından yaratıldıklarının kanıtıdır.

12 burçla temsil edilen ulu yaratıcıların altında kalan 7 gezegensel yaratıcı güç; Venüs, Merkür, Mars, Jüpiter, Satürn ve bunların dışında kalan iki başka gezegendir. Bu iki gezegenin Güneş ve Ay olduğu düşünülmüş olsa da, gerçekte gizemli Vulcan gezegeni ve Ay olduğu sanılmaktadır. Neptün ve Uranüs, yedi kutsal gezegen olarak bilinen gezegenlerin arasında sayılmamaktadır. Bunun nedeni, bu gezegenlerin ya doğrudan doğruya bizim gezegenle ilişkisi olmadığı ya da bizim güneş sistemimize dahil olarak görünseler de aslında başka sistemlerin parçası olduklarıdır.

Gezegensel yaratıcı güç hiyerarşisinin her bir yaratıcısı, tek bir varlık değil, gruptur. En yüksek gruptan aşağıya doğru sıralanışıyla bunlar,

1. İlahî Alevler,
2. Ateşten ve eterden oluşan Gökküre Varlıkları (bir başka tanımla, dünyamızla doğrudan ilgili Evrensel Tek Benlik),
3. Nefes, ruh ve akıldan oluşan Üçlü,
4. Atomik Formlar;
5. Başmelekler (Dhyan-Chohan’lar).
6. Eterik bilinçli varlıklar ve
7. Yerküre ruhlarıdır.

Yaratıcı güçlerin her birinin tanımı ve bir anlamda görev ve yetkilerinin neler olduğu, bu dökümanın hedef ve ilgisi dışındadır. Gizli Öğreti’nin diğer düşünce sistemlerinden ya da dinlerden önemli bir farkı, bizim güneş sistemimizde olsun olmasın evrende Batı’daki melek kavramı gibi ayrıcalıklı varlıklar bulunmamasıdır. (Burada Başmeleklerden söz edilse de, bu sırf, Türkçe sözcük karşılığı bulma zorlamasından kaynaklanmaktadır). Bir Başmelek, ne başmelek olarak doğabilir ve ne de bir başka yerden ansızın gelerek 11 başmelek olarak görünebilir. Mutlak Bir’den başlangıçta çıkan Başmelekler (Dhyan-Chohan) hariç olmak üzere, yine melekler olarak adlandırmak zorunda kaldığımız diğer kutsal varlıklar, bulundukları bilinç düzeyine gelebilmek için yedi aşamalı evrimden geçmek zorundadır. Her kutsal varlık ya bulunduğu boyutta kendi ve sadece kendi çabalarıyla yükselmiş bir insandır ya da bir başka boyutta, yine insan olarak gelişimini tamamlamış ve bizim sistemimize melek olarak gelmiştir.

Evrende görünen her maddenin kökeni, Akaşa’dır. Tüm uzayı kapsayan temel cevher olarak tanımlanır. Fiziksel anlamda madde değil ama, maddenin kökenidir ve görünmez. Bir anlamda, maddenin oluşumuna yol açan titreşimlerdir. Akaşa, titreşimleriyle eter denilen, maddenin gaz, sıvı ve katı olarak bilinen hâllerine göre yoğunluğu çok düşük; akışkan özünü oluşturmuştur. Kozmik maddenin meteorolojik bir hortuma benzer biçimde bir hareket kazanması, nebulayı ve sürekli olarak dönmeye devam eden nebula da gittikçe yoğunlaşarak güneş sistemlerini ve gezegenleri oluşturmuştur. Gizli Öğreti, evrende temel olarak yedi elementin bulunduğunu belirtir. Bunların dördü, bugün bilinen Ateş, Hava, Su ve Toprak’tır. Beşinci element, yarı-madde olan Eter’dir. Geriye kalan iki element henüz insanın algı alanının dışında bulunmaktadır.

Evren ve insanın kökenlerini ve evrim aşamalarının ana hatlarını anlatan bu kitapta bütünlüğün de sağlanabilmesi için, hepimizin zihninde çözülemeyen bir soru olarak sakladığımız ölüm ve ölüm sonrasını da var. Ölüm sonrası için Madam Blavatsky’nin özel olarak yayınladığı bir kitap olmadığından, onun düşüncelerinden sapmayacak şekilde, bir başka teosofistin, aynı dönem birlikte çalıştıkları ve daha sonra Teosofi Cemiyetinin başkanlığını da yapan arkadaşı İngiliz Teosofist Bayan Annie Besant’ın “Death and After-Ölüm ve Sonrası” kitabı başta olmak üzere Madam Blavatsky ile aynı dönem teosofistlerin çeşitli dokümanları esas alınmış.

Kitabi okurken, evrenin ve dünyanın oluşumundan başlayarak insanın yaratılışı ve evrimine, daha sonra ölümü sonrasına kadar uzanan zevkli ama çok zor bir yolculuğa çıkacak ve bugüne kadar aklınıza takılan ve cevaplanamayan birçok sorunun tutarlı yanıtlarını bulacaksınız.

İlk bakışta anlayamadığınız, inanamadığınız ve hatta saçma bulacağınız yerler olacaktır. Sorun etmeyin, bir kenarda başvuru kitabı olarak bulundurun. Farkında olsanız da olmasanız da; bilinçaltınıza hoş bir duygu, gerçek bir rahatlama yerleşecektir.

Kökenlerimiz Ve Ölüm Sonrası, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatmak amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: